19 Haziran 2009 Cuma
Çirkin Nedir?
Hayır yazmayayım, artık kanıksadık diyorum; ama birader, her gün ben acayip şeyler görmek zorunda da değilim yahu. Çifte standart da bir yere kadar.
Peki iddia ne? Roberto Carlos Fenerbahçe'den ayrılabilirmiş, ayrılma sebebi de "maaşının ödenmesinde gecikmeler olması" imiş. Çirkin iddia bu. Haberi merak eden buradan okusun.
Acaba diyorum Milliyet Gazetesi şunu mu demek istedi; "Fenerbahçe Kulübü, kendisine yakışmayan çirkinlikte bir davranışta bulunmuş, çirkin olan iddiayı yapan değil, hakkında iddiada bulunulan". İşte o noktada aklıma, Beşiktaş'ın çeşitli branşlarda ödemeleri geciktirmesi üzerine yapılan haberler geliyor. Açlıktan bayılan hentbolcüler, takımdan kaçan basketbolcuların lanse edilişi düşüyor aklıma. "Şüphe edilmeyecek şekilde doğru" olarak yazılan haberler bunlar.
Fenerbahçe Quasimodo gibi, çirkinse de asil. Biz ise bildiğim Odysseus peşinde koşan Tepegöz (Cyclops)'üz.
Şu haberin Milliyet'in günün en önemli 7 haberini verdiği flash box'larda, şu şekilde sunulması bana batıyor arkadaşım. Battıkça da yazmaya devam ediyorum aptal olduğumdan.
Etiketler:semioticus,Shelbyl,Türk Basını | 6
Yorum
Yıldız Egosu ve Beşiktaş

Çabuk unutulan iki kupa, şampiyonluk payesi verilmeyen bir çok isim, şampiyonluk Mayıs'ından sonra Mehmet Topuz hikayesi ile hafiften bir güneş çarpması ve Beşiktaş'taki son durum ne yazık ki; "Taraftar çıldırdı, transfer istiyor!" gibi birşey. Kimisi gelecek sezondan ümidini şimdiden kesmiş, kimisi şampiyon kadronun yarısının biletini kesmiş kimisi de gelmesi muhtemel isimler üzerine papatya falı bakıyor; gelsin, gelmesin, gelsin, gelmesin.. Aslında tek ihtiyaç sadece biraz sabır ve soğukkanlılık.
Beşiktaş camiasında yıldız isim transferi hep bir karmaşa yaratmıştır. Eğer iyice irdelenirse, onursal başkan Süleyman Seba'nın gidişine kadar uzanan bir "yıldız kompleksi" mevcut Beşiktaş'ta. Zira diğer takımlar şaşaalı isimleri kadrosuna katarken, futbol takımı ya da teknik heyet değil, en çok taraftarlar bu isimler altında ezildi hep. Camianın artık daha agresif bir transfer anlayışına hakim olmasını isteyen pekçokları, rakip yıldızların adını gölgede bırakacak isimler için bir baskı unsuru oluşturdu. İşte o zamanlardan bir zaman, sene 1997, ben henüz 16 yaşındayım, gözlerim cavcaklı! Gözlerime bakacak delikanlı arıyorum, Beşiktaş da cavcaklı hakeza. Bir evvelki sezon Rasim Kara, Fatih Terim ile şampiyonluk yarışına girmiş, Ahmet Çakar uydurma bir penaltı ile şampiyonluk yarışına noktayı koymuş, akabinde ilk defa şampiyonlar ligi bileti alınmış ve takım John Benjamin Toshcak'a emanet edilmiş. O zamanlar da mevzu aynı, bu sene şampiyonlar ligine katılıyoruz, kadroya yıldız getirmek icap eder. Ki yerli kalitemiz şimdiki gibi de değil, Alpay, Şifo Mehmet, Tayfur, Oktay, Ertuğrul gibi isimler var kadroda. Yabancılarımızın biri kara tren Daniel Amokachi, diğeri Mrmiç, sonuncusu da şu yukarıda solda resmini gördüğünüz Zlatko Yankov.
İşte böylesi güzel bir kadroya bir transfer yapılıyor ki, o da yukarıda sağdaki arkadaş Yordan Letchkov. Kendisi bir yıldız, Marsilya'dan transferi gerçekleştiriliyor ve herkes "tamam işte Hagi'mizi bulduk biz de" diyerek seviniyor bu transfere. Fakat işler pek öyle zannedildiği gibi gitmiyor, Letchkov daha sezonu dahi tamamladan ülkesine dönüyor, takım da ligi altıncı tamamlayabiliyor. Fakat beri yandan adını sanını pek duymadığımız, gittikten sonra pek de anılmayan Yankov oyununa devam ediyor, Beşiktaş'a en faydalı olan yabancılardan biri olarak tarihe geçiyor.
Bir yanda yıldız Letchkov, bir yanda işçi Yankov ve tam ortada da, genellikle egosu şişkin yıldızların egosunu doyuramayan Beşiktaş. Şimdi ne alaka demeyin dostlar. Ezeli rakiplerimizin yıldız diye adledilen isimleri kadrolarına kattıklarındaki o coşku, o medya pohpohlaması, Beşiktaş transferlerinde yerini transfer ücretlerinin yüksekliğinden dolayı şikayete, takım içi huzursuzluğa ve en sonunda da oyuncunun gitmek istemesine kadar varıyor. Bunun en çarpıcı örneği bugün aldıkları yıllık ücret üzerinden eleştirilen futbolcular, sadece Beşiktaşlı isimlerdir. En yüksek yıllık ücreti alan Nobre dahi diğer takımlardaki futbolcuların çok aşağısında bir fiyata imza atmışken, daha şimdiden Nobre'nin aldığı para herkese dert olmuştur. Peki hücum ederken defans yapmayı unutan R.Carlos'un aldığı para? Sakatlığı yüzünden her sene bir dolu maç kaçıran Emre Belözoğlu'nun aldığı ücret, ya da aynı şekilde ne kadar iyi bir futbolcu olsa da düzenli olarak forma giyme şansı çok az olan Kewell'ın aldığı ücret, Lincoln'ün Galatasaray'a maliyeti.. Bu liste daha uzar gider ancak bu ülkede sadece Delgado ve Nobre'nin ücretleri problem yaratır.
Konu biraz dağıldı, farkındayım. Söylemek istediğim sadece Beşiktaş ve yıldız transferini aynı cümlede zikrederken biraz dikkatli olmak gerekli. Kolay değil, şimdiye kadar niceleri gelmiş başarılı olamamış. Ama beri yandan niceleri de var ki, çok kimse onları geldiklerinde tanımazken, gittiklerinde ya unutulmaz olmuşlar ya da en azından minnet duyarak hatırlamışlar. ( Madida, Sverisson, Yankov, Münch, Nouma, Karhan, Mrmiç, Ronaldo, Pancu...)
Buradan hareketle tam olarak Beşiktaş yıldız transfer yapmasın noktasında değilim ben. Hatta tüm bu yazdıklarıma tezat olabilecek şekilde, yıldız transferi istiyorum. Ancak bunun için ön koşul, gelecek olan futbolcunun tartışılacak bir yönü olmamalı. Zira eğer tartışılacak ufak bir sorunu varsa dahi, o sorun Beşiktaş sevdalı! medya sayesinde ileride kocaman bir probleme dönüşür. Bu sorun sakatlık da olabilir, geçmişte yaşadığı sansasyonel bir olay da olabilir, kişisel sorunlar da olabilir. Varsa böyle dertlerden muzdarip olmayan bir futbolcu, maddi anlamda ağızlara sakız olmayacaksa, rakip takımlarda sadece ismi ile dahi korku yaratacaksa, hemen getirilsin. Yeter ki amaç sadece transfer döneminde gövde gösterisi yapmak için bir isim getirmek olmasın.
Etiketler:Beautiful Freak,Yordan Letchkov,Zlatko Yankov | 19
Yorum
18 Haziran 2009 Perşembe
Bobo - Saha
Yıldırım Demirören, Mustafa Denizli, Jean Tigana, Rıza Çalımbay, Vincent Del Bosque... Sanki tüm bu isimlerin üzerinde bir gizli güç var. Kulüp yapılanmasını belirleyen, transfer stratejilerini ortaya koyan ve uygulayan. Hangi teknik direktör gelirse gelsin strateji değişmiyor. Hiç biri bir fark yaratamıyor. Sanki hepsi sıkışmış kalmış.
Düşünün, Jean Tigana gibi Afrika futbolunu yemiş yutmuş, her tarafta tanıdıkları, arkadaşları olan bir teknik direktörün transfer ettiği oyuncu Vedran Runje, Ricardinho isimlerinden farklı olamıyor. Beklenen nedir? Tigana Fransa'da olan ismini kullanacak Afrika kökenli iyi oyuncular getirecek... Belki de oyuncu Fransa'ya bile henüz geçiş yapmamışken düşük maliyetle direkt Beşiktaş'a kazandırılacak... Ama olmuyor, olamıyor.
Bobo'nun gidişi ve Saha'nın gelişi de yıllar yılı süren transfer stratejisinin sıradan bir örneği. Bugün Saha, dünkü Carew, Ailton, Kleberson... Hangisi ne kadar fayda sağladı? Hangisi Türkiye'ye adapte olabildi? Peki Ernst? Sivok? Gerilere git Karhan?
Bazı gerçekler bu kadar göz önünde iken neden aynı transfer stratejisinde ısrar edilir? Manchester United, Everton görmüş, 31 yaşına gelmiş bir oyuncunun neden Katar'dan önceki son durağı olmak zorundayız?
Şampiyonlar Ligi'nde Sparta Prag'la, Cluj'la veya Steau Bucharest'le eşleştiğimizi düşünün. Kadrolarında da 32-33 yaşındaki eski yıldızlar bulunsun... O kulüp için ne düşünürsünüz? Zengin bir başkanları vardır, sükse yapma amacıyla bu transferleri gerçekleştirmiştir dersiniz. Peki Beşiktaş gibi tarihi, geleneği olan bir kulüp neden böyle ufak işlere girme ihtiyacı hisseder?
Yöneticilik Saha'ya yılda 4 milyon euro ödeyip sözleşme imzalatmak mıdır? Saha transferinin kulübün gelişimi açısından ne katkısı olabilir?
Bu bağlamda Bobo'nun gönderilip Saha'nın alınması skandaldır. Bobo gitmelidir bu ayrı konu. Ama 23 yaşındaki Bobo gidip te 31 yaşındaki müzmin sakat, eski Manchester United'lı Saha geliyorsa orada başarısızlığın temelleri atılıyor demektir. Dünya futbolunu üç aşağı beş yukarı takip eden herkes Bobo'dan gelecek bonservis ücretinin önemli bir kısmının Saha için harcanacağını tahmin eder. Bu nasıl bir anlayıştır, nasıl bir büyüme stratejisinin ürünüdür gerçekten anlamak mümkün değil.
Beşiktaş gibi takımların tek bir büyüme şansları vardır; yeni Bobo'lar bulmak. Manchester United, Everton gibi takımlar Bobo'nun "olmasını" bekleyemezler. Onların o kadar zamanları yoktur. Ama bizim vardır. Biz Bobo'lu da, Bobo'suz da zaten en kötü üçüncü oluyoruz. O zaman yeni Bobo'nun gelişimi için uygun ortam var demektir. Biz buna akıl, buna vakit harcamıyoruz da sanki Manchester United'dan, Everton'dan daha büyük takımmışız gibi onların en kariyerli oyuncularına talip oluyoruz.
Bu zihniyetin Beşiktaş'ı bir milim ileri götürmesine imkan yoktur. Aynı zihniyet -hepimizin görmekte olduğu gibi- Galatasaray ve Fenerbahçe'de de geçerlidir. Roberto Carlos, Harry Kewell, Fernando Meira veya Shabani Nonda gibi oyuncuların Türk futboluna yaptıkları katkı ne boyuttadır? Tamam Kewell'ın örnek sporcu kişiliği faydalı olmuştur ama Kewell'ın varlığı nedeniyle Sabri'nin, Arda'nın veya Roberto Carlos'un gelişiyle Uğur Boral'ın profesyonellik anlayışlarında çok fazla bir gelişme olduğunu söylemek güçtür.
İşte tüm bu saydığım sebepler nedeniyle, Zapotocny'i Udinese'den değil Slovan Liberec'ten transfer etmek gerekir. Sivok'u İtalya ligine geçiş yapmadan, Sparta Prag'dan alabilmektir asıl transfer başarısı. İşte bu yüzden Sivok'un Şampiyonlar Ligi'nde Fenerbahçe eşleşmelerinde göze çarpmaması enteresandır.
Bunun scouting ekipleriyle, yıllar yılı süren çalışmaların sonucu uygulanması da aslına bakarsanız palavradır. Burada temel sıkıntı iradedir. Slovan Liberec'ten adı sanı duyulmamış bir stoper alabilme iradesini gösterebilmektir. Fenerbahçe Roberto Carlos'u alırken gidip Prag orta sahasından Tomas Sivok'u alabilmektir...
Neticede ne Sivok ne Zapotocny ne Bobo mahalle arasında top oynarlarken keşfedilmediler. Wenger yıllar yılı onca adam çıkartır da sokak sokak oyuncu mu arar? Ağzımızın suyunu akıtan Diaby'den tut Alex Song'una kadar Fransız futboluyla biraz ilgili olan herkesin bildiği oyunculardır. Wenger'in önemli farkı, bu oyuncuları transfer edebilme iradesini ortaya koymasıdır.
Diyeceksiniz ki Wenger biz doğmadan önce Arsenal'e gitmiş. Kaygısı yok, güveni tam. İstediğini alır-satar, yarın işime son verilir mi diye bir düşüncesi yok. Bizim Mustafa Denizli'nin en iyi olduğu dönemde bile 2 hafta sonra kovulmayacağının garantisi yok. E bunlara da yok diyecek halimiz yok.
Neticede Fenerbahçe'nin gelirleri ne düzeyde olursa olsun, Beşiktaş'ın bir planı, bir vizyonu ve bunu hayata geçirebilecek bir iradesi olsa, kısa zamanda Türkiye ligini domine edecek bir yapı rahatlıkla oluşturulabilir.
Lakin Da Silva Bobo'yu gönderip Saha'yı almaya çalışmak kötü bir Fenerbahçe taklidi olduğumuzu ifade eder. Hem de "kötü" bir Fenerbahçe...
| 45
Yorum
Turgay Demirel
Biz bu abiyi Galatasaray'lı bilirdik ama son yaşananlar ve yazılıp çizilenler gösteriyor ki o da eski Galatasaray'lılardan (bkz:Emre Belozoğlu). Beşiktaş klübünün istemediği ve desteklemediği bir adamdı ama diğer klüplerimizden gayet büyük destekler alarak yoluna devam etti. Hatta Beşiktaş Cola Turka şube direktörü Hasan Bozkurter zamanında kendisi için epey ağır laflar etmişti.
Şu anda Türk basketbolunun geldiği yere bakıyorum da; böyle bir lig, böyle bir Milli Takım başka hangi Avrupa ülkesinde var acaba? Ülker'in sponsor olduğu üç takım Beko Basketbol Ligi'nde, Efes Pilsen yavrusu Daruşşafaka ile aynı ligde. Milli takımın hocası Fenerbahçe Ülker'in de hocası ve genç oyuncular Tanjevic ve Demirel'le Fenerbahçe'ye gelmeleri için ikna ediliyor. Alpella diye bir takımdan sezonun ortasında en değerli oyuncuları apar topar Fenerbahçe Ülker'e getiriliyor. Başka bir ülkede bunlar yaşansa kıyamet kopar diyeceğim ama zaten yaşanması mümkün değil.
İimdi seneye Beko Basketbol Ligi başlayacak ve biz burada takımımızla ilgili birşeyler yazmaya çalışıcaz (Tabi yönetim konuşulacak bir takım bırakırsa). İyi de balık baştan kokar misali (Artık kokmak ta değil, çürümüş resmen) başkanı bu olan ligin nesini yazacağız?
Ben kendi namıma Turgay Demirel'e e-mail atıp istifasını istiyeceğim. Lakin ülkemizde yeri geldiğinde istifa etmenin bir erdem olduğunu bilen insan sayısı galiba çok az.
Etiketler:Efes Pilsen,Exavier Mcdaniel,Fenerbahçe Ülker,Turgay Demirel | 6
Yorum
17 Haziran 2009 Çarşamba
Sinan Güler'e
Beşiktaş'ımın 2007-08 sezonunda izlemekten en büyük zevki aldığım oyuncusuydu bu İsveçli'ye benzeyen sarışın çocuk. Geldiğinde tek bildiğim Muratcan'ın kardeşi olmasıydı ama o bir sezonun sonunda benim için Sinan vardı, Muratcan onun sadece abisiydi... Geçen sezonki takımdan kalmasını en çok istediğim oyuncu, sanırım 500 bin EURO gibi bir paraya Efes'e geçiş yapmıştı. Sinan gibi oyuncuları takımda tutmak zor ne yazık ki, maddiyattan daha çok, bir sonraki gün için planı olmayan bir takımda oynamak Sinan gibi wonderkidler için elbette doğru bir tercih olmamaktadır.
Artık iyice ayağa düşen adam gibi adam kalıbı, Sinan için defalarca kez kullanmalıdır. Bugünkü maçın sonunda şampiyonluğu kazanalı henüz 5 saniye olmamışken, Efes Pilsen'li basketbolcular maçın bitiş ziliyle zıplamış henüz yere inmemişken sahaya inen bir dolu insanoğlu oldu. Bir tane Kara Murat, Kerem ve Kaya gibi iki insan irisi arasına daldı. Devlerin altında ezelirken, o göbekli kırmızı gömlekli Kara Murat'a doğru hamle yapıp onu aradan kurtarmak istedi Sinan. Bir tane de yeşil kareli gömlekli derisi kemiğine yapışmış bir Malkoçoğlu'nu olaylardan uzak tutmak istedi ve ona sırtını döndü. Ancak Malkoçoğlu öylesine delikanlı ve kadirşinastı ki Sinan'a arkadan tekme attı. Dönüp bakmadı bile o baltaya. İstese neler yapabileceğini düşünmek kolay, ancak o ağır adımlarla soyunma odasına doğru yürüdü. Ki bu arada kendisi serinin bana göre en kilit oyuncusu olmuştur.
Bu seneki Akatlar'daki maçta denyonun teki Sinan'a küfür edip hareket çekmiş, Alen neredeyse tokatlayacak kadar sinirlenmiş ve azarlamıştı o denyoyu. Hidayet'ten bu yana, kendisi kadar atletik az sayıda oyuncu gördüm. Sinan elbet bir Hidayet, İbrahim, Mehmet ve hatta Mirsad değil: Belki olamayacak da. Ancak adamlığına onu her izlememde tekrar hayran oluyorum.
Basketbolu gelişmiş olduğu, Yunanistan, Sırbistan ve Hırvatistan'daki maçlarda gerçekleşen olaylara bir bakmak gerekir. Evet salon sporlarında da olaylar olur, hakemler çıldırtır, tahrik gerçekleşir. Ancak; takımın finale çıkmış ve her maç kafa kafaya oynamış ancak şampiyonluk gelmemiş. Çağır tribüne takımını, delice alkışla bas bağrına, zaten taraftarı olmayan rakip şampiyon olduğunu anlayamasın bile. Dost düşman gıpta etsin, kıskansın. Bir fiske bile vuramayacakları güçteki adamlara göstermelik olarak saldırmalara, sürü psikolojisiyle üste yürümeler... Ne kadar ayıp, Vedat abimizin tanımıyla "ayıp kere ayıp". Hakemler ters bir kural mı vermişlerdir maçta? Bence tertemiz bir maçtır son maç. Bir önceki maçta da memur zihniyeti ile maç yönetip her kuralı harfiyen uygulayan ama sonuçta yanlış bir karar vermeyen bir hakemin son 12 saniyede maç topunu Efes'e vermesiyle kaybetmişlerdir.
Sözlük'te maç sonrası entrylerde bir dolu futbol taraftarı, 3 büyük takım taraftarı salonlara gelirse şöyle olur böyle olur bık bık diye bir dolu lakırdı okudum. Sözlüğe yazıp, goygoycu genç nesille uğraşmak istemedik. Keşke onlar da 2004-05 sezonunda final oynayıp, şampiyonluğu finalde kaybetmiş ezikler gibi takımlarını alkışlayıp bağırlarına bassalarmış. El Amin'in ve sorunlu Varda'nın sürüklediği o takım Ülker'i geçip Efes'le eşleştiğinde bir rüya görmüş ancak ne yazık ki uyanmak zorunda kalmıştık. Uyanışımız da alkışlarla gerçekleşmişti. O seride de ters kararlar çıkmış, hatta sahaya elbette bu sezonki final serisindeki kadar olmasa da bir kaç su şişesi atılmıştı. (Hatta Kerem Tunçeri 1. maçta Murat Yolcu'ya alalen bir dirsek sallamış, diskalifiye olup seride oynayamayacak bir ceza almasına karşın sportmenlik dışı faulle geçiştirilmişti pozisyon.) Maç bittiğinde, sevmediğim Barış Özcan'a sarılırken helal olsundan başka bir söz çıkmamıştı dilimden. İki tane birebir örtüşen durum, iki farklı takım taraftarı ve gösterdikleri tepkiler.
Bu yazının altına, ama sizin de tencerenizin dibi kara, dinime küfreden müslüman olsa gibi yorumlar girilebilme ihtimaline karşın bir hatırlatmayı son paragrafım. Evet Akatlar'dayken veya deplasmandayken bazen yanlış hareketlerde bulunmuş olabilir dahil olduğum grup. Ama sadece şunu söylemek istiyorum; bugünkü maç Akatlar'da olsa takım tribüne çağrılır, Efes ve kupa töreni iplenmez ve herkes evinin yolunu tutardı.
Etiketler:Sinan Güler,Threepoint | 17
Yorum
Kapak derken!
Etiketler:Efes Pilsen,kapak,Tathar | 31
Yorum
Son Şampiyonluk, İstikrar ve Uzun Vadeli Başarı
Nedir? 2 tane nokta transfer yap, elindeki iskeleti koru. istikrarı ön plana çıkar. Şampiyonlar Ligi'nde 6 maçtan elinden gelen tüm puanları topla. Çıktın gruptan ne ala. Çıkamadın git Avrupa Ligi'ne bir 6-8 maç da orda oynamayı hedefle.
Elindeki kadro+2 ile lige başla. Fakat devre arası için de hazırlıklı ol. Olası bir Avrupa'da bahara kalma durumuna göre bir miktar para harca. Ve tabii ki bir sonraki sene alacağın adamları ara, bul, belirle, mümkünse anlaş.
Ligde de üçüncü olacaksan ol. Ama camiayı dağıtmadan ol. Yani demek istediğim hani şu 3 büyüklerden birinin düzenli olarak şampiyonluk yarışından koptuktan sonra veya da iç çalkalanmadan 5.- 6. olduğu sezonlardan birini geçirme. İstikrarı koru.
Mustafa Denizli ile bu sene çalışacaksan çalış. Yalnız bir sonraki seneye mutlaka birini bul, hazırla. Denizli şu son şampiyonluğu sırf 3 takım egosuyla aldı. Kendi de söylüyor artık heyecanı ve hedefi kalmadığını ama ısrarla kaldı.
Gelen paralarla da hızla borçları kapat. Ödeme dengeni düzelt. Takımdaki maliyetleri belli bir kademede koru.
Başkalarının düştüğü hataya düşme. Galatasaray'ın geçen sene harcadığı paraları düşün. İki Steau maçında çöpe gitti o paralar, sonra sezon ortasında mecburen adam satmaya başladılar. Ya bizim başımıza gelen Metalist maçında?
Kimse kendini kandırmasın. HİÇ BİR Türk takımının bir sene Şampiyonlar Ligi'ne katılmakla o ligde başarılı olma şansı yok. İstersen yarın Van Nistelrooy'u getir, Robben'i getir, Sergio Ramos'u getir, onu bunu getir. Yok öyle bir şans.
Bu ülkeden bir takımın Avrupa'da başarılı olması için gereken minimum süre 3 ila 5 senedir. O da tabii ki o süreçte elindeki iskeleti korur, istikrarı yakalar, takımın kalitesini kademe kademe yukarı taşımayı becerebilirsen. Galatasaray'ın o kupayı nasıl aldığını unutma. Aynı zamanda onların düştüğü mali temeli zayıf olma tuzağına düşme.
Porto gidip o finalleri oynuyorsa biz de oynarız. Ama bu sene şampiyon olduk, bir sürü para saçalım seneye de Şampiyonlar Ligi'ni titretelim demekle olmaz bu işler. O Türk işi düşünmek oluyor. Yanlışlığı 40 kere kanıtlandı. Başarının hızlı geleninden hiç bir hayır göremedik bugüne kadar.
O nedenle sağda solda transfer haberlerinden panik olmaya gerek yok. Zaten bence ortadaki hoşnutsuzluk kimsenin alınmamış olmasından değil yönetimin hala yanlış sularda yüzüyor olmasından kaynaklanıyor. Geminin içindeki onbinler doğru yöne bakabiliyor da dümendeki kaptanın kerterizi yanlış.
Ondan diyorum ki aman "avrupa gazına" gelip de paraları saçmayalım. Yıldız da yıldız diye oluşturulan kamuoyu baskısına gelmeyelim. Elimizdeki kontratları bozmak için daha fazla tazminatlar vermeyelim. İstikrarlı ve düzeni oturmuş bir takıma ve dengeli bir büyümeye destek verelim.
Bu blog çok fena bir yer oldu. Eskiden işe kafa yorardım şimdi her şey yalan. Neyse bu post da söyleyeceklerimin özüdür zaten. Hayırlı seyirler.
Yıldırım Demirören'in Transfer Süreci
Geçen yılki süreç aşağı yukarı şöyleydi:
1. Süreç
Beşiktaş Hangi Yıldızın Peşinde?
Dün gece uçakla İspanya'ya geçen Mario Berk, ismi sır gibi saklanan bir futbolcuyla görüşecek. Yakın kaynaklardan alınan bilgiye göre bu futbolcunun savunmada oynadığı ve Brezilya'lı olduğu söyleniyor.
2. Süreç
Beşiktaş'tan Dev Adım: Edmilson Geliyor
Mario Berk'in üç gündür İspanya'da bulunması sonucu transferi söz konusu olan yıldızın Edmilson olduğu ortaya çıktı. Ajansımıza açıklamada bulunan Berk, Edmilson ile her konuda anlaştıklarını açıkladı.
3. Süreç
Sağlam ve Engin'den Veto
Mario Berk’in bir süre önce İspanya’ya giderek Barcelona ile sözleşmesi sezon sonunda bitecek olan Edmilson’la görüştüğü ve olumlu yanıt aldığı ifade edildi. Ancak Ertuğrul Sağlam ile Sinan Engin’in, Yıldırım Demirören’in bizzat istediği 32 yaşındaki Brezilya'lı yıldız oyuncu için yönetime olumsuz görüş bildirdikleri kaydedildi.
4. Süreç
Edmilson'u Beğenmeyen Beşiktaş, Çaykur Rize'den Kürşat'ı Aldı
Sinan engin yaptığı açıklamada, Kürşat'ın 184 Edmilson gücünde olduğunu söyledi.
5. Süreç
Kürşat Ağır Konuştu: Edmilson Da Kim!
Sezon hazırlıklarını Antalya'da süren Beşiktaş'ın çiçeği burununda yıldızı Kürşat, "Edmilson Medmilson değil babam gelse tanımam" dedi.
6. Süreç
Kürşat kadro dışı, Edmilson İspanya'da Yılın Oyuncusu
Beşiktaş'ın büyük umutlarla transfer ettiği Kürşat hüsran yarattı ama Edmilson ilerleyen yaşına rağmen İspanya'da yılın futbolcusu seçildi.
*****************************************
Sanırım bu sezonki süreç de şöyle bir parodiye dönüştü:
1. Süreç
Mehmet Topuz Beşiktaş'ta!
Kayserispor'un yıldız futbolcusu Topuz, Antalya'da Yıldırım Demirören'le bir araya geldi. Kısa bir görüşmenin ardından Mehmet Topuz Beşiktaş'lı oldu. Formayı kaptığı gibi sırtına geçiren Topuz "ağabey valla billa beşiktaşlıyım ben doğuştan, damarımı kessen siyah beyaz akar, ağabey valla ağabey billa ağabey ahey de ahey 50 milyon yöro verseler fenere gitmemkine ağabey tehey tehey" açıklamasını yaparken halay çekerek ortamdan uzaklaştı.
2. Süreç
Aziz Yıldırım Topuz'u Fenerli Yaptı
İmza töreninde konuşan Topuz, "geçmişe çekelim sünger" dedi. Fenerbahçe'nin 0-6 yaş arası çocuklar için özel ürettiği süper small şapkayı cukkadanak kafasına oturtan Mehmet Topuz imzayı atarken etrafına gülücükler saçtı. Likra iplikten üretilme çubuklu formanın sol göğüs kısmını yalayarak ve öperek poz veren Mehmet Topuz'un layık olduğu yeri bulduğu gözlerinden okunuyordu.
3. Süreç
Beşiktaş'tan Yaylım Ateşi
Mehmet Topuz'un Fenerbahçe'ye imzayı atmasından sonra Beşiktaş, resmi site aracılığıyla ortalığı inletti. Yapılan yanlışları ve haksızlıkları bir bir ortaya koyan yönetim, kupa ve lig şampiyonu Beşiktaş Fener al sana da baş! üslubuyla taraftarlarını duygulandırdı.
4. Süreç
Nihat Beşiktaş'ta
"Ulan gittik önce topçuyu aldık sonra kulüp vermedi, iyisi mi biz gidip bu sefer de kulüple anlaşalım diyen Yıldırım Demirören Sevilla kulübüyle Nihat için masaya oturdu. İki kilo mezgit, yarım kilo roka ve 5 milyon euro'nun dönüp dolaştığı masada taraflar en sonunda anlaştı. Anlaşma sonrası "Hacım ben bi ufak su döküp geliyorum" diyen Yıldırım Demirören odadan çıkar çıkmaz heyecanla ve hezeyanla Nihat'ı aradı. Nihat'ın "Başkan sol gözümü açamıyorum, hatundan feci dayak yedim. Şimdi de ellerimi, ayaklarımı bağladı bana zorla 4 saattir Ferhat Göçer dinletiyor, elini ayağını öpeyim beni affet" sözleri karşısına şoke olan Demirören hışımla elini cebine soktu ve 12 mm'lik dedantöründen derin bir nefes çekip kafayı buldu. Mayhoş kafayla avareler gibi ortalıkta dolaşan Demirören 16 saat sonra ayıldı ve ilk uçakla Türkiye'ye döndü.
5. Süreç
Çağlar Beşiktaş'ta
Denizlispor Başkanı Ali İpek ile bir araya gelen Demirören, 11 milyon euro+zapotocny+malzemeci Şevki+2 buçuk litrelik 5 kola kapağı karşılığında Çağlar'ı siyah beyaz renklere bağladı. Çağlar imzayı atarken yanlışlıkla ipek masa örtüsünü çizdi. Sezon başındaki ilk galibiyet priminden örtünün parasının kesilmesi bekleniyor...
Her Şey Nüfus Kağıdı İçin!
Artık kaleci transferinden vazgeçtik, malum görünen orada da hareketlilik olmayacağı yönünde... Denizli bana benziyor biraz sanırım, yaz sıcağında çalışası gelmiyor adamın; tatil havasında, rakıdan balıktan sesi soluğu çıkmaz oldu... Helal olsun, o kadar sövdük kendisine taktiğiydi, nerden geldiğiydi derken; fazlasıyla hak etti...
Şimdi takıma bakınca ve Topuz'u da alamadığımıza göre alttaki bütün başlıkların temelinde aynı sıkıntının olduğunu görmek mümkün... Kim olacak bu beşinci yerli? Bu aralar iyi topçuların nüfus kağıdının gramı 5 Milyon Euro çekiyor!
Arkadan başlarsak ve yanlarına ikame etme şansı olan yerlilerini parantezlersek durum şöyle; Rüştü (Hakan) / Toraman (Zan) yüzde yüz iki kişi... Toraman'ın mevkisi belirlenir, o kolay... Ekrem (Serdar K, Erhan G.) sonuçta Avusturya Milli Takımı oyuncusu, o da üçüncüsü olsun. Üstelik joker gibi bir görev adamı. Dördüncüsü 2,3 M Euro'luk Nobre... Yerli bir yedeği yok! Yani sakatlanırsa dördüncümüz bile yok! Batuhan mı? Her konuda konuşan yönetimimiz sanırım onun geleceğine henüz karar vermedi... Peki tamam hadi Nobre sakatlanmadı, anladık da beşinci kim?
Kimse beşinciye takım içinden birini oturtamıyor. Ben de oturtamıyorum. Yabancı tercihleri de aşağıdakine benzer şekilleniyor; kabul edilmişlik sırasına göre:
1) Ernst
2) Sivok
3) Holosko
4) Tello
5) Bobo
6) Fink
7) Delgado
8) Zapo (Hatta ben Zapo'yu yukarı alırım ya neyse)
İlk altısını kadroya koyunca geriye kalan tek açık pozisyon sol bek. Demek ki bizim sol bekte oynayacak bir adet yerli futbolcuya ihtiyacımız var. Hala transfer yapmadığımıza göre bilin bakalım kim olacak bu aşağıdakilerden?
1) Yusuf Şimşek
2) Gökhan Zan
3) Serdar Kurtuluş
4) Uğur İnceman
5) Necip Uysal
6) Serdar Özkan
7) İbrahim Üzülmez
8) Erhan Güven
Zamanında Lorant Yusuf'u sol bekte denemişti. Belki o olur? Yoksa başkası mı geldi aklınıza?
Etiketler:Milli Takım,Yerli Futbolcu Kalitesi,Yuki The Zorba | 21
Yorum
Son Dakika...
Fenerbahçe, Danimarkalı oyuncu Poulsen'in kulübüyle anlaşma sağladı ancak futbolcuyu ikna etmekte zorlanıyor...
Son gelen bilgilere göre Aziz Yıldırım; Kopenhag valisi, belediye başkanı, şehrin önde gelen parlementerleri ve İskandinav mafyası ile birlikte Alplerdeki bir dağ evinde bir aradalar.
Kopenhag belediye başkanı ve valisinin; Poulsen'in Kopenhag'da yaşayan akrabalarını işten çıkarmakla tehdit ettiği sızan bilgiler arasında.
Juventus ise oyuncunun bonservisinin artık fenerbahçe'de olduğunu, bu konunun onlar için kapandığını açıkladı.
Gelişmeler az sonra...
webkartallarından alınmıştır...
| 13
Yorum
Tomas Zapotocny
Etiketler:Tomas Zapotocny | 27
Yorum
Thimothee Atouba
Oyuncuyu tarife gerek yok. Üç aşağı beş yukarı hakkında söylenenler hep aynı. Bir sol bek için inanılmaz teknik, fizik olarak 1.91 boyuyla Türkiye'nin çok üzerinden lakin mental problemleri var.
Şimdi klasik denklem burada da karşımıza çıkıyor. Mental olarak ta kuvvetli bir oyuncu olsa menajeriyle İstanbul'a gelir miydi? Elbette gelmezdi. Beşiktaş gibi Avrupa'nın orta ölçekli takımlarının transfer stratejileri önem taşıyor bu hususta.
Atouba'nın sorunsuzu zaten Arsenal'de falan oynuyor. Ki onlar da bir Avrupa'lı sorunsuzluğundan değiller çoğunlukla. Örneğin Eboue'nin bile rakiple, hakemle, kendi taraftarıyla zaman zaman sıkıntı yaşadığı oluyor. Tabii bunlar hep Afrika'da doğup büyümenin etkileri.
Neticede Atouba'nın durumu ortada. Kapalının onun üzerinde nasıl bir etki göstereceği meçhul. Pascal gibi gördüğü ilgiden kafayı da sıyırabilir kendini rehabilite de edebilir. Bunu adam gelmeden bilemeyiz. Bizim bugün bu noktadan yapacağımız yorum, gelsin veya gelmesin noktasında olabilir.
Ben Atouba'nın alınması taraftarıyım. Beşiktaş Fink gibi bir Alman vasatını alıp oynatma niyetiyle bir şablon oluşturuyorsa bunun içine Atouba'yı sırf mental sıkıntıları nedeniyle almaması doğru olmaz. Aynı mantık ikisinde de. Fink, yetenekli olsa burada oynamaz diyebildiğimiz gibi Atouba da akli dengesi yerinde olsa burada oynamaz diyebiliyoruz. O zaman Fink alınıyorsa Atouba da duruma göre alınabilir.
Hep söylediğimiz bir şey var; yönetmek, yönetmek, yönetmek... Mesele zaten İbrahim Üzülmez'i yönetmek değil. Ne kadar komik ki geçmişte onu bile yönetmekten aciz bir teknik heyetimiz vardı. Atouba arıza mı arıza, patlamaya hazır bir bomba mı evet... Ama Beşiktaş seviyesi için çok üst bir kalite. Denemeye değer mi? Bence değer. Beşiktaş gibi takımları yukarıya çıkaracak oyuncular Fink, Zapotocny gibi sınırları belli oyuncular değil, biraz da bu potansiyeli olan ama ortaya çıkaramayan sporcular üzerine girilen risklerdir. Büyük teknik direktörler Fink'le değil Atouba'yla kaybetmeyi tercih ederler.
Beşiktaş taraftarının da yoğun ilgi, sevgisiyle biraz da olsa rehabilite edilebileceğini düşünüyorum zira bu ilgiyi dünyanın bir başka yerinde görmesi mümkün değil. Ayrıca Beautiful Freak'in her zaman söylediği "oyuncuların farklı karakterlerden oluşması ilkesi" gereği, takımdaki "arıza" oyuncu sayısını arttıran bir eleman olması nedeniyle de önemli. Sabri İnönü'de Holosko'yu tartaklarken, "hoop kardeşim ne yapıyorsun sen?" diyecek bir oyuncumuzun eksikliği çok açık.
Etiketler:Thimothee Atouba | 21
Yorum
16 Haziran 2009 Salı
Aslanım İtalya Aynı Beşiktaş
Etiketler:Beautiful Freak | 5
Yorum
Kartal Yuvası kaç oda kaç salon ?
En son olarak da Kartal Yuvasına bir logo önerisi şu an yaptım.
Bu yazı vesilesi ile de herkese merhaba diyorum. Saygılar.
Etiketler:kartal yuvası,thug love | 48
Yorum
Anket
Hangi yabancıların gönderilmesi gerektiğini fiyat / performans / ihtiyaç gibi kriterlere göre değerlendiriniz.
| 24
Yorum
Gordon Schildenfeld Gönderildi
Geçtiğimiz yıl topu oyuna sokan stoper ihtiyacımız! nedeniyle transfer ettiğimiz Gordon Schildenfeld'le resmi olarak yollarımızı ayırmış bulunuyoruz. Bonservisinin verilip gönderildiği şeklinde bir haber var. Detayları açıklandığında yazarız.
Önce geçen sene aldıklarını yollayacaksın ki, seneye yine bu dönem göndereceklerini alabilesin...
Etiketler:Gordon Schildenfeld | 8
Yorum
Erman Kılıç da Sivasspor'da
Kezman'ın yaptığı aşırtma vuruşta şampiyonluğu kaybettiğimizi düşünenler var, hayır! Beşiktaş şampiyonluğu dün, bugün ve yarın kaybediyor. Sadece ortaya çıkışı o tarihte oluyor...
Sivasspor Erman Kılıç karşılığında Herve Tum, Kanfory Silla ve bir miktar para verecek. Erman karşılığında verilenlere bakarsanız ciddi bir meblağ. Tum, Türkiye liginde her zaman iş yapacak oyunculardan biriydi. Hele bu seneki Sivasspor'da önemli işler yapmıştı. Aynı şekilde Kanfory Silla da lig ortalamasının üzerindeki oyunculardan biriydi.
Ne diyelim, hayırlı olsun...
Etiketler:Erman Kılıç | 14
Yorum
15 Haziran 2009 Pazartesi
Şeytan Diyor ki
Tüm ahlaksız, çifkef yapısına rağmen al bonservisi elindeki Diego Lugano'yu. At Sivok'u öne. Lugano-Toraman ve Ernst-Sivok dörtlüsü önlü arkalı oynasın.
Sonra Fener isterse gitsin Matias Delgado'yu alsın...
ve sonra Aziz Yıldırım Saraçoğlu'nda transfer şovu yapsın.
| 25
Yorum
Ne demeli bu bildiriye?
Etiketler:Yuki The Zorba | 17
Yorum
Tümer'den Tümör'e geçiş günleri
Mehmet Topuz ismini yazmak bile artık mide bulandırıyor. Üstüne yapılabilecek her türlü dangalak yorum yapıldı zaten. Yöneticisinden sokaktaki vatandaşına şuursuzca geçen bir süreci izledik. Artık olan olmuş ama benim söyleyeceğim başka şeyler var...
Tümer Metin, Fenerbahçe'ye transfer olduğu sene hangi şartlarda takımını değiştirdi bir hatırlamak lazım. Berşiktaş Fortis Kupası'nı Tümer'in uzatmada attığı golle havaya kaldırmış, Yıldırım Demirören evladı gibi gördüğü Tümer'in koluna 22 ayar altın saat takmış, primler havada uçuşmuş ama hepsinden önemlisi başka bir gelişme yaşanmış. Sergen Yalçın artık Beşiktaş'ta oynamayacak. Tigana'nın kararı kesin ve basına da bu durum bildirilmiş. Yani bir anlamda koşulsuz, engelsiz bir şekilde takımın tek 10 numarası artık Tümer olacak. Yıllardır hep yakın çevresine şikayet ettiği Sergen'in gölgesi artık başında durmayacak.
Şimdi burada durup sormak lazım. Taraftarın el üstünde tuttuğu, başkanın maddi ve manevi kolladığı, şartların en elverişli hale geldiği bir kulüpte oynayan futbolcu sırf Fenerbahçe biraz daha fazla para veriyor diye bunların hepsini elinin tersiyle niye iter? Veya şöyle sormakta fayda var. Bir miktar fazla para, bu sözü edilen değerlerden ve dolayısıyla Beşiktaş'tan vazgeçmek için yeterli midir?
Tümer'in transferinde bana en çok koyan buydu. Bir ay önce taraftarla tempo eşliğinde Fenerbahçe'ye küfreden, önüne gelen her mikrofona Beşiktaş da Beşiktaş diyen bir adamın, gecenin bir yarısı Aziz Yıldırım'ın evinde sıcak dokunuşları ve tatlı sözleri arasında saatler içinde yıllarının içine etmesi beni en çok yaralayan konu olmuştur. Beşiktaş ne zamandan beri bu kadar kolay vazgeçilebilir bir kulüp oldu?
Samet Aybaba'yı günahım kadar sevmem ama zamanında yaptıklarını iyi bilirim. Kendisine gelen ciddi bir teklifi geri çevirişini ve diğer futbolculara gönderilen çekleri nasıl yırttığını iyi bilirim. Metin Oktay'ın duruşunu da söylemeye gerek yok. Geçmiş dönemde efsaneleşen diğer birçok futbolcuya baktığımızda o esaslı dik duruşun ardında aidiyet duygusunun ağırlığını ve lezzetini görüyoruz.
Beşiktaş bu kadar çabuk vazgeçilebilen, terk edilebilen bir takım olmamalıydı. İbrahim Üzülmez ve Toraman'ın sezon başında gönderilmesine karar verildiğinde gösterdikleri azim, çaba bu olaylardan sonra daha fazla saygıyı hak etmiyor mu? Futbol sadece yeşil zeminin üstünde oynanan bir oyun olarak kalsaydı futbol olamazdı zaten. 50 milyon euro verseler oynamam diyen adamların her ne şartta olursa olsun bugün gidip o dandirik şapkayı takıp boyalı eşekler gibi ortada dolaşması aleme ibret olsun. Her şey parayla pulla olsaydı Metin oktay halen baş tacı edilmez, Şeref Bey'in mezarı nesilden nesile aktarılan bir görevle yıldönümünde gençler tarafından temizlenmezdi.
Beşiktaş'ı bu kadar değişebilir, vazgeçilebilir hale getirenlere ve buna iğrenç transfer pazarlıklarıyla alet olan futbolculara yüz kere bin kere yazıklar olsun...
| 9
Yorum
Transfere Genel Bakış
15 Haziran 2009 tarihine geldik. Daha Zapotocny, Delgado, Bobo gidecek mi kalacak mı belli değil. Zapotocny tutturmuş, gitmem diye. Belliydi zaten şampiyonluk törenindeki halinden. 4,5 Milyon Euro öde al, hala taksitleri devam etsin ( 3 yıl ) ertesi sene elinden çıkarmak için takla at. Bu tarz transferlerden bıkmadık mı artık bilemiyorum.
Zapotocny tarzı transferin bir başka aktörü de Fink. Oyuncunun kendisine, oyun kalitesine lafım yok. Aşağı yukarı belli. Burada anormal olan sözleşme süresi; 3 yıl. Beşiktaş'ta kaç yabancı 3 yıl kalmış ki? Şimdi son derece net değil mi önümüzdeki sezon sonunda Fink'in gönderilip daha iyi bir orta saha oyuncusunun alınacak olduğu gerçeği. O zaman neden 3 yıllığına bağlıyorsun kendini? Yaparsın 2 yıllık mukavele. İstersen uzatırsın. Bu kafayla besbelli yeni bir Metalist maçı yaşayıp devre arasında kulüp çalışanlarını Avrupa'ya futbolcu bakmaya göndereceğiz. İlk gözden çıkarılacak olan da Fink olacak. Besbelli. Ben bunu oturduğum yerden biliyorum da, bu adamlar nasıl bilmiyor anlamak mümkün değil. 3 senelik mukavele yapıyorsun... Nedir, 2 sene sonra Barcelona'ya satıp para mı kazanacaksın Fink'ten? Zapo'dan kazan o zaman... Sanki yeni bir Messi buldular da üç yıllık sözleşme yapıyorlar. E bunlar pazarlık şartlarıymış. Yahu Fink bu Fink. Şartları sana uygun diye bunu getiriyorsun. Üç senelik mukavelede diretecek bir adam alacaksam neden Fink'i alayım?
Tutturmuşlar bir sidik yarışı gidiyorlar. Transfer şampiyonu olacakmışız. Beşiktaş'a layık transferler yapacaklarmış. Hayır kardeşim, transfer şampiyonu olmayalım. Akıl fikir şampiyonu olalım. Gidip Saha'ya anormal rakamlar verip getirmenin bir yöneticilik başarısı addedilmediği bir camia hayal ediyorum. Saha elbette Bobo'dan daha iyi futbolcudur, buna lafım yok. Ancak sözleşme şartlarıyla, son transferini yapacak olan Saha, Bobo'nun tüm transfer hoşluğunu alıp götürür. Biz kariyeri düşüşe geçmiş, 30'lu yaşlardaki bir yıldız eskisi için Bobo'yu göndereceksek hiç göndermeyelim. Beşiktaş, dünyanın en zengin kulüplerinden biri ya, gidip Premier League'den transfer yapıyor. Büyük başkan... Alkış...
Şurada yapılacak üç basit transfer var hala Rosenberg'ler, Saha'lar, Topuz'lar, Nihat'lar konuşuluyor... Sezon bitmeden transfer sezonuna dair görüşlerimi belirttiğimde tepki almıştım. Aramızda Topuz da Topuz diyenlerimiz vardı. İşte Topuz'un çıktığı maliyeti hepimiz gördük. Allahtan Topuz transferi gerçekleşmedi de Şampiyonlar Ligi gelirinin tamamını Topuz'a vermek durumunda kalmadık.
Murat Ceylan, İsmail Köybaşı, Erman Kılıç transferlerini bir an önce bitirmektir yöneticilik başarısı. Herkes Topuz'un peşinde giderken sessiz sedasız Ceylan'a yönelmektir doğru olan. Rakibin küme düşen Manisa'dan alırken Hakan Balta'yı, yıllar yılı Üzülmez'e mahkum etmemektir takımı. İsmail Köybaşı da kim allah aşkına? Değil mi?
Galatasaray'ın yıllar yılı en sönük kadrolarla bile şampiyonluk mücadelesi yapabilmesinin nedeni çok açık değil mi? Bir Mehmet Topal transferinin, bir Barış Özbek, bir Hakan Balta transferlerinin sükseli transferler olduğunu söylebilir misiniz? Al bugün Mehmet Topal'ı alabiliyor musun? Topal bu sene gitsin seneye Demirören o gittiği takımdan talip olur Topal'a. E Murat Ceylan burada işte. Al onu. O da en az Topal kadar potansiyel barındırıyor.
İşte o yüzden transferde para değil bence çoğu zaman "akıl" ve "irade" ön plana çıkıyor. Murat Ceylan hamlesinin parayla pulla ilgili olmadığı çok açık. Tüm şaşalı isimlere rağmen Murat Ceylan'a yönelmek, bir irade meselesidir. Eleştirilere karşı dik durabilme meselesidir. Ve maalesef bu irade, bizim yönetimimizde bulunmamaktadır. Yıllar yılı kaçırdıklarımıza bakın; Hakan Balta milli oyuncu. Barış Özbek milli takım seviyesinde, Gökhan Gönül milli oyuncu... Hangisi geldiğinde Türkiye ayağa kalktı?
Biz hala Nihat Kahveci peşinde olalım... Allahtan o da gelmedi kurtardı bizi... Elinde yeni Nihat olabilecek oyuncular var, onları sağa sola dağıt... Ülkede yeni Nihat olacak oyuncular var, onlara talip olma. Sonra git Nihat'ın ayağına...
| 44
Yorum
Kaydol:
Yorumlar
(Atom)
Ara
-
DERBİ POZİSYON ANALİZLERİ - 1- 0:24 saniye! Gatasaray'ın ilk etkili atağı. Burada en büyük hata *Jailson'un partneri Serdar Aziz'e gereksiz yakınlığı oldu.* Seri burada muhteşem bi...5 yıl önce
-
Feda, Sefa, Farklı Olsun bu Defa - Beşiktaş'ın son dönemini iki ana çizgi olarak ikiye ayırmak mümkün. 1- Yıldırım Demirören dönemi 2- Fikret Orman dönemi. Ben Yıldırım Demirören dönemini te...6 yıl önce
-
Bir Sağ Bek, Üç Mevki: Aaron Wan-Bissaka - Premier Lig geçtiğimiz hafta başladı. Hem takım hem de oyuncu bazında her sezon yeni bir hikaye demek. Galiba geçtiğimiz sezon hiç de fena bir görüntü verm...7 yıl önce
-
Duhuliye - Duhuliye'den 5 ay önce haberim oldu. O da bu fotoğraf sayesinde. Bunca zamandır nasıl hiç duymamışım derken, etrafımdaki çoğu Beşiktaşlının da bilmediğ...8 yıl önce
-
Euroleague bwin Mart 2015 MVP Nemanja Bjelica Röportajı - Fenerbahçe Ülker dokuz maçlık bir galibiyet serisi yakalamış durumda ve 2008-2009 sezonundan bu yana ilk kez Euroleague 'playoff'larına katılma hakkını ...10 yıl önce
-
Önce krampon, sonra performans - Her çocuk gibi sokaklarda başlayan futbol maceramız, bazı çocukların yaptığı gibi benim de toprak sahada devam etmişti. Sonrası okul, iş, hayat mücadele...10 yıl önce
-
NBA: Bir Ayın Ardından... (Part 1) - Her ne kadar başlığımızda bir aylık zaman dilimini ele aldıysak gerek tembellik, gerek iş güç yüzünden yazının paylaşılması, gerekli güncellemeler yapıldık...11 yıl önce
-
Manchester United - Burnley maçı - Manchester'ın ligin yeni takımı Burnley deplasmanında galibiyet alması bekleniyordu ama yine olmadı. Geride kalan 3 haftada takım henüz galibiyet görem...11 yıl önce
-
Bu Sefer Bahanem Var - Yine ihmal ettim blogu ama bu sefer sağlam bahanem var. Son 9 senedeki ikinci kıtalar arası taşınma olayına kalkıştım. Bilenler bilir, son 9 senedir Avu...11 yıl önce
-
Babylon Dergisi Röportajı - http://www.aliece.com/2013/11/babylon-dergi-ali-ece-roportaji/#more-189512 yıl önce
-
Arsenal Kendine İnanıyor - Arsene Wenger'in sözleriyle, *"İyi bir rakibe karşı alınmış tatmin edici galibiyet." *Arsenal hafta sonu Liverpool'u oyun dışı bırakarak, bölüm bölüm saha...12 yıl önce
-
Hiç Unutmadığım... - 17 sene önce bugün tek bir imzanın milyonlarca insanı bu kadar etkileyebileceğini tahmin edemezsiniz. O adam hakkında bir sürü yazı yazdım, hala okuyan ...12 yıl önce
-
-
