.

.

.
Ekşi Beşiktaş. Blogger tarafından desteklenmektedir.

5 Haziran 2010 Cumartesi

Bir İlhan İrem Vardı #3: Daniel Amokachi

(Bu kısa ömürlü olmuş yazı dizisini yeniden diriltmek için yaz döneminden uygun bir dönem olamaz. Gerçi bizimkiler gider sözleşme fesh edecek kimse bulamaz malzemeci Süreyya abimize bulaşırlar n'olur n'olmaz, ağzımızı hayra açalım...)
I. Giriş
Tam adı Daniel Owefin Amokachi. Tribün adı Daanyeel Aaamookaçi Kaçi.
Kendisi bilindiği gibi Beşiktaşımızın "The Bull" (Boğa) lakaplı unutulmaz forvetidir. Gerçi sanki Türkiye boğa doluymuş gibi ismine "Kara" diye ekstra bir sıfat da eklemiştik biz, ama olsun. Belki boğa kara olunca daha iyi oluyordur. (Eğer hayvancılıktan anlayan bir arkadaş varsa, kara boğaların diğer boğalara olan muhtemel genetik üstünlüğü ile ilgili bilgi verebilir)
Gereksiz zoolojik ayrıntıları geçtikten sonra mevzuya gelelim. "Ferdinand'dan müjde size" ile başlayan "zenci forvet" akımında kendisine sağlam bir yer edinmiş adamdır Amokachi. Gerçi o sıralar dünyada oluşmuş Nijerya fenomeninin esintisidir biraz, ki o esinti durmak bilmemiştir Türkiye'de. (Aghahowa'nın Kayserispor'a geldiğinde verdiği röportajda "Ayrıca burada oynamış çok sayıda futbolcu arkadaşım var ve onlardan duyduklarım da vardı." demesi manidardır.)
II. Beşiktaş Yılları
Bize gelmeden adı Galatasaray ve Fenerbahçe ile de anılmıştı Amokachi'nin (gerçi benim bile adımın çeşitli kulüplerle anılmışlığı var), fakat yuki'nin geçenlerde bahsettiği Kuka işi yatınca biz 1.75 milyon sterlin karşılığında renklerimize bağlamıştık kendisini. O zamanlar Youtube olsa, kendisinin Dünya Kupası'nda Yunanistan'a attığı gol forumlarda dönerdi, öyle gaz bir transferdi o vakitler için.
Amokachi'nin Beşiktaş performansı fena değildi. İlk iki senesinde 7'şer, son senesinde ise 4 gol atmıştı ligde. Ligde attığı gollerin %33.3'ünü FB, GS ve TS'ye yazmıştı, hatta kupa maçlarında da bu külüpleri boş geçmemek gibi bir adeti vardı. Zaten belki de o yüzden bu kadar sevmişizdir boğayı.
Lakin Amokachi deyince benim aklıma iki olay gelir. Birincisi, Valencia'ya deplasmanında kale dibinden kaçırdığı o gol. O top girse, belki de Rasim Kara bizim Fatih Terimimiz olacaktı. Pozisyonu bilmeyenler-görmeyenler için aşağıdaki küpürdeki ifade anlamlı olacaktır:
Kısfmet.
İkincisi ise Ercan Taner'in (ki Amokaçi eminim kendisinin söylemeyi en sevdiği üç kelime arasındadır) anlatırken kendinden geçtiği Trabzonspor golü. O golden sonra arkadaşlara gidip "nasıl soktu Amokachi" diye övünebilmiştim.
İyi goldü hakikaten.
"Nasıl soktu Amokachi" demişken, kendisinin şansı mı, şanssızlığı mı bilemediğim bir ismi vardı. Gerçi o zamanlar Beşiktaş'ın kadrosu komple +18'di. Rahim, Toschak, Amokachi... Bu sebepten isminin ilk iki harfi, maç kazansak da kaybetsek de imalı imalı vurgulanırdı. Ben o zamanlar küçüktüm tabii, aklımız ancak o kadar espri yapmaya eriyordu. Televizyonların en büyük hiti Levent Kırca'ydı diyeyim, siz anlayın.
Bak şimdi aklıma geldi, bir de "Daniel Amokaçi/Nereye kaçii" vardı. Çok travmatikmiş lan çocukluğum...
III. Beşiktaş Sonrası
Sonra Amokachi sakatlandı. Zaten sakatlandıktan sonra da iflah olmadı pek. 1999'da bizden ayrılıp 1860 Münih ile sözleşme imzaladı, ama sağlık kontrollerini geçemediği için kontratını iptal ettiler. (Bu sağlık kontrollerinin olumsuz sonuç verdiği benim bildiğim nadir durumlardandır. Eskiden sağlık kontrollerini boş lakırdı sanardım.) Sonra her emekli futbolcunun denediği rotayı çizmeye çalıştı: ABD ya da Arap Yarımadası. 2002'de Colorado Rapids'de oynamaya çalıştı, olmadı. (Colorado'dan adam çıkmaz zaten.) Birleşik Arap Emirlikleri'ni denedi, o da tutmadı. O zamanlar Katar bu kadar popüler olsa belki orada oynayabilirdi. Hayat işte.
Tabii bizim Amokachi hakkında çok bilinmeyen iki detay var: Birincisi, Tunuslu süpermodel bir eşinin olduğu. (Hürriyet tadı yakalamaya çalıştım pardon.) İkincisi ise New York'ta bir hukuk okulundan derecesi olduğu için avukatlık yapabilir olması. (Hangi okul olduğuna dair araştırmalarım sonuç vermedi ama sanırım Rochester. Gerçi tekrar düşündüm de, kime ne la?)
Gelgelelim Amokachi avukatlığı değil de futbolu tercih etmiş gene. 2008'den beri Nijerya'nın yardımcı teknik direktörü, ve Lars Lagerback'in yanında Nijerya'yı Dünya Kupası'nda hedefe ulaştırmaya çalışacak. (Adamların amacı kupayı almak değildir sanırım, o yüzden böyle muğlak ifade kullandım.)
Son söz: Amokachi'nin bizim için önemi, maraton.com.tr'nin geçen ay yaptığı bir haber ile de belgelenmiştir. Ne zaman bir Nijeryalı golcü gündeme alsak o "Beşiktaş'ın yeni Amokachi"si olacaktır. (Mesela bak Ohen'i kimse hatırlıyor mu? Halbuki o daha da bir kara boğaydı.)
Neticede cCc Danyel Amokaçi cCc.
Not: Gazete küpürleri Milliyet Gazetesi'nin arşivinden alınmıştır.
3 Haziran 2010 Perşembe

Yönetim Adabı

Dünden beri forum, blog, gazete ne varsa okuyorum. Arapsaçına dönüşmüş bir Q7 transferinin hazin sonucu nasıl telafi edilecek diye merak ederken, bunca skandalın ve şok haberin üst üste geleceğini tahmin etmemiştim. Denizli'nin sağlık sorunları (ya da bahanesi), istifa mı edecek sportif direktör mü olacak tartışması, "yüzde 99 Schuster" manşetinin hemen yanıbaşında yönetimin birinci ağızdan yaptığı yalanlamalar, Hilbert 3 yıllık anlaşma imzaladı bombası, Albin geliyor heyecanlanmaları...vs Yukarıda yazan her şey yalan olabilir ama bir gerçek var. Beşiktaş'ta yönetimden kimi değiştirirseniz değiştirin, biz kriz yönetmeyi bilmiyoruz. Quaresma görüşmesini birebir gerçekleştirilen yöneticiler, belki de daha görüşmenin yapıldığı binadan bile çıkmamışken Mete Düren Anadolu Ajansı'na son gelişmeleri aktarıyor. Hemen akabinde Yıldırım Demirören, Beşiktaş menşeli bir haber sitesine özel açıklamalarda bulunuyor. Mustafa Denizli olayı ise tam bir skandal. Şu ana kadar bu durumla ilgili birden fazla sayıda yönetici demeç verdi. Açıklamaların genel havası aynı gibi gözükse de ayrıntılar farklıydı. B planımız var diyene karşılık başka bir yönetici B planımız yok çünkü hocanın hastalığını yeni öğrendik açıklamasını yapıyordu. Gaflet, dalalet, atalet ne ararsanız var. Haldun Üstünel'i sevmeyebilirsiniz, yaptığı işleri beğenmeyebilirsiniz. Sezon ortasında yapmış olduğu transferlerin ne kadarı isabet buldu orası da tartışılır. Ama bir gerçek var, spor basını transfer edilen futbolcular sözleşmeye imza atana kadar asla bilgi sahibi olamadı. Üstünel, fanatik evladından, eşinden, dostundan, çakal muhabirlerden operasyonu sakınmayı bildi. Çok doğru bir politikayla futbolcuların fiyatının pazarlık dışına çıkmasını engelledi, menajerlerin abukluklarına ve şovmenliğine fırsat vermedi. Ama ne yazık ki Beşiktaş'ta durumlar böyle değil. Yönetimde ağzı olan konuşuyor, öyle veya böyle konuşulanların en azından yarısı yalan. Kurumsal yapı, profesyonel ekip, organize operasyon martavalları yine çöpe atıldı. Mustafa Denizli'nin Çeşme'de mi yoksa İstanbul'da mı olduğunu bile 24 saatte ancak belirleyebilen bir medyaya da anca bu yönetim yakışır zaten.

Juan Angel Albin

İspanyol gazeteleri haftalar önce Schuster'in Beşiktaş'a transferini yazmışlardı. Schuster'in de ilk iş olarak Getafe'nin sol kanat oyuncusunu almak istediği ve görüşmelerin sürdüğü bilgisi geçmişti... Bizimkiler Schuster'i yalanlayınca Albin de yalan olmuştu. Demek ki işler yalanladıkları kadar yalan değilmiş. Uruguay'lı sol kanat oyuncusu. Forvet arkasında da görev yapabiliyor. 23 yaşında. 25 Milyon Euroluk serbest kalma maddesi var ama sözleşmesinin son senesindeyiz. Gelirse Schuster için gelir. Gelir mi bilemem. Ama gelirse Mustafa Denizli'nin bir üst kademeye geçişi, Schuster, Quaresma'nın alınmaması, Hilbert'in bonservisi elinde gelmesi, 4-4-2 ve son olarak ta Albin. Saat doğruyu gösterirken durdu sanırım.

Roberto Hilbert

Üst düzey futbol arenasında boy gösterdiği yıl; 2006-2007 sezonu. İlk sezonunda Vfb Stuttgart takımının 11'inde düzenli olarak forma şansı buluyor. İlk sezonunda 15 yıldır şampiyon olamamış takımıyla şampiyonluk yaşaması da kariyerinde önemli başarılardan biri olarak gözüküyor.
Hilbert bir ofansif kanat oyuncusu. İkamet ettiği yer; sağ kanat. Ancak dönem dönem sağ bekte ve daha ofansif rollerde de görevlendirilebiliyor. Hızlı, güçlü, çevik, mental değerleri gelişmiş, işin savunma yönünde de var olan bir kanat oyuncusu... Şüphesiz, Ricardo Quaresma yaratıcılığında veya teknik kapasitesinde değil. Lakin futbolun da tek bir doğrusu, tek bir yöntemi yok.
Aynı transfer listesinde hem Ricardo Quaresma'nın hem Roberto Hilbert'in bulunması, yetenekleri ve tarzları açısından oldukça abzürt dursa da, Hilbert'in devamlılığı ve istikrarı ve hiç şüphesiz maliyeti, onu özel bir transfer yapmaya yetiyor.

Bu Ülkeyi Tanıyan...

Bu lafı yakında çok sık duymaya başlarız yine eğer Mustafa Denizli söylendiği gibi görevinden istifa ediyorsa. Futbol klişeleri arasında yerini sağlamlıkla aldı "bu ülkeyi tanıyan teknik adam" söylemi. Bu söylemin ne kadar itirafçı olduğu zaten yeterince ilgi çekici. Diyor ki: "Biz öyle garip bir ülkeyiz ki, bizi tanımayan başarılı olamaz." Tabii ülkeyi garipleştirenler de, bu lafı sarf edenler aslında.
Bu trajik durumun ötesine biraz daha geçelim. Bakalım ülkeyi tanımayan kimler gelmiş geçmiş de başarılı olmuş bizim ligimizde:
Mircea Lucescu, tanımadan gelip de çalıştırdığı her takımda başarılı oldu. İlk sezonunda Galatasaray'a ŞL Çeyrek Finali oynattı.
Christoph Daum, Türkiye'ye geldiği ilk sene Beşiktaş'ı şampiyon yaptı. Daha sonra ise, ülkeyi tanımasına karşın şampiyon olamadığı seneler bol, Avrupa karnesine hiç girmiyorum.
Gordon Milne, ülkeyi tanımış ve de çok başarı elde etmiş olmasına karşın ikinci ziyaretleri Bursaspor ve Trabzonspor'a katkıda bulunamadı. Ha keza Hans Peter Briegel, Lazaroni, Lorant, Hagi tanımalarına rağmen başarılı olamadılar.
Branko Stankoviç, geldiği ilk sene Fenerbahçe'yi şampiyon yaptı. İkinci sene yapamadı. Sonra geldi bizi şampiyon yaptı.
Todor Veselinoviç, Türkiye'ye geldiği ilk sene Fenerbahçe'yi şampiyon yaptı. Sonra 1997'de tanıdığı ülkeye bir daha gelince başarısız oldu.
Zico, ülkeyi tanımadan geldi ve şampiyon oldu. Tanıyınca da kovuldu.
Parreira, ilk senesinde Fenerbahçe ile şampiyon oldu.
Derwall, iyi ki bizi tanımıyordu. Futbolun çimde oynandığını öğretti. Denizli ile Terim'i yetiştirdi.
Feldkamp, tanımadan geldiği ilk sene Galatasaray'ı şampiyon yaptı. Sonra ülkeyi tanıyarak bir daha geldi, teneke bağlanarak geri yollandı.
Hollmann, tanımadığı ülkede ilk defa bir takımın Şampiyonlar Ligi'nde oynamasını sağladı.
* * *
Bakın 90'ların öncesine çok gitmeden böyle bir liste çıktı.
"Ülkeyi tanıma" tam bir safsatadır. Ülkeyi tanıyan adam başarısız da olabilir, başarılı da. Akıllı adam geldiği ülke hakkında bilgi toplar, 3 ayda da anlar zaten nerede yaşadığını. Ülkeyi tanıyan her hoca başarılı olsaydı, bit pazarına nur yağardı. Konsomatris teknik direktörler en kral adamlar olurlardı.
Türkiye televizyonlarına kapak atmış olan yerli hocaların söylettirdiği bu düzenci lafa kanmayın. Milli Takım'a Hiddink'i istemiyorduk yahu yerli olsun diye neredeyse!
Tarih yalan söylemez. Bir yabancının ülkeye gelip başarılı olması/olmamasını belirleyen, "tanıma"dan farklı birçok faktör vardır.
Ki bazen ben bile tanıyamıyorum kendi ülkemi, o adam tanımamış çok mu?

Ricardo Quaresma

Bugün büyük gün. Ya olacak ya olmayacak. Quaresma meselesini buradan konuşalım. Önceki Quaresma Yazıları İçin; http://eksibesiktas.blogspot.com/2010/05/yldz-oyuncu-ihtiyac.html (Jessie) http://eksibesiktas.blogspot.com/2010/05/pavel-kuka-q7.html (Yuki The Zorba) http://eksibesiktas.blogspot.com/2010/05/serdar-adal-sasrtt.html (Thug Love) http://eksibesiktas.blogspot.com/2010/05/forma-hesab.html (Webkartalları)

Schuster

Menajeri açıklama yapmış, Beşiktaş ile anlaştık diye. Schuster'e yönelik haberler yaklaşık 2 hafta önce de gündeme gelmiş, fakat Mete Düren tarafından yalanlanmıştı. Haber ne derece doğrudur bilemiyorum, ancak Denizli'nin sağlık sorunları, (takımı yeni hoca kursun dercesine) şu ana dek Quaresma dışında transfer görüşmelerinin olmaması, sezonu en erken açacak takım olmamıza rağmen henüz bir kamp programının belirlenmemesi ve açıklanmaması ''acaba?'' dedirtmiyor değil. Kaldı ki ihtiyaç duyulması halinde bu işleri kılıfına uydurabilecek bir isme sahip olduğumuz da unutulmasın. ''Her aklı selim Beşiktaşlı gibi yönetim olarak bizler de, Denizli ile önümüzdeki yıl devam etme düşüncesi içerisinde olduk. Ancak her zaman B planımız vardı, her zaman da olacak. Bu doğrultuda Schuster’in gündeme geldiği doğrudur. Eğer Denizli bize ‘hayır’ deseydi, Alman hoca takımın başında olabilirdi. Bunlar normal şeyler'' Serdar Adalı 21 Mayıs 2010

Nerede İki Yıldız?

Seçimlerde Demirören'e oy atan kesimin savlarından biri de Mübariz Mansimov'un varlığıydı. Kulübe kaynak yaratacak, ikili ilişkilerdeki etkisiyle Beşiktaş'a iki yıldız getirecekti. Sonra firmasının çalışanını yönetim kuruluna soktuğuna şahit olduk. "Ben girmedim ama adamımı verdim, destek olacağım" dedi. Paralı başkan, paralı yönetici aradık ya... İşte bu adamlar onlardandı. Sağolsunlar para vermekten de çekinmediler. Öyle diyorlar, yoksa bu kadar borç varken Quaresma'ya teklif yapmak bile zordu. Neticede para konusunda sorun olmadığı söylendi. O zaman teklifteki eksik neydi diye sormak gerekiyor. Parası neyse verdiniz ama alamadınız. Belki bugüne kadar parayla satın alınabilecek her şeyi alabildiğiniz için bu işi de bitti sandınız. Olmadı. Vizyon meselesinde patladınız. Parayı mevcut borçları kapatmak, oyunculara alacaklarını ödemek yerine Quaresma'ya gidince hem içeriyi hem dışarıyı huzursuz ettiniz. Oysa paranız vardı, gücünüz de vardı. Yöneticileriniz İtalya, İspanya döndüler dolaştılar. Siz kaç defa gidip geldiniz. Koca koca adamlar, bahşiş olarak benim hayal bile edemeyeceğim paraları öğlen yemeğinde bırakan adamlar bir oyuncuyu getiremediniz. Getirebilirdiniz, bu ayrı konu. Parayla ilgili her şeyi çözüp, parayla satın alınamayacak her konuda çuvallayan bir yönetime sahipseniz - üzgünüm - katedebileceğiniz mesafe ancak Ricardo Quaresma'nın transferinde olduğu kadar olabilir. Milyon euro da verseniz... Quaresma örneğinde olduğu gibi. Satın alamıyorsunuz. Yıllar yılı çizdiğiniz imajı yıllık 5 milyon euro ile bile temizleyemiyorsunuz. Fifa'daki davaların yarattığı imajın bedeli Del Bosque ve Tigana'ya ödenenden çok daha fazla. Hadi 10 milyon euro verin de, Beşiktaş kulübünün son 5 senedeki imajını değiştirin. Bırak Quaresma'yı, elindeki Ferrari, Tello, Holosko vs seni ciddiye almıyor. Engin Atsür bile artık burun kıvıracak noktaya gelmiş... Sen hala git dünya şampiyonundan oyuncu almaya... Yine alırsın belki. Alsan ne olur...

Yusuf Şimşek'e İlginç Görev

Uçuk Rakamlar Transfer sezonuna hızlı giren Beşiktaş, arayışlarında çıtayı yükseltmesi nedeniyle uçuk rakamlarla karşılaşıyor. Quaresma transferinde %90'lık bir seviyeye ulaşan Beşiktaş, Teknik Direktör Mustafa Denizli'nin verdiği rapor doğrultusunda bir yandan da gurbetçi futbolcularımızla anlaşma zemini arıyor. Dünya kupasından önce özellikle yabancı transferine bir ölçüde nokta koymak isteyen Beşiktaş'ın almak istediği yıldızlar için kapılar 10 milyon euro'dan açılıyor. Özellikle 6+2+2'den sonra arayışlarına hız veren Beşiktaş'ın transferi kolaylaştırmak için değişik yöntemler deneyeceği kulübe yakın kaynaklardan öğrenildi. Yusuf Görev Başına 2 sezon önce gelen çifte şampiyonlukta büyük katkısı olan Yusuf Şimşek, geçen sezon takıma çok fazla katkı sağlayamaması nedeniyle eleştriliyordu. Yönetim bu eleştrilerin önüne bir nebze olsun geçmek için Yusuf'a değişik bir görev vermeyi planlıyor. "Kulübüm benim için bir çok fedakarlıkta bulundu şimdi sıra bende" diyen Yusuf Şimşek'in hazırlık kampı öncesi transfer komitesine katılması gündemde. Kapanan takımları çözmesiyle tanınan ve bu özelliği sayesinde "Çilingir Yusuf" diye anılan Yusuf Şimşek'in 10 milyon eurolardan açılan kapıları başka yöntemlerle açacağı gelen haberler arasında. Dün Papermoon'da Yusuf'la öğle yemeği yiyen Mustafa Denizli sorularımızı yanıtsız bırakırken, Yusuf Şimşek'in aynı saatlerde orada bulunan Feridun Düzağaç'la olan benzerliği ise basın mensupları arasında kahkahaya sebep oldu. Black Smoke Kimdir ? Belki bilen vardır diye bir de burada soralım dedik. Kimdir abi bu black smoke ? Olayı nedir ?
1 Haziran 2010 Salı

Kombine Bilet...

Henuz kombineler satisa cikmadi biliyorsunuz... Muhtemelen Quaresma transferi sonrasi %10 gibi bir zamla piyasaya cikarilacaktir... 10 yilda 9 defa kombine aldiktan sonra bu kez bu heyecanin disinda kaliyorum maalesef... Buna karsilik tasinma sonrasi bu ise ayirdigim butceyi Milan ve Inter uzerinde kullanmak istiyorum... Kabataslak bir hesapla gecen yil verdigim 1150 TL'nin karsiligi 595 Euro'ya denk geliyor. Buna karsilik Inonu'de, Kapali Alt katta yaklasik 25 maca giris hakki elde ediyordum... Gecen sene yaklasik 15-16 maca gidebildim... Isin bomba kismi burada basliyor, Milan'in 2. kata sattigi kombine karti + sampiyonlar ligi maclari toplam 415 Euro'ya denk dusuyor. San Siro'da maci dolu dolu ve detaylariyla izlemek icin olabilecek en guzel bolum burasi benim kanaatimce. Alt kat fazla sakin, 3. kat ise ozellikle sampiyonlar ligi icin keyifsiz. O anlamda 415 Euro'ya bu imkani elde etmek gercekten etkileyici. Inter icin de ayni durum soz konusu. 830 Euro'ya muhtesem bir koltuktan senede 44 mac izlemek mumkun! Ben ise cimrilik yapacagim! Iki takimin da lig maclarina ucuncu kattan, sampiyonlar ligi'ne ikinci kattan bilet alacagim... Bu durumda bana iki takimin toplam maliyeti, 44 mac icin 390 Euro'ya denk gelecek! Ustelik ilerleyen turlarda Sampiyonlar Ligi'ne indirimli bilet alma sansim da soz konusu! Yaklasik 30 maca gidebilecegimi hesap ettigimden, ekonomik olarak bana yuku de epey azalacak! Kucuk bir hesap: Inonu'de iyimser yaklasimla mac karsiligi odenecek ortalama para (gecen seneki fiyatla): 23,8 Euro... San Siro'da Sampiyonlar Ligi sampiyonu Inter'i ve Milan'i 6'si Sampiyonlar Ligi, 2'si derbi olmak uzere 44 macta izlemenin ortalama bedeli: 8.9 Euro... Inonu Stadi'nda kombineler yok satmiyor. Stadyumumuzun konforu, huzuru tartisilmaz bir konu maalesef... Evet bambaska bir atmosferi var, evet inanilmaz bir sevgim var Besiktas'a karsi. Ancak bunlarin hic biri soyguna benzeyen kombine satislarini aciklamiyor... 32 bin kisilik Inonu'nun ve 80 bin kisilik San Siro'nun butun koltuklarini kombine olarak satacak olursaniz elde edeceginiz toplam gelirleri teraziye koydugunuzda Besiktas tarafi epey agir basiyor! Peki sahada olanlar? Yonetimde yasananlar? Stadyum konforu? Paralari odenmeyen topcular? Olur da yolunuz Milano'ya ya da Manchester'a duserse, Istanbul takimlarinin potansiyelini bir kez daha anlayacaksiniz... Bu sene defalarca donumuza kadar islandigimiz "kapali" tribune disinden tirnagindan arttirdiklarini aktaran insanlara saygi gostermeyenleri, onlari adamdan saymayanlari, dovdurenleri tepemize getirenlere selam olsun...

6+2+2

Bir hukuki düzenleme düşünün ki, Super Lig'deki en kötü yönetilen kulüp en büyük çıkarı sağlasın. İşte bu karar, bunun kararıdır. 6 oyuncu sahada, 2'si yedek kulübesinde, 2'si de tribünde oturabilecek. Bugün bırak 10 yabancısını, 6 yabancısından doğru düzgün verim alan takımımız yok. Şampiyon Bursa'nın yabancıları; Ivankov, Batalla, Ergic, Zapotocny. Katkı veren bir başka oyuncu sayamıyoruz. Ankaragücü Vassell'i geldiğine geleceğine pişman etmiş. Gaziantep bütün yabancıları elden çıkarma derdinde. Kulüpler henüz 6+2'yi bile anlamamışken üzerine 6+2+2 çıkartıyor ve diyorsunuz ki, "hepiniz +2'lerde çuvalladınız. Ben federasyon olarak maddi kaybınız olmasını istemiyor ve +2 daha veriyorum." Demiyor ki, kardeşim +2'yi abuk subuk yabancılara yatırdınız da şimdi elden çıkaramadığınız için dara düştünüz... Tarihi bir skandaldır bu karar. Anadolu devrimcileri için kara gün! Tabata'ları, Zapotocny'leri alıp devrim yapamayacaklar. Neyin devrimiyse, o da ayrı konu. Tabata'ya kombine satsınlar bari. Tribünde oturacağı için...
31 Mayıs 2010 Pazartesi

Darius Vassell

Ne büyük umutlarla getirmiştik seni. Havaalanlarına kadar gidip yeri göğü inletmiştik; "Darius Vassell Darius Vassell Oley Oley Oley..." Bizans'a kapağı da takmıştık yıldız transferimizle... Bir kaç yıl içerisinde de şampiyon olacaktık. Ama Vassell uyum sağlayamadı. Parasını zamanında verdik, başarılı olması için tüm alt yapıyı sağladık. Olmadı. Sessiz sedasız ayrıldı ülkeden. Tesadüf, havaalanındaydım. Birlikte karşılamaya gittiğimiz binleri göremedim. Tek başınaydı. Vassell gibi dünya çapında bir oyuncu ülkemizi terkediyordu ve ilgilenen yoktu. Tuttum, çevirdim birini; "Yahu bu adam uğruna binlerce kişinin havaalanına aktığı oyuncu değil mi?" Cevab veremedi. Hemen yönetimden bir arkadaşımı aradım. Dedim; Nedir durum? Çok büyük bir yıldız getiriyoruz abi dedi. Binlerce kişi havaalanına koşacak, herkes bizi konuşacak... Peki dedim, durum anlaşılmıştır, ben semte dönüyorum... Not: Yenilsen De Yensen De programında "Melih Gökçek'e çok teşekkür ediyorum, bize zor zamanlarımızda sahip çıktı" diyen arkadaşımıza ithaf edilmiştir.

Ara