Bu takıma Holosko gibi biri lazım abi
Bizim kahvede bugün bu konuşuluyordu, belirtmek isterim ki bu görüşe katılmamak elde değil! Bir düşünsenize; Tabata'nın, Tello'nun ara paslarında zıpkın gibi fırlardı Holoskomuz. Her maç en az iki tane çakardı, çakmakla da kalmaz en az bir tane de Nobre'ye attırırdı. Holosko, hızıyla ve yakışıklılığıyla Beşiktaşımızın gol sorununa kesin çözüm olurdu, Şampiyonlar Ligi'nde tur şimdiden garantiydi. Öyle değil mi?
Beşiktaşlının kendi oyuncusuna olan duygusal bağından mı yoksa gidenin gözlerinin bademleşmesinden mi bilinmez... Bir süre takımda oynayıp çeşitli sebeplerden uzak kalan oyuncular takımdaşımın nazarında hemen kıymete biniyor. Tatmin etmeyen futbolun hemen ardından "ah şimdi x olacaktı", "vay şu pozisyonu x yakalasaydı ne atardı"lar... Hayır Holosko varken tatmin eden bir futbol olsaydı anlardım da bu ne be şimdi? Benzer şekilde Delgado... Geçen sene bizi nasıl hayal kırıklığına uğrattığını hatırlatmaya gerek yok. Ama şunu da biliyorum ki sezonun ilk yarısı Beşiktaş için kötü biterse Delgado takımı ikinci yarıda kurtaracak adam olarak önümüze sürülecek. Hepimizi bir umut kaplayacak, bunları yazanlar bizler değilmişiz gibi heyecanla stadlara kahvelere koşacağız. Kötü geçen bir ikinci yarı sonrasındaysa bu sefer "Delgado dönsün diye gönderilen yabancı"yı anacağız muhtemelen.
Özetle: Bu takımda Holosko olsaydı ilk yarıda Nihat'ın, ikinci yarıda Ekrem'in yaptıklarından fazlasını yapmazdı. Naçizane görüşüm ya futbolcularla uğraşmayı bırakıp cümlemizi "Bu takıma x gibi bir teknik direktör lazım"a çevirelim ya da bırakalım Mustafa Denizli kendini x yerine koyacak hamleleri daha fazla zaman kaybetmeden yapsın. Futbolcularla uğraşmayı bırakalım diyorum çünkü bu kadar adam (Tello, Bobo, Nobre, Holosko, Nihat, Yusuf) sezona kötü başlamışsa bunun açıklaması tekniktir, taktikseldir, kişisel değil.
Bu takıma futbolcu ve teknik adam gibi birileri lazım abi...
TSL 11. Hafta Beşiktaş 1-0 Ankaragücü

Stat: BJK İnönü Hakem: Halis Özkahya, Ekrem Kan, Orkun Aktaş, Mesut Çarık (4.)
Beşiktaş: Rüştü Reçber, İbrahim Toraman, Ferrari, Sivok, İsmail Köybaşı, Fabian Ernst, Fink, Nihat Kahveci(Dk.46 Ekrem Dağ), Tello, Yusuf Şimşek, Nobre (Dk.80 Bobo).
Yedekler: Hakan Arıkan, İbrahim Kaş, Necip Uysal, Bobo, Ekrem Dağ, Erkan Zengin, Tabata
Teknik Direktör: Mustafa Denizli
Ankaragücü: Serkan, Elyasa (DK.64 Emre Aygün), Koray, Ediz, Ariel, Adem, Ceyhun (Dk.82 Barbaros), Murat (Dk.63 Aydın), Teo, Meye, Hürriyet.
Yedekler: Emre, Stefan, Aydın, Barbaros, Semavi, Baki, Eric
Teknik Direktör: Hikmet Karaman
Gol: İsmail Köybaşı (Dk.16)
Sarı Kartlar: İbrahim Toraman (Dk.51), Ferrari (Dk.90+3) Ariel (Dk.35), Ediz (Dk.37), Meye (Dk.67) Ankaragücü
Bir Nevi Bir Amme Hizmeti!

Ankaragücü Maçı "Günün Sorusu"
- Yuki The Zorba
- Jokond
- Raul Gonzalez
- SimplexTablosu
Basketbol Kombineleri

Ben bu yönetim anlayışıyla yapılacak olan Futbol Stadyumu'ndan da bu yüzden korkuyorum işte.. Bir şeyi ya yaparsın, ya da yapmazsın... Ya kurumsallaşırsın ya kurumsallaşmazsın... Ahbap çavuş kurumsallığının kendinden başka kimseye hayrı gelmez...Saat 8'e Kadar Tartışıyoruz...
Bilet hikayesine girip, doğru mu ettik yanlış mı ettik? Soruyoruz dostlar...Aksu - Demirören Dayatması ve Beşiktaş
Ankaragücü Maçı "Günün Sorusu"
- Krasotkin
- Thug Love
- Shelbyl
- Beautiful Freak ( Link )
Ankaragücü Maçına İki Bilet
Avea blog yazarları ve okuyucularına desteğini ifade etmek adına blog okuyucularına maç biletleri veriyor. Bu bağlamda Ankaragücü maçı için 2 bilet vereceğiz. Bu biletleri bilet avcılarına değil de blogumuzu okuyan, takip eden, yorum yapan yani özetle Beşiktaş aşkını bizimle paylaşan kişilere verme niyetindeyiz. Takdir edersiniz ki bunu yapabileceğimiz en basit yöntem ise hiç kuşkusuz blogla ilgili sorular sormak. Blogu takip eden kişiler için kolay sorular olacağını da şimdiden söyleyelim.
433 Tello Otur Sıfır !
Ve Borges Döndü!
Açıklama
güzbahar
senin adın güzbahar olsun
baharı kendi içinde tekrar eden
ağaçları bir güldüren bir solduran
bulutları ağartan, karartan
gülümsemende saklı dursun gözyaşların
senin adın güzbahar olsun
avuçlarındaki terin coğrafyasıdır
hüznü demirbaşa bağlayan
sisli bakışlarındır şafağı ağartan
ama en çok da dudaklarında asılı duran
çileğin kokusudur
bir mevsimi diğerine bağlayan
Türk Sporcusu Kaybetmeye Mahkum
Suç Unsuru
Mire Chatman
Üç Renk: Gri

Kahvede, barda kısacası dışarıda bir mekânda maç izlemenin keyfini! eminim ki pek çok defa tatmışsınızdır. İnsan psikolojisinde onulmaz yaralar açan bu deneyimin en kötü hali de ne yazık ki Beşiktaş maçlarında yaşanmakta. Üç büyük takımın taraftarının psikolojisini biraz anlamak için en yakınınızdaki kahveye gidin ve o takımın maçlarını izlemeye başlayın.
Galatasaray taraftarının rahatlığını henüz şimdiye dek hiçbir yerde görmedim. Bu sadece bu sene için geçerli değil, kulübün genetiğine girmiş bu rahatlık, aslına bakarsanız Ayhan, Servet, Gökhan Zan gibi isimlerin aynı anda sahada olup da kafa kafaya çarpışmamalarının nedeni. Bu üç futbolcuya Beşiktaşlılar ve Fenerbahçeliler teker teker bile tahammül edemez iken, Galatasaray cenahında pek bir sorun teşkil etmiyor yüksek özgüven sayesinde. (Tek istisnai isim Sabri, o ne yaparsa yapsın küfrü yiyor ne yazık ki…)
Fenerbahçe taraftarı ise futbolcuları ile olan uzaktan iletişimlerinde, Beşiktaş taraftarına yakın bir çizgide seyretmekteler. En ufak geri pasta, isabetsiz ortada, kötü bir şutta en büyük tepkiyi küfürle vermek Beşiktaş ve Fenerbahçe taraftarlarının ortak özelliği… Aradaki tek fark, Fenerbahçe taraftarı daha anlık tepkiler verirken, Beşiktaş taraftarının kendi arasında bazı isimler üzerinden ayrışmasında.
Böylesi bir ayrışmanın temel sebebi elbette ki sahadaki işlerin bir türlü istenildiği gibi gitmemesinden kaynaklanmakta… Beşiktaş gibi kalabalık ve kalitesi birbirine yaklaşık olan futbolculardan oluşan kadrolarda, oyun kötü gittiğinde sahada olmayanlar ilaç gibi gelmekte taraftarın gözünde. Ricardinhocular, Delgadocular, Tellocular, Bobocular, Holoskocular, Nobreciler derken bir de baktık ki Beşiktaş içinde başka bir Beşiktaş tutmaya başlamış her bir taraftar.
Tabii bu ayrışma sadece saha içiyle de sınırlı değil, sonu ne olursa olsun yönetime derhal tepki verilmesini isteyenler, duruma daha itidalli yaklaşıp olağanüstü durumlardan sakınanlar, teknik direktörün biletini üç maçta kesenler, sezon içinde teknik direktör değişiminden imtina edenler olarak uzayan liste “kırk kulpu kırık kırk kutup” oluşmasına neden oluyor.
İşin yönetim kısmından, daha önceki yazımda “Üç Renk: Siyah” ‘da bahsetmiştim. Teknik ekip konusu ise Jean Tigana’nın gidişinden beri benim için anlamsızlaşmıştır. Sonuçta kendi teknik direktörünün kuyusunu kazmak için çalışan yöneticilerin olduğu bir yerde teknik, taktik üzerine kafa patlatmak saflıktan başka bir şey olmuyor.
Hatırlarsanız 100. Yıldaki şampiyonluktan sonra, 101. Yıldaki başarısızlığın eleştirisi yapılırken, başarıyı paylaşamamak en önemli neden olarak gösterilmiş, Yıldırım Demirören ve Kıvanç Oktay’ın yönetimden istifası, bazı önemli isimlerin yeniden yönetimde yer almaması bunla bağdaştırılmıştı. İşte son şampiyonluktan sonra yine benzer tablonun oluşması belki de şu anki durumun izahlarından birisidir.
Geçen seneki başarı için kimisi rakiplerin kötülüğüne, kimisi taraftara, kimisi dualara, kimisi meşhur Denizli balına atıfta bulunsun, benim için şampiyonluğun karşısındaki isim her zaman Mustafa Denizli olarak kalacaktır. Şampiyonluk yaşamamış bir dolu isimle ve paranoyaklaşmış taraftar desteği ile Beşiktaş gibi kırılgan bir camiada, ligin ilk yarısını altıncı olarak tamamladıktan sonra bu denli başarılı olunmasının en büyük nedeni, Beşiktaş’ın büyük kulüplere ve büyük sporculara has olan egosunu kaybetmişken, bunu Mustafa Denizli’nin egosuyla doldurmasıdır. Çünkü lider olmak için “ben yaparım” demek en önemli koşuldur. İddialı olmak, yanılmaktan korkmamak, herkese meydan okumak özellikle Beşiktaş gibi sadece teknik-taktik sorunları olmayan kulüplerde önemli detaylardır.
Hem teknik ekip konusunda yıllardan beri süregelen benzer yanlışların sürekli tekrar etmesinden dolayı, hem de futbola ölüm kalım meselesi gibi değil de gülerek bakan, ancak hırsından da bir şey kaybetmeyen, rakı masalarının ağır abisi görünümlü Mustafa Denizli’ye olan sempatimden dolayı, artık maçları izlerken kalbim sıkışsa dahi, şu aşamada teknik direktör değişikliğini pek manalı bulmuyorum. Yoksa istikrar gibi bir masala inanmış değilim. Bir kere en başta bu yönetim varken, geleceğe dair pek bir şey düşünmemek en iyisi. Ocak ayına kadar Mustafa Denizli elindeki kadrodaki tüm kombinasyonları denesin, belki ideal bir 11 ile işleri yoluna koyar bile. Olmadı, artık bu denemeler dayanılmaz bir hal aldı diyelim en fazla yola Tayfur Havutçu ile devam edilir. Ocakta da yeni yönetim, yeni teknik direktörle yeni bir başlangıç yapar ve artık sabit bir sistemi, kimin nerede oynadığı belli olan, kendi mevkisinde oynayan futbolculardan oluşan bir takım izleme şansına sahip oluruz umarım.
Gelelim saha içine. Saha içindeki grilikler daha da fazla. Sistem karmaşası, gol kısırlığı, mevkisi sürekli değişen futbolcuların veriminin düşmesi, küstürülen futbolcular, sürekli yedeğiyle karşılaştırılan futbolcular…
Herkesin üzerinde net olarak uzlaştığı bir isim bulmak zor şu takımda. Bobo yetenekli ama çalışmıyor, Nobre gayretli ama bal yapmıyor, Holosko iyi mi kötü mü kimse karar veremiyor, Tello canı isterse oynuyor, Tabata halen alışmaya çalışıyor, Nihat bir sene sakatlık üzerine bir de sezon başı çalışmamasının bedelini ödüyor, Yusuf geçen sene zirvede bırakmadığına yanıyor, Batuhan arıza çıkarıyor, Serdar Özkan’ın ne yaptığının kimse farkına varmıyor derken, sonra da soruyorlar Beşiktaş neden gol atamıyor? Yahu iyi bile atıyor denilebilir şu tabloda.
Zaten kafası bu kadar karışık bir camiayı, bu kadar isimle daha da karıştırmanın anlamı yok aslında. Bundan sonrası için yapılacak en iyi hamle artık üzerinde kimsenin tartışamayacağı bir veya iki isimi bu takıma katıp, daha fazla kakofoniye izin vermemek olacaktır muhakkak. Yoksa şu futbolcu aslında çok iyi, inadına bu futbolcu derken, resmin bütününe kafa yormaya fırsat bulamadan böylesi detaylarla kendi aramızda boğuşmaktan başka bir şey yapmamız pek mümkün olacak gibi gözükmüyor.
Beşiktaş Büyüklüğü
"Fenerbahçe Cumhuriyeti ortalıkta yoksa, Türkiye yoktur, futbol yoktur, bolluk yoktur, insanlar yoktur, canlılar güç nefes alır ve bu ülke kısa süre sonra yaşayan yer olmaktan çıkıp, mezarlık olur. Fenerbahçe büyüklüğü ne şampiyonluk büyüklüğü, ne kupa büyüklüğüdür. Onun büyüklüğü başka bir büyüklüktür işte, adı konamaz."
"Büyük takımlar kupalarıyla, küçük takımlar büyük takımları yenmeleriyle övünür".
Şimdi muhtemelen bu yukarıdaki iki özlü sözü okuyunca ne oluyor lan dediniz. Demiş olmanız lazım yani. Demediyseniz bir mallık vardır.
Neyse, postlarda yorumlara bakıyorum da arkadaş Beşiktaş blogunda, Beşiktaşlıların blogunda yorum olarak "yæ bi duruş tutturmuş gidiyorsunuz, ama bak objektif değilsiniz" falan. Bunun bir denyoluk olduğu konusunda hemfikiriz sanırım değil mi? Yani Beşiktaş ve Beşiktaşlıların blogunda nasıl bir yapı bekleniyor?
Üstteki iki cümleye gelelim. Bunlardan birincisi İslam Çupi'ye ait. Ne manaya geldiğini bunca yıldır çözemedim. Acaba İslam Çupi ne durumda söyledi bunu? Mesela sormuş mudur biri, "İslam Baba, Fener büyük falan diyorsun da nasoıl büyük ya, ne iş?" ditye. islam Baba da cevap kastırmaya üşenip (öyle ya, her taraftar için kendi takımı büyüktür, bir kıstas olmasına gerek yok. x yüzünden büyüktür diye bir takımı tutuyorsan malsın) "ya öyle böyle bir büyüklük değilişte, kupa mupa mühim değil" demiş olabilir mi?
Yani bizim "Sevinmek için sevmedik" sözümüz için sürekli bir kulp yaratan arkadaşlar acaba kendi takımları için söylenen bu sözden aynı anlamı çıkaramayacak kadar aptal olabilir mi?
Gelelim ikinci söze. Çocukluk kahramanlarımdan Michel Platini'nin sözü. Birinci sözün tamamen tersi, %100 materyalist. Kupan varsa övün arkadaş diyor Platini. Takımının büyüklüğünü anca kupayla kadehle ölç, güce tap. Belki Galatasaray'ın da vardır böyle sevinmek için sevmedik minvalinde sözleri ama ben bilmiyorum açıkçası.
Diyeceksiniz, nereden çıktı lan bu muhabbet? Haklısınız da El Sikko sonrasında atışmaların hep bu eksende olduğunu görünce dayanamadım.
Bir taraf işin sadece çük boyuyla ilgilenir gibi "Büyüğüz biz, ama öyle böyle değil, kupa şampiyonluk falan değil"i metre cinsinden algılıyor, diğer tarafı "Kupan yoksa sikime kadar, kupamız var büyüğüz"den bir cm öteye gidemiyor.
İkisi de büyüklüğü anlıyor ama onu da yanlış anlıyor neticede. (Fenerbahçe anlayacak gibi de işte bambaşka tarafında işin, bir saksı düşümüyle belki anlayabnilirler)
Tüm bu şartlar altında bu büyüklük hadisesi içerisinde olmamaktan dolayı mutlu ve gururluyum. "Bu dünyada 2 büyük var biri 70'lik Yeni Rakı, diğeri Beşiktaş" diyecek kadar büyüklüğü NİCELİKten NİTELİKe çevirebilmişlere selam olsun.
Dünyanın Her Yerinde
Bu Vatan'ın Son Şampiyonu
Temizlik
Bugün Beşiktaş İçin Ne yaptın?
Jübile...
Bizde istifa neyse, jübile de emeklilik de o işte... Adam gelir 80 yaşına, çocukları neredeyse olmuş 60 yaşında, hala işinin başında durur... Ardından gelecek on kişinin hayatını anlamsız kılar, pasifize eder... Hadi kimisi dehadır bunların, sıfırdan getirmiştir o işi buralara ve hala çocuklarından iyidir, anlarım... Peki beceremeyenler? Ayak uyduramayanlar zamana? Bırakamazlar... Arkalarından gelenleri anlamsız kılmak kendilerini anlamsız kılmaktan kolaydır çünkü... Ara
-
DERBİ POZİSYON ANALİZLERİ - 1- 0:24 saniye! Gatasaray'ın ilk etkili atağı. Burada en büyük hata *Jailson'un partneri Serdar Aziz'e gereksiz yakınlığı oldu.* Seri burada muhteşem bi...5 yıl önce
-
Feda, Sefa, Farklı Olsun bu Defa - Beşiktaş'ın son dönemini iki ana çizgi olarak ikiye ayırmak mümkün. 1- Yıldırım Demirören dönemi 2- Fikret Orman dönemi. Ben Yıldırım Demirören dönemini te...6 yıl önce
-
Bir Sağ Bek, Üç Mevki: Aaron Wan-Bissaka - Premier Lig geçtiğimiz hafta başladı. Hem takım hem de oyuncu bazında her sezon yeni bir hikaye demek. Galiba geçtiğimiz sezon hiç de fena bir görüntü verm...7 yıl önce
-
Duhuliye - Duhuliye'den 5 ay önce haberim oldu. O da bu fotoğraf sayesinde. Bunca zamandır nasıl hiç duymamışım derken, etrafımdaki çoğu Beşiktaşlının da bilmediğ...8 yıl önce
-
Euroleague bwin Mart 2015 MVP Nemanja Bjelica Röportajı - Fenerbahçe Ülker dokuz maçlık bir galibiyet serisi yakalamış durumda ve 2008-2009 sezonundan bu yana ilk kez Euroleague 'playoff'larına katılma hakkını ...10 yıl önce
-
Önce krampon, sonra performans - Her çocuk gibi sokaklarda başlayan futbol maceramız, bazı çocukların yaptığı gibi benim de toprak sahada devam etmişti. Sonrası okul, iş, hayat mücadele...10 yıl önce
-
NBA: Bir Ayın Ardından... (Part 1) - Her ne kadar başlığımızda bir aylık zaman dilimini ele aldıysak gerek tembellik, gerek iş güç yüzünden yazının paylaşılması, gerekli güncellemeler yapıldık...11 yıl önce
-
Manchester United - Burnley maçı - Manchester'ın ligin yeni takımı Burnley deplasmanında galibiyet alması bekleniyordu ama yine olmadı. Geride kalan 3 haftada takım henüz galibiyet görem...11 yıl önce
-
Bu Sefer Bahanem Var - Yine ihmal ettim blogu ama bu sefer sağlam bahanem var. Son 9 senedeki ikinci kıtalar arası taşınma olayına kalkıştım. Bilenler bilir, son 9 senedir Avu...11 yıl önce
-
Babylon Dergisi Röportajı - http://www.aliece.com/2013/11/babylon-dergi-ali-ece-roportaji/#more-189512 yıl önce
-
Arsenal Kendine İnanıyor - Arsene Wenger'in sözleriyle, *"İyi bir rakibe karşı alınmış tatmin edici galibiyet." *Arsenal hafta sonu Liverpool'u oyun dışı bırakarak, bölüm bölüm saha...12 yıl önce
-
Hiç Unutmadığım... - 17 sene önce bugün tek bir imzanın milyonlarca insanı bu kadar etkileyebileceğini tahmin edemezsiniz. O adam hakkında bir sürü yazı yazdım, hala okuyan ...12 yıl önce
-
-
