.

.

.
Ekşi Beşiktaş. Blogger tarafından desteklenmektedir.

Genç Bakış

Blog okurlarımızdan Anıl Demirci'nin kaleminden genç oyuncularımız; Beşiktaş alt yapısı her zaman örnek olmuştur. Her dönemde çıkardığı futbolcularla taraftarlarını gururlandırmış ve keyiflendirmiştir. Yusuf Tunaoğlu, Sanlı Kaptan, Ziya Doğan, Rıza Çalımbay, MAF, Sergen Yalçın, Nihat Kahveci bunlar içinde özel yere sahip olanlar ve daha niceleri … Özellikle Nihat’tan sonra bir duraklama dönemine girildi bu konuda. Arada bir Serdar Özkan ve İbrahim Kaş vakası var. Maalesef bunlar ile gururlanıp, övünmek yerine onlara küfür etmeyi, ıslıklamayı ve yuhalamayı seçtik. Bunda kendi hatalarının da olduğu su götürmez tabii. Bu isimlerden sonra sarı saçlı dev cüsseli bir kartal kondu yuvaya. Adı Batuhan’dı o kartalın; öylesine bir sükse yaptı ki kendisi dahil kimse ne olduğunu anlayamadı. Ne yazık ki onunla da övünemedik, gururlanamadık. Bir Kadıköy’de en kral genç topçuda olmayan cesaret ile topa vururken gördük, bir genç milli takım maçında penaltı atışı sırasındaki laubali hareketleri yaparken, bir gece maç öncesi barda kafa dağıtırken, bir o günün akşamında Saraçoğlu’nda F.bahçe savunmasını dağıtırken, A milli forma altında son Avrupa Şampiyonu İspanya savunmasını kafa kafaya tokuştururken, bir Manchester’da üçlü çektirirken, bir de yeteneklerini inkar edenlere inat Eskişehir’de sergilediği performans ve attığı goller ile halk kahramanı olurken. Bir tek şeyini görüp duyamadık Allah için, -taraftar nezdinde-onun sonunu hazırlayan “Kral yapmayacaksın, Kral olacaksın” sözünü. Bu şehir efsanesi haline gelen, atasözü olabilecek cümleyi Batuhan Karadeniz söylerken görebilen bir kul var ise şu topraklarda beri gelsin. En son “Ait olduğum yere geldim, mutluluktan uçuyorum” derken gördük işte. Bir rüya gibi geldi geçti. Ve son dönemde, artık gururlanıp, övünebileceğimiz bir yavru belirdi İnönü semalarında. Necip Uysal. Rakip takım taraftarlarının dahi imrenerek baktığı Necip Uysal. Beşiktaş alt yapısının talihini değiştireceğine inandığım Necip Uysal. Son 10 yıllık öz kaynak özetiydi bu. Necip’le beraber muhteşem bir jenerasyon yakalandı diyebilirim. Beşiktaş A2 takımının başarısı ve A takıma yükselen futbolcular bunun bir belirtisi. Bu yazıda bu jenerasyonda ileride bizi gururlandırıp, övünmemizi sağlayacağını düşündüğüm gençlerimizi daha yakından tanıyabilmenize yardımcı olmaya çalışacağım. 1993 Doğumlu Kartallar Cumali Bişi; futbola Darıca’da başladı Cumali. Riva’da milli takım karması için bulunduğu sırada Vural Yılmaz Hoca’nın önerisiyle Beşiktaş’a imza attı. Cumali bu imzayı atarken aynı zamanda 14 yaşında profesyonel sözleşmeye sahip oluyordu. Yıldız ve B-Genç takımda geçirdiği başarılı sezonlardan sonra geçen senenin son maçlarında PAF takımda kendisine yer buldu .Bu sezon A2 takımının başarısında başrol oynadı.Takımın en istikrarlı oyuncularından biri oldu.Henüz genç milli takımlarda forma giyememiş olması onu görmeyenlerin, görmemek için gözlerini kapayanların ayıbı. En göze çarpan özelliği olağanüstü ciğeri, dayanıklılığı ve top kapma becerisi. Zayıf bir görüntüsü var ancak bıçak gibi bir fiziğe sahip. Çok çevik, patlayıcı gücü mevcut. Son düdüğe kadar maçtan kopmuyor, full konsantre. En önemlisi taraftarın seveceği derecede sert bir oyun oynuyor. Teknik anlamda bazı zaafları mevcut. Topla arasının çok iyi olduğunu söylemek zor. Geçen sezona göre bu konuda aşama kaydetti. Çalışarak bu konudaki eksikliğini gidereceğine inanıyorum. Beşiktaş’a ve Türk futboluna müthiş bir önlibero geliyor. Hasan Türk; Balıkesir doğumlu, 2005 yılından bu yana yuvada .Dört sene Yıldız ve B-Genç takımının başarısında başrol oynadı. Bu sezon A2 takımında ağabeylerinin yanında kendisine yer buldu.U-15, U-16 ve U-17 olmak üzere 29 kez milli formayı giydi ve giymeye devam ediyor. Geçen sezon Bolton’un takibindeydi.Hasan’ın etkili bir sol ayağı var. Ofansın her bölgesinde oynayabiliyor .Sağda, solda, ortada. Süratli, güçlü ve etkili şutlar atabiliyor. Bileklerine son derece hakim. Atınç Nukan; Küçükçekmece’den 2006’da Beşiktaş’a geldi .Mevcut gençler arasında kısa sürede en çok yükselen oyuncu oldu. Geçen sezon Süper Genç forması giydi, PAF takımda sadece bir maça çıktı. Bu sezonda U-18 ligi forması giyiyor, zaman zamanda A2 kadrosunda yer buluyordu. Emre Özkan, Gökhan Çalışır’ın kiralanmasından ve Furkan’ın sakatlanmasından sonra fırsat yakaladı ve bu fırsatı iyi kullanarak Denizli’nin gözüne girip profesyonel yapıldı. Müthiş fiziği en büyük artısı. Dolayısıyla havadan kuş uçurtmuyor. Fiziki yapısına göre atletik de sayılır ancak pozisyon almada ve markajda eksiklikleri var. Ayağı da nispeten düzgün. Biraz çabukluk idmanı birazda tecrübe ile kule bir stoper geliyor. 1992 Doğumlu Kartallar Orhan Gülle; Orhan 5 yıldır Beşiktaş’ta futbol oynuyor. Sezon başında A takımla idmanlara çıktı. Necip’tan sonra en fazla gelecek vadeden oyuncumuz. U-15’ten başlayarak Ümit Milli takıma kadar milli takımın her kademesinde forma giydi ve hala giymeye devam ediyor. Ümit Milli takımın Estonya ve İsviçre maçları için dün açıklanan kadrosunda amatör sözleşmeye sahip tek oyuncu. Yönetimimiz Orhan’ın bu başarısını resmi siteden duyurmuş, ama bu akıllı yöneticilerimiz hala Orhan’la profesyonel sözleşme imzalamayı akıl edemiyorlar. Sabah bir kalkmışsın Orhan başka takımda. Kendisini uzun süredir A.Villa takip ediyor. Orhan çok yetenekli bir oyuncu. Mental anlamda bazı zaafları var. Bunları aştığı takdirde mükemmel bir orta saha oyuncusu olabilir. Necip'ten fizik olarak çok daha iyi durumda.Teknik anlamda hiçbir farklılığı yok.Hatta duran topları ve şutları Necip'ten daha iyidir. Ancaaaakk burada Necip'in mental üstünlüğü ortaya çıkıyor. Soğukkanlılığı, nerede ne yapacağını bilmesi yani karar vermesi Necip'ten çok daha geride. Necip'i farklı kılan da bu. Yalnız Orhan geçen senelere göre bu konuda aşama kaydetti diyebilirim . Bu sevindirici bir gelişme. Orhan'ı önlibero oynatın bir anda canavar kesilir. Forvet arkası oynatın "yumuşacık" olur. Orta sahanın ortasında oynattığınız zaman ikisini birleştirip günümüz futbolunda aranan kan olan "box-to-box" futbolcu stiline bürünür. Furkan Şeker; 2004 yılından bu yana Beşiktaş’ta stoper olarak top koşturuyor. Orhan gibi sezon başında o da A takım ile idmanlara çıktı. U-15’ten başlayarak U-18’e kadar 46 defa milli forma altında Beşiktaş’ı başarı ile temsil etti ve etmeye devam ediyor. Ayrıca genç milli takımlarda kaptanlık da yapıyor. Furkan’ın asıl mevkii stoper ancak sağ bek, sol bek ve önliberoda da oynayabiliyor. Bir stopere göre kısa olmasına rağmen çok iyi tekniği, oyun kurabilmesi, soğukkanlılığı, pozisyon bilgisi ve önsezileri sayesinde sivriliyor. 40-50 metreye savunmadan çok iyi paslar atabiliyor. Aynı zamanda Beşiktaş’ta ve milli takımlarda kritik gollere de imza atıyor. Sezileri sayesinde rakip ceza sahasında tehlike yaratabiliyor. Futbolumuzun kanayan yarası geriden oyun kurabilme konusunda çok başarılı Furkan. Mutlaka değerlendirilmeli. Sezer Özmen; Bakıröy’den Beşiktaş’a 2006 yılında geldi. Stoper oynuyor. İki sezondur PAF takım formasını başarı ile taşıyor. 22 defa milli takım formasını giydi ve giymeye devam ediyor. Sezer tam bir Beşiktaş aşığı, aşırı fanatik yapısı var. Çok güçlü bir fiziği var, hava toplarına hakim, solak stoper tekmeye kafa sokan cinsten. Taşıdığı forma için her şeyini verir sahada. Çok hırslı ve kararlı. İki yıldır oyun kurma konusunda kendini geliştirmeye çalışıyor ve yavaş yavaş meyvelerini almaya başladı. Pozisyon alma konusunda sıkıntıları var ve biraz ağır. Bunları aşarsa komple bir stoper olur. Caner Turp; Berlin Futbol Akademi’sinin bir ürünü olan Caner 2 yıldır Beşiktaş’ta oynuyor. Sol bek mevkiinde görev alıyor. A-Genç oynamadan B-Genç’te bir yıl oynadıktan sonra direk A2 takımına alındı. Müthiş bir sol ayağı var .Çok soğukkanlı ve teknik .Ortaları çok iyi. A2 takımda duran topların tamamına yakınını o kullanıyor. Bu sezon birçok asisti var ve 2 gole imza attı. Çok dayanıklı, 90 dakika boyunca gidip gelmeye çalışıyor. Fizik olarak biraz zayıf durumda. O da zaten çalışarak aşılacak bir sorun. Ömer Karancı; 2006 yılında yuvaya katılanlardan. 31 defa milli takımın çeşitli kademelerinde Beşiktaş’ı başarı ile temsil etti. Oktay Derelioğlu’nun jübilesinde Hazar Lankeran maçında A takım havasını olumuştu.Ömer ofansın her bölgesinde oynayabiliyor. Özellikle 4-3-3 sisteminin hücum kanatları için biçilmiş kaftan. Mevcut gençler arasında Muhammed Demirci’den sonra Football Manager diliyle özel yetenekleri(flair) en fazla olan oyuncu diyebiliriz. Yani en anlaşılır dille, top ayağındayken rakibi şaşırtmak için yapılan cambazlıklar. Süratli ve iyi ortalar kesebilen bir isim. Ancak biraz istikrarsız, dolayısıyla devamlılığı yok .Zihinsel anlamda eksiklikleri var. Mevcut gençlerimiz arasında Q7’ye en yakın oyuncumuz.:) 1991 Doğumlu Kartallar Ali Kuçik; Altı yıldır formamızı terletiyor. 2008 yılından bu yana profesyonel sözleşmeye sahip. İlk olarak Ertuğrul Sağlam döneminde A takım alındı ve kupada Diyarbakır DİSKİ maçında şans buldu. Genç milli takımların çeşitli kademelerinde 53 defa forma giydi ve giymeye devam ediyor.Ofansta sağ forvet, sol forvet ve en uçta oynayabiliyor. Çok süratli bir oyuncu Ali. Koşu zamanlaması harika. Bu sayede savunma arkasına atılan toplarda çok etkili. Sürekli hareket halinde, sağa sola deplase olmayı çok seviyor. Her an bir arayış içinde. Bu sayede savunmaları ciddi anlamda yıpratıyor ve şaşırtıyor .Çok iyi olmamakla birlikte ortanın üstünde bir tekniği var.Yine bitiriciliği de çok iyi değil ancak golü koklayan yapıda bir forvet. Erkan Kaş; Beşiktaş formasıyla biraz geç tanışanlardan Erkan. 2008 yılında Esenler’den alındı ve geldiğinden beri 2 yıldır düzenli olarak eski adıyla PAF yeni adıyla A2 takımı formasını başarıyla giyiyor .Bu başarılı futbolu o’na milli takımı da getirdi ve 12 defa milli formayı giydi.Kanat oyuncusu dediğimiz zaman Beşiktaş alt yapısında şu anda akla ilk gelen oyuncu Erkan Kaş’tır. Etkili sol ayağı,tekniği ,sürati, driplingleri ve ortaları sayesinde hemen göze batıyor. Rakip bekleri 90 dakika boyunca bitmek tükenmek bilmeyen enerjisi ile perişan ediyor.Yana yakıla kanat oyuncusu aradığımız şu dönemde A takımda değerlendirilmesi gereken isimlerin başında geliyor kendisi. 1990 Doğumlu Kartallar Oğuz Ceylan; Beşiktaş’a geçen sezon transfer oldu Oğuz. O da Ömer ve Furkan gibi A takım formasını Oktay’ın jübilesinde giymişti. Hatta o maçta “A.Tandoğan’ın yerine bu çocuk oynasın sağ bekte” dedirtmişti. Oğuz tam bir joker. Gerçek mevkii sağ bek. Bunun yanı sıra sağ açık, önlibero oynayabiliyor. Müthiş bir savaşçı, varını yoğunu ortaya koyuyor sahada. Nispeten süratli, mücadeleci, devamlılığı olan, çizgisini sürekli koruyan bir oyuncu. Ortalamanın üstünde tekniğe sahip, dayanıklılığı yüksek, bindirmeleri sağlam bir oyuncu. Çok istikrarlı bir sezon geçirdi A2 takımda. Bizim çocuklarımız onlar, Bizim evlatlarımız, Sevgiye şevkate ihtiyaçları var Sevin onları KÜFÜR ETMEYİN! ISLIKLAMAYIN! YUHALAMAYIN! YAPMADIKLARI ŞEYLERİ YAPTI, SÖYLEMEDİKLERİ ŞEYLERİ SÖYLEDİ, DEMEYİN..!
14 Mayıs 2010 Cuma

A Milli Takım

A Milli takımda jübilesi organize edilmiş... Bu insanları milli kahramanımız diye önümüzde koyuyorlar. Bir yandan Pascal'ı eleştirip, diğer yandan Emre'nin profesyonelliğinden bahsederler. Hakem ufak bir hata yapınca takım halinde hakemin üzerine yürüyüp, antrenmanda kazı çalışmasının taklidini yapar, kendilerince eğlenirler... Bilirler ki ne yaparlarsa yapsınlar, orada olacaklar. Sonra bizim İbrahim Toraman kafalarına vura vura alır formayı. Biz de onun "lütfen" davet edilişine seviniriz. Neyine sevineceğim? İbrahim'in 15. dakikada Emre'yi omuzuna alıp saha dışına götürmesine mi? Hadi canım siz de!
13 Mayıs 2010 Perşembe

Forma Hesabı

Webkartalları'ndan alınmıştır. Hani şu forma satışlarıyla maliyet karşılanma hikayesi var ya... :) gülüp geçiyorum Hele hele bunu diyen Kulübün pazarlama direktörü ise gözlerimle gülüyorum... Basit hesap, bakkal hesabı, Bir forma kaç TL? hadi yeni sezon 100 diyelim, düz hesap. Brüt kar marjı kaçtır bunun? Hadi 3 katına satsak (ki imkansız) %66 olsun. Faaliyet giderlerini düş (en az %40 ki çok daha fazladır bu verimsizlikte) kaldı mı sana %26 (bkz ebitda, en iyi ihtimal) En az % 3 amortisman En az %6 finansman gideri Kalır mı sana dipte %17 (acaip iyi ihtimal) Yani 100 TL'lik forma satışından dipte 17 TL kalıyor sana Quaresma'ya 10 milyon Avro bonservis bayılsan, hadi pazarlıkla 11 milyona çıkarır bizim tüpçü 22 milyon TL Böl forma karına, yani 22.000.000/17 = 1.294.117 adet forma satışı Başka bir deyişle sadece Quaresma'nın forma satışından 130 milyon TL ciro Yani sadece Quaresma'nın forma satışıyla Türkiye'de capital 500 sıralamasına giriyoruz. Ya hesap kitap bilsinler, Ya da ölçülü atsınlar. Bu kadar kolay değil bu işler...
12 Mayıs 2010 Çarşamba

Şartlar Zor Oldu

Biz esasında Mehmet Yılmaz'ı 8 milyon euro + Batuhan karşılığında Beşiktaş'a vermek istiyorduk. Çok fazla içimize sinen bir transfer süreci olduğunu söyleyemem. Beşiktaş kulübü ilk teklifimizi kabul etmeyince 3 milyon euro verelim, Zapotocny, Gordon, Nobre, Batuhan, Tabata'yı paket halinde alalım dedik. Nobre'nin bize gelişi o para abi dediler. Onu da kabul etmediler. Neticede transfer görüşmelerimiz sürüyor. Zapotocny'nin maaşını Beşiktaş'ın asıl sahibi olan kongre üyeleri ceplerinden öderlerse biz de gönül rahatlığıyla alıp oynatırız. Beşiktaş bunu Bursa'ya yapacak ta, bize yapmayacak mı yani. Önümüzdeki süreç ne getirir bilinmez. Bu arada orta saha oyuncumuz Doğa'nın da bonservis bedeli 6 milyon euro'dur. Beşiktaş kulübü bu rakamı getirirse oyuncuyu alır, getirmezse canları saolsun... Unutmadan, Erkan Zengin'i de paralarını onlar ödemek kaydıyla transfer edebiliriz. Umarız bu transfer görüşmeleri Türk futboluna katkı sağlar...

K15

Ricardo Quaresma transferiyle transfer gündemine hızlı girişimizin ardından Brezilya milli takımı orta saha oyunusu Jose Pereira ile de büyük ölçüde anlaştığımız bilgisi geldi. Kendisi benim çok fazla tanıdığım bir oyuncu değil, Flamengo'da oynuyor. Ernst'in yanında oyunun iki yönünü de oynayabilme özelliğine sahip olduğu söyleniyor. Kısa bir dönem Manchester United'da da forma giydi ama pek tutunamadı. Neticede benim için olumlu transfer. Brezilya milli takımından oyuncu alıyorsunuz, kolay değil. Hem de ihtiyacımız olan bölgeye. Beşiktaş yıllardır aynı hatayı yapıyor. Orta sahada bir iyi oyuncu alıyor ama onun tamamlayıcısını almıyor. Ernst'i alıyorsunuz, onu çok da tamamlamayan Fink'le tatsız bir orta sahaya mahkum oluyorsunuz. Hatırlayın, bir kaç sene önce şimdi adını hatırlayamadığım bir brezilya'lı oyuncu gelmişti. Kendisini takımın hamalı yapıp Burak Yılmaz'la İbrahim Akın'ın arkasını toplamasını istemiştik... Yahu kimdi o adam hakkaten... Edit: Şu listede buldum kendisini; http://www.cnnturk.com/2010/spor/dunya.kupasi/05/12/brezilyada.santos.yok.elano.var/575863.0/ Edit 2: Yarın kaçta havalimanında olacak bilen var mı? Karşılamaya gidelim de Fener'e yıldız nasıl alınır dersi verelim. Hatta şimdi değil pazar günü gelsin. Onlar şampiyonluğu kutlarken biz de nispet yaparak havaalanında K15'i karşılayalım. Kü7'yi bir sene sonraki transfer sezonunda da kullanmak için transfer etmemek lazım.
11 Mayıs 2010 Salı

Batuhan Eskişehir'de

Hafızamı biraz zorluyorum da her yaz transfer döneminde Jancker, Koller, Lokvenc, Kovacevic hatta Jankauskas tarzı adamları, kimi dönem ‘’ artık yaşı geçti’’ mazeretleri, kimi dönem de yüksek maliyetleri sebebiyle kadromuza dahil edememiş, lâkin hep ‘’keşke bu tip bir santraformuz’’ olsun diye iç geçirmiş, yolunu gözlemiştik. Bir Carew kolay mı geldi ? Gelinen noktada Beşiktaş'a belki 50, belki 100 yılda bir nasip olacak Batuhan gibi önemli ve yetenekli bir ''değeri'' 2 milyon euro karşılığında ‘’yeter artık uğraştığımız’’ diyerek Eskişehir’e sattık. Hem de hiç oynatmadan, şans vermeden ve ısrar etmeden ! Dahası çocuk denilecek yaşta olduğunu unutup, o'nu anlamadan, dinlemeden. Halbuki çok doğaldı yaşıtlarına oranla burnunun havada olması ve yanlış tercihler yapması; zira diğerlerinden üstün, farklı ve fazlasıyla popülerdi, bunu kaldırması, dengelemesi o yaşta '' tek başına '' kolay değildi; daha da önemlisi bu acı tecrübeleri şimdiden tatmasıydı gelecek adına herkesi umutlandıran. Zira yaşadı ve gördü, yanlış olduğunu öğrendi, çokca da burnu sürttü. Bu klubün bünyesinde çalışıp da milyon dolarları cebine indiriyorsa birileri, benim değerlerimi korumak, eğitmek ve milyonlarca Beşiktaşlının önüne sunma görevini de yerine getirmek ZORUNDAYDI ! Ne onlar üşenecekti, ne de Batuhan gocunacaktı zira bu sürecin sonunda Beşiktaş ve Batuhan kazanacaktı. ama her zaman olduğu gibi bu sefer de kolayı seçtik ... Şu çocuğu geçen hafta Serie A’da Roma - Cagliari maçında izlesek, bırakın gol atıp, asist yapmasını ‘’lan 19 yaşında kule gibi bir santrafor var, bizim yönetim neden böyle genç adamları araştırıp bulamıyor’’ diyerekten forumlarda transfer komitesine üfürmeye başlar, sonra da bir başkası gelip ‘’haklısın dostum, biz ancak 32 yaşına geldikten sonra eşini ikna edebilirsek getirebiliriz’’ falan derdi. ama artık diyecek bir söz de kalmadı ... 35'lik Yusuf'u kaptırmayalım diye 2 ay önceden bağladık, o'ndan yana sıkıntı yok.

Beşiktaş Bu Sezon Neyin Mücadelesini Verdi?

Geçtiğimiz sene bugünlerde iki kupanın sevincini doyasıya yaşıyorduk. Malum, başkan iki kupayı unutanlara güceniyor o yüzden yazıları konularını iki kupadan açmak gerekiyor. Semtte bayram, herkes zafer sarhoşu. Hoca gidecek kalacak derken şampiyonluk kutlamalarına karışan Ricardo Quaresma sesleri... Beşiktaş kör topal lige başlıyor. Süper Kupa esasında 25 dakikalık süper başlangıca rağmen kaybediliyor ve rakipler 8'de 8 yaparken Beşiktaş 8'de 8 puan alabiliyor. Şampiyonlar Ligi'nde de işler yolunda gitmeyince biz artık "madem böyle oldu, bundan sonra gençler oynasın bu sezon böyle bitsin" diyoruz. Lakin unutuyoruz Ocak sonunda bir seçim var ve saha sonuçları seçimlerin gidişatını ciddi oranda etkileyecek. Beşiktaş sezon başındaki Rıdvan'ı rotasyonda kullanan, Üzülmez yerine İsmail'i tercih eden, özellikle son kanattan İsmail, Ernst, Tello üçgenleriyle hücum eden, etmeye çalışan kimliğini yavaş yavaş terketmeye başlıyor. Mustafa Denizli yenilgiyi kabullenip mevcut şartlara göre çözüm planları yapıyor. Artık sol bekimizde İbrahim Üzülmez, sağ bekimizde İbrahim Kaş var. Beşiktaş bu yeni anlayışla hafiften toparlanmaya başlıyor. Artık sahada Super Kupa finalinde oynanılmaya çalışılan oyunun en ufak bir emaresi kalmıyor. Bambaşka bir oyun anlayışına dönülüyor. Aman Beşiktaş kaybetmesin. Bunun temelde hangi gerekçeyle tercih edildiği bize hiç anlatılmıyor, Beşiktaş sanki şampiyonluk yarışına ortak olmak adına bir başka mücadele vermeye başlıyor; Demirören'in seçimi kazanması. Zira biliyorlar ki 15 puan arkada bile olsak alınacak seri galibiyetler başkanı ve seçim sürecini olumlu etkileyecek. Şampiyon yapması olası gözükmeyen ancak kısa vadede kulüp yönetimine soluk aldıracak düzen kuruluyor. En azından protestolar dindiriliyor... Gelinen noktaya baktığımızda hakikaten Mustafa Denizli'nin Yıldırım Demirören'i seçim sürecinde sıkıntıya sokmadığını görüyoruz. İlk 8 haftadan sonra iyi kotarılmış bir süreç. Devre arası geliyor. Beşiktaş'ın aksayan ve sezon sonuna kadar da aksayacağı belli olan mevkileri var. Tabata'nın Yıldırım Demirören'in seçim yatırımı olarak kullanılacağı konuşuluyor. Yıldırım Demirören Tabata'nın bonservisini kendi cebinden ödeyeceğini açıklayacak. Enteresandır, buna bile gerek kalmıyor. Tabata Eskişehir'e gidecek, kalacak derken devre arası 2-3 rotasyon dışı oyuncunun kiraya verilmesiyle geçiliyor. Zira hamle yapmayı gerektirecek bir durum yok. Sezonun tek bir misyonu var ve o da başkanı tekrar seçtirmek. Başkan tekrar seçiliyor olduğuna göre risk alıp transfer çalışması yapmanın gereği yok. Bu çalışmaları yapan bir kulübün şampiyonluk hedeflediği söylenir, oysa bugün anlıyoruz ki öyle bir çalışma hiç olmamış. Lige havlu atılıyor ve gençler, ayağa pas yapan ve organize olmaya çalışan futbol tarzına geri dönülüyor. Sezonun genelini kabız şekilde geçiren takımın gol ortalaması - ne tesadüf ki - artıyor. İbrahim Üzülmez / İsmail Köybaşı arasında yapılan tercih esasında bu sezonun fotoğrafını ortaya koyuyor. İsmail Köybaşı son derece potansiyelli, oyun aklı gelişmiş ancak tecrübe eksikliği nedeniyle size maç kaybettirebilecek bir oyuncu tipi. İbrahim Üzülmez ise standartları belli, tecrübeli ve size asla maç kaybettirmeyecek bir profil. ve Mustafa Denizli İbrahim Üzülmez'i tercih ediyor. Çünkü tutucu olmak durumunda, kaybedilecek her puan Beşiktaş'ı yarış dışı bırakmasından öte başkanın yüzünü ekşitecek... Beşiktaş'ın İsmail'in hatasını sineye çekecek lüksü yok, o İsmail senin şampiyon olmana ciddi katkı koyacak potansiyele sahip olsa bile. Sezon bitiyor... Taraftar garip şekilde mutlu. Futbolcular mutlu. Teknik direktör mutlu. Başkan mutlu. ve anlıyoruz ki 8. haftadan bu yana verilen mücadele şampiyonluk mücadelesi değilmiş. Öyle olsa camiada veya yönetimde hoşnutsuzluk olurdu. Görüyorum ki Yıldırım Demirören herkesten daha mutlu. Geride bıraktığımız seneyi çok sevmiş, yine Quaresma'ya gidiyor...
10 Mayıs 2010 Pazartesi

Cadı Avı

Heralde başka bir ülke yoktur, lig sonunda sezonun genel değerlendirmesi yapılırken, ligin o sene ne kadar temiz olduğunun da muhasebesinin yapıldığı... Türkiye'de ise bu muhasebe artık adetten sayılıyor, Mayıs ayı geldiğinde ligin temizlik puanı üzerinde mutabakata varılmaya çalışılıyor. Geçen sene durup dururken bu sene lig çok temiz geçti diye ortaya çıkanlar, bu sene de ligin kirliliğinden dem vuruyorlar.
Açıkçası ne bu ligde herkes dürüsttür, öyle şeyler olmaz diyecek kadar safım, ne de her pozisyon sonrasında kafasına tilki düşecek kadar paranoyağım. İşin aslı böyle konulara kafamı fazla yormak istemiyorum, zira ortada net bir belge, kayıt yoksa ortaya atılan iddialar boş lakırtıdan ve zaman kaybından başka birşey olmuyor.
Komplo teorisyenlerinin bu seneki favorisi ise, satın alınan kaleciler. İş öyle bir hale geldi ki, ligde satın alınmayan kaleci kalmadı neredeyse. E cadı avcılığının sonucunun bu olacağını tahmin etmek zor olmasa gerek, kafalar sürekli terse çalıştıktan sonra gerçekten futbol oynanarak başarılı olunacağına inanan bir kitleyi bulmak zor olur.
Aslında her ne kadar töhmet altında kalan kaleciler için üzülsem de, "yatacaklar, satacaklar" cinsinden omurgasızlığın en önde bayrak sallayan camiası olan Fenerbahçe'nin bu gibi ithamlardan artık yorulacak hale gelmesini de keyif ile izliyorum. Sonuçta her sene bir kaç kulübü maç satmak, kalanları da yatmakla itham eden bir kulübün, kendi yarattığı pislikte üstünün kirlendiğini görmek oldukça eğlenceli.

Yetenek & Bilgi & Tecrübe

Bir sporcuyu "iyi" yapan kriterler temelde nelerdir? 1- Yetenek 2- Bilgi 3- Tecrübe. Oyuncunuz yetenekli olacak, o yeteneğin üzerine o yeteneği nasıl kullanacağını öğreteceksiniz ve hangi durumda nasıl davranılması, nasıl hissedilmesi gerektiğini ezberine alacak. Temelde iyi sporcu bu üç parametreyi bünyesinde toplayabilenlerden oluşuyor. Geçenlerde Arsene Wenger basına transferlerle ilgili açıklama yaptı. Özetle dedi ki, futbolda transferler 10-15 sene önceki halinde değil. Artık herkes her futbolcudan haberdar. Dolayısıyla siz bir iyi oyuncuya gittiğinizde, o oyuncuya sizinle beraber giden başka kulüpler de oluyor. Artık yetenek keşfi çok zor. Bu şartlarda kulüpler yanlış adım atmak istemiyorlar. Zira yapılacak bir yanlış transfer size hem ciddi bir mali külfet hem de sportif başarısızlık getiriyor. Artık oyuncuyu transfer edebilmek kadar o yapılan transferin doğru planlamayla faydaya dönüştürülmesi de önemli. Jack Wilshire dünyanın en önemli genç yeteneklerinden biri kabul ediliyor. Wonderkid deniyor böylelerine. 1 Ocak 1992 doğumlu Wilshire henüz 9 yaşında Arsenal alt yapısına katıldı. 17 yaşına kadar temel futbol eğitimini Arsenal alt yapısında aldı. Devre arasında Bolton'a kiralanıp burada 14 Premier League maçına çıktı ve 1 gol attı. Önümüzdeki sezon Arsenal rotasyonuna katılacak ve artık yavaş yavaş takımın bir parçası olmaya başlayacak. Arsenal dünyanın dört bir tarafından bu tip gençleri 15-16 yaşlarında takımına katıyor. 2-3 sene boyunca kendi futbol felsefesini öğretiyor, A takım seviyesine yaklaştığında da bir sezon aynı ligin orta sıra takımlarına kiraya verip o ligin tecrübesini kazanmasını sağlıyor. Oyuncu kira sözleşmesi bittiğinde Arsenal forması giymeye hazır hale gelmiş oluyor. 1- Yetenek / Arsenal arama ekibi tarafından tesbit ediliyor 2- Bilgi / 2-3 sene boyunca Arsenal alt yapı ekibi tarafından veriliyor 3- Tecrübe / A takım seviyesine gelmeden bir adım önce kiraya veriliyor. Yani Arsenal bu oyuncuların üç parametrede de belli bir seviyenin üzerinde olmasını temel alıyor. Bu sistem sadece Wilshire ile sınırlı değil. Bugün dünyanın sayılı ön liberoları arasına giren, bu sezon ligin en çok gelişme kaydeden oyuncusu seçilen Alex Song 2005 yazında Arsenal'e transfer oldu. 2007'de Charlton'a kiralık verildi. Geçen sene rotasyona girdi, bu sene takımın değişmez oyuncusu oldu. Armand Traore geçtiğimiz sene Portsmouth takımıyla 19 Premier League maçına çıkıp 1 gol attı. Bu sene Gael Clichy'nin yedeği konumunda 11'de yer buldu. Aaron Ramsey, Denilson, Fran Merida gibi oyuncular da Mathieu Flamini, Alexander Hleb, Tomas Rosicky ( sakatlık ) gibi oyuncuların beklenilmeyen sakatlık ve ayrılışları gerçekleşmeseydi muhtemelen geçtiğimiz sezonu bir Premier League takımında geçireceklerdi.
Necip, Rıdvan, İsmail, Atınç ve Diğer Gençler
1- Yetenekliler 2- Bilgi eksiklikleri var 3- Tecrübe eksiklikleri var. Ortada da boşa geçirilen bir sezon var. Bomboş bir sezon. Kimse bu oyuncuların bu sene rotasyona dahil edildiğini söylemesin.
Bu ligin en çetin deplasmanı Fenerbahçe ve Galatasaray deplasmanlarıdır. Bu deplasmanlardan alacağınız sonuç sizin lig gidişatınızı belirler. Necip bu karşılaşmaların hiç birini tecrübe edemedi. Rıdvan sezon başındaki Super Kupa maçının son 15 dakikası dışında lig genelinde yoktu. İsmail bu üç oyuncunun en tecrübelisi gözükse de Kadıköy'de ilk 45 dakika sudan çıkmış balığa döndüğünü hepimiz biliyoruz. Rıdvan ve Necip'in TSL tecrübeleri bile yok denecek kadar az. Üstelik biz bu oyunculardan seneye 11'de oynayıp Beşiktaş'ı şampiyonluğa oynatmalarını bekliyoruz. Düşünün, bir tarafta Jack Wilshere gibi bir wonderkid Bolton'a kiralanabiliyor, biz Rıdvan'ların, Necip'lerin turşusunu kuruyoruz. Bu sezon Necip'in oynadığı her maçı Uğur inceman'la oynasak, Necip'i de Antalyaspor'a kiraya versek önümüzdeki sezon başka bir Necip izler miydik? Bu sezon Rıdvan'ı hiç kullanmamamıza rağmen tribünde oturtmayıp Thomas Doll'un yanına gönderseydik bir şey mi kaybederdik? Bu sezon Beşiktaş futbol takımı kimi, neyi kazandı diye düşünüyorum. Tek bir cevap veremiyorum. Oysa seneye Arsenal rotasyonunda Wilshire adında bir "çocuk", yetenekli, eğitimli hem de tecrübeli olarak kullanılmaya başlayacak... Arsenal de yıllardır kupalara hasret. Nedenleri başkadır. Lakin asla bizim kadar karamsar değiller. Onlar doğru bildiklerini uyguluyorlar.
Sahi biz neyi uyguluyoruz Mustafa hocam? Rijkaard'ın B planı yok diyorlar. Senin A planın neydi hocam?

Diyarbekir

Aslına bakarsanız, Türk futbolunda son yıllarda tırmanışa geçen faşizmi ve bu doğrultuda bizi bekleyen tehlikeleri ele alan bir yazı hazırlamıştım. Bu hafta sonu, gördüğüm bir fotoğraf karesinin her şeyi özetlediğine kanaat getirdim. Ve bu fotoğraf hakkında edilecek iki üç kelamın yeterli olacağı düşüncesindeyim. Sevenlerine ve sevmeyenlerine müjdeler olsun, Diyarbakırspor küme düştü. Sahasındaki maçların yarısını belki de daha fazlasını tarafsız sahada veya seyircisiz oynamak zorunda kalan, gittiği deplasmanların çoğunda galiz küfürlerle ve faşizan hareketlerle karşılanan Diyarbakırspor küme düştü. Kendi şehrinin takımına sağduyusuyla sahip çıkmayıp ortalığı terör yandaşlarına bırakan Diyarbakır halkı da küme düştü, asırlardır dilimide pelesenk ettiğimiz Anadolunun misafirperver insanı da küme düştü. Olayları net bir tavırla sunmayıp, ev sahibi taraftarlara kıyak çeken, faşist tutumu göz ardı eden spor basını ise dibe vurdu. Bu rezil hengamenin ortasında olan Diyarbakırsporlu futbolculara oldu. Doğrudan bir şehri, nüfus kaydı Diyarbakır yazan herkesi eksiksiz terörist ve vatan haini ilan eden kalabalık güruhun yaktığı bu şer ateşinde kavrulup yananlar Diyarbakırsporlu futbolcular oldu. Doğrudan Diyarbakır'ı faşizm soslu tezahüratlar ve pankartlarla dışlayan bu grup, daha da vahim bir işe imza atarak neredeyse tamamı Diyarbakır doğumlu olmayan bir futbol takımının oyuncularını terörle sembolleştirmekten imtina etmedi. Bursa ilinde yaşanan utanç dolu görüntüler başta olmak üzere Türkiye'nin dört bir yanında yaşanan vehamet basit cezalarla, göz önünde azarlayıp perde arkasında aferin çeken leş zihniyetin korumacılığında çığ gibi büyüdü. Futbol sadece futbol değildir doğrudur ama futbol bu kadar da futbol dışı bir şeye, adeta bir surnameye dönüşmemeliydi. Bir anlığına da olsa kendinizi Diyarbakırsporlu futbolcuların yerine koymanızı istiyorum. Kimse sizin ne oynadığınıza bakmıyor, hiçbir hafta futbolunuz konuşulmuyor. Her gittiğiniz deplasmanda hiç ait olmadığınız bir orta oyununda küfür yiyorsunuz, nefret kokan ağızlara hedef oluyorsunuz. Şehirde faşizmin başka bir yüzü ortaya çıkıyor. Bu sefer farklı bir tavrın, aşırı milliyetçi ve gözü dönmüş bir grubun malzemesi haline geliyorsunuz. Kendi evinizde sözüm ona stadyuma gelen taraftarınızın bir kısmı maçı bile izlemeye gelmemiş. Her açıdan, her zaman sömürülen ve üzerinden siyaset yapılan birer nesneye dönüştürülmüşsünüz. Allah aşkına siz olsanız bu cehenneme ne kadar dayanırdınız? Diyarbakırspor küme düştü diye yazacak yarın gazeteler. Utanmadan, sıkılmadan iyi oldu diye iç geçirenler olacak. Bazı siyasetçiler Diyarbakır'ın değerinden dem vurup, düşmesinden duyduğu üzüntüyü dile getirerek tribünlere oynayacak. Terör yandaşları avuçlarını ovuşturacak, riskli bölgelere girmekten imtina eden gereksiz bir sürü yorumcu yaşananlar hep sahada kalmış gibi davranmaya ve olayları bu yönde yorumlamaya devam edecek. Benimse aklımda sahanın ortasında yıkılan, iki büklüm olan Diyarbakırsporlu futbolcunun çaresizliği kalacak. Ayağa kalkmaya çalıştıkça tekmeyi yiyen, topu saha içinde tutmak istedikçe taç çizgisinden dışarıya itilen futbol emekçilerinin saf mücadelesinin anısı kalacak. Müjdeler olsun Türkiye, Diyarbakırspor küme düştü...

Ara