3 Aralık 2010 Cuma
Manuel Fernandes
Etiketler:Jokond,manuel fernandes | 38
Yorum
İyi Polis Kötü Polis: Sofya Deplasmanı
İYİ POLİS
-İkinci yarıda kaptanlık pazubandını takan Guti'nin oyuna daha başka bir şevkle sarıldığını fark ettiniz mi? Türkiye'ye çok yıldız oyuncu geldi, ama böylesi hiç gelmedi. Mütevazi, çalışkan, hırslı, iyi niyetli ve mükemmel bir oyuncu. Zerre kompleksi yok Guti'nin, kimseye derebeylik tasladığı da yok. İşini sadece işini yapıyor ve onu da gözümüzün pasını silerek yapıyor. Helal olsun, yüz kere bin kere helal olsun.
-Ali Küçik için şimdiden çok umutlu şeyler söylemek yanlış olur. Yakın dönemde Necip dışında Beşiktaş çok fazla altyapı faciası yaşadı. Batuhan, Serdar Özkan, İbrahim Kaş gibi isimler Beşiktaş tribünlerini umutlandırıp utandıran isimler olarak arkalarından gelecek genç futbolculara da büyük zararlar verdiler. Ali Küçik, tek maçlık performansıyla göz doldurdu. Ağabeyi Nobre'nin 45 dakika boyunca başarıyla yürüttüğü defansif forvet görevini tekrar ofansife çevirmesi bile yeterli geldi. Kaçırdığı gol ise hem 100. gol olabilme şansı hem de Beşiktaş'ın çocuğundan gelebilme fetişi açısından zevksiz ve heyecansız izlenen maçta çok kişiyi koltuğunda zıplatmıştır muhtemelen.
-Hilbert, sağ açık/kanat oyuncusu olarak göz doldurmak için geldiği Beşiktaş'ta mecburi sağ bek görevini başka bir form haline getirmeye başladı. Maç boyunca, müthiş bir fizik gücü ortaya koyarak 90 metrelik sağ parkurda adeta ciğerlerini parçalıyor. Dünkü maçta çoğu atakta ve savunmada rakibi geren, zorlayan oyun anlayışıyla takdiri hak etti.
-Kalede çok sağlam bir Cenk var, uzun zamandır gözler böyle bir kaleci görmedi. Müthiş çevik, önsezileri çok gelişmiş, pozisyonları birkaç saniye öncesinden adeta kokluyor ve ona göre konumunu alıyor. Topu oyuna sokmak ve savunmacılarla aynı dili konuşmak konularında çabasını artırması gerekiyor.
-Star TV spor spikeri Cem Yılmaz, sakin ve duru anlatımıyla bizi Ertem Şener, İlker Yasin gibi facialardan en azından bir maçlığına da olsa uzak tuttu. Sağolsun varolsun...
KÖTÜ POLİS
-Hakan Arıkan'ın defalarca aynı golü yemesi şanssızlık, formsuzluk, konsantre kaybı gibi geçici sebeplerle açıklanabilir mi? Dün bir kez daha şahit olduk, Hakan topa çıkmayı bilmiyor. Topun ritmini bilmeyen kaleciden medet ummamak lazım. Sezon başında Hakan'ı Galatasaray'ın transfer etmek istemesinden bazı şeyleri anlamamız gerekiyordu ama kısmet değilmiş.
-"Nobre neden böyle" diye abes bir soruyla bu paragrafa başlamak yanlış olur. Galatasaray maçının son 30 dakikalık kısmında -Hagi'nin de taktiksel ikramıyla- göz dolduran, golünü de atan Nobre, oyunda kaldığı süre boyunca Beşiktaş'ın ataklarını piç etmek için büyük bir emek ortaya koydu. Her zamanki gibi orta sahaya kadar geldiği zamanlarda Nobre'nin ayağına gelen her top ayarsız, düzensiz bir şekilde rakibe geçti. Sakatlanması Beşiktaş'ın hayrına mı olacak şerrine mi olacak önümüzdeki üç haftada çok net bir şekilde bunu test edebileceğiz.
-Kötü polis kısmında Schuster de var. Oynattığı futbol, saha içi taktikler veya dizilişler değil burada olmasının sebebi. Beşiktaş kafilesi Sofya'ya Fatih Tekke olmadan gitti. 18 kişilik kadronun içinde oynaması imkansız olan Quaresma da vardı. Schuster'in yapmış olduğu bu hareketin mantığı yok. Sürekli A takımla antremana çıkan, sakatlığı bulunmayan, iyi bir alternatif olması muhtemel Fatih kadroda yok, canımızın ciğerimizin bir parçası olsa da maçta oynaması imkansız olan Quaresma kadroda var. Fatih eğer bu takımda bir daha oynamayacaksa neden A takımla idmana çıkıyor? Eğer ileride oynama ihtimali varsa neden 18 kişilk kadroya sakat adam konarak adeta taşak geçiliyor? Schuster'in belirsizliği bir an önce sonlandırması gerekiyor.
-Cska rejisi ve kamera ekibi berbat ötesi yayıncılık anlayışlarıyla bizi çok eskilere götürürken sağolsun taraftarlarının ses bombalı, meşaleli görgüsüzlüğü de uzun bir süre daha mazide kalmamızı sağladı.
2 Aralık 2010 Perşembe
UEFA Avrupa Ligi / CSKA Sofya - Beşiktaş
Etiketler:CSKA Sofya,Uefa Avrupa Ligi | 117
Yorum
Geçmiş Zaman Olur Ki
20 Ağustos 1996; Beşiktaş-Dinamo Minsk UEFA Kupası Ön Eleme 2. Maçı
2004'ten bu yana yeni formata oturtulmaya çalışılan UEFA Kupası'nda bu gece alabileceğimiz bir galibiyetle son maçı formalite haline getirebilecek durumda olan Beşiktaş, CL'de gruplara kaldığı 97-98 sezonundaki PSG maçı haricinde, katıldığı grupların son maçlarına bir şekilde iddiasını taşımıştı. Ve bu gece, ilk defa stressiz, dertsiz olarak çıkabileceğimiz, bir grup son maçı için en azından beraberlik peşindeyiz. Hatırlatacağım maç, her ne kadar ön eleme de olsa UEFA'da ilk kez tur atlamayı başardığımız maç olan Dinamo Minsk maçı...
Daha öncesinde 2. maçın son 5 dakikası sinema senaryosu olabilecek Stegal Roşu, Athletic Bilbao, İnter Milano, Dinamo Zagreb'e karşı hep ilk turlarda elenen Beşiktaş, takımın başına Milli Takım'ı Euro 96'ya taşımış Fatih Terim'in yardımcısı Rasim Kara'yı getirmiş, kaleye Oscar Cordoba'dan sonra benim gördüğüm en iyi kalecimiz Marijan Mrmiç'i transfer etmiş, Amerika 94'de Bulgar Milli Takımı'yla yarı final oynayan Zlatko Yankov da orta sahaya monte edilmişti. Kurada çıkan Dinamo Minsk için spor basını her zamanki olduğu üzere şeker gibi kura demişti. Maça 1 hafta kala, Ali Şen'in Türkiye'ye getirip, son anda Emile Kostandinov tercihiyle transferinden vazgeçtiği Daniel Amokachi transfer edilmiş, takımla tek idmana çıkıp maça 11'de başlamıştı.
Maç başlayınca kuranın hiç de şeker gibi olmadığını fark etmiştik. İlk yarı Mrmiç'in performansı sayesinde gol yememiş, ama 2. yarının ilk çeyreğinde Makovski kardeşlerin golleriyle 2-0 geriye düşmüştük. Amokachi'nin 3-4 kişiyi peşine takıp getirdiği toplar dışında hücum edememiştik. Sıradan bir takıma karşı Beşiktaş'ın bu kadar mahkum oynadığı başka bir maç yok hatrımda. Tam her şey bitiyor derken, Serdar Topraktepe fizik gücünü kullanarak ve birkaç adamı devirerek girdiği bir pozisyonda durumu 2-1'e taşımış, son dakikada haşarı çocuk Sergen Yalçın kırmızı kart görmüştü.
Rövanşta İnönü tahmin edileceği gibiydi. Avrupa'da sadece Kupa Galipleri'nde Kösice'ye karşı tur atlayabildiğini gördüğümün takımım her zamanki gibi acaba dedirtiyordu. Maç Cine 5'ten yayınlanırken, yazlığımın olduğu 3,000 kişilik kasabadaki tek kahvede sigara dumanı ve nemden göz gözü görmüyordu. İlk yarı 3-4 pozisyona girip gol atamıyor, Makovski kardeşlerin hücumlarından birinde Mrmiç topu köşeden çıkarıyordu. 2. yarıyla beraber stresten dizlerim titremeye başlamıştı, heyecandan oturamıyordum. Çok da güzel oynuyorduk 2. yarıda, ama gol bir türlü gelmiyordu. Şahane bir karambol anında o zamanlar çok sevdiğim Oktay'ın golüyle kendimden geçmiştim. Hayatım boyunca sadece orada gördüğüm babamdan 10 yaş kadar genç bir abi beni havaya kaldırdığında göz yaşlarıma hakim olamıyordum. Oysa 12 yaşımda da olsa, o maçın sadece bir ön eleme maçı olduğunun farkında olacak kadar kafam çalışıyordu, ama aynı şekilde finale gitmek için bu turun geçilmesi gerektiğini ve Beşiktaş'ın kalibresinin ne olduğunu da biliyordum. Ve ben Beşiktaş'ı ne kadar sevdiğimi kendiliğinden akan göz yaşlarımla farkediyordum o gece. Maçın devamında, daha önce bir topu boş kale yerine kafayla auta atan Ertuğrul bu kez kafasıyla köşeyi görüyor ve farkı 2'ye çıkarıyorduk. Ve 100. yıla kadar en uzun Avrupa macerası olarak hatırlanacak bir mücadelenin ön eleme turunu böyle geçiyorduk.
O gece bana sarılan o abiyi sonrasında da hiç görmedim. Babamdan öğrendiğime göre kendisi İstanbul'a yerleşmiş, ve beni birkaç kez maça giderken Beşiktaş'ta görmüş; tanımış ancak aramızdaki mesafeden dolayı yakalayamamış. Ne yazık ki çok istemesine rağmen çocuğu olmayan bu güzel abi, babama "Hocam seni ne kadar kıskanıyorum bilemezsin." deyip babamından yanınan uzaklaşmış. Babam anlattığında, yüzüme buruk bir gülümseme oturmuştu...
Etiketler:Threepoint | 7
Yorum
Sofya Yolunda...
Okurlarımızdan ve altyapımıza yazı gönderen arkadaşlarımızdan Jorel bu gece makus talihimizi kırıp Avrupa'da gruplardan ilk defa çıkışımızın gerçekleşeceğini umduğumuz deplasmana doğru yola çıktı... Görünen o ki otobüs yolculuğu elbette ki birayla ama sakin başlamış, sonra her ne olmuşsa Beşiktaş aşkı otobüsün yorgun yolcularını ayağa kaldırmış... ultras/movement blogunun yazarı arkadaşımız Sabri'ye göre, Sofya'da Beşiktaş'ı 2000 kişi destekleyecek. Bu şanslı 2000 kişinin içinde yer alan Jorel bizimle fotoğrafları paylaştıkça da buradan yayınlayacağız...
Taraftar sabah otele geldiginden beri casinoda ve mac saatine kadar da kumar oynamaya devam edecek görünüyor.öyle ki gün içinde sehir icinde Sofyayı gezmeye hevesli çok siyah-beyazlı göremedik.bunda ögleden sonra baslayan yagmur kadar sofyanın çok albenisi olmaması da etkili oldu sanırım.maçın ardından ise besiktaslı taraftarlar ile sofyalı "ticari" kızlar arasında yeni bir mac baslayacak gibi görünüyor.çünkü casino kapısında müsterileri karsılayan bodyguardlar kapıyı "do you want girl?" diye aciyorlar.olay bu denli aleni su an itibariyle. Casinodaki icki tüketimi ise inanılmaz boyutlara ulasmıs durumda. Temiz bardak kalmayan bardaki barmeid yarım yamalak türkçesiyle "bejiktaj..ben jajirdim" (beşiktaş..ben şaşırdım) diyerek uzun zamandir böyle birgün yaşamamanın şaşkınlıgını anlatmaya calıstı. Maça gelince öglen bindigimiz taksinin söförü bile "cska kötü, 2-0 yenersiniz" diyerek sofya halkının takımlarına olan inançsızlıgını dile getirdi.Ama buna ragmen 16-25 yas arası yaklaşık 10-15 binlik bir taraftar kitlesinin bizi karşılayacagını tahmin ediyoruz..
ÖNCE
SONRA
Etiketler:CSKA Sofya,Ekşi Beşiktaş Altyapı,Uefa Avrupa Ligi | 8
Yorum
Yeter Artık Vurmayın Adam Öldü
Etiketler:Gürcan Ulusoy,Serdar Özkan | 3
Yorum
60'lar
60'lar, kapalı tribünde ıslanmaktır,
60'lar, kız arkadaşınızı maça getirmeye korkmaktır,
60'lar, içerisinde kulaç atılan Fi Yapı İnönü Stadyumu tuvaletleridir,
60'lar, sahaya atılır gerekçesiyle bozuk paraların toplanmasıdır,
60'lar, para üstü olarak bozuk para verilen Fi Yapı İnönü Stadyumu büfesidir,
60'lar, oturmak için gazete kağıdı bulmanız gereken Fi Yapı İnönü Stadyumu koltuklarıdır,
60'lar, Fi Yapı İnönü Stadyumu maç günü yönetim birimleridir,
60'lar, Akatlar Spor Salonunun giriş kapısıdır,
60'lar, taraftarın müşteri, müşterinin de hayvan olarak nitelendiği dönemlerdir,
60'lar, "taraftara 3 yıldız sözümü tuttum" diye böbürlenen başkandır,
60'lar, kulüp başkanını yaptığı transfer üzerinden değerlendiren zihniyettir,
60'lar, "başkan hediye ederse transfer yaparız" diyen teknik direktördür,
60'lar, "yönetim aldı, biz de oynatmak zorunda kalıyoruz" diyen koçtur,
60'lar, oyuncusuna koro halinde küfreden taraftardır,
60'lar, yeni transferi havaalanında havaya atıp tutturan yönetimlerdir,
60'lar, kulübü milyonlarca insanın huzurunda göz göre göre kendine borçlandırıp muhalefet edilmez olmaktır
60'lar...
Türk sporunda ve Beşiktaş'ta gerekli olan zihinsel devrim gerçekleşmediği sürece bir ileri, iki geri devam eder...
Kulüplerimiz ancak öyle 100 senelik tarihlerinde, çağın 50 yıl gerisinde kalabilir...
Schuster'in 60'lar eleştirisinin muhattabı Ziya Doğan değil, kulüp yönetimleri olmalıdır.
60'lar, kız arkadaşınızı maça getirmeye korkmaktır,
60'lar, içerisinde kulaç atılan Fi Yapı İnönü Stadyumu tuvaletleridir,
60'lar, sahaya atılır gerekçesiyle bozuk paraların toplanmasıdır,
60'lar, para üstü olarak bozuk para verilen Fi Yapı İnönü Stadyumu büfesidir,
60'lar, oturmak için gazete kağıdı bulmanız gereken Fi Yapı İnönü Stadyumu koltuklarıdır,
60'lar, Fi Yapı İnönü Stadyumu maç günü yönetim birimleridir,
60'lar, Akatlar Spor Salonunun giriş kapısıdır,
60'lar, taraftarın müşteri, müşterinin de hayvan olarak nitelendiği dönemlerdir,
60'lar, "taraftara 3 yıldız sözümü tuttum" diye böbürlenen başkandır,
60'lar, kulüp başkanını yaptığı transfer üzerinden değerlendiren zihniyettir,
60'lar, "başkan hediye ederse transfer yaparız" diyen teknik direktördür,
60'lar, "yönetim aldı, biz de oynatmak zorunda kalıyoruz" diyen koçtur,
60'lar, oyuncusuna koro halinde küfreden taraftardır,
60'lar, yeni transferi havaalanında havaya atıp tutturan yönetimlerdir,
60'lar, kulübü milyonlarca insanın huzurunda göz göre göre kendine borçlandırıp muhalefet edilmez olmaktır
60'lar...
Türk sporunda ve Beşiktaş'ta gerekli olan zihinsel devrim gerçekleşmediği sürece bir ileri, iki geri devam eder...
Kulüplerimiz ancak öyle 100 senelik tarihlerinde, çağın 50 yıl gerisinde kalabilir...
Schuster'in 60'lar eleştirisinin muhattabı Ziya Doğan değil, kulüp yönetimleri olmalıdır.
Etiketler:Beşiktaş,Gürcan Ulusoy | 8
Yorum
Stefano...
Gitti ama arkasindan bakip duruyoruz... Hemen geriye donelim:
1) Galatasaray surekli adele ve darbeye bagli sakatliklar yasarken Besiktas kadrosu %90'lara varan oranda fitti.
2) Marrone ikinci devre basi itibariyle gitti.
3) Ferrari ile baslayan ve bitmek bilmeyen uzun vadeli sakatliklar basgostermeye baslar. Adele sakatliklari darbeye bagli sakatliklarla kafa kafaya geldi hatta daha fazla yer tutmaya basladi...
4) Kondusyonerler tartisilmaya baslar...
http://eksibesiktas.blogspot.com/2009/05/stefano-marrone.html
http://eksibesiktas.blogspot.com/2010/01/bu-ne-bicim-hikaye-boyle.html
Acikcasi Besiktas'in kondusyonerini tartisabilecek kadar teknik bilgiye sahip degilim. Otesinde, bu bilgiye sahip olsam bile Besiktas'in basindaki insanlarin dogru adamlari getirip calistirdiklarini dusunecek kadar iyimserim! Ancak her iste oldugu gibi, isin savsaklanmasi durumunda burada da problem cikabilecegimi dusunuyorum... Umarim kisa zamanda sakatlik problemlerini asariz.
1) Galatasaray surekli adele ve darbeye bagli sakatliklar yasarken Besiktas kadrosu %90'lara varan oranda fitti.
2) Marrone ikinci devre basi itibariyle gitti.
3) Ferrari ile baslayan ve bitmek bilmeyen uzun vadeli sakatliklar basgostermeye baslar. Adele sakatliklari darbeye bagli sakatliklarla kafa kafaya geldi hatta daha fazla yer tutmaya basladi...
4) Kondusyonerler tartisilmaya baslar...
http://eksibesiktas.blogspot.com/2009/05/stefano-marrone.html
http://eksibesiktas.blogspot.com/2010/01/bu-ne-bicim-hikaye-boyle.html
Acikcasi Besiktas'in kondusyonerini tartisabilecek kadar teknik bilgiye sahip degilim. Otesinde, bu bilgiye sahip olsam bile Besiktas'in basindaki insanlarin dogru adamlari getirip calistirdiklarini dusunecek kadar iyimserim! Ancak her iste oldugu gibi, isin savsaklanmasi durumunda burada da problem cikabilecegimi dusunuyorum... Umarim kisa zamanda sakatlik problemlerini asariz.
Etiketler:Stefano Marrone,Yuki The Zorba | 5
Yorum
Francesco Manassero

Ekşibeşiktaş olarak bomba bir dosya daha açıyoruz. 17 sene evvelinde Beşiktaş forması, vatandaşı Del Solar'la beraber tarihimizin 2 Perulu'sundan birini, büyük umutlarla o dönem için hatırı sayılı bir miktarla; $ 500,000'a transfer etmiştik. İlk geldiğinde, orta sahadan golleri var, tipik bir 10 numara, patlıcanlı kebabı şahane yapar gibi bizi heyecanlandıran umut dolu cümleler duymuştuk. Mcdonaldlar, Wilsonlar, Zeyerler'i görmüş, Mitar Mrkela'yla şaşırmış ancak Balkanlar'ın kan ağlamasıyla ona da doyamamış bünyeler olarak kendisini ve vatandaşı Osvaldo Nartallo'ya epey bel bağlamış, 3 sezon üst üste şampiyon olan, 4. sezonda averajla şampiyonluğu kaçıran, ancak Avrupa'da bir tur dahi atamayan takımın bu 2 takviyeyle, Avrupa Kupaları'ndan finale giden yolun en kısa olduğu Kupa Galipleri Kupası'ndan yer almamız bu sefer olacak dedirtiyordu.
Francesco'nun Türkiye kariyerindan bahsedecek olursak, biri Fenerbahçe'ye karşı penaltı kaçırdığı iki TSYD kupası maçı, kendisi form tutsun diye oynanan birkaç hazırlık maçı ve 2 lig maçı ile sınırlıdır.
Eylül ayının sonuna doğru kaçarcasına ayrıldı Türkiye'den. Hakkında pembe dizi tadında bir dolu şey söylendi. O kadar ki, Türkiye'de 6 yılı deviren Gordon Milne, transferindeki sorunlar ve tabi o sezonki başarısızlıktan dolayı ayrıldı. Milne ayrılmaya karar verdiğinde, takım liderden 6-7 puan gerideydi ve Kupa Galipleri Kupası'nda yıllar sonra ilk kez tur atlayarak 2. tura çıkmıştı; yani durum o kadar da içler acısı değildi. Net olan tek bilgi, Francesco'nun menajerinin bir şeyler karıştırdığıydı. Milne duruma dahil miydi; bunun cevabı netleşmedi, ama apar topar ayrılması şüpheleri daha da artırdı.
Francesco'yla olayın üstünden 17 yıl sonra röportaj yaptık. Binbir emekle kontak bilgisine ulaşıp randevu aldıktan sonra Lima'da bir İspanyol barında söyleştik der gibi röportaj yaptık diye kolpa bir laf ettim ya kendimden tiksindim. Tahmin edeceğiniz üzere Facebook'ta buldum işte. Aslına bakarsanız 2-3 ayda bir sık sık adamı aratıyordum, 2 ay önce buldum sonunda. Postu, yoğunluktan ötürü ancak atabiliyorum, bu sürede account'unu kapatmış, kapatmasa güncel fotoğraflarından da koyacaktım buraya.
Selamla başladığım mesajlaşmamız, aslında Francesco'yu memnun etti ve unutulmadığından ötürü mutlu olduğunu söyledi, hatta ekledi; "lalalalala hooo Besiktas". Şaka değil birebir olarak böyle yazdı. Ben, bir ara Peru'da futbolcu sendikası başkanlığı yaptığını bildiğimi söyleyip, şu an kaç yaşında ve neler yaptığını sorunca, kendisi biraz nem kapıp benim ne işle meşgul olduğumu sordu. Günde ortalama 13 saat çalışan bir denetçi olduğumu ve salt bir taraftar olduğumu söyledim. O da yaşı hakkında dedikoduların çıktığını söyleyip şu an 43 yaşında olduğunu, Beşiktaş'a 26'sında transfer olduğunu söyledi. Hatırlayan hatırlar, yaşının 33 olduğu bile iddia edilmişti. Kendisinin menajerinin ünlü Juan Figer olduğundan şüphe ettim ancak değilmiş. Zira kendisini Beşiktaş'a pazarlayan menajeri, bonservisi elinde olan Francesco'yu önce bir takıma bedelsiz transfer etmiş, sonrasında Beşiktaş'a geçiş yaparken kazanılan bonservisi de cebine atmış. Takımın adının Rentistas olup olmadığını merak ettim ancak soramadım. Bu olaydan sonra Türkiye'de kalmasının mümkünatının kalmadığını ekledi.
Defalarca kez U-21 ve 15 kez de Milli Takım'da forma giydiğini söyledi, araştırmadım ama yalan olduğunu sanmıyorum. Fotoğraflarını incelediğimde, stat ve tribün büyüklüklerine göre önemli takımlarda forma giydiğini fark ettim. Ve ekleyecek olursam, oynadığı takımların hepsinde #10 giymekteydi.
Son olarak Milne'nin menajerin yaptığından haberi olup olmadığını sordum ki Milne'nin durumdan bihaber olduğunu söyledi.
Beşiktaş'ta, Mourinho ve Maldarasanu ile birlikte en kısa süre forma giymiş olan Francesco'ya yine de teşekkürlerimizle...
Etiketler:Francesco Manassero,Threepoint | 14
Yorum
30 Kasım 2010 Salı
Bir zamanlar Schuster
Etiketler:Bernd Schuster,Jokond | 10
Yorum
29 Kasım 2010 Pazartesi
Aşk Mefhumu
Kısım 1:
Herkesin aynı şeye aşık olduğu bir durumda, aşkın sağlıklı yaşanmasını bekleyemeyiz tabii.
Çünkü aşk sevdiğini değiştirmektir bir yerde. Herkesin istediği gibi değişemez aşık olunan.
Aşk bazen sevdiğine kızmaktır. Ama sen kızarken öteki sevişmek istiyorsa orada da bir sorun oluşur.
Aşk kimisi için mantıkla, kimisi için duyguyla açıklanır. Kimisi bir gün "yıkıl git" dediği sevgilisine ertesi gün 38 tane sevgi mesajı yollamaktan haz alabilir, ya da tripler gırla gidebilir bir ilişkide. Kimisi ise bütün sorunlarını oturup konuşup sağlıklı bir şekilde yaşamayı tercih etmiştir.
Ama tüm bu çelişkiler içerisinde bir şeye dikkat etmeli: Herkes burada aşkını paylaşmak istiyor. Ama herkesin aşkı aynı olmak zorunda değil. Herkes aşkını aynı kişilerle yoğurmak zorunda da değil.
Bunu yapamayacaksak, biz çok yanlış gelmişiz.
Herkesin aynı şeye aşık olduğu bir durumda, aşkın sağlıklı yaşanmasını bekleyemeyiz tabii.
Çünkü aşk sevdiğini değiştirmektir bir yerde. Herkesin istediği gibi değişemez aşık olunan.
Aşk bazen sevdiğine kızmaktır. Ama sen kızarken öteki sevişmek istiyorsa orada da bir sorun oluşur.
Aşk kimisi için mantıkla, kimisi için duyguyla açıklanır. Kimisi bir gün "yıkıl git" dediği sevgilisine ertesi gün 38 tane sevgi mesajı yollamaktan haz alabilir, ya da tripler gırla gidebilir bir ilişkide. Kimisi ise bütün sorunlarını oturup konuşup sağlıklı bir şekilde yaşamayı tercih etmiştir.
Ama tüm bu çelişkiler içerisinde bir şeye dikkat etmeli: Herkes burada aşkını paylaşmak istiyor. Ama herkesin aşkı aynı olmak zorunda değil. Herkes aşkını aynı kişilerle yoğurmak zorunda da değil.
Kısım 2:
Ben, yorumculardan alper ile neredeyse taban tabana zıtım hayata bakış konusunda. tribal ile de keza. Siyaset, din, toplum falan konuşsak kimbilir daha kimler ile ne uyuşmazlıklarımız çıkar. Ama bu farklılıklar, arada ortak nokta bulmamıza engel olmuyor. Çünkü ben alper ya da tribal ile anlaşmak zorunda değilim; ama onları anlamak ile mesulum insan olduğum için.
Bu lafı Gürcan etmişti zamanında, çok beğenmiştim. Şimdi yeri gelip onun için de kullanacağımı düşünmezdim.
Ekşibeşiktaş, çok farklı dünyalardan, çok farklı fikirlerden gelen insanların yazdığı ve yorum bıraktığı bir platform. O yüzden burada yazılanların hepsiyle hemfikir olunması imkansız. Ama o yazarların geçmişi doğrultusunda -kendilerini de o yönde ayrıntılı ifade etmişlerse- bir persona oluşturmak imkanlı. Bu persona doğrultusunda da perspektif kazanmanız imkanlı.
Ben buradaki yazar ve yorumcuların kimilerinden fikri anlamda besleniyorum. Çünkü bana komple bir beyin profili sunuyorlar. Kimilerinden ise -alınmak yok- pek beslenmiyorum. Bu onların dediklerine katılmadığımdan değil, ama persona'larını kafamda oturtamadığımdan. Bir yazar/yorumcu, bir konuda tesadüfen benimle aynı şeyi söylediğinde, o bana bir haz vermiyor.
Şimdi ben kendimi hep uzun uzun açıkladım da, beni herkes komple anladı mı? Yoo. İçinden "özet geç lan" diyen bile var şu an, eğer buraya kadar geldiyse.
Ama işte tam bu noktada başa dönüyorum. Eğer bir aşk varsa ortada, ve biz o aşkı paylaşmak, paylaşarak büyütmek istiyorsak aynı platformda, kendisini anlatmaya çalışanı anlamakla mesuluz.
Ben burada niye yazıyorum? Kendi perspektifimi, içim doldukça, paylaşmak için. Bana kimse buradan para vermediğine göre, her gün yazmak zorunda değilim. Ama bir haber okurum, sıçarken aklıma bir şey gelir sinirim bozulur, gelir buraya yazarım. Yazdığım hep çok doğru düşünülmüş, çok yerinde şeyler de olmaz. Arada beni anlayan/anladığım çıkarsa da ne mutlu.
Anlaşmak değil, anlamak. Anlamak istemiyorsak da - tercihen olmasa da- yok sayma özgürlüğümüz her zaman var. Ama kimseye "Sen de benim gibi seveceksin" diyemeyiz. Sevgimiz/sıkıntımız içimize dolunca anlatmak da bunu demek değildir. Herkesin hissiyatı farklı.
Bunu yapamayacaksak, biz çok yanlış gelmişiz.
Etiketler:Ekşi Beşiktaş,semioticus,Shelbyl | 55
Yorum
Beşiktaş EkşiBeşiktaş'tır
Son bir haftadır gözlemlediğim kadarıyla, eğer illa Beşiktaş şudur diyeceksek; Beşiktaş EkşiBeşiktaş'tan başka bir şey değildir.
Kimisi yukarıdaki resimdeki kalbin formülünü sever ona kafa yorar. Kimi o kalbin şekline vurulmuştur ona kafa yorar. Ama Totalde sevilen şey Beşiktaş'tır o da EkşiBeşiktaş'ın ta kendisidir.
Bazen bu unutuluyor. Hatırlatma maksatlı bir yazıdır. Kimse üzerine alınmasın.
Bu vesileyle hadi bir de soru sorayım. Siz hangisini seviyorsunuz formülü mü şekli mi ?
"Bir sen bir ben bir de bebek" tarzı espriler yapanlar süresiz uzaklaştırılacaktır :)
Etiketler:Beşiktaş,Ekşi Beşiktaş,thug love | 12
Yorum
Beşiktaş aşktır aşk...
Beşiktaş, çetelesini tuttuğunuz kulüp borç defterinden ibaret değildir...
Beşiktaş, resmi ve özel her türlü kurumunun paldır küldür, programsız yoluna devam ettiği bir ülkede uzun vadeli profesyonel planlama ve yapılanmanın aranacağı ve olmadığı için yerin dibine sokulacağı bir kulüp değildir...
Beşiktaş, amigoluk düzeyinde bir futbolcunun saplantılı sevgisine bürünüp aynı mevkideki rakibine sabah akşam sallayan bir taraftar olarak övünmek değildir...
Beşiktaş, diziliş rakamlarının arasında kaybolup 11 adamı langırt değneğine çevirmek değildir.
Beşiktaş, ölümüne ve kör muhalefet değildir...
Beşiktaş, sabah akşam aynı şeyleri tekrar edip galibiyet sevincine limon sıkmak değildir...
Beşiktaş,sürekli ertesi günü düşünüp bugünün tadını kaçırmak değildir...
Beşiktaş, hayatında istediği hazzı alamayanların kendi prensiplerini ve ahlaklarını mukayese edip mastürbasyon yaptıkları gülden bir kale hiç değildir...
Beşiktaş her şeydir, her şeyden bir parçadır...
Aslına bakarsanız nihayetinde, Sarı Fırtına Metin Tekin'in tam da o yayvan ve afili ağızla tv ekranından haykırdığı gibi:
Beşiktaş AŞKTIR AŞK...
Anlayana, anlayabilene...
Beşiktaş, resmi ve özel her türlü kurumunun paldır küldür, programsız yoluna devam ettiği bir ülkede uzun vadeli profesyonel planlama ve yapılanmanın aranacağı ve olmadığı için yerin dibine sokulacağı bir kulüp değildir...
Beşiktaş, amigoluk düzeyinde bir futbolcunun saplantılı sevgisine bürünüp aynı mevkideki rakibine sabah akşam sallayan bir taraftar olarak övünmek değildir...
Beşiktaş, diziliş rakamlarının arasında kaybolup 11 adamı langırt değneğine çevirmek değildir.
Beşiktaş, ölümüne ve kör muhalefet değildir...
Beşiktaş, sabah akşam aynı şeyleri tekrar edip galibiyet sevincine limon sıkmak değildir...
Beşiktaş,sürekli ertesi günü düşünüp bugünün tadını kaçırmak değildir...
Beşiktaş, hayatında istediği hazzı alamayanların kendi prensiplerini ve ahlaklarını mukayese edip mastürbasyon yaptıkları gülden bir kale hiç değildir...
Beşiktaş her şeydir, her şeyden bir parçadır...
Aslına bakarsanız nihayetinde, Sarı Fırtına Metin Tekin'in tam da o yayvan ve afili ağızla tv ekranından haykırdığı gibi:
Beşiktaş AŞKTIR AŞK...
Anlayana, anlayabilene...
Holosko Beşiktaş'tır...
Futbol işte bu yüzden güzel bir oyun. Bir hafta önce uzun zamandır görmediğimiz netlikte küfürle sahayı terkeden Filip Holosko penaltıyı alır, sanki üzerindeki forma Beşiktaş forması değilmiş gibi davranılan Nobre kafayı çakar ve Beşiktaş Lucescu'dan beri ilk defa - ve son defa - Ali Samiyen'den galibiyetle döner...
Ne oldu şimdi Holosko'ya küfredenler? Ben taraftarım, bugün kötü oynar küfrederim, yarın gol atar alkışlarım, şarkı söyler, şiir yazarım, acıyı meze yaparım diyebilir misiniz? Holosko da zaten kötü çocuk olduğu için ıslıklanmamıştı...
Guti Hazretleri var ya, Nobre'nin kafasına çarptırıp gol attıran hani... Şu bildiğin Real Madrid efsanesi olan. Hani onu öveceğiz diye takımdaki tüm oyuncuları yerin dibine soktuğumuz hani... Hani Nobre'ye pas veriyor diye özel prim alması gereken Guti...
Guti'yi sevmeyi, onu övmeyi, parlatmayı seçtiğimiz yönteme baksanıza. Guti'yi yükseltmek için Beşiktaş'ı aşağılıyoruz. Holosko, Nobre, Tabata, Erhan'la Guti nasıl aynı takımda oynar? Oynar işte, Guti ortayı yapar, Nobre kafayı atar Galatasaray'ı yenip dönersin.
Kötü oynar, Beşiktaş'ı oradan alıp buraya getirmez, yanlış transferdir vs, 2.5 milyon euro alır... Bunlar onun suçu değil. Bu adamlara bu paraları verenlere, transfer edenlere neden söz yok?
Toraman'ın diktiği topun havada dönüp yine Beşiktaş kalesine gelişine alışacaksın, Hilbert'in paslarında saç baş yolacaksın, en çok İsmail'e kızacaksın, Holosko'nun yeteneksizliğinde futbolcu olmadığına yanacaksın... Lakin bileceksin, bu oyuncular Beşiktaş takımı futbol tarihinin ortalama üstü futbolcuları olarak tarihteki yerlerini alacaklar.
Yüz yıllık tarihinde 1 tane Guti, 500 tane Holosko olmuşsa, hadi sev yine Guti'yi ama anla, Holosko Beşiktaş'tır...
Onun yeteneksizliğine de küfretme. Çünkü o esasında sensin. Guti yarın gidecek ve sen yine Holoskolarla başbaşa kalacaksın...
Ne oldu şimdi Holosko'ya küfredenler? Ben taraftarım, bugün kötü oynar küfrederim, yarın gol atar alkışlarım, şarkı söyler, şiir yazarım, acıyı meze yaparım diyebilir misiniz? Holosko da zaten kötü çocuk olduğu için ıslıklanmamıştı...
Guti Hazretleri var ya, Nobre'nin kafasına çarptırıp gol attıran hani... Şu bildiğin Real Madrid efsanesi olan. Hani onu öveceğiz diye takımdaki tüm oyuncuları yerin dibine soktuğumuz hani... Hani Nobre'ye pas veriyor diye özel prim alması gereken Guti...
Guti'yi sevmeyi, onu övmeyi, parlatmayı seçtiğimiz yönteme baksanıza. Guti'yi yükseltmek için Beşiktaş'ı aşağılıyoruz. Holosko, Nobre, Tabata, Erhan'la Guti nasıl aynı takımda oynar? Oynar işte, Guti ortayı yapar, Nobre kafayı atar Galatasaray'ı yenip dönersin.
Kötü oynar, Beşiktaş'ı oradan alıp buraya getirmez, yanlış transferdir vs, 2.5 milyon euro alır... Bunlar onun suçu değil. Bu adamlara bu paraları verenlere, transfer edenlere neden söz yok?
Toraman'ın diktiği topun havada dönüp yine Beşiktaş kalesine gelişine alışacaksın, Hilbert'in paslarında saç baş yolacaksın, en çok İsmail'e kızacaksın, Holosko'nun yeteneksizliğinde futbolcu olmadığına yanacaksın... Lakin bileceksin, bu oyuncular Beşiktaş takımı futbol tarihinin ortalama üstü futbolcuları olarak tarihteki yerlerini alacaklar.
Yüz yıllık tarihinde 1 tane Guti, 500 tane Holosko olmuşsa, hadi sev yine Guti'yi ama anla, Holosko Beşiktaş'tır...
Onun yeteneksizliğine de küfretme. Çünkü o esasında sensin. Guti yarın gidecek ve sen yine Holoskolarla başbaşa kalacaksın...
Etiketler:Filip Holosko,Guti Hernandez,Gürcan Ulusoy,Mert Nobre | 69
Yorum
28 Kasım 2010 Pazar
Sen Allah'ın Bir Lütfusun
Etiketler:Guti Hernandez,Jokond | 29
Yorum
Maçtan Kareler
Etiketler:Maçtan Kareler,semioticus,Shelbyl | 28
Yorum
STSL 14. Hafta / Galatasaray - Beşiktaş
Etiketler:Beşiktaş,Galatasaray,STSL | 183
Yorum
Kaydol:
Yorumlar
(Atom)
Ara
-
DERBİ POZİSYON ANALİZLERİ - 1- 0:24 saniye! Gatasaray'ın ilk etkili atağı. Burada en büyük hata *Jailson'un partneri Serdar Aziz'e gereksiz yakınlığı oldu.* Seri burada muhteşem bi...5 yıl önce
-
Feda, Sefa, Farklı Olsun bu Defa - Beşiktaş'ın son dönemini iki ana çizgi olarak ikiye ayırmak mümkün. 1- Yıldırım Demirören dönemi 2- Fikret Orman dönemi. Ben Yıldırım Demirören dönemini te...6 yıl önce
-
Bir Sağ Bek, Üç Mevki: Aaron Wan-Bissaka - Premier Lig geçtiğimiz hafta başladı. Hem takım hem de oyuncu bazında her sezon yeni bir hikaye demek. Galiba geçtiğimiz sezon hiç de fena bir görüntü verm...7 yıl önce
-
Duhuliye - Duhuliye'den 5 ay önce haberim oldu. O da bu fotoğraf sayesinde. Bunca zamandır nasıl hiç duymamışım derken, etrafımdaki çoğu Beşiktaşlının da bilmediğ...8 yıl önce
-
Euroleague bwin Mart 2015 MVP Nemanja Bjelica Röportajı - Fenerbahçe Ülker dokuz maçlık bir galibiyet serisi yakalamış durumda ve 2008-2009 sezonundan bu yana ilk kez Euroleague 'playoff'larına katılma hakkını ...10 yıl önce
-
Önce krampon, sonra performans - Her çocuk gibi sokaklarda başlayan futbol maceramız, bazı çocukların yaptığı gibi benim de toprak sahada devam etmişti. Sonrası okul, iş, hayat mücadele...10 yıl önce
-
NBA: Bir Ayın Ardından... (Part 1) - Her ne kadar başlığımızda bir aylık zaman dilimini ele aldıysak gerek tembellik, gerek iş güç yüzünden yazının paylaşılması, gerekli güncellemeler yapıldık...11 yıl önce
-
Manchester United - Burnley maçı - Manchester'ın ligin yeni takımı Burnley deplasmanında galibiyet alması bekleniyordu ama yine olmadı. Geride kalan 3 haftada takım henüz galibiyet görem...11 yıl önce
-
Bu Sefer Bahanem Var - Yine ihmal ettim blogu ama bu sefer sağlam bahanem var. Son 9 senedeki ikinci kıtalar arası taşınma olayına kalkıştım. Bilenler bilir, son 9 senedir Avu...11 yıl önce
-
Babylon Dergisi Röportajı - http://www.aliece.com/2013/11/babylon-dergi-ali-ece-roportaji/#more-189512 yıl önce
-
Arsenal Kendine İnanıyor - Arsene Wenger'in sözleriyle, *"İyi bir rakibe karşı alınmış tatmin edici galibiyet." *Arsenal hafta sonu Liverpool'u oyun dışı bırakarak, bölüm bölüm saha...12 yıl önce
-
Hiç Unutmadığım... - 17 sene önce bugün tek bir imzanın milyonlarca insanı bu kadar etkileyebileceğini tahmin edemezsiniz. O adam hakkında bir sürü yazı yazdım, hala okuyan ...12 yıl önce
-
-










