.

.

.
Ekşi Beşiktaş. Blogger tarafından desteklenmektedir.

.

.

17 Aralık 2009 Perşembe

Kadın Gözüyle

Yeni yazı dizilerimizden bir diğeri de; "Kadın Gözüyle". Futbol, genel olarak "erkek egemen" bir sosyal aktivite olarak algılanır. Büyük ölçüde de doğrudur. Lakin bu resmin bütünü değildir hiç kuşkusuz. Biz de "onlara" söz verelim istedik. "Biz" diyerek sadece erkek sesi veriyor olmaktan hoşnut değiliz hiç kuşkusuz. Göremediklerimizi, duyamadıklarımızı, hissedemediklerimizi anlatsınlar diye... "Biz" dediğimizde "hepimiz" olalım diye...
KARŞILAMA
Bir kere tutkuyla karşılaştıysanız hayatınızda, bilirsiniz o esaretin hayatınızı nasıl yönlendirdiğini, hatta bazen kökten değiştirdiğini. İnsan doğası gereği kötüsü de vardır iyisi de ve kendi adının başlığı altında birçok anı birikir ceplerde.. O da, 6 yaşında bir kız çocuğuyken, sadece abisini kıskandığı için, babasının elinden tutup, güzelim “yeşil çim” manzaralı binlerce kişilik koltuklardan birine oturduğunda hissetmişti karşısındaki 22 adamın hayatını değiştireceğini. Ve o gün; bilgisinin “abisinin futbol topu”yla çizilmiş sınırlarını çokça aşacağının imzası olmuştu. “Gel zaman git zamanlar”da elbette tonlar ağırlığında anı biriktirmişti ama bunlardan birinin, oranla yüzdesi epeyce yüklüydü. 6’sından, 22’sine gelmişti... Nisan 2005... 17’si... Siyah-Beyaz tutkusunun belirlediği kaderinde topladığı nefes taşları da hep onunla ilintiliydi. Arkadaşları, heyecanları... Ve o dönemde bir de aşkı... Tanışmasa da sevdiği çünkü aynı tutkuyu paylaştığı milyonlarcasından biri, özelleşmişti onun için. Bir gece otururken semtin sahilinde; “Hiç derbi deplasmanına gitmedim biliyor musun?” dedi kız. Mevzunun açılmasının sebebi de haftasonu oynanacak Kadıköy’deki Fenerbahçe maçıydı. Çocuk, kıza; “Artık benim yanımdasın” dese de sadece, belliydi birkaç gün sonra bir ilkin daha yaşanacağı. Daha o gece ortak arkadaşlar arandı, hemencecik biten biletlerden bulabilmek için. Derbiye bir gün kala, dünyanın en güzel haberlerinden birini vermek için telefonun ucundaydı bir tanesi; “Bilet işi tamam”.. Tabii sabahı sabah etti o gece. Nitekim ertesi gün erkenden indi semte. Her köşe başında tanışıkların olduğu grupları gezerek heyecanını bastırmaya çalışıyordu, aslında daha da heyecanlanmanın tezatıyla. Gerçi sevdicekle el ele olup da dünya üzerindeki en büyük paylaşımlardan birinin içinde olmanın keyfi de bambaşkaydı ya... Şimdi artık yıkılmış olan, sahildeki güzelim çay bahçesinin önünde buluşup aldı biletini arkadaşından. Ancak tam sonsuza kadar saklamaya yemin edecekken, abilerinden birini gördü sevdicekle konuşurken; Alen Abisi’ni... Göz göze geldiklerinde üzgün bakışlarla “maalesef” diyordu çocuk kıza, yanına gelip “Abiler bu maçta çok olay çıkacağını tahmin ettikleri için kızların gelmemesini istiyorlar” demeden önce. “Ne diyorsun sen” demesiyle Alen Abisi’nin paçasında bitivermesi bir oldu. Her ne kadar “Yapma, etme abi” dediyse de; “Olmaz! Alın şu kızı paçamdan” sözlerinden başka bir şey duyamadı. Zar zor oradan götürülürken, bu tutkunun içinde kadın ya da erkek olunmadığının, sadece insan olunduğunun çığlığı çıkıyordu ağzından; “Ne yani?! Bizim kafamıza taş gelince sizinkinden daha mı çok acıyor?!” İkna olmaya niyeti yok gibi, bas bas bağırıyordu Çarşı’nın içinde ki; bir köşeye oturmuş ağlayan “kız” arkadaşlarını gördü. Bir tanesi yaşlı gözlerle “8 senedir hiçbir derbiyi kaçırmadım” diye hıçkırıyordu. “Niye kabul ediyorsunuz?” sorusuna aldığı cevap tokat gibiydi; “Abiler rica etti”.. Dünyanın gıpta ile baktığı tribün organizasyonunun temel direği “hiyerarşi” yazıyordu o acıtan elde. “Siz nerede izleyeceksiniz? Bari burada da biz beraber olalım” diyebildi sadece... Hep beraber tekrar sahile inip aynı Kadıköy vapuruna bindiler. Davullu, zurnalı, meşaleli bir uğurlamaydı bu. Vapur “karşı” tarafa yanaştığında, bir nevi helalleştiler erkekleriyle, sırtlarına vurarak. Aynı vapurla geri dönerken kızlar, az biraz zarar görmüş deniz aracının yetkilisi “Siz ödeyeceksiniz zararı” dese de, biraz daha devam ederse denize atılacağının farkına çabuk vardı. Maçın izleneceği eve vardığında gördüğü, çoktan hazır içki-meze ritüelinin semtteki herbir evde uygulanacağını biliyordu... Başlama düdüğünden sonraki 90+8’lik süre bildik hikaye.. Evdeki yansıması; atılan 4 golle atılan 4 takla, televizyondan duyulan “sadece” kardeşlerin seslerine “helal olsun!”lar.. Maç bitince hemen, artık uzakta olan babasını aradı. Zar zor düşürdüğü hatta giden sesi, o an yaşanan her duyguyu özetliyordu; “Beni iyi ki Beşiktaşlı yaptın baba.. Teşekkür ederim”.. Kaçtıysa artık sayıları, hep beraber sahile indiler “bir” olmak için. Onca kalabalığın içinde bir yandan aşklarını haykırdıkları tezahüratları söylerken, bir gözleri “karşı” taraftan gelecek vapurdaydı. Bir Beşiktaş tribünü klasiği, o gece denizin yanı başında yaşanıyordu. Tanışık olmayanlarla sarılmalar, bin yıllık arkadaş gibi omuz omuza halaylar.. Ve uzaktan, denizin tam ortasında önce küçücük, sonra büyüyüp de en tanıdık ışık, meşale rengini alan bir ateş topu göründü. Çığlıklar mı, alkışlar mı, gözyaşları mı ararsınız?.. Hepsi oradaydı. Yorgun ama bir o kadar gururlu cengaverler, onar yirmişer yuva toprağına ayak bastılar. Kız yürüdü iskele kapısına doğru. Beklemeye koyuldu heyecanla sevdiceğini. Engel olamadığı şaşkın bir sırıtış ve titreyen ellerle.. Kapıda göründüğünde aynılarını ona da bulaştırmak suretiyle.. Kucağına atladığında başı ve dünya Beşiktaş’ın etrafında dönüyordu. O an Siyah-Beyaz’ın nedenini de, nasılını da tüm hücrelerine kadar sadece hissediyordu. Biliyordu zaten; anca gerçekten hissedince anlaşılabiliyordu. Söz verdi kendine bu yüzden, hissetmeyene anlatmakla uğraşmayacağına... Ve o günü, o sahili, yıllar geçse de üstünden, şöyle hatırlayacaktı her fırsatta; “Orada hepimiz, yıllardır yollarını gözlediğimiz ve savaştan galip gelen erkeklerimizi karşılıyor gibiydik”.. Senem Gülkar

13 Yorum:

scugnizzi dedi ki...

senem'i de yazar yapın bence. jessie'den daha beşiktaşlı. :)

carlito dedi ki...

hayatımın maçı :) o maça gidebildim ya, daha hangi önemli maçı kaçırırsam kaçırayım gözüm açık gitmez :)

senem için üzüldüm doğrusu, iyi ki kız doğmamışım dedim! gerçi belki kızanlar olacak ama o maç diğerlerine oranla harbiden bayağı olaylıydı, biraz da hayırlı oldu kızların uzak kalması.. ee abilerimiz bişey biliyor da sölüyor dimi?

yazmaya başladım ya tutamıyorum kendimi, ben de o maçta bazı ilkler yaşamıştım.. maçtan birkaç gün önce bir arkadaşın vasıtasıyla alen abinin cep telefonu numarası elime geçmişti.. asla arayıp rahatsız etme gibi bir düşüncem yoktu ama maç günü bilet bulma çabasıyla çaresizlik içindeyken cesaret edip arayıverdim.. abi bilet milet kem küm derdimi anlatmaya çalıştım.. "kimsin arkadaşım sen?" dedi :) abi dedim sen tanıyorsun aslında beni falan.. kibarca elinden bişey gelmediğini, yine de semte gidip şansımı denememi söyledi..

sabah 9da semtteydim, cebimde 40 tl param vardı, bizim tribünün bileti de 40 tl idi.. biletler bitmiş zaten, ben de o kadarcık paramla bilet almak gibi binde birlik bir umutla dolanıyorum.. önüme gelene bilet soruyorum, kimi defediyor, kimi şans diliyor, kimi harun abi gibi gülerek dalga geçiyordu :) sonra yıldız yokuşu üzerindeki bir iddaa bayinin önünde kupon dolduran optik başkan'ı gördüm.. daha önce çok karşılaşmıştık, sima olarak da beni tanıdığından emindim ama hiç tanışıp konuşmamıştık.. yanına yaklaştım, tanıştırdım kendimi, kupon doldururken benden fikir istedi (ankaragücü yener mi diye sorduğunu hatırlıyorum :)) sonra bilet derdimi anlattım, hemen birine telefon etti: "bir kardeşimi yolluyorum, çakallık yapma bileti normal fiyatından ver çocuğa tamam mı?" rüya mı görüyordum! hemen teşekkür edip konuştuğu adama gittim, cebimdeki tüm parayı, yani 40 tl yi verip bileti aldım, gözüme o kadar güzel görünüyordu ki! :)
(daha sonra optik başkanla rahmetli olana kadar tekrar sohbet etme imkanımız olamadı malesef, ama bana hayatımda yapılan en büyük kıyağı onun yaptığını asla unutmayacağım.. ruhu şad olsun)

bileti aldıktan sonra öylesine hafiflemiştim ki, artık o saatten sonra yapılan herşey zevkli geliyordu bana.. bu arada babamın ikide bir telefon etmesi, "oğlum olaylar çıkacakmış çabuk eve gel beraber izleriz tv'den" vs. demesi biraz işimi zorlaştırıyordu ama ona da kızların da bulunduğu bir arkadaş grubuyla maçı bir cafede izleyeceğim yalanını uydurmuş ve bütün gün kameralardan kaçmıştım!

vapurda yaşadıklarımız statta yaşadıklarımızdan aşağı kalır değildi, vapurun çatısına kadar her yerinde korsanlar gibi yığılmış birer apaçi vardı :) sarı emrah vapurun en tepesindeki direğe tırmanmış oraları kurcalarken bir anda vapurun sirenleri ötmeye başladı.. "aa korna buymuş lan!" :))) vapurdan inmeden önce de alen abiye rastladım, önceki gün kendisini arayanın ben olduğumu itiraf ettim.. meğer benim gibi yüzlercesi bilet derdine aramış, kafayı üşütmüş adam! herhalde o günden sonra cep telefonunu değiştirmiştir!

kadıköye ayak bastığımızda ortada sarı lacivert renklerden eser yoktu, sanki surları aşıp istanbulu fetheden osmanlı askerleri gibiydik.. sahada olup bitenleri ise herkes biliyor, oralara girip daha fazla uzatmak istemiyorum..

tıpkı sinem arkadaşımız ve milyonlarca Beşiktaşlı kardeşimiz gibi benim de hayatımın en mutlu günlerinden biriydi, ekstra olarak bazı mucizeler yaşamıştım sadece :) bunları da burada paylaşmak istedim...

erol1903 dedi ki...

seninki de harbiden mucizeymiş abi :))

Vesileyle belki de 10'uncu defa o macin videosunu izlememe sebep olan Sinem'e tesekkur ederim.

Herkesin bir hikayesi var tabii o macla ilgili, benimkisinin mekani Amerika yalniz. Oscar Cordoba'nin atilmasiyla birlikte en galiz kufurleri, en yuksek sesimle etmeye baslamam; yan odadan Pakistanli oda arkadasimin korku icinde gelip "Iyi misin olm hayirdir?" diye sormasina sebep oldu. Sonra kurallari anlattim (Pancu'nun olayini kirk yilda bir futbol izleyen biri kolay idrak edemedi dogal olarak), son 15 dakikayi beraber izledik, adam da Besiktasli oldu tabii. Herhalde birisini en kolay Besiktasli yapisimdir o.

Sozlerimi o zaman "Pancu cikmadi!" diye bitireyim ben.

esperanza dedi ki...

bi bu maci bir de 5-0 lik trabzon deplasmanini unutamam.

aamet jr. dedi ki...

İzmir'de kahvedeydim ben de. Hakeme saydırırken bu sefer yenildik diyordum Cordoba atıldığında. "Koray yerden goool" sesini duyduğumda sandalyenin üstüne çıkmış tepiniyordum. Yere indiğimde kahvede fenerli kalmamıştı zaten hehe.

"Pancu uzandııı"

Gürcan Ulusoy dedi ki...

belki de hayatımın en güzel günü. en büyük sinir boşalması. fener'i yensem ne olur, hiç bir iddiam yok. ama o iş öyle değil tabii ki. bu maç zaten bir başka postta enine boyuna konuşulmayı hak ediyor. senem bir başka açıdan çok güzel yorumlamış. gerçi bu maça bir post yeter mi yoksa bu maça bir blog mu açmak gerek bilemiyorum :)

kız arkadaşıma bu yazıyı okuttum. çok fazla masalsı dedi. dedim ki "zaten masal gibiydi be canım..."

Fekology dedi ki...

bu maç.. maç desem maç değil ne biliyim işte tarifsiz bi duygu patlaması bence 17 nisan 2005 hala aklımdan çıkmıyor yani.. Jessie'nin dediği o kadar doğruki bence de yani bu maç için ayrı blog açsak azdır.. Kuşkusuz hayatımın en unutulmaz günlerinden biri belki de..

pseudotimes dedi ki...

Çok güzel yazılmış. Ne yazsam bu yazının üstüne hoş durmaz. güzelliği bozulur. Bu bölümün açılmasına çok sevindim. Her hafta olur umarım. Biz de severek okuruz. Hazır uykum yokken bu maçı izleyim bir daha :)

Pamukk dedi ki...

çok güzel, tebrikler.

bir an önce bu maçı izlemem lazım oldu şimdi keşke akşam görseymişim..

SİYAH ULAN! dedi ki...

böyle bi sevgilim olsun antebe 8 milyon yuro borcum olsun :D
şaka bir yana mükemmel bir yazı olmuş, zaten son günlerde blogda çok renkli ve orjinal işler çıkmaya başladı, severek takip ediyoruz..

Deniz dedi ki...

Sözlükten ilk uçuşum bu maç sonrası yaşadığım sinir boşalması ile beraber gelen entrylerden dolayıdır :)

hayatımın maçı.

"3-4" deyince hepimiz bir nostalji havasina burunduk dogal olarak da, burada esas konusulmasi gereken baska bir olay var. Daha dogrusu nereden nereye geldigimiz konusunda.

Bir kadinin, "Olay cikacak!" diye maca gidememesi uzuntu vericidir. Iki sebepten:

1. Olay cikacaginin cok onceden tahmin edilmesi, ve buna karsin alinan onlemin "kadin goturmemek" gibi olayi kabullenir bir eylem olmasi.

2. Derbi macinda olay cikmasi.

Siz futbolu Rangerslilar, Millwalllular vs. gibi yasamak isteyebilirsiniz, ama ben istemiyorum. Ve gunumuzde geldigimiz noktayi gordukce, bir yerde seviniyorum, ama esaen uzuluyorum. Nerede o tribunun bolunmedigi, birlikte oturulup mac izlenen zamanlar? Tabii dibi gorduk, seyircisiz mac oynama cilginligi da yasandi, yukselisteyiz, o da iyidir; ama su maci bir insanin "kadin" oldugu icin, "siddet" olacagi icin izleyememis olmasi cok uzuntu vericidir benim icin.

Tabii 3.5 yilda nereden nereye geldigimizi dusunup sevinebiliriz de aslinda. Bardagin dolu tarafi denen sey de bu olsa gerek.

Yorum Gönder

Ara