.

.

.
Ekşi Beşiktaş. Blogger tarafından desteklenmektedir.

.

.

30 Nisan 2014 Çarşamba

Slaven Bilic Üzerine

Beşiktaş'ın şartları belli, dünya futbolundaki konumu belli. Dolayısıyla burada teknik direktörlük yapmanın Avrupa'nın üst düzey kulüplerinde aynı görevi yapmaktan daha başka gereksinimleri var. Son dönemde Bilic üzerine yapılan tartışmalar da alevlenmiş görünüyor, ben gördüğümü yorumlayayım.

Beşiktaş teknik direktöründen Pep Guardiola veya Jose Mourinho gibi, dönemin taktik anlayışlarına yeni boyutlar getiren bir anlayış ortaya koymasını bekliyor muyuz? Cevabımız hayır. Çünkü Beşiktaş'ın kalibresi, bu taktik anlayışları ortaya koymaya yetmiyor. Beşiktaş oyuncusu, genel olarak taktik tutmuyor, karmaşık, aykırı düşüncelerle başarılı olamıyor çünkü onları algılayıp uygulayabilecek kapasitesi yok. Dolayısıyla, biz Beşiktaş teknik direktöründen basit, kolay anlaşılır ve uygulanabilir taktik çeşitlilikten başkasını talep ediyor değiliz. Zaten Beşiktaş özelinde Samet Aybaba ve Slaven Bilic mukayesesi yaptığımızda, taktik anlamında çok daha başka bir yola girildiğini, çok daha modern, çok daha çağı yakalayan bir yolda yüründüğünü söyleyebilmek kolay değil. Evet, bunun denemeleri dönem dönem yapılıyor ama başarı sağlanamıyor. Öyleyse, bizim Beşiktaş teknik direktöründen, taktik zeka beklentimiz yok. Biz burada mecarayı değil, basiti arıyoruz.

Teknik direktörlüğün önemli ayaklarından biri de, oyuncu yönetimi. Buradaki profesyonellik düzeyi, Avrupa'nın epey aşağısından olduğundan, oyuncularla başka türlü ilişkiler kurulması, zorunluluk. Avrupa'da belki gerekmez ama burada hafiften dayakçı hoca olma durumu var. Bilic öyle bir karakter değil. Muhtemelen kendi oyunculuğunda en nefret ettiği teknik direktör tipi, dayakçı hoca tipiydi. Tavırlarından, yaklaşımından bunu anlıyoruz. Bunun takımda bir takım olumlu ve olumsuz etkileri olabiliyor. Malum bar kurşunlanmasını da yaşayabiliyorsunuz, futbolcu-hoca ilişkisinde inanılmaz bir sıcaklık da hissedebiliyorsunuz. Türkiye'de çok işlememekle birlikte, Bilic'in tavırları elbette daha insancıl geliyor ve adamın bu tavrı yüzünden kendisini eleştirmek bana acımasızca geliyor.

Genel olarak teknik direktörden beklentiler bunlardır. Taktik bilgisi üst düzey olacak, oyuncularıyla doğru ilişkiler kuracak, düzgün bir karakter olacak, çalışma disiplini olacak, ciddi olacak, hedefleri olacak ve kaliteli bir ekibi, oyuncu gözü iyi olacak... Bilic'te bunlar yok diyebilir miyiz? Bence diyemeyiz. Bugün bir teknik direktöre yapılabilecek en kolay eleştiri, oyunu okuyamama eleştirisi. Aslında bir de hocaya sormak lazım. Elde taktik tutmayan oyuncular olunca, hocanın oyunu okuması ne işe yarıyor diye... Belki bir dokunur, bin ah işitiriz Bilic'ten... Benim gördüğüm o en azından.

Şimdi, "Bilic gitsin, çünkü" diye başlayan cümlelere dönelim. Gelecek yeni hocadan Bilic'in yapmadığı neyi talep edeceğiz? Yoksa Lucescu gibi efsanelere mi sığınacağız, son 10 yılda yaptığımız gibi. Lucescu mevcut kadroyu kaçıncı yapardı diye soralım mesela? Lucescu harika bir hoca, bu ayrı mesele. Takımı da o kurmuş değil ama Eneramo alınırken ne diyecekti Lucescu? Yok almayın dese, kulübün mevcut yapısı içinde nasıl varolabilecekti? Yok, Eneramo'yu alın dese, ne kadar bizim bildiğimiz Lucescu olabilecekti?

Futbol takımları topyekün camialarla başarılı olabiliyorlar. O camiaların ürettiği yönetim kurulları, taraftarlar ve oyuncular. Bakmayın oyuncuların profesyonel olduklarına, büyük çoğunluğu geldikleri kulübün şeklini alırlar... Alıyorlar zaten. Sadece onlar değil, teknik direktörler de. Sizin teknik direktörünüze ne kadar sağlıklı çalışma alanı sağladığınız, onun başarısının temel belirleyicisi bence.

Bir teknik direktörün "Eneramo iyi oyuncu, bunu alın demesi", ancak gerizekalılıkla açıklanabilir ki ben buna Bilic özelinde ihtimal dahi vermiyorum. Özetini söyleyeyim, düzgün işlemeyen kulüp yapısında başarılı bir teknik direktörlük yapmak bence mümkün değil. Bilic özelinde olan da bu.

Bilic kusursuz bir teknik direktör değil elbette. Öncelikle, tecrübesi gerçekten az. Bunu da klişelere dayanarak değil, 1 sezonun muhasebesini yaparken görüyorum. Saha kenarında çok fazla pozisyon odaklı yaşıyor, büyük resmi de görmekte bazen zorlanıyor, bu da gerçek. Lakin adam sempatik. Adam ciddi. Adam disiplinli. Hissediyorsun ki, mağlubiyete gerçekten üzülüyor, futbolculardan da fazla... Galibiyeti ve başarıyı bu kadar isteyen adamın kulübün çıkarı dışında adım atmayacağını gördüğünde de rahatlıyor insan. Oradan geri dönüp Eneramo'ları istemiş olamayacağına emin olabiliyorum. Dolayısıyla, Eneramo gibiler kapıdan girdiğinde, Lucescu gibiler de taça çıkıyor zaten. Konu dışı.

Beşiktaş'ın düzeltmesi gereken 1. konu; Eneramo'lar konusu... Faili meçhul transferler meselesi. Çünkü faili meçhul transferler, teknik direktörün de değerlendirilmesinin yolunu kapatıyorlar. Ben şimdi Bilic'i nasıl eleştireyim?

Ben bu kısımları geçtim artık. Bilic disiplinli ve istekli bir adam. Taktik dehası değil ama futbol vizyonu olan bir teknik adam. İyi profesyonel ve iyi bir marka yüzü. Bilic'i bugün gönderirsen, "kötü hoca" sıfatıyla gönderirsin. Takımda tutar ve devam edersen, bu takımı bugünden daha başarılı yapacağı belli. Ben Bilic sempatizanı değilim, ilk geldiği günden bugüne. Bu kriterlere uyan başka bir sürü teknik direktör vardır, bir goygoya binildi ve Bilic geldi. Artık sabır zamanı. Evet, tecrübesizdi, evet Beşiktaş'ta yenile yenile tecrübe kazanacak ve evet biz buna eyvallah diyeceğiz. Şu an bunun tartışılacağı dönemde değiliz çünkü. Unutmayalım, dünyanın en iyi teknik direktörü diye getirdiğin adam da, yapılanması doğru kurgulanmamış bir kulüpte vasat teknik direktörlük bile yapamaz. Ha, biz Bilic'ten bir mucize, bir başkaldırı, bir direniş bekliyorsak, o olmayacak belli oldu.

Bilic, yaptığı hataların açıklamasını yapmalı ve göreve devam etmeli. Tıpkı Önder Özen gibi...




20 Yorum:

theotheo dedi ki...

burası beşiktaş futbol kulübü. hata açıklanıp devam edilir diye birşey yok. bak manchester united moyesi sene bitmeden şutladı. sebep?

BAŞARISIZ.

başarısız olmanın bir açıklaması yoktur. eğer büyük takım olduğunu iddia ediyorsan. başarıdan kastım her sene şampiyon olmak falan değil. başarıdan kastım başabaş oynayabilmek. ulan koca 2 yılda oynadığımız 8 derbiden sadece 1 ini son saniye golüyle kazanmışız bu derbilerin tamamında rakip oyunun her alanında bizi ezmiş. NOKTA.

başarı ölçütü benim için budur. kendini yanyana koyduğun takımlara karşı bu kadar geri düştüysen başarısızsın ve gideceksin. bu kim olursa olsun böyle. bi adam sempatik diye gelişecek diye falan burda kalmaz. o zaman gelişmemiş maaşı verseydik ne derdi bilic efendi. 1.5 milyon euro yu cebine koyup sosyalizm neferi olmak gibi değil bu işler. bu işler takım mücadele işi. git bi yerde 10 kağıt maaş al. 1 sene başarısız ol. sene sonunda ne dicekler sana bakalım.

herşeyi birbirine karıştıyoruz ya 14 tane transfer yapmışın. hepsini gönderiyosun. bunları çekirdekle getirmediğimize göre buraya.

bu devir kapandı arkadaşlar. buna yeni stad falan da dayanmaz. bu anlayış bitti artık. beşiktaş son 20 senedir. ne doğru dürüst oyuncu çıkarabildi ne doğru dürüst bir tek yabancı oyuncu transfer edebildi.

bakın 20 seneye kim gelmiş beşiktaşa sembol olmuş bir yabancı?

burda bir anlayış hatası var. bunu özenlerle fln aşamazsın. bunlar paralı kukla, yarın bjk kovar gider ntv ye orda kuklalık yapar. sen beşiktaşsın ya bu takıma öyle yetkin isimler getiriceksin 100 milyon euroluk stad yapma gücünde olan bir takımsın sen. önder özenle falan işin olmaz.

olursa en genç gelecek vaadeden topçun hanzo barzo mekanında vurulur. bu kadar nettir. böyle bir disiplin eksikliği olabilir mi ya?

YSY dedi ki...

Yoruma şöyle bir katkıda bulunayım. Bilic'in daha bu birinci senesi, ligi yeni tanıyor ve gerçekten olumsuz şartlar altında geldi takıma. Sabırlı olmalıyız. Damdan düşen transferler yapılmaya devam ettikçe zaten kimi getirirsen getir istediğin neticeyi alamayacaksın, mancini örneği ortada.

İnşallah şu çok para harcamadan kurduğumuz mütevazi kadroyla ikinci olup bu seneyi maksimum verimle atlatmış oluruz.

planck dedi ki...

evet rakiplerle karşılaştırmakta yarar var, mesela evropa kıralı rakip stadı yapılırken olimpiyatta oynadığı sezon küme düşüyordu.

Barreto dedi ki...

YORUM-1
Topyekûn hatalıyız. Bu sezon stat mazeretimiz olsa da, şampiyonluğu son haftaya kadar kovalayamadıysak kusuru yalnızca bir yerde arayamayız. Bana göre kusur oranları ve belli başlı hatalar şöyle.
Yönetim:%25 : Hoca seçimi, Kasımpaşa Stadı/Olimpiyat Stadı, Toraman/Sezer olayı, kriz yönetimi/yönetimsizliği, Töre olayı, ara transferler
Taraftar:%25: Seyircisiz oynama cezaları, olaylar, siyasi meselelerin Beşiktaş’ın önüne geçmesine mani olamamak, bölünmüşlük Adalı vs Orman,
Biliç:%20: Fernandes’in saha içinde yönetilememesi , formsuz oyuncularda ısrar, Pedro olayı, Kerim’i ihtiyaca rağmen takıma monte edememesi, ara transferler
Özen %10 : Fernandes’in ve pek çok futbolcunun saha dışında dizginlenememesi/gece hayatı, yönetimle yetki konusunda çatışır konumda kalması, etki alanını oluşturamaması, disiplinsizliğe engel olamaması, Töre olayı, ara transferler özellikle Dany
Oyuncular %10: Eldeki malzeme bu, Eneramo/Serdar Kurtuluş işte… Kadronun tamamına bakın, ne kadar profesyoneller, ne kadar çalışkanlar, ne kadar kaliteliler…
Federasyon/Hakemler %10: Ne anlatayım…
Zaten bu hataların çoğunu yapmasak belki de şampiyon olurduk.
Yönetimin en önemli görevi doğru teknik direktörü seçmek ve onun dediklerini dikkate alarak gerekli transfer politikasını oluşturmak, kadro kurmaktır. Şu ana kadar yönetimin bu konuda pek başarılı olamadığını düşünüyorum. Biliç karakter olarak harika bir insan olabilir ama bilgi, tecrübe, kavrayış, değişen koşullara adaptasyon ve önsezileri bakımından kat etmesi gereken çok yol var ve bana kalırsa ileride çok büyük bir hoca olamayacak. Önder Özen’in ilk tercihi olan Prosinecki’nin başına gelenleri düşününce hoca seçimi konusunda ne kadar başarılı olduğumuz daha iyi anlaşılabilir. (Belki Prosinceki yeni Dorde Milic’imiz olacaktı ama olmadı ayrı tartışma konusu) Hocamızın biraz duygusal olması gerekiyor diyorsanız İtalya’dan, daha disiplinli olsun diyorsanız Almanya’dan pekâlâ iyi hoca bulup getirebilirsiniz. Ama bu bütçeyle hangi kalibrede adam gelip sizinle çalışmak ister, bu bir açmaza dönüşebilir tabi. 15 yıldır bir çeşit deneme yanılma sarmalındayız. Hoca geliyor, hoca gidiyor, oyuncular geliyor, oyuncular gidiyor, hakeza yöneticiler. Bazen düşünüyorum, Ertuğrul Sağlam 2008’de takımdan ayrılmasaydı bugüne kadar takımın başında kalsaydı nasıl olurdu diye. Eminim daha kötüsü olmazdı. Biliç ilk yılında geleceğe yönelik çok fazla ışık vermedi. Gönderelim ve her şeye yeniden sıfırdan başlayalım demek hiç kolay değil.
Hocamız Biliç’in en başarılı ve sempatik olduğu dönemde dahi “winner” olmadığını Euro 2008’de görmüştük. Fatih Terim’in, Mustafa Denizli’nin, Ersun Yanal’ın, Daum’un, Feldkamp’ın, Luce’nin bir takımdaki ilk senesinde yaptıkları ve hatta kazandıklarını düşünürseniz “winner” meselesi daha iyi anlaşılabilir.
Bu sezon iki derbi maçı kazanabilmiş olsaydık belki biraz daha farklı düşünebilir Biliç/Özen projesiyle ilgili daha ümit var olurduk. Fakat iş dönüp dolaşıp tabelaya kalınca “winner” değilsen sana ve emeğine yer yok. Tıpkı Moyes gibi. Galatasaray’ın tarihinden Terim’i çıkarınca yarısı gidiyor ya, işte öyle bir hoca bulmak lazım, birde bu işlerin lobi, network ve kamuoyu oluşturma kısmı var tabi. En zayıf biziz bu konuda. Haliyle federasyon ve hakemlerden daha çok canımız yanıyor. Konjonktürden doğan olumsuzlukların altında ezilebiliyorsunuz.

Barreto dedi ki...

YORUM-2
Eee peki o zaman ne yapalım,
Biliç/Özen’e bir yıl daha verilmeli, prensip olarak ve istikrara inancın göstergesi olarak,
Yönetim kanadından Biliç/Özen’e müdahale minimum düzeyde kalmalı.
sağ bek, stoper, ofansif ortasaha ve golcü olmak üzere 4 tane ilk on bir oyuncusu alınmalı, belki bir sol bek ve ortasaha da ilave edilebilir ama şart değil. Töre ve Motta’nın bonservisleri alınmalı. Milne Metin Tekin gibi bir beyefendiyi kıvama getirmek için bir buçuk yıl uğraşmıştı. Töre’den pasaportu sebebiyle çabuk vazgeçilmemeli.
En önemlisi taraftarın kafası dank etmeli. Beşiktaş’ı maçlarda desteklemek dışında bir önceliği olmamalı.
Ve stat ne olursa olsun ikinci devreye kalmadan hizmete girmeli.
Ayrıca, Muhammet’i harcama stratejisine son verilmeli, ilk 11 oynama şansı olan bir PTT 1. Lig takımına kiralanmalı. Kiralama olayı oyuncu gelişimi için çok önemli İtalya ve İngiltere’de çok yaygın kullanılıyor, uzun uzun yazmaya gerek yok.
Eğer bir yıl sonunda ilerleme kaydedemezsek, ışık gözükmüyorsa, hatta önümüzdeki sezonun devre arasında bile olabilir, hoca kesinlikle gönderilmeli, CV’si iyi hocalardan seçim yapılmalı. Hocanın geçmişi ve tecrübeleri önemli, Mourinho istisnasını bir kenara bırakırsak bugün Dünya futboluna yön veren hocaların önemli bir bölümünün, en parlak döneminde Serie A da veya Premier Lig’de üst düzey oyuncu veya hoca olarak bulunduğunu görürsünüz. Mancini’nin kötü bir hoca olduğunu düşünmüyorum ama lüks bir hoca Türkiye için. Çok para harcatır, İnter ve City’den biliyoruz. Bir hocanın iyi olup olmadığını anlamak için 3-5 sezonda elindeki malzeme ile neler yaptığına bakmak lazım. Maalesef Bilic ile ilgili elimizde yeterince veri yok. Kulüp hocası olarak topu topu ikinci sezonu, milli takım hocalığı pek referans sayılmaz.
Spor kulüplerinin ve takımlarının yönetimi gerçekten çok zor bir iş. Çok fazla bilinmeyen ve faktör var. Her sezon yeni bir meydan okuma. Ama hiç kuşku yok ki en kritik karar takımı kimin çalıştıracağı. Bir sezonunuz çöpe de gidebiliyor Moyes örneğinde olduğu gibi, Bursa gibi şampiyon da olabiliyorsunuz, Roma ve Liverpool gibi limitlerinizde performans ta sergileyebiliyorsunuz.
Ne demek istediğimi şöyle belirteyim, aklıma gelen bazı örnekleri sıraladığımda; elindeki 100’lük bordro/bütçe/malzeme ile kaçlık verim alabiliyor bazı hocalar (en iyi dönemlerini dikkate aldım)
Sir Alex, 120
Lucescu, 110
Mancini, 80
Milne, 95
Terim, 90
Denizli, 85
Moyes, 75
Mourinho, 110
Capello, 100
Yılmaz Vural, 95 (küme düşmemeye oynarken)
Biliç’e kaç puan veririsiniz. Toraman, Sezer, Kerim, Eneramo, Dany, Serdar Kurtuluş, Muhammet, Pektemek, Fernandes, Ömer, Pedro ve Holosko’ya bakınız. Bunların yarısından, sezonun yarsında (15 maç) ortalamanın üzerinde verim alabilseydi nasıl olurdu. Bunu başka hocalar yapabilir miydi mesela Luce veya Denizli.
Ben Bilic’e bu sezon için en fazla 80 verebilirim. Aklımızda ve gönlümüzde Hırvatistan’ın hocası Biliç var fakat Lokomotif’in hocasından parçalar izledik çoğunlukla bu yıl.
Konu başlığındaki yazıda bahsi geçen Lucescu için not: Evet kadromuzda iyi oyuncular vardı. Seba sonrası çokta fena olmayan bir yönetim vardı. Fakat Luce oyuncularını potansiyeline ulaştırıp takımı olabilecek en üst düzeyde oynatabiliyordu. Dobrowski’yi ligin en iyi sağ kanadına dönüştürmüştü. 3-5-2 ve 5-3-2’nin sağ kanadında oynuyordu. Sergen’i her dakikasından verim alacak şekilde oynatmıştı. Ahmet Yıldırım gibi bir adam yine iki ağır savunmacı Zago-Ronaldo ile savunmada takımın gediklisi olmuştu. Tolga Dogantez’den Yasin Sülün’den bahsetmiyorum bile. Biliç belki de hiçbir zaman Lucescu seviyesine ulaşamayacak.

Biliç'in başarılı olması dileğiyle...

ceyhun dedi ki...

yahu beşiktaş 11'inde türkiye'de yetişmiş kaç oyuncu var ki dayakçı hocaya ihtiyaç duyulsun? 11'deki türk oyuncular da avrupa'dan gelme.

Gürcan Ulusoy dedi ki...

Oyuncular, bulundukları kulübün şeklini alıyorlar diyorum ona da naçizane...

Mayor dedi ki...

1 sene daha.
Yönetim yeni, futbol direktörü, teknik direkör yeni.
Öğrenmeye gelişmeye açık insanlar başkan, özen ve biliç.
Benim en güvendigim yanları bu. Herşeyin onlar da farkında. Formülü bulacaklar ya da bulamayacaklar. Mesele bu.
Olmayacak olan, bunların hepsi değişsin sil baştan. Tipik türk işi kısa vadeli kazanım hesapları.

alper dedi ki...

Ne yazmışınız be arkadaş.Yahu BJK dediğin takım Rahmetli C.Koray sayesinde şampiyonluk kazanmış vasati 8 yılda bir şampiyon olan bir takım.Ne yapacak bu takım uçacak mı?

BJK ya hoca moca topçu lazım değil yahu.BJK ya belinde silah ağzında puro siki taşağı denk bir başkan lazım.Bizim başkan umreye giden yumuşak başlı sessiz sakin ılımlı bir adam.Bu adam varken STSL de BJK gibi bir takımın şampiyon olması imkansız.Sen bir takıma fitbolcu kiralayıp onu kendine karşı oynatıp ondan son dakikada gol yiyorsan (Eneramo) sözleşmesine bize karşı oynatamazsın maddesi koydurmuyorsan.... CL yolunda yarıştığın (tarihi şike ve adam satın almalarla bkz:zalad dolu bir takımdan hemde) takımdan stoper alıp o stoperin oynadığı 7 maçta 11 gol yeyip sadece 2 galibiyet alıyorsan (mağlubiyetin biride direk rakibine)...Geçen yıl takımını çalıştıran hocanın başında olduğu ve küme düşecek bir takıma 4 puan(yanılıyorda olabilirim puan konusunda)veriyorsan...Hocan küfür etmediği halde küfür etti diyip 3 maç ceza alıyorsa...Sözde!taraftarın takımını desteklemek yerine sürekli solculuk oynama ve sosyal mesaj verme derdindeyse...Melo bir sezonda bir kez sarı kart cezalısı durumuna düşüp senin devre arası aldığın adam oynadığı minimum maçta sarı kart cezalısı durumuna düşüyorsa...

Bırakın bu işleri beyler.Getirirsin S.Bilgili,T.Ciner,H.Güreli,A.Hamoğlu,Y.Demirören(gençliği),İ.Kalkavan,E.Acar şampiyon olursun ..Oda en çok 2 yıl..Gerisi lafı güzaf..

Not:Alakası yok belki ama en nefret ettiğim topçuların başında gelen H.Şaş lig tv de 21 programında BJK ya gelmek üzereyken M.Yılmaz'ın araya girmesiyle GS ye gittiğini söyledi.Yahu siz yada biz H.Ulusoy,M.Yılmaz,M.Ağar,L.Arıboğan,Türker Aslan vs üçgen beşgenlerini kıramazsak bu BJK güzel BJK der geçerim.

beagle dedi ki...

Geniş analiz yazılarının herbiri bir sürü doğru içeriyor. Öne çıkarmak istediğim husus, Fikret Orman, Önder Özen ve S.Biliç'in ayrı ayrı değerlendirilmesi.
- Orman bir sürü kötü başkan adayı için en azından iflasa gidişi durdurdu ve boş konuşmak yerine bir proje bitiriyor. Ayhan'dan beri transferleri düşünürseniz transfer odaklı çözümler bizim işimiz değil.
Çok elit bir aday çıkmadıkça kesinlikle kalmalı. Ayrıca başkanlık da öğrenme süreci gerektiriyor. Tecrübe kazanmakta. İleride daha iyi olacak.

- Özen, çok zor bir rolde görev alıyor ve kaleci eğitimi, pilot takım, kondisyon merkezi gibi işleri magazin haberlerinin arkasında kalıyor. Karizma bir yönetici değil, değerli bir adam. Etkili yönetici olması zor ama kulübün teknik altyapısını düzeltmek için en az 2 sene daha kalmalı. Yalnızca hoca seçimi ve transfer konularında yardımcı olacak karizma bir yönetici veya menejer ile çalışması gerekiyor.

- Biliç bu üçlünün en az umut vaadedeni. Tamam iyi adam, ligi tanımıyordu falan da görünen köy kılavuz istemez, ciddi olarak zeki değil, transfer gözü yok, savunmacıdan bile anlamıyor. Takımı kompakt oynatmak için kasması dışında hiçbir teknik direktör meziyeti sergilemedi. Zeka eksiği korkarım daha fazlasına engel. Yanındaki sözde süper kadronun da ahım şahım bir performansı yok. Kondisyonumuz? vasat. Taktiklerimiz berbat, oyuncular formsuz ve gelişmiyor. Değer verdiği oyuncular Veli, Olcay yani akılsız futbolcular.

Biliç işinin sabırla bir yere gideceğine inanmıyorum. Çözüm ya idman vb yaptırmaktan hoşlanmayan kurt bir hocanın yönetim takımına katılması ya da boştayken Prosinecki gibi "efsane" birinin alınması. Prosinecki'nin kariyeri Biliç'i defalarca katlar, ve taktik bilgisinin çok daha üst olduğu garantidir.

yilmaz dedi ki...

Benim başarısızlıktaki sıralamam,

1. oyuncular. Evet çok kaliteli bir gurup olduklarını iddia edemeyiz belki fakat, defalarca birinciye yakınlaşacak, üçüncüyle arasındaki farkı birden fazla maça çıkarabilecek maçlarda -üstelik öyle güçlü rakipler de değilken- gösterdikleri pasif görünüm. Bu tip maçlarda takımın yıldız isimlerinin fark yaratamaması. Bunlar kadro kalitemizin yetmeyeceği maçlar değildi.

2. teknik direktör. Evet hocamız on numara adam, belki de beşiktaşı çok içselleştirdi. Benim eleştirilerim özellikle yenik ya da berabere giden maçlarda risk almaması. Bu kesinlikle rakipleri gereğinden fazla gözünde büyütmesinden kaynaklanıyor. Bunun değişeceğini tahmin ediyorum önümüzdeki sene. fakat oyunculara çok güveniyor. Bizim oyuncularımız da sağolsunlar bu güveni hep boşa çıkardı.

3. yönetim + önder özen. Final transferlerini yapamadılar. Takımın eksiklerini bence çok iyi tahlil edemediler. atiba + veli + necip gibi stsl için gayet yeterli bir orta saha varken, lüzumsuz bir jones transferi yapıldı. Sezon başında atiba yerine jones olsa kesinlikle on numara transfer olurdu. Ama atiba varken lüzumsuz oldu. Stoper olayı çok abartıldı. ikinci yarıya başlarken en az gol yiyen takımlardan biriydik, üstelik yediğimiz goller öyle aman aman defans hataları değildi. Asıl ofansif anlamda sıkıntımız vardı. Bunun yerine ne diye tutturulduğunu bir türlü anlamadığım lescott ismi, ardından da dany. Allah aşkına, lescott'ın escude'den farklı bize katabileceği ne vardı?

Fakat yukarıda yazdıklarımdan da anlaşılacağı gibi, bence hiç kimse ölümcül bir hata yapmadı ve kimsenin de kellesini almaya gerek yok. Biraz daha iyi odaklanmamız gerekiyor sadece, tüm camia olarak.

Ben de Biliç'in sınırlı bir adam olduğuna inanmıyorum.

Gürcan iyi analiz etmiş.Kendi futbolculuğundan gelen farklı bir yaklaşım tarzı var oyunculara.

Zaten Lokomotiv'deki başarısızlığının temel sebebi de buydu.Biliç'in oyuncularla iletişimde seçtiği yol ona problem yarattı.

Keza burada da benzer bir sorun var sanırım.

Bazı oyuncularda çok ısrar ediyor zira alternatifleri yok.Fernandes ile ilgili ısrarı buna örnek.

Burada hepimiz FErnandes'in takımdan çıkması gerektiğini yerine J:ones tarzında bir adam eklenmesi gerektiğini konuşuyorduk.

Bunlar gerçkeleşti ve sonuç ? Beşiktaş artık çok çok daha sınırlı bir takım.

Büyük ihtimalle bir benzeri Frei-Olcay değişimi ile de olacak.

Vermesi beklenen kararlar zor karalar.Kesip atması gerekenler çok çok önemli adamlar.

Bunların sezon sonuna kalması daha makul.

Gelecek sezona da böyle başlarsa o zaman okuma da bir sorun olduğunu konuşabiliriz.

Coolio dedi ki...

Çok farklı açılardan yorumlar gelmiş, hepsi değerli hepsi güzel.

Genel görüş ayrılığı Bilic üzerinde oluşmuş. Evet geleceğe yönelik çok ışık vermiyor ama sadece sabır kavramının kulüpte gelişmesi için (Demirören'den yadigar sabırsızlığı silmek için) 1 sene daha şans verilmeli. Türkiye ligini ve dinamiklerini öğrendi bu sene. Hakemleri, fedarasyonu, rakip takımları, kendi oyuncularımızın zihniyetini tanıdı. Seneye buna göre davranacaktır. Önder Özen'in istemiş olduğu Töre, Franco, Motta'nın katkılarını gördük. Dolayısıyla önümüzdeki sene bunların daha iyilerini de takıma kazandırarak ve de oyuncuların gece hayatı konusunda bişeyler yaparak o da görevini yapmış olacak. Geriye sadece başkanın ben yaptım oldu transferlerini yapmaması gerekiyor ve de saha dışında daha güçlü durmamız gerek.

Eğer Bilic önümüzdeki senede ışık veremezse o zaman başka adaylara bakarız (tercihim Alman olması). Ama devre arasından önce değil çünkü stad devre arasında tam randımanla faaliyete geçer ancak ve 1.5 yılı deplansmanlarda oynamış olacak Bilic'e en azından yarım sezon kendi evimizde oynama şansı verilmeli.

kokocambo dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
kokocambo dedi ki...

Ben de, işin Özen'in oyuncu kadrosu projesi kısmına değinmek istiyorum. Özen, 18 kişilik kadro hususunda kafasında kurduğu sistemi 3 yılda gerçekleştirmek istediğini, yapamazsa başarısız olduğunu sayacağını söylemişti. Ancak, her şeyin yolunda gitmesi durumunda elde olanlara baktığımızda bu sistem ancak üçüncü yılında çalışmaya başlayacak. Sebeplerden en önemlileri 1) mali konular 2) özen'in günbegün uygulamaya devam ettiği ama bizim göremediğimiz futbolun teori ve tekniğine olan kurum içi yapılanma (antrenman sahası, kaleci antrenörlüğü, pilot takım, antrenman sağlığı vesair)

Tüm bunlar en iyimser haliyle ancak ve ancak üçüncü yıl içerisinde veya ondan itibaren işlemeye başlayacak.

Diğer iki büyük takımla mevcut durum üzerinden karşılaştırma yapmak istiyorum bu çerçevede:

Özen'in öngördüğü sistem 6(üst düzey yani kendi milli takımında sürekli oynayan + milli takıma seçilme potansiyeli olan + altyapıdan gelen potansiyel oyuncular) şeklindeydi. Bu doğrultuda diğer iki büyük takımın 18leri içerisinde bonservislerine sahip oyuncular üzerinden (8 yabancılı sistemde) konuştuğumuzda;

Fenerbahçe:

Kriter 1 oyuncuları: Volkan, Gönül, Alves, Egemen, Caner, Kadlec, Meireles, Emre, Topal, Sow, Kuyt, Emenike, Webo, Stoch (?)

Kriter 2 oyuncuları: Salih, Hasan Ali, Topuz, Mert, Alper, Recep Niyaz (?)

Kriter 3 oyuncuları: Halihazırda böyle bir sivrilme görmedik. Yedekte altyapı oyuncusu bulundurma kuralı da kaldırıldı, o zaman da zaten R. Niyaz alınıyordu.

Not: Görüldüğü üzere, Özen'in öngördüğü 6+6+6'lık ideal düzen için oyuncu havuzu en verimli kullanabilen takım Fenerbahçe. Bunda en önemli unsur, mali kurumsal yapılanmada yegane başarılı örnek olması. Futbol şubesi dışında aslında profesyonel olarak da yönetiliyor. Sadece futbol şubesi için takım yönetimi olarak profesyonel bir yapı yok. Olsa zaten, ŞL'nde peyderpey istikrarlı ve başarılı bir takım görürdük. Belki şike mevzuları olmasaydı net bir tablo bile olurdu karşımızda. Parayı basıp alma tekniği tek geçerli yöntemleri.

*****

Galatasaray:

Kriter 1 oyuncuları: Muslera, Eboue, Hamit, Zan, Balta, Selçuk, Sneijder, Drogba, Melo, Burak, Umut, Chedjou, Semih, Sabri,

Kriter 2 oyuncuları: Telles, Bruma, Emre, Veysel, Salih, Koray, Yekta, Ceyhun

Kriter 3 oyuncuları: Eray


Not: GS'da en önemli sorun, kadro mühendisliği olmaması ve bunun doğurduğu verimsizlik. Ya da Mancini'nin gelmesiyle başlatılan proje(?) ile işe bodoslama girilmesi. Böyle olunca bir taraf Times Meydanı, öbür taraf Harlem. Kadro dengesi yok ve özellikle yerli verimliliği çok düşük. yine de, onlar için de geçerli akçe parayı bastırıp almak. Ama FB'nin aksine borsa oyunlarıyla bunu işler haline getirmek. Evet, büyük gelirleri var ancak gelirinden katbekat fazla borç yükü altındalar. Dolayısıyla bu kısır döngüyü aşmadan yani Beşiktaş'ın şu an geçtiği gibi radikal bir süreçten geçmeden bunu sürdürebilmeleri imkansız ve sabit. Diğer yandan 8 yabancı yazdım, çünkü Dany en muhtemel gönderilecek adam, Hajrovic TR mü olacak yoksa başka bir milli takım mı ya da kadroda tutulacak mı en belirsiz olanlardan olduğu için eledim. Ontivero ve Burdisso'yu kaale almadım zaten. GS'ın şu halde, başarıyı sürekli kılma (Avrupa temel kıstas) ihtimali yok. Oyuncu verimliliği çok kısıtlı, özellikle yabancı oyuncuların geleceği belirsiz. Yerliler de dahil neredeyse hiçbirinden ciddi gelir yaratabileceği bir kadro yok (Sneijder, Telles, Bruma en iyimser örnekler. Fenerbahçe'de olduğu gibi bir wonderkid'leri de yok. Sadece, CV'si sağlam yabancı ve TR milli takımındaki tecrübeli oyunculardan oluşan bir 11'den ibaretler. Veysel, Salih, Ceyhun, Umut Gün. vb. hiçbirinin GS içerisinde sürekliliği olabilecek oyuncular olmadığını ve GS'da yıllardır böyle bir yapının olmadığını da biliyoruz.

kokocambo dedi ki...

Beşiktaş:

Kriter 1 oyuncuları:

Almeida (?), Sivok (?), Holosko (?), Fernandes (gidecek),Atiba, Tolga, Serdar, Oğuzhan, İsmail, Ersan, Pektemek, Olcay, Veli

Kriter 2 oyuncuları:

Cenk, Ömer, Kerim, Franco, Necip

Kriter 3 oyuncuları:

Musa Muhammet, Muhammet Demirci, Emre Metin

Not: Görüldüğü üzere, takımın ilk 11'ini şekillendiren ilk iki kriterdeki oyuncu çeşitliliği en fakir olan takım biziz. Hatta, mevcut durumda ilk kriterdeki statüsü belirsiz ve verimlilikleri tartışmalı en fazla oyuncuya sahip takımız. Bunun en büyük sebebi hepimizin malumu, YD'nin kulup kaynaklarını tüketmesi, elde olan potansiyelleri değersizleştirmesi vb. Başkan, önce mali şartlarda iyileşme derken aslında klişe de olsa doğru diyor ve kulübün kısa vadedeki gelirlerinde 2 senelik süreçte artış olduğu aşikar. Stadın tamamlanmasıyla 2-3 yıl içinde stad gelirleri de istikrar kazanır. Yani nereden baksak en az 1 yıl daha mali istikrar sağlanması için beklemek gerekecek. Gerçekçi bakarsak 1-2 yıl gibi bir süreçte Beşiktaş'ın transfere kendi kaynaklarından büyük paralar ayırmasını ben zor görüyorum. Ama sponsor sayesinde birkaç sükse transfer olabilir fakat bu da sürekli yapılacak bir iş değil. Burada, takıma umutla bakmamıza sebep olacak elle tutulur tek örnek yerli çeşitliliği ve bunların ilk iki kritere girecek yabancı oyuncularla takımı gayet de uzun vadeli taşıyabilecek olmaları. Bunun yanında altyapı konusunda da 18'i zorlayacak yetenekte genç oyuncu grubuna sahibiz. Bu konuda yatırımlar da yapılıyor halihazırda. Aslında şu anda yukarıdaki tablonun da bize gösterdiği üzere, ihtiyacımız olan şey, kaliteli yabancı oyuncu grubu.


Kısa vadede yapılacak olan şey de basit: Önce bulunduğunuz şartlara uygun oyuncular arasından en iyileri transfer edersiniz ki hepimiz menajerlik oynayan insanlarız, bu şekilde yukarıyı zorlayarak başarılar veya kısmi başarılarla daha yukarısını oluşturacak profili oluşturmaya çalışırız. Aynen geçerli bizim için; mevcut şartlar içerisinde Atiba, Motta, Jones gibi verimliliği olan ya da olabilecek, fiyat/performans olarak olumlu yönde istikrarlı ancak belli bir sınırın oyuncularıyla devam edebileceğiz (Motta'yı kim tanıyordu scout ve menajerlik işlerine kafa yoran adamlardan başka?). Mevcut durumda başka bir çözüm yok ve ekip bunun zaten farkındadır. Ancak bahsettiğim 3 yıllık sürede ancak bu durum yeni oturmaya başlayacak. Ve yine bu sebeptendir ki, kısa vadeli planları gerçekleştirmek için ŞL gelirine ekmek-su kadar değil belki ama yatak-yorgan kadar ihtiyacımız var. İşte o yüzden Özen ve Fikret Orman (veya aynı verimi gösterme çabasında olacak herhangi bir başkan ve yönetimi ki bu sayı bir elin parmağı kadar ya var ya yok) en az bir 3 yıl daha devam etmeli. Burada, hoca konusunu işin taktiğini konuşmak detay ve fazlasıyla göreceli. Öncelikle sistemi oturtmak ve işler hale getirmek gerek. Yoksa, bu ve daha birçok yazıda hoca ve taktik meselelerin sadece büyük parçada onarılabilir küçük bir kısım olduğunu aklı başında herkes kabul edecektir. Buraya Töre'nin alınması gerektiğini yazmama gerek yok zaten.

Aslen ben uzun süre Biliç'in yetersiz olduğunu düşünüyordum ama gelinen noktada Biliç'i olduğu insan yapan değerlerden uzaklaşmadan gidişata etki yapabileceğine inanmadığım için bu fikrim değişti.

Antrenmana alkollü gelen filan adamlar oluyor özellikle İngiltere'de o yüzden nerede görülmüş sabah 5'e kadar barlarda gezen futbolcu filan demeyeceğim ama Beşiktaş antrenman sisteminin iyi dinlenmeyen oyuncular için büyük sıkıntı yarattığı uzun süredir söylenen bir konu.Gökhan ,Almeida ,Oğuzhan gibi kritik adamların kaçırdıkları maç sayıları da ortada.Bu ortaya çıkan bir olay sadece.Oğuzhan'ın gece hayatı ile ilgili mevzular ilk yarıda da tartışılıyordu.Önder Özen boşa çıkıp yapmamıştı " artık peşlerinde olacağım" temalı açıklamasını.Görünen bir değişiklik olmamış.

Bunun dışında zannetmiyorum ki aklı başında , futbolla , taktik ile ilgilenen taraftarlardan etkilenmiş olsun ama forumlarda bu tarz bloglarda tartışılan FErnandes-Jones değişikliği , Necip'in sağ bekliği gibi konulardan verim alınamaması elinin aslında ne kadar kısıtlı olduğunu gösteriyor.

Hani epeyce atıp tutmuşluğum var Biliç hakkında ne ara bu kadar döndün diyecekler için nedenlerimi kendimce yazayım istedim.

Benim için belirleyici nokta takımın nerelerinin aksadığı hakkındaki tespitinin doğruluğu üzerine olacak.

Mademki Önder Özen ve Bilic ile bir projeye girdiğimizi söyledik sezon başında, o halde bu proje 3 yıl devam etmeli.

Birbirimizi kandırmaya gerek yok, zamanında lucescu'yu bile herkesin inanılmaz derecede eleştirdiğini ve hatta gittiğine sevindiğini unutmayın.(Adrian ilie transferi, tayfurun sağ bek oynaması vs.) Yabancı hocaların Türkiye'ye gelir gelmez başarı yakalaması zor hele son yıllarda... Bunun üzerine Bilic'in rakiplere göre birçok dezavantajı var unutmamak lazım. Tek tek sayalım:
1)Kadro kalitesi rakiplerden düşük.
2)Stad yok.
3)Kadrodaki kaliteli dediğimiz futbolcuların çoğu genç ve şampiyonluk tecrübeleri yok.
4)Kadrodaki futbolcuların büyük bölümü karakter olarak Beşiktaş'a yakışacak tipte değil.
5)Savunmanın en önemli ismi Sivok, takımın en önemli ismi Fernandes bu sezon yoktu diyebiliriz.
6)Akp Beşiktaş'ı şampiyon yapmak istemiyor. (İlk 4 maçı kazandığımızda, Rok'un, Beşiktaş şampiyon olursa anırırım demesi sizce müthiş futbol bilgisinden mi kaynaklanıyordu?)

Bilic'in en büyük eksiği fazla duygusal olması bana göre. Rusya'da da başarısız olmasını, takımdaki futbolcuların asker gibi yönetilmeye alışık olmalarına bağlıyordu çoğu kişi. Hırslı, genç ve hedefleri olan bir adam için bu sene yaşananlar gerçekten üzücü. Bir de fazla duygusalsa en sonunda oturup ağlıyor işte adam. Bu da takıma bana göre olumsuz yansıyor.

Başarılı giderken bu adam bizi 5. yapsa bile kalsın diyordum ve şimdi de aynı noktadayım. Bilic'li şampiyonluğu hayal edip mutlu oluyorum, olamadığımızda da birlikte ağlayacağımızı bildiğim için içim rahat.

Açıkçası Fatih terim gibileriyle şampiyon olmanın yerine Bilc gibilerle "başarısız" olmayı tercih ettiğim için de Beşiktaşlıyım zaten.

Basar dedi ki...

İlk önce yazıdaki hataya değineyim. Beşiktaş'ın ilk 11'inde neredeyse Tolga hariç Türkiye'de yetişmiş bir oyuncu yok. Oğuzhan, Gökhan, Veli, Olcay, Ersan yurt dışında yetişmiş oyuncular. Çok altyapı sorunları olduğunu sanmıyorum. Ayrıca pek tabiki hocadan iyi bir taktisyen olmasını bekliyoruz. Bunu yapabildiği ve yapamadığı maçlar var.

Neyse ben hoca konusundan önce yönetimin irdelenmesi gerektiğini düşünüyorum. Bence Beşiktaş futbol kulübü kötü yönetiliyor. Malesef Demirören'in enkazından sonra bu konuyu dillendirmek çok zor. Yönetim pazarlama stratejisi ve algı yönetiminde başarılı fakat takım kurma ve yönetme hususunda oldukça başarısız.

1) Zaten kıt olan kaynakları çok kötü yönettiler. Son 1,5 yıllık dönemde aldıkları oyunculardan Sezer, Gökhan Süzen, Dentinho neredeyse 0 maç oynadılar. İbrahim Toraman ile 1,1 milyon €'ya sözleşme yenilediler, bu sezon hiç oynamadı. Escude, Uğur Boral neredeyse hiç oynamadı. Serdar ve Fernandes ikinci yarıda neredeyse topa dokunmadılar. Kerim Frei yana yıkıla bulunmaz nimet gibi alındı, 1 maç 90 dakika oynamadı. Sadece Eneramo kiralandı ve masrafından kurtulundu (onun da şartlarını bilmiyorum) Beşiktaş bu kadar fazla oynamayan oyuncu güruhunu besleyecek lükse sahip değil. Bu kadar oyuncuyu besleyeceğine 2-3 tane düzgün adam koyarsın çatır çatır sezonu geçirirsin.

2) Beşiktaş Lejyonerler takımına döndürüldü. Son Fenerbahçe maçında sahada 4 adet kiralık oyuncu vardı. Motta, Dany, Gökhan ve Jones (onu da anlamadım kiralık mı değil mi ama fark etmez) Taşıma suyla, kiralık oyuncu ile başarılı olunamaz.

3) Beşiktaş futbol takımına bir vizyon çizilemedi. Stratejimiz ne? Paramız yok, genç bir takım oluşturmak mı? Ronaldinho'yu Eto'yu almak mı? Stad yapılana kadar idare etmek mi? Neden Aybaba, neden Biliç-Özen ikilisi?

4) Yönetim futbol takımına disiplin veremedi. Futbolcuların alayı gezip tozuyor. Fenerin GS'nin topçusu zengin şöhretli vb. değil mi ki onların haberi çıkmazken bizimkilerin alayının haberi çıkıyor. Yetmiyor bir topçumuz bıçaklandı diğeri vuruldu. Fenerbahçe maçında büyük bir zafer mi kazandık ki pazar pazar topçular toplu halde sabahın 5'inde idman yapıyor? Yönetim aylardır buna bir çare bulamadı. Disiplini sağlamak futbol şubesinin işidir. Teknik direktör Biliç'in değil. Bu adamlar kadro dışı değil, birbiri ile yumruklaşan adamlar kadro dışı...!

Biliç'e gelmeden önce yönetim iyi olacak ki hocayı konuşabilelim. Fenerbahçe'ye hangi hocanın geldiği önemli değil, senelerdir 1 veya 2. oluyorlar. Bize ise hangi hocanın geldiği önemli değil, senelerdir 3 veya 4. oluyoruz. Bilmem anlatabildim mi?

Ozan dedi ki...

Son mesajın yazılmasının üzerinden 20 gün geçmiş, o yüzden sanıyorum kendim yazıp kendim okuyacağım :) Yine de içimde kalmasından iyidir.

Gürcan'ın yazısı bence çok yerinde olmuş. Yapılan yorumların da büyük çoğunluğuna katılıyorum. Haber1903'teki yorumlardan sonra, Ekşi Beşiktaş'ı açınca insan kendine geliyor, futbolu neden sevdiğini hatırlıyor.

Benim bütün yazılanlara ek olarak dile getirmek istediğim tek konu 'golcü' konusu... Yer yer Eneramo'dan bahsedilmiş ama, golcü konusu tek başına ele alınmamış.

Beşiktaş, koca bir sezonu, 'golcüsü olmadan' geçirdi.

Elbette her golcü gol kaçırabilir, bazı kaçan goller saç baş yoldurabilir. Ama Almeida, yani hemen her maçtaki 'tek forvetimiz', akıl almaz fırsatları harcadı. Birçok maçta takımı galibiyetten etti. İki gol kaçırınca küstü, suratını astı... Hava topunu alamayınca kollarını açıp oynamayı bıraktı. Takımın gole en çok ihtiyaç duyduğu sırada sol açıklık görevini üstlendi, yaptığı orta dağlara gitti...

Futbol zekası hiç olmayan, kaleciyle karşı karşıya kaldığında heyecanlanmaya bile tenezzül etmediğimiz, top hakimiyeti sıfırın altında, sadece boyu uzun, fiziği güçlü bir adam...

Mustafa Pektemek ve Ömer Şişmanoğlu, Anadolu takımı topçusu olmaktan ileri gitmesi mümkün olmayan isimler. Eneramo konusunu ise hiç açmıyorum.

Rakiplere baktığımızda; birinde Sow, Emenike, Webo ve Kuyt, diğerinde Burak, Drogba ve Umut vardı.

Bir söz de taraftara...

'Sevinmek için sevmedik biz seni' diyenlerdik... Şimdi kanlı bıçaklıyız. 'Fikretsporlular', 'Adalıcılar', 'Şikeciler', 'Stat fetişistleri', 'Politikler', ... Ne oluyor anlamıyorum.

Evet, 'hüzünden' beslenen bir tarafımız var ama, 'sevinmek için sevmedik' derken, 'kahrolmak için sevdik' demek de istememiştik! Takım üstüste iyi top onyuyor, maç kazanıyor, sonra ilk beraberlikte kıyamet kopuyor. İkinci olup Şampiyonlar Ligi'ne direkt katılma şansı varken tribünde hala 'aldırma Kartal aldırma' tezahüratları...

Bizim bu tuhaf melankoliden kurtulup yeniden gücümüzün ve potansiyelimizin farkına varmamız gerekiyor diye düşünüyorum.

Yorum Gönder

Ara