.

.

.
Ekşi Beşiktaş. Blogger tarafından desteklenmektedir.

.

.

10 Şubat 2013 Pazar

Elazığspor - Beşiktaş Maç Yazısı

Türkiye, futbola bakış açısı olarak, ne ciddi, ne eğlenceli olabilen bir ülke. Burada futbol esasında goygoy temeline dayanıyor. Medyada veya sanal ortamda yapılan yorumların altında bir fikir bulmak pek kolay değil. Her şey maç skoruna göre şekilleniyor. Siz onların medyaya salladıklarına bakmayın, farklı değiller.

Dün, Samet Aybaba'nın maç çeviren hamlesi Sinan Kurumuş'un dışarı alınmasıyla gerçekleşti. Bir bakalım Sinan değişikliği nelere sebep olmuş;

Sormak lazım, Galatasaray maçında dört oyuncunun yerini değiştirince bozulan düzen, ifade edilen malubiyetin gerekçesi, Elazığspor maçında neden deklare edilmedi? Çünkü biz bu işlere goygoy bakıyoruz, kazanınca kimse bakmaz bunlara. Bir değişiklik yapıyorsunuz, stoper orta sahaya, orta saha sağ açığa, sağ açık forvete geçiyor.

Bana göre Galatasaray karşılaşmasının kaybedilmesi Beşiktaş'ın formasyonu, oyuncu tercihlerinden öte, genel kalitesizlikti. Beşiktaş 2 haftada bir Galatasaray'la oynasa, her hafta formasyon değiştirir. Çünkü rakip senden güçlü. Dolayısıyla, bu güç farkını hazmedip, belki de hiç bir şey olmamış gibi davranmak gerekliydi. Bu takım henüz TT Arena'da dişe diş oynayabilecek kapasitede değil.

Samet Aybaba Fernandes ve Oğuzhan'ın birlikte oynayabileceği bir formasyon üretemedi, eleştirilecekse buradan eleştirilmeli. İkisi merkezde birlikte oynadıklarında Aybaba'nın koşan, basan, mücadele eden takımı gidiyor, yumuşak bir takım geliyor. Çünkü oyuncu tipleri buna müsait değil. Sahada, rakip de dahil fizik kalitesi en düşük oyuncu Oğuzhan iken, onu sahanın en ateşli yerinde oynatmak, sahadaki Oğuzhan'ı da, TV karşısındaki bizleri de zorluyor. Oğuzhan'ın koşu mesafelerine bakmayın. Normal bir insan sahada yürüse o kadar yürür zaten. Oğuzhan ikili mücadelelerde ayakta kalamıyor, henüz fiziği oturmuş değil, bu da pas kalitesini etkiliyor. Onu ekonomik kullanabileceğimiz yeri bulmamız lazım.

Dün maçın devamında Oğuzhan'ın ekonomik kullanılacağı yer bulundu. Uzun vadede kazanç olacaktır. Beşiktaş'ı hem savunmada daha ciddi, hem de hücumda daha ne yaptığını bilen bir hale getirecektir. Kaldı ki, ilk meyvesini de Hilbert'in çıkışında verdi. Oğuzhan'ın arkasında oynayan Hilbert, ilk yarıda kaç gol, kaç asist yaptıysa, ikinci yarıda onun iki katını yapar.

Elbette bu yeni düzen, bazı taşları yerinden oynatabilir. Beşiktaş bu sezon taşların yerinden oynamasını sorun etmemeli. Hatta taşların yerini bulması adına maç kaybetmeyi bile göze alabilmeli.

İbrahim Toraman stoper midir, defansif orta saha oyuncusu mudur?
Necip Uysal ve Veli Kavlak defansif orta saha oyuncusu mudur, yoksa ofansif oyuncular mıdır?
Oğuzhan Özyakup bugün itibariyle merkez orta saha oyuncusu mudur, yoksa kenarda ekonomik kullanılacak büyük yetenek midir?
Olcay Şahan sol kanat oyuncusu mudur? Sahada fayda sağladığı herhangi bir hareket, kanat oyuncusunun prototipinden midir, yoksa Olcay bir ikinci forvet midir?
Manuel Fernandes, bir Alex prototipi midir, yoksa daha farklı bir oyuncu tipi midir? Fernandes'in Alex'leştirilme süreci, bizi nereye götürür?


Görüldüğü üzere, takımda henüz mevkisi oturmamış 5-6 oyuncu var. Bunun üzerine devşirme bek oyuncularımızı da dahil edince, Beşiktaş'ın sağı solu belli bir takım olma hüvviyeti kayboluyor. Bunda sorun yok, olabilir, denemekten sakınca yoktur, en azından bu yıl.

Beşiktaş kendini 3 puan prangasından kurtarmalı. Buraya kadar nasıl geldiyse, öyle devam etmeli. 3 puan almak adına gelecekten "feda" edilirse, orada ben kendi adıma dur derim.

Aybaba çılgın olmalı. Bu sezon çılgınlığın sezonu. Olcay Şahan'ı ikinci forvet olarak gönderip, Fernandes ve Oğuzhan'ı kenarlara yollayıp 4-4-2 denense, önlemi daha güç bir takım haline gelebilir miyiz? Zira çok basit bir denklem var; Beşiktaş Oğuzhan'sız, koşan basan takım iddiası da, merkezinde Oğuzhan'ın oynadığı takımla olmuyor. Ya o iddiayı değiştireceksin ya da Oğuzhan'ın yerini değiştireceksin.

Beşiktaş 13-14 kişiyle oynayan bir takım. Bu gibi takımlarda her oyuncunun bir yedeğinin olması beklenmez. Saha içinden formüller üretirsin. Emin ol, 13-14 kişilik rotasyonu aktif olarak kullanan takım, 22 kişilik kadrosu olup, 22. oyuncusunun tüm sezonda 4 maç oynayan takımdan da evladır. Kadro kalitesine yenilmiyorsan, sorun olmaz.

Beşiktaş daha bebek. Emekleme döneminde. Bu dönemde 3 puan, şampiyonluk yükünü verdiğinde, kalıplar, alışkanlıklar devreye girer. Aybaba hamle yapmaya korkar, kaybetme korkusu girer devreye.

Biz bu seneye kaybetme korkusuyla girmedik oysa ki. Sonuç ne olursa olsun, kazanacaktık. Korkum o dur ki, kaybetme korkusuyla atılan adımlarda, sezon sonuna kadar vakit kaybedip, gerçekten bir şeyleri kaybetmeyelim. Tamam, Beşiktaş'ın Şampiyonlar Ligi katılım hakkına çok ihtiyacı var. Lakin aynı oranda, mevcut kadronun yetersizliklerinin tespiti, oyuncu kadrosunun doğru formasyon, doğru taktik, doğru eğitimle zaman kaybetmeden ilerlemesine de ihtiyacı var. Altı ay sonra biri çıkar da, Oğuzhan'la Fernandes yan yana oynamaz derse mesela, çok büyük zaman kaybetmiş olmaz mıyız...

36 Yorum:

BJK4EVER dedi ki...

GS macindaki sablon degisikligiyle bu mactaki sablon degisikligini karsilastirmak garip olmus.

GS macinda dogru sablondan yanlis sablona gecis varken (Hilbert sag acik, Toraman stoper), bu macta yanlis sablondan dogru sablona gecis vardi (Toraman on libero, Escude stoper).

Ben yazinin tamamen aksini dusunuyorum. Bu sezon abuk subuk denemelere gerek yok. Zaten denemelerin (Escude solbek, Hilbert sag acik, Holosko sol acik vs) hicbirsey katmadigi ortada. Bu takimin sablonu, formati gayet net bence, 3. hafta Karabuk maci ile bu dizilis ortaya cikti, ilk yarinin ortalarinda da oyuncularin sistem icerisindeki rolu de ortaya cikti bence gayet net sekilde.

Sablon belli degil dedigin oyunculardan Toraman tutucu on libero, Oguzhan pas trafigini saglayacak oyun kurucu, Olcay serbest oynayan sahte 11 numara, Fernandes ise klasik ofansif orta saha oyuncusu rolunde. Bu kadar basit bu roller ve dagilim. Bunun disarisina ciktigimiz an dagiliriz. Yedeklerin de rolu belli aslinda. Escude eksiklikleri dolduracak tecrubeli stoper, Necip ve Veli kenardan gelip orta sahayi canlandiracak veya oyunu tutmamizi saglayacak oyuncular, hersey gayet net ortada bence.

Toraman onlibero oynadigi surece, Oguzhan-Fernandes-Olcay uclusu bozulmadigi surece bu takim her turlu yurur. Abuk subuk denemelere de hic gerek yok aslinda, boyle sacma sapan riskleri alacak durumumuz da yok zaten.

cakmaktas dedi ki...

bilmiyorum kimseler bahsetmemis ama skor yorumculugu konusunda yazi ile hem fikirdeyim.goy goy konusu ise zaten su katilmaz gercek. dunku galibiyet zerre kadar umrumda degil. eger bu sezon feda senesi, degerlere geri donus senesi ise anladik ki bu is sametle olmaz.yok arkadasliktir flndir filandir tamam eyvallah bunlar bir olcude saglandi ama her mac sonu baska bir oyuncusunu medyanin kucagina atan adamdan adam olmaz. bakin bunu ilk yari batuhan icin surekli yapti. batuhani zerre kadar sevmedigimiz, takimda iyi gittigi icin kimsenin sesi cikmadi ama gecen hafta ersanin yuhalatilma eyleminden sonra millet ayaga kalkti.neden, cunku yenilmistik, yuklen samete. e dun ne yapti peki, 40.dakikada 18 yasinda cocugu oyundan cikararak o cocugun gururunu zedeledi.ne olurdu ilk yarinin bitimini beklese..bunu yapiyor ki eger ki mac kaybedilirse sorumlulugu kadronun kisitliligina baglayabilsin. cikmis bir de mac sonu 17.dakikada cikarcaktim da incilmesin diye bekledim. resmen dayaklik, saka gibi. yeniliriz yeneriz hic dert degil ama bu takimin asil ihtiyaci olan iskelet olusumudur. dentinho nun alacagi dakikalari muhammedin almasidir. ne kaybederiz. sampiyonlar ligi falan hikaye, zaten elemeleri gecemeyiz, birbirimizi kandirmayalim.
bu sezon hic bir beklenti olmadan hem bir kadro iskeletin kurulmasinin hem de kaybolan degerlerin oyle menemen fln sovu ile degil ciddi ciddi onarilmasinin zamanidir.
oyuncularina gosterdigi saygiyi onlarin populerligine ve yaslarina gore filtreyen adama benim saygim olmaz.samet aybaba ile sezon sonu sirf bu yuzden vedalasilmali

Unknown dedi ki...

maç sinanın çıkmasıyla değil toromanın asıl mevkisine konmasıyla oldu.

Bjk_KnightS dedi ki...

Hoca Sinan'a sağlarken macı onceden okuyamadıgını ve macın boyle gidecegini düsünmediğini gizlemeye calısıyor. Toraman ön libero baslasa maca (mesela veli yerine) Sinan yine oynasaydı macın basında ki cıt kırıldı takım olmazdı. Escude'yi kimse begenmiyor ama neden begenilmiyor anlamıyorum. Fb macında sol bek performansıyla tanıyor cunkü onu herkes. Mesela bu sene Escude GS'de olsa herkes ooo Ujfalusi'den de iyi stoper almıs diyeceklerdi. Ya da Fb de olsa Yobo'ya gerek kalmayacaktı. Ama biz adama iyice 2.lig topcusu degeri veriyoruz.

Mevki konusunda senin de söyledigin gibi herkesin mevkisi oturmalı. Mesela Fernandes sahte 7 oynatılmalı. Ve bence en büyük değişiklik Necip'te denenmeli. Bilmem katılır mısınız ama ben onun sag bekte türkiye'nin en iyi sag beki performansını verecegini düşünüyorum. Özellik olarak sag bek ozellikleri farkediyorum onda. Orta sahada pozisyon almada sıkıntı yasayabiliyor ama orada tum sahayı kontrol etmesi gerekiyor bazen ama sag bekte oyle olmayacak. Bu konda görüşlerinizi bekliyorum...

Mete dedi ki...

Şu Oğuzhan'ın koşma meselesinin iyice suyu çıktı. Fizik yetersizliği demek ayrı birşey ama sahada yürüyerek aynı mesafeyi sizde katedebilirsiniz demek ne demek onu anlamadım. 11296 metre sahada yürüyerek nasıl katedilecek onu merak ediyorum. Üstelik istatistiklere bakarsanız km/sn cinsinden en hızlılar sıralamasına da girmiş koşu performansından bahsediyoruz. Bu arada rakip takım toplamda 108 km koşmuş, bizim takım 115 km ve sahanın en çok koşan adamı veli, oğuzhandan sadece 198 mt fazla koşmuş. Buyrun sahada yürüyerek bu koşu istatistiğini yakalayın da biz de görelim. Samet de aynı saçma argümanı kullanıyor.

BesiktaskUlan dedi ki...

Açıkçası ben de yazıya katılmıyorum. Çünkü GS maçı ile dünkü Elazığ maçı arasında dağlar kadar fark var. GS maçında sürdüğü kadro, tamamen bir hayal ürününden ibaretti. Kimse, doğru kadro ile o maçı kazanacağımızı iddia etmiyor, edemez de zaten, ama o kadar kötü bir oyun oynanmazdı, bunda hemen hemen herkes hemfikirdir.

Aybaba'ya kızılan nokta da tam olarak bu, doğru olan apaçık ortada iken saçma sapan denemelerde bulunması.

O karşılaştırmaya girmeye lüzum görmüyorum çünkü BJK4EVER bence yerinde tespitler ile durumu gayet güzel izah etmiş.

Hatta 4-4-2 şablonu konusunda da haklı. Almedia olmayınca Sinan ile oynayan bir takıma, çift forvetli bir sistem önermek pek akıl karı değil. Olcay, kalabalık gruplar arasında kaybolan bir oyuncu, onu savunmanın göbeğine atmak demek, Beşiktaş'ın sistemini ve oyununu çökertmek ile aynı anlama gelir. Bence de şu andaki formasyon gayet yerinde.

Hatta bence, şu andaki formasyonun başarısı ile Samet Aybaba'nın bir alakası yok. Takım, hocayı zorla buna itiyor. Peki bunu nereden anlıyoruz? Haftalarca oynatılmayan ve hazır olmayan Oğuzhan'ın bir anda, takımda adam kalmayınca oynaması ve bir daha formayı bırakmaması ideal bir örnek. Yani, Aybaba'nın hesabında olmayan güçler onu bu duruma soktu.

Diğer bir kanıtım da, aynı Aybaba'nın gayet güzel işleyen bir sisteme, her hafta "çomak" sokma girişimidir. Toraman'ın ön liberoda nispeten başarılı olduğunu anlamamak için kör olmak gerekir, ama ısrarla stoperde deneniyor. Üstelik Escude ve kim ne derse desin Türkiye için her halükarda yeterli Ersan varken elinde.

Bence Aybaba bu sistemi ve oyun anlayışını oynamak istemiyor, hiçbir zaman da istemedi. Esas amacı defansif bir takım yaratmaktı ama elindeki imkanlar ve oyuncuların anlayışı ona bu fırsatı sunmadı. Hala da ona dair bir çevirme/değiştirme hareketinde bulunuyor fakat anlamadığı şu, başarılı olamaz ve daha da ilginci doğru ve bu döneme ait oyun anlayışı da futbolcuların ona dikte ettiği sistemdir.

Nitekim yazının bazı konularda yeterince "ehil" olmadığına inanmakla birlikte, yazan arkadaşa teşekkürlerimi sunarım.

walla ben de pek katılmıyorum.

beşiktaş ile ilgili bütün sosyal medya da kahvehane ağzıyla konuşandan tut , derin taktik analizler yapanına kadar yüzlerce insan Toraman'ın önde oynaması gerektiğini söylüyor zaten.Hem de varsayımsal olarak değil denenmiş ve tutmuş olduğu için söylüyor.

zaten facia durumda olan takım savunması saatli bomba toraman stopere geçip , kontrolsüz güç veli pres yapmak için yerini kaybettikçe daha da çöküyorken , toraman'ın orta da defansif bir sertlik kazandırdığı ortada.

doğruyu bulmak bazen başarıdır ama bu kadar net belliyken ve bu kadar geç bulunurken bir ehemmiyeti kalmıyor.bunun için övecek değiliz samet aybaba'yı ki ben bu maçın gelecek adına hiç bir şekilde ölçü olduğunun düşünmüyorum.

bundan sonra kimse bizi bu kadar topla oynatmaz ve kimse böyle orta sahayı yaldır yaldır 50-60 metre driblinglerle geçebiliyorken 1 gol atıp bırakmaz.

3 olumlu şey var :

1-toraman orta sahadır net şekilde görüldü.

2-özgüvene çok ihtiyacımız var.biraz kendine geldi takım.

3-niang

Unknown dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Yani dedi ki...

Galatasaray'ın Kasımpaşa'ya Karabük'e falan kaybetmesini de mi genel kaliteyle açıklıyoruz? Hayır asıl olan görece daha güçsüz takımlara karşı formasyon değişiklikleri ve denemeler daha mümkün, ama bunun aynısını derbi maçında yapamazsın. Yaparsan takım hafızaya yüklenir, sportif hafıza, refleksler devreye girer. Psikolojik ağırlığı olan bu tip maçlarda da bu değişiklikler çoğunlukla oyun düzenine sadık kalan takımların işine yarar. Yoksa bu oyuncu kalitesiyle falan açıklanabilecek bir şey değil.

Onun dışında daha önce de söylendiği gibi Gs maçına takım ritmini bulmuş bir şekilde giderken bu değişiklik yapıldı, bugün ise takım tepetaklak gidiyorken. Ayrıca, yapan da olsa, bütün eleştiri noktalarını tek bir kütle halinde değelendirip "noldu, niye sustunuz? Hadi konuşsanıza" diyerek genellediğiniz anda yararlı eleştiri yapanla skor eleştirisi yapanı aynı kefeye koymuş olursunuz.

Onun da ötesinde Aybaba çok uçuk şeyler yapmadı, herkesin bas bas bağırdığını uyguladı, ki başarılı olmuş bir formasyonu, GS maçında yaptığı gibi iyi-kötü giden takımı hallaç pamuğuna çevirmedi. He bu maçı kaybedebilirdi de, ya da Karabük maçına dönebilirdi de, Aybaba yine eleştirilirdi, bugün de eleştiriliyor, çünkü son haftalara yaklaşmaya başladıkça artık bir şeylere karar vermesi lazım, kulübeye dinamit koymaktansa.

Adsız dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.

Gürcan ben senin tüm yazdıklarına, özellikle Aybaba'nın bu sezon geleceği kurtarmak adına çılgınlık yapmasını istemene sonuna kadar katılıyorum. Ama Beşiktaş taraftarının %90'ı katılmaz sana, çünkü ne olduysa oldu sırf sportif başarıya odaklı bir Beşiktaş taraftarı oluşturuldu. Bu camia nasıl bu hale geldi anlayamıyorum.

burasıkapalı'ya yazdığım bi yorumu alakasız kısımlarını çıkararak buraya da kopyalamak istiyorum.

Çok ağır eleştiriyorsunuz, şu net bir şekilde anlaşılıyor ki Aybaba’ya karşı hala ön yargılarınızdan kurtulamamışsınız.
Adam çıkıyor neyse onu anlatıyor. Ne demiş; Olcay’ı durduramıyoruz sürekli hücum etmek istiyor, e bunu bizde görüyoruz, ne desin Olcay mükemmel defans yapıyor mu desin ? Neymiş basın mensuplarına atarlı giderli cevaplar veriyormuş, ben 24 saatimi Beşiktaş’a ayırıyorum nerdeyse, öyle bişey görmedim eğer varsa bana bi link gönderebilir misiniz ? Ayrıca diyelim ki yaptı, aynısını Fatih Terim yapınca imparator oluyor da Samet Aybaba yapınca neden tu kaka oluyor ?

Velhasılkelam ben yaklaşık 20 yıldır Beşiktaş’ı yaşıyorum. İstanbul’da değilim İnönü’deki maçlara her zaman gelemiyorum, hatta hiç gelemiyorum desem yanlış olmaz belki sezonda bir defa. Süleyman Seba gittikten sonraki yaşanan manevi erezyon hepimizin malumu, şimdi sorsak o dönemleri hatırlamayanlar bile o günlerin özlemini duyuyorlardır, işte o günlerin özlemini duyuyorsanız destek olmanız gereken tek adam budur !

Rıza’nın bendeki kredisi hala Aybaba’dan daha fazla olmasına rağmen, Rıza bile bana şu dönemde yaşadığım duyguları yaşatamadı.
Özlediğiniz Beşiktaş Avrupa’dan gelen yıldızlarla dolu kadrosuyla ve başındaki dünyaca ünlü hocasıyla her sene şampiyon olan bir Beşiktaş ise hiç durmayın İnönü’deki ilk maçta başlayın Samet istifa demeye ! Ama özlediğiniz Beşiktaş sahada sadece işini yapan, taraftarla bir bütün olan ve yenilirken bile formasının hakkını sonuna kadar veren bir Beşiktaş ise, bu adamın arkasında durun.

Sırf Sportif başarı gelmediği için Samet Aybaba’yı beğenmeyenler, İyi gün Beşiktaşlılarıdır, net.

Ben Gurcan'a makro anlamda katilsam da, Galatasaray maci ozelinde farkli dusunuyorum.

Simdi biz Toraman ortasahadir falan diyoruz mesela da, unutmayalim ki Kayserispor macini getiren hamle de Toraman'in on liberodan stopere kaydirilip oyuna Veli'nin girmesiydi. Yani bu tur "denge oynatan hamleler" kategorik olarak reddedilemez.

Ha, ama GS macinda olan bambaska bir seydi: Bir oyuncu sakat diye, isleyen duzende 3 kisinin yerini degistirmezsin, hele bunu GS macindan once yapmazsin.

Su an Besiktas'in iki tane ortasaha yapisi var: Kabaca biri Toramanli Necip/Velili, biri de Oguzhanli ve Fernandesli. Ikisinin anlattigi seyler farkli. Bunlardan macin gidisatina gore birinden digerine degisim hamlesi yapmak ile Hilbert'i sag aciga koymak gibi 100 defa denenip 99'unda basarisiz olmus bir hamle yapmak farkli.

O yuzden istikrari "34 mac ayni 11" olarak yorumlamanin yanlis oldugu gibi, oyun yapisini/dizilisi sabit tutup sadece oyuncularin yerini degistiren fantastik hamleler de gereksiz.

Yani Oguzhan saga, Olcay merkeze, Veli aciga falan gibi hamleler, temel oyuncularin saha icinde kalmasini sagladigi icin uygundur. Ama gidip ayni macta hem stoperi, hem sag beki, hem sol beki degistirirsen onun adi deney degil kumar olur.

Mete dedi ki...

GS macini kaybetmemizin sebebi 'genel kalitesizlik' degil, 'genel tecrubesizlik'tir. Oguzhan'in kalitesinde adam GS'de pek yok. Melo, Emre, Sabri, Riera gibi adamlar lobi gucu olmayan BJK gibi bir klupte oynasalar bir sonraki duraklari Mersin olur. Fark kalite degil, tecrube idi. Faul alip oyunu rakip sahaya yikmak, oyunu sogutmak, rakiple didismek, gaddarca faul yapmak ama kart gormemek... Bunlari ogrenmeli Besiktas, bu ligde basarili olmak istiyorsa.

alper dedi ki...

olmamış.

"fernandes ile oğuzhan'ı kanatlarda denese" den sonrasını okumadım.

bir de oğuzhan koşmuyor demek en basitinden insafsızlıktır.

@ shelbyl

Abi ben kayseri maçı muhabbetine de %100 katılmıyorum.O maç Beşiktaş'ın düşüşünün net bir şekilde başladığı maçtı.Buna özgüven düşüşü mü dersin , konsantrasyon sorunu mu dersin bilmiyorum ama bir şeyler o maçtan itibaren azalmaya başladı.

o maçta tribündeydim ve evet kilidi açan Veli'nin kariyerinde bir daha atamayacağı pastı ama maç bize Kayseri'nin vermesi sayesinde geldi.Resmen boğdular bizi o maçta , Gs maçındaki yediğimiz baskıdan daha fazlasını pozisyon vererek yedik , ki Kayseri o sistemi biraz daha oturtursa , 96-00 GS'sine kadar yolu var , ama atamadılar.Mc Gregor %100 2 tane top çıkardı , bir kaç topta isabetli son pası yapamadılar net durumda filan.Gol gelince maç dengelendi biraz.Yoksa taktikten filan değildi o.O gollerden birini yeseydik fark olurdu o maç.

Gürcan Ulusoy dedi ki...

Ben Beşiktaş'ın oynamakta olduğu oyundan memnun değilim. Memnun olduğum şey puan durumu.

Beşiktaş daha fazla ısırmalı, daha fazla zorlamalı, daha delici olmalı, rakibi bıktırmalı.

Genelde gördüğümüz o değil. Gördüğümüz, taktik oyun oynamaya çalışan Beşiktaş.

Bu sezonun gerçekleriyle gelecek sezonların gerçekleri örtüşmeyebilir. Beşiktaş bu puanla seneye 5. olabilir.

Beşiktaş bu sene her şeyi doğru da yapsa en fazla ikinci olabilir. Öyle gözüküyor. İnanılmaz bir başarı olur,

Ben istiyorum ki Beşiktaş bu seneden gelecek seneye bazı kazanımlar elde etsin.

Ben İbrahim Toraman'ın orta sahada oynadığı Beşiktaş'ın menzilini son derece düşük görüyorum. Yüksek konsantrasyonla maç maç götürürsün ama uzun vadede olmaz, işlemez.

Beşiktaş orta sahasında oynatmayan değil, oynayabilen adam lazım. Dünyada bütün iyi takımlar öyle düşünür.

Sen Selçuk İnan'a karşı Toraman'ı oynatırsan, en fazla kitlersin. Sonra bir frikik atar maçı alır.

Toraman bu sene oynasın, elbette o oynasın. Lakin geleceğin Beşiktaş'ı şekillenirken bir zahmet Toraman'ı orta sahaya yazmayalım, bunun hesabı da yapılsın.

O mantıkla diyorum ki, bir yandan bu sezon kurtarılırken, diğer yandan gelecek sezon şekillendirilsin.

Ben Fernandes'in satışına bile tamamım, eğer oğuzhan tamamdır denebiliyorsa. Beşiktaş'ın bunlara ihtiyacı var bana göre. Haftalık düşünüp maç kazanmaya değil. Çünkü kazan kazan, eğer sonunda bir şey elde etmiyorsan, zaman kaybediyorsun.

Beşiktaş 2. olur diyorum, 2. olursak ön elemeyi geçemeyiz deniyor. O zaman şapkayı alıp düşünmek lazım.

@Gürcan

Abi o analize gireceksek eğer ben mevcut taktiğimiz ile gelecek sezonlar adına hiç bir kazanım olmadığını söyleyebilirim. Dikine , aralara oynamak bir takım karakteristiği değil ki burada ülke karakteristiği . Elazığ'da böyle oynuyor , Karabük'te böyle oynuyor , İBB'de böyle oynuyor ki Beşiktaş böyle oynamıyor aslında , önde kimin oynadığından bağımsız bir şekilde öncelikli olarak şişirme topla oynuyor.

Beşiktaş'ın birincil problemi o bölgeyi en verimli Toraman ile kapatıyor oluşu değil. Birincil problem ileriye şişirilen topların öncelikli hücum opsiyonu olması.Beşiktaş'ın geleceği Anadolu takımı olmaksa eğer burada gelecek var.

Unknown dedi ki...

bence fernandes kesinlikle kanatta oynamalı oğuzhan orta sahayı idare eder.Theo umutuda saymıssın bizde olsa adamla dalga geçersin :D

Yani dedi ki...

Şahsi manada Samet Aybaba'ya destek veriyorum, ama Aybaba'nın kendini geliştirmesi elzem. Bir taktik oturtması gerekiyor. Çünkü, ne Kocaman kadar ne de Terim kadar arkasında durabilecek bir kulüp başkanı bulması çok zor. Zaten, daha önceden 3 büyüklerden birini çalıştırmadığı için de 1-0 geride başladı.

Onun da ötesinde eleştirmek kötü bir şey değil ki. Hatta bu takım galip geldiğinde asıl eleştirilmesi gerekiyor. Eğer bu takım şampiyon olursa daha çok eleştirilmeli. Takımda bugün İbrahim Toraman'ın orta sahada yaptığına bir de oyun kurucu yeteneklerini koyarak katkı verebilecek bir oyuncu yok. Necip o yükün altında eziliyor. Veli de zaten kısıtlı bir oyuncu. Ama bu sadece Türkiye'de değil, Dünya'da da böyle, takımın dengesiyle oynarken, bir yandan da tepede kalmak gerekir. Çünkü takım tepede olmadığı zaman hem oyuncuların motivasyonu düşüyor, taraftar homurdanıyor, hem de teknik direktörün manevra yapma ihtimali azalıyor. Benim fikrim, gerekirse sırf maç kazanmak adına bazı noktalardan feragat etmek gerekiyor ki, teknik direktör ileriyi düşünebilmek için zaman kazanabilsin. Onun da ötesinde bu takımda illa Toraman oynasın diyen de yok, ama teknik direktör Toraman'ı sahada görmek istiyor, o zaman ondan daha fazla verim alabildiği alanda faydalanması gerekir.

lamhaltas dedi ki...

beşiktaşın şu aşamada o bölgede oynayacak daha iyi bir oyuncusu yok ve bu sebeple savunma önünde toraman oynamalı.

o bölgedeki oyuncu necip ve veli gibi yerini kaybeden ve hırsla öne pres yapan oyunculardan biri olursa bol bol 10 numara kullanılan ligimizde büyük sıkıntı yaşanır.

ve evet elimizde o bölgede oynayabilecek tek oyuncu şu anda ibrahim toraman.topal olsa daha iyi olurdu muhtemelen ama yok maalesef.

oğuzhan-fernandes'li ortasahanın temel sorunu takımın boyunun uzaması durumunda ortaya çıkıyor. Ortasaha oyuncuları kontrolündeki alan büyüdükçe bu iki oyuncunun koşu tempoları kaldırmıyor o alanı. işte o zaman veli-toraman-necip 3lüsünden 2sini oynatmak gerekiyor. Bu alanın genişlemesinin de 2 temel sebebi var.

1.Almeida'ya top şişirme kolaylığı
2.Stoper oynayan toraman.

Bu bakımdan almeidanın sakatlanması takımın gelişimi açısından faydalı bile olmuş olabilir. Benim gözümde pivota şişirilen toplara tamamen karşı değilim. Sadece bunun takımın kullanması gereken bir yan taktik olduğunu düşünüyorum.

kısaca fernandes-oğuzhan ortasahasını istiyorsak toraman'ın ortasaha oynaması ve savunmadan çıkarken pas setlerinin çok fazla çalışılması gerekiyor.

Narcos44 dedi ki...

@Yani

+1 yani...

alper dedi ki...

Oynadığımız oyunun avrupada yada eli yüzü düzgün takımlar karşısında işe yaramayacağını düşünenlerdenim ama bu yıl ki puan tablosundan memnunum.
Bıçak gibi keskin ve sert stoper ve bekler karşısında Olcay ın,alan kapama ve gerekirse sinsi ve sert tekmeler ile rakibi sindirme konusunda Necip-Veli'nin, Kalemizi 5-10 dakika ablukaya alacak rakipler karşısında Cenk-McGregor'un,Hürriyet Güçer gibi zamkların karşısında Fernandesin yetersiz olacağını düşünüyorum.
Yazara katıldığım nokta ise bu sene skorlardan ve puan durumundan bağımsız bizi seneye şampiyonluğa oynatacak sistemi bu seneden oturtmamız ve bu sistem için gerekli adamları ve mevkileri şimdiden belirlememiz gerektiğidir.Erman Kılıç-Holmen-Kadir Bekmezci-Musa Nizam-Ömer Şişmanoğlu transeflerinin bir an önce yapılması Almeida ve eğer gerçekten 10 milyon gibi para veren varsa fErnandesin satılması ilk öncelikli konularımız olmalıdır.

Yani dedi ki...

Yeterince teknik analiz yapıldığı için değinmek istediğim farklı bir nokta da var. Söylemeden geçemeyeceğim, yazının yazılmış olduğu bağlam ve içeriği arasında bir çelişki de söz konusu. Çünkü, kazanılan bir maçtan sonra Galatasaray maçı eleştirilerine karşı çıkılmış, ama görünürde benzeri bir değişiklik yapılması üzerine ve bu sefer bu değişikliğin işe yaraması üzerine yazılmış olması manidar. Sanki, skor yorumculuğu kapsamına kendi kendine giriyor gibi.

Açıkçası Emireri'yle basket takımı meselesini tartışırken de ayrıldığımız bir nokta vardı, ben sabırlı olunması gerektiğini söylerken, o her zaman dediği gibi ne yapılacaksa bu seneden başlanması gerektiğini söylüyordu. Bunun önünde engeller olduğu aşikar. Ancak, zaman zaman eleştiriler çok sertleşmeye başlıyor. O zaman da ister istemez refleks olarak, mutlaka birileri, ben dahil, çıkıp "beyler bu senenin kıymetini unutuyoruz galiba" demeye başlıyor. Fakat, o tartışmalarımızdan ben de biraz bunu yaptığımı hissettim, açıkçası eleştirinin dozu ayarlandıktan sonra bir sorun yok, yani takım zorluyor BeşiktaşkUlan'ın dediği gibi Aybaba'yı bir şeyler ortaya çıksın diye, ama o her seferinde en başında kafasında ne varsa oraya döndürüyor. Bulunduğu takımda potadan uzaklaştığında şansının daha da azalacağını farkettiğinde oyuncularını medyanın önüne atıyor. Kendi kafasındaki taktiği, açıkçası ne ise onu da çok anlayamadık, oynatmak için sabretmesi gerekiyor, belli ki şu takım o düzende oynayamıyor, ve ona nasıl oynayabileceğini de anlatıyor. Fazla kumara girmezse bu takımda kalma şansı artacak, artık bunu anlaması lazım, biz ne kadar destek versek de, başkan ne denli arkasında olsa da, potada kalmadıkça, yaptığı denemeler de anlamsız olur.

Mühim olan önümüzdeki senenin planlarını yapıyor mu? Söylemlerinde bunun işaretleri olsa da, yaptığına inanmak istesem de, çok da öyle görünmüyor. Eleştirilen nokta aslında bu, yazıda ise bunun tersi iddia ediliyor. Bazısı Aybaba'nın yaptığı denemelerde bir fikir görürken, bazıları da tesadüflerle bu aşamaya gelindiğini düşünüyor. Ben açıkçası hala karar veremedim. Aybaba'nın görünür tek katkısı ortaya sağı-solu belli bir takım çıkarmış olması, daha ilerisi için ise hala aşılması gereken noktalar var.

Yani dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Adsız dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Adsız dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.

Bu arada acele yorum yazmak içi son paragrafı atlamışım.

Aga biz o treni Fernandes'i satmamaya karar verdiğimiz de çoooktaaan kaçırdık.

Sen inanıyor musun Ferdi'nin sözleşme uzatacağına ?

Ben inanmıyorum.İşin kötüsü sistem tamamiyle Ferdi ve Almeida üzerine odaklanmış durumda ve ikisi de %99 sözleşme uzatmayacaklar. %1 ihtimali bu sene şansın yardımıyla CL'ye kalma ihtimalimize bıraktım.

Yani hesapta üzerine gelecek kurduğumuz sistem , 1.5 sezon sonra en önemli 2 parçasını kaybedecek.Daha da kötüsü o adamların yerine benzer özellikte adam alabilecek ne paramız ne de konumumuz olacak.

Ben olsam Prosinecki'yi arkadan ayartırım yeminle.Adamın futbol mantalitesine sahip bir tane teknik direktör yok koca ülkede.

Ardından birisi yazmıştı sanırım , parası neyse verip NFL'den filan performans uzmanı getirip çok katı kurallar koyar takımın fizik seviyesini arttırırım.

2 sene önceki Emre'ye bak bir de Atletico Madrid'de sadece antrenmana çıkıp evrim geçiren Emre'ye bak.Seviye atladı FB bir tane fizik olarak hazır oyuncuyla.

Bir de bize bak abi utanmasak Fernandes gibi fiziğine azami önem veren bir adamı bile Sergenleştirmeyi başaracağız yani ...

Deniz dedi ki...

Büyük takımlarda as oyunculardan biri sakat olduğunda ve yedeğinde aynı kalibrede bir adam olmadığında altyapıdan çıkan ya da transfer edilmiş ve forma şansı bekleyen oyuncu koyulur. Mevkisi devşirme oyuncu çok diye, ya da o oyuncu başka yerde oynayabilir diye gürcanın grafikte gösterdiği gibi 4-5 adamın yeri değiştirilmez.

Bu takımın sezon başındaki bocalamasından sonra başarı kazanmaya başladığı sistem neydi? Geride Hilbert-Sivok-Toraman-Uğur, önlerinde Necip-Oğuzhan-Ferdi, önlerinde Olcay-Filip, en ilerde Almedya. Genelde şok presle maça başlardık, erken dakikalarda gol bulurduk, rakip üzerimize gelirdi, dönen topları hızlıca ileri koşturur pozisyon bulmaya devam ederdik. Sistemin başarısı topla az oynayıp çok verim almamızdı. Ve biraz da herkes yerini özümsemişti, kim nereden koşacak, kim ne yapacak tahmin edebiliyordu oyuncular.

Galatasaray maçında Samet Sinan'la başlamaya çekindi, ya da Mehmet Akyüz'le ya da forvet oynayabilecek başka bir oyuncuyla. Neden? Çünkü Sinan'ın olası bir karşı karşıyasında, olası bir boş kalesinde tecrübesizliğine yenilip gol kaçıracağından korktu. Bunun altında ise Sinan'ın harcanacağı endişesinden ziyade kendisine gelecek eleştirinin endişesi vardır.

Bu yüzden takımın kimyası değişti, sezon başından beri kariyer sezonu yaşadığı mevkiden uzaklaştırılan Holosko kayboldu, sağbekte iyi kötü bir standardı olan Hilbert kayboldu, yarım devrede ağza bir parmak bal çalan Mehmet Güven kayboldu. Galatasaray ise normalde kendi taraftarının itin götüne soktuğu Emre Çolak'la Mehmet Güven'in kademe hatası sonucu bulduğu golle 1-0 önde başladı maça. Sonrası işte.

Demek istediğim, aynı oyuncu değişiklikleri maç içinde yapılabilir. Çünkü maç içinde işlemediğini, rakibin oralara ekstra önlem aldığını, veya oyuncunun formsuz olduğunu görürsün. Bu başka bişey. Maçta 90 dakikalık geçici bir çözüm bulmak ile Mustafa Denizli'nin Yusuf'u getirmesindeki pragmatist yaklaşıma yakınsayan Holosko'yu santrforda başlatmak arasında şekil itibarıyle değil, öz itibarıyle fark var.

Deniz dedi ki...

Mehmet Güven demişim, Mehmet Akgün olacak pektabi.

Yani dedi ki...

Muhammed'in sağ önde zaman zaman denenebileceğini düşünüyorum açıkçası, yani maçın belli dakikalarında, 5-10 dakika, özellikle takımın rölanti oynadığı dakikalarda oradan oyun kurma işine katkı verebilir, özellikle Niang ve Holosko gibi araya kaçan oyuncular için de fena bir düşünce olmaz. Onun da ötesinde orta sahanın ortasında fiziği yeterli olmadığı için yeteneklerini de göremiyoruz. Terim, Emre Belözoğlu'nun sol önde oynatmıştı belirli bir ritim kazanması için, özellikle farka gidebilecek maçlarda, kontraataklarda son pasları yapmada sıkıntı çekiyoruz. Maç boyunca ritmini koruyabilen Hilbert'in olması da o noktada avantaj olabilir. Artık bir şekilde Muhammed'e de bir rol biçilebilir kısa sürelerle de olsa.

Adsız dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Yani dedi ki...

@ James Sneijder

Açıkçası orta alanda takıl demek değildi söylemek istediğim. Muhammed'e rol bulunması gerektiğini söyledim. Ancak, bu oyuncu istediği kadar fiziğini geliştirsin, antrenman performansı üzerine çalışsın, taktik antrenmanlarda belirli rolleri üstlensin, o oyuncuyu bir şekilde bir görev alanı belirleyerek oynatmak gerekir. Ancak, bu adamı hiç oynatmadan, artık oldu ve oynayabilir diye ortaya atmaktansa, hem koşması gereken hem de yaratıcılık isteyen bir bölgede belli süreler alması, yavaş yavaş takıma monte edilmesi daha olumlu olur. Kastettiğim şey ki Beşiktaş maçlarında mutlak surette takımın belli dakikalardan sonra düşüşe geçmesi ve Muhammed'e bu noktada bir görev yaratılması.

Çünkü, bu oyuncu orta alanda farz-ı misal Fernandes'in yedeği olacaksa, çok uzun süreler bekleyecek. Ve bunu takımla birlikte hiç oynamamışken yapmaktansa, şu anda verilebilecek "belirli" bir görev ile, yavaş yavaş takım ritmine ayak uydurması sağlanabilir. Sonrasında ise, asıl uygulama alanına kademeli olarak, fiziksel ve mental olarak yavaş yavaş uyum sağladığında geçebilir. Meğer günümüz futbolundan bahsediyoruz, yüksek tempo ve pas trafiği yoğun olan bir takımda da orta sahadaki 2-3 kilit adamın orta sahada her bölgeyi iyi kötü dolduracak kapasitesi olması gerekir, oyunun akışı bunu gerektirir. Dolayısıyla söylediğim bölgede oynaması da hala gelişim süreci devam eden bir oyuncunun kendini geliştirmesi adına artı olabilir. Orta sahada tam ortada yapması gereken 8 şey varsa hücum varyasyonunda sağdan içeri kayarak yarım sağ iç ortasaha olacağı bir alanda da daha az baskıyla, en azından hata yaptığı anda rakip takımın yaldır yaldır pozisyon bulamayacağı bir alanda ısınması, ona yüklenecek "görev" tanımından da fazla uzaklaştırmaz.

Hadi bu çocuk hazır, Fernandes ile Oğuzhan da sakat değerlendir şansını diyerek ortaya atılma ihtimalinden daha iyidir. Görev tanımlaması yapıldıktan sonra da dediğiniz gibi 8-10 maç kenarda beklememesi gerekir, yani her maç iyi-kötü süre alması ve görevine alışması.

Adsız dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Yani dedi ki...

@ James Sneijder

Aslında bunu söylememdeki sebep Aybaba kendi oyuncularının kapasitelerinin ne olduğunu, ne gibi fark yaratan özelliklerinin bulunduğunu maç ortasında fark ediyor her zaman :)Sizin değindiğiniz nokta "olması gereken", ideali, ama umarım burada bir 5 yıl sonra da konuşma fırsatımız olur, altyapıda varolacak en iyi düzenleme genç ve yetenekli oyuncu avında biraz mesafe kat etmek olacak. Ben açıkçası dediğiniz gibi bir altyapı sistemi kurulacağından emin değilim. Eğer olsaydı, bugün mutlaka bunun izlerini görürdük, bugünden 10-11 yaşındaki veletlerin, futbol okullarında özenle seçilip geliştirilmeye çalışıldığı, belli bir oyun sisteminde artık zeka,yetenek vs. değil, oyun hafızalarının oluşturulmaya çalışıldığını, zeka ve yeteneğin ise sadece artı olabileceği bir sistemin genel planının çizildiğini görürdük.

Daha ben velet iken, seçmelere katılmışlığım, futbol okuluna gitmişliğim, şifoları Tayfurları kırık tahta tribünlerde izlemişliğim, Fulya'daki toprak sahada dizimi kanatmışlığım, Muradiye ve Dikilitaş kulüplerinde Oğulcan'ların vs. sahada eli belinde yürürken sağ bekten küçük yaşımda metrelerce koşup gelmişliğim, lgs zamanlarında üşenmeden Tarabya'dan Çilekli'ye saatlerce yol çekmişliğim var. Sadece benim için değil, Serdar Özkan bizim mahalleden çıkmıştır, sol bek, sağ bek, defansif orta saha, sağ açık, forvet, sol açık, orta sahanın ortası her bölgede oynadım, Muradiye'den antrenmandan çıkarken köpekler ısırdı diye sol bacağımdan, bacağım ağrıdığı için değil, o gün anternmanda iki gol attıktan sonra, 3-4 hafta top oynayamayacağım için ağlamışlığım vardır. Sadece ben değil, Beşiktaş ve çevre mahallerinde hepimiz böyleydik, beklentimiz bir tane aferindi. Sonra nolurdu, kulübe yakın abilerin dayıların çocukları yıldız ya da gençlerde takıma girerken biz de avcumuzu yalardık.

O zamanlar üç seçme vardı, Fulya'daki toprak sahayı 4'e bölerler, hocalar öyle oyuncu seçerlerdi kafalarına göre. Kuzenim ilk iki seçmeyi geçmişti. Üçüncü seçme için Niğde'den üşenmeyip geldi, sonra çocuğu seçmede kaleye geçirdiler. Böyle yüzlerce çocuk var, bazısının ekonomik gücü yok, bazısının, o sahaları görecek fısatı bile, ama futbol oynamak için her şeyden feragat edecek kadar aşıklar takıma. Fulya'da çalıştığım bakkaldan Sertan'ın evine içkileri taşırken, Amokachi'den bir imza alabilmek için kalbim küt küt atardı. Bence söylediğinizin olabilmesi için o altyapı mekanizmasının bir aile gibi, bir sivil toplum kuruluşu gibi olması lazım, o antrenörlerin yeri geldi abi, yeri geldi baba görevi görmesi lazım, o soğukta çocuğu antrenman çıkışı otobüsle tek başına eve gitmesine göz yummak değil, beraber bir çay içmek, ne biliyim lahmacun yemek, o çocukların fikirlerini dinlemek, hayallerini konuşmak. Evet kulüp bir şirkettir, ama o antrenörlerin bir pedagog, bir öğretmen olması, yeri geldiğinde o çocukların dertlerini dinlemesi vs. vs. diye giden sadece sistem değil, bir eğitim ortamı oluşması lazım. Hatalarının neler olduğu, nerede eksiklkleri bulunduğu, nasıl çalışmaları gerektiği, seçilmediklerinde neden seçilmediklerinin anlatılması lazım. O sahaya çıktığı zaman heyecandan kalbi küt küt atan çocuğun yeteneklerini iyi test edebilmek için düzenli izlemesi gerekir, sabretmesi. Takım o zamanlar hemen toprak sahanın yanında antrenman yaparlardı, biz o futbolcuları görürdük, izlerdik, hayalimizdeki yer sadece tellerin arkasındaydı, şimdi takım antrenmanları taa ebesinin bilmem neresinde, o futbolcular anca, diskolarda paparazzilerin görebildiği yerdeler. Demirören kurumsal yapıyı oluştururken bir yandan da takımı izole ederek takımı semt bağlarından kopardı attı. Yapmadıkları bir yana, yaptıklarıyla kurumsallaşmayı temelsiz bıraktı.

Ulan şimdi içim depreşti yeniden, Muhammed konusunda söylemek istediğim ise, Nihat örneğinde olana yakın. Endişe ettiğim, bu çocuğun da Batuhan gibi ortaya fırlatılıp, sonra da kulüpten uzaklaştırılması. Burak'ı ne kadar sevmesem de, o adamı bu takımda oynatamayan ona optimum bölgeyi ve sistemi bulamayan zihniyetin eleştirisi.

Yani dedi ki...

Lafı uzattım da uzattım ama, Cavit Altunay adında yaşı geçkin bir basket duayeni var. Adını ne kadar duydunuz bilmiyorum ancak, google'a yazarsanız kendi sitesi ve çalışma sistemi üzerine fikir edinilebilir. Kendisi Erman Kunter'in de hocasıdır aynı zamanda. Bugün NCAA'e giden türk sporcularını hazırlamakta, açıkçası aylık ücreti çok pahalı olduğu için ben devam edememiştim. Fakat, bir basketçinin "fundamental" dediğimiz özellikleri üzerine çok sistemli bir antrenman programı vardır. Onunla Burhan Felek'de bir arkadaşla görüşmüştük. Kendisi orada oturup, oraya gelen atletleri, sporcuları izler, onların nasıl çalıştıklarını gözlemler, sonra orada spor yapan gençlerle konuşur. Bir çay, kahve eşliğinde onların fikirlerini dinler. Ama antrenman süresince de öldürecek derecede yoğun çalıştırır. Mesela bizde basket seçmelerinde bencil olanlar, ya da uzun boylular seçilirken, onun için bu tür fiziksel özelliklerin hiç bir anlamı yoktur. Çünkü, basketbol bireysel bir oyun değildir ve fiziksel özelliği ne olursa olsun her oyuncu kendine bir görev alanı yaratabilir. Mühim olan, farzı misal şut stilini durum ne olursa olsun değiştirmeyen bir oyuncu yaratır. Bize Erman Kunter'in artık tek eliyle sut attığı maçları anlatırdı. Oyuncunun hafızası o denli işlenir ki, pragmatizme hiçbir şekilde şansı kalmaz, her seferinde aynı oyununu oynar.

Onun hoca olarak ikinci artısı, oyuncusuna güvenmesidir, onu yeteneklerini farketmesi ve üzerine çalışması için cesaretlendirmesidir. Kamera önünde "aferin oğlum" demek değildir. Ancak, kimse sabırlı olmadığı için de böyle hocaları hiçbir kulüpte barındırmazlar. Çünkü, sporu yönetenler için sporcu sihirbaz olmalıdır. Sihirbaz olduğu zaman, antrenörü şaşırttığı zaman, seyirciyi heyecanlandırdığı zaman bizim için yeterlidir. Ancak, bu tür durumlarda oyuncunun sportif refleksleri olmadığı için, oyunun belli dakikalarında çok komik hatalar yapar, kritik anlarda Space Jam'de yetenekleri alınmış Jordan misali saçmalamaya başlar.

Demem o ki, halı sahada çocuklara hadi bakalım siz bir maç yapın aranızda deyip de lokalde çay kahve goy goy yapan antrenörlerimiz varken de yaptığı iyi bir hareketten sonra, Holsoko'nun yan hakeme baktığı gibi, hocasını bulamayan yüzlerce gencin oyun hafızası kazanması da mümkün değil. Seçmelerde smaç basmaya çalışanlardan, maçta vole atmaya çalışana kadar oyuncu psikolojisini sihirbazlığa yönlendiren antrenörlerdir ya da adam akıllı çalışan antrenörleri sevmeyen futbol yöneticileridir şuanki durumun eseri. Başka da bir şey değil.

Yorum Gönder

Ara