.

.

.
Ekşi Beşiktaş. Blogger tarafından desteklenmektedir.

.

.

21 Eylül 2010 Salı

Değişim ve Gelişim

Türk futbolunun son döneminin en popüler kelimesi; "değişim". Frank Rijkaard'ın gelişiyle değişim hamlesi yapan, yaptığını iddia eden Galatasaray bir yanda, sezon başından beri her cümlesinin uygun yerine "değişim" kelimeleri ekleyen Aykut Kocaman diğer yanda... Bir şeylerden memnun değiller ki, değiştirmek istiyorlar. Medya da bu değişimin borazanlığını yapıyor. Fenerbahçe'de şunlar şunlar değişti, Florya'da devrim...

Oysa "değişim" tek başına bir anlam ifade etmiyor. Memnun olmadığınızı değiştiriyorsunuz. Peki yerine ne koyuyorsunuz, değiştirmeye muktedir misiniz, yeterli zamanınız var mı? Değiştirdiğiniz şeyin yerine ne koyacaksınız? Değiştirdiğiniz şeyler, sizin geçmişinizde bulunan, sizi var eden, tanımlayan şeyler ise, bu ileride bir çelişki yaratır mı, kimlik kaybına yol açar mı? Bunları pek sorgulayan yok.

Aykut Kocaman bir değişim kararı almış. Artık dönemi geçmiş yıldızlara yönelinmeyecek. Roberto Carlos'lar, Ronaldinho'lar transfer listesinde olmayacak. Dönemin gereği olan; hırslı, hızlı, atletik ve en önemlisi; Fenerbahçe'yle birlikte büyüyecek, kariyer hedefi olan oyunculara yönelinecek. Kulağa ne kadar hoş geliyor değil mi? Fenerbahçe Samba yapmayı bırakıp Fransız mutfağına geçiyor...

Aykut Kocaman'a göre Fenerbahçe taraftarı rakip takımda Guti, Quaresma olsa bile, onlara bakıp iç geçirmeyecek; "Benim Dia, Stoch gibi gelecek vaad eden oyuncularım var" diyip gururlanacak. Mehmet Topuz transferindeki gibi güç gösterilerine girilmeden, makul transferler yapılacak. Fenerbahçe taraftarı, kulübünün mali gücüyle övünmeyecek... Fenerbahçe, ehli keyf ama yetenekli oyunculardan öte, takımı için mücadele eden görev adamlarına yönelecek. Artık forma satışı, Fenerbahçe'deki transfer planlamasının ilk parametresi olmayacak.

İşte Fenerbahçe'nin çelişki döngüsü içine girdiği nokta burası. Çünkü Fenerbahçe'nin yıllar yılı benimsediği, övündüğü, kendini tanımladığı bambaşka bir kimliği var. Fenerbahçe taraftarı ödediği bonservisle de övünür, Roberto Carlos'a geldiği ilk maçta 45 metreden frikik attırır, heyecanlanır... Yanlış demek, yermek haddimize değil. Kendine özgü bir yapı bu. Kendi olduğu şeyle de barışık bir yapı.

Peki Ali Şen döneminde gol sonrası çalınan "Samba" müziklerini de hafızalardan silebilecek misiniz? Rakipte Quaresma varken Dia'nın ismini söylettirebilecek misiniz Fenerbahçe taraftarına? Fenerbahçe'nin Dia'sı ile DNA'sı arasında çok temel çelişkiler olduğu açık değil mi?

Gelelim medyanın hiç konuşmadığı ikinci kısıma; "Gelişim".

Değişimin bir fayda üretmesi için gerekli olan kavram. Frank Rijkaard 1 seneyi aşkın Türkiye'de. Galatasaray bu dönemde değişimin sancılarını yaşadı, oyuncular yeni düzene ayak uyduramadılar vs... Gelinen nokta, Galatasaray'ın Rijkaard öncesi dönemden daha geriye gittiği. Hem de değiştiği halde...

Fenerbahçe camiası da aynı şekilde... Değişim, değişim değişim... Değişimin sancıları... Geçiş süreci, "Aykut Kocaman radikal değişimler içerisinde..." Rıdvan Dilmen'inden Gürcan Bilgiç'ine kadar herkesin ağzında bu değişim kelimesi. Değiştirilmeye çalışılan noktalar da açık. Ancak bu değişimlerin en ufak olumlu etkisi görülebilmiş değil. Fenerbahçe bugün Aykut Kocaman öncesi döneme göre geri gitmiş durumda. Taraftar Aykut Kocaman'ı seviyor ama beğenmiyor. Yönetim, kendini var eden değerleri elinin tersiyle itmekte olan Aykut'un arkasında, ama biz bunu çok gördük. Futbolcuların hiçbiri bu sene yaşanan değişimin faydasını yaşamış, hissetmiş, ifade etmiş değil. Ortada bir mutsuzluk durumu hakim. Bırakın değişimin gelişim sağlamasını, çok net bir geri gidiş var.

ve Beşiktaş... Bana göre saha dışında, özellikle tribünlerde değişime bağlı geri gidişler mevcut. Aykut Kocaman'ın değiştirip kurtulmaya çalıştığı algılamalar, Beşiktaş'ın ideali olmuş durumda. Lakin saha içinde bambaşka bir durum hakim. Üç büyükler içinde geçtiğimiz sene en net futbolu oynayan takım Beşiktaş'tı. Beşiktaş net bir savunma futbolu oynuyordu. Ertuğrul Sağlam döneminde de, Mustafa Denizli döneminde de aynı yapı vardı. Bazen savunma futbolunu başarıyor galip geliyor, bazen de başaramıyor yeniliyordu. Oysa aynı süreçte Fenerbahçe veya Galatasaray'ın bu kadar baskın bir oyun kimlikleri olduğundan bahsedemiyoruz.

Beşiktaş bu sene bu anlamdaki en ciddi değişimi yaşayan takım. En defansif oyun kurgularından en ofansiflere geçiş, şüphesiz bu senenin en radikal futbol yorumu. Daha fazla adamla hücüm etmekten öte, kalecinizin oyuna katkısından, ileri uçtaki oyuncunuzun görev tanımlarına kadar bir değişim içerisindesiniz. Yanlış anlaşılmasın, bu bir gelişim değildir. Ofansif veya defansif futbol oynamak en nihayetinde bir tercihtir. Beşiktaş'ın gelişimi bu alanda değil. Gelişim uygulamada.

Sezon başından bugüne kadar her maç biraz biraz üzerine koyan bir Beşiktaş izliyoruz. Şu süre içinde kadro yapısı, oyuncuların takım içi görev tanımları, oyun düzeni, parçaların bu düzen içindeki konumları gibi bir çok parametrede Beşiktaş çok hızlı yol alıyor.

Hiç şüphesiz, Beşiktaş bugün itibariyle kendi idealinin yakınında değil. Lakin gidilen yol ve o yolda ilerlenen hız, umut verici. Takımdaki oyuncuların bireysel performaslarındaki artış da bunun işaretlerinden biri. Geçen sezonu 1 golle kapatan Nobre, bu sezon takımın gol ortalaması en yüksek oyuncularından biri. İbrahim Üzülmez rekabet kaynaklı sebeplerle kariyerinin en faydalı dönemlerini geçiriyor. Rekabetin diğer ayağındaki İsmail Köybaşı fark yaratabileceğinin sinyallerini veriyor. Tomas Zapotocny Beşiktaş kariyerinin en güven veren döneminde. Rodrigo Tabata oyuna sonradan girip etkili olabileceğini, bu rolüyle barışık şekilde fayda sağlayabileceğini ortaya koyuyor. Bunların hepsi tesadüf olamaz.

Üç büyüklerin hepsi radikal değişimler içerisinde. Ancak bu takımlar içerisinde gözle görülür gelişim sağlayan tek takım; Beşiktaş. Medya, sanki tek başına önemli bir kavrammış gibi değişimin üzerinde dursun, Beşiktaş gelişirken değişerek bugün spor kamuoyundaki algısını şekillendiriyor. 1-1 berabere de kalsa, 4-0 da yenilse rakibine şu mesajı veriyor; "Fenerbahçe... Beni bu maçta yenebilirsin. Sen bugün oynadığın oyunu oynamaya devam et. Ben de bugün oynadığım oyunu 6 ay oynayayım, ligin ikinci yarısında tekrar görüşelim..."

Beşiktaş'ı bu kadar desteklenesi kılan da bu gözle görülebilen gelişim.

 Fenerbahçe ve Galatasaray'da ise değişimle gelen geri gidişin umutsuzluğu. Fenerbahçeli arkadaşlar "Fenerbahçe'yi izlerken geriliyoruz" diyorlar. Kesinlikle haklılar, çünkü Fenerbahçe "gerilemek" anlamında geriliyor. Galatasaray Total futbola değişeceğim diye girdiği yolda son 7 dakikayı köşe gönderinde geçirecek halde.

Bir şeyleri değiştirmeye gücünüz var ise buna kalkışırsınız. Değişimin sonuçlarıyla sizi var eden değerler arasında çelişki var mı, yok mu onu irdeleyip adım atarsınız. Türk futbolunun bazı gerçekleri var. Bu gerçeklerle kavga edenler burada barınamazlar. Rijkaard 7 oyuncunun gönderilmesi raporunu verir ama kimse gönderilmez. Çünkü herkes bilir, Rijkaard sezon sonu gittiğinde yine en iyi Türk stoper Servet Çetin olacaktır.

Ne acı ki, Aykut Kocaman görevden alındığı gün, Ronaldinho veya bir benzeri İstanbul'a iniş yapıyor olacak. Taraftarı, camiayı, spor kamuoyunu geliştirmeden, ne doğru transfer yapabilirsiniz ne de idealinize yazdığınız futbol için sabredebilirsiniz. Değiştirmeye gücünüz yoksa değiştirmeye çalışmayacak, o mevcut yapı içerisinde başarılı olmaya çalışacaksınız. Çünkü camia buna hazır olmadan bir şey değiştiremezsiniz.

Disiplinsizliği nedeniyle Tigana tarafından idmandan kovulan Ali Güneş, Tigana'nın kovulmasını müteakip, Beşiktaş'ın o şanlı formasını sırtına geçirir.

Geriye ne gelişim, ne değişim kalır... Kaybeden siz olursunuz.

18 Yorum:

Pamukk dedi ki...

ben gidişatımızdan memnunum ve maşallah diyorum

diğerleri ne boh yerlerse yesinler iyi olduklarını düşünmeleri işimize gelir

RuFF dedi ki...

Takım iyi yolda lakin bu tarz yazılarla takımın altına dinamit döşemeye de gerek yok.Barış ın da buraya bir el atması lazım artık.
Bu kadar iyimserlik ve pozitiflik iyi değil.

sozcelyk dedi ki...

galatasaray fenerbahçe'ye nazaran değişime daha uygun bir camia görüntüsü veriyor ama onlardaki temel eksiklik karakteristik yapsınının buna uygun olmaması değil yıllardır süregelen hatalı kadro - teknik adam - politika değişiklikleri , bu yüzden de yıllarını kaybetti kaybetmeye de devam ediyor.

fenerbahçe ise aynı durumda değil , fenerbahçe'nin belli bir kültürü belli bir karakteri var ve sen bunu değiştirmek istiyorsan bunu resmi sitenden kıytırık bir arkandayız aykut açıklamasıyla yapamazsın , camianın karakterini de kökten değiştirmek zorundasın yoksa saha içerisinde dia ile özer ile okan alkan ile yapmaya çalıştığını başaramadığında hep bir geriye dönüş olacak sen bunu istemesen de , fenerbahçe başarısız olduğu her an camia içerisinden iki gün sonra ronaldinho'yu getiririm diyenler çıkacak ve taraftar da buna ses etmeyecek.

kısaca sonu olmayan bir değişim dalgasına girişmek fenerbahçe gibi bir kulüpte don kişotluktur , zaman kaybıdır , fenerbahçe güç gösterileriyle yıldız transferleriyle galatasaray ile muharebeyle varlığını sürdürmeye mahkumdur , yoksa 5. haftada homurdanmalar başlar sezonunu sonu gelmez.

Sertug Ozgur dedi ki...

Daha önce de demiştim, Rijkaard,Aykut Kocaman devrim denile dursun, Beşiktaş büyük bir değişim içine giriyor diye.

Altta da Shelbyl "Nasıl Hıncal Uluç Olunuyor" yazısını koymuş ama ne yapayım, dünyanın en overrated teknik adamı olan(balon) Rijkaard Galatasaray'ı futbol anlamında geriye götürdü. Hücum kültürü olan, çok iyi kadrosu olmasa bile çoğu zaman ligin en göze hoş gelen futbolunu oynayan galatasaray'ın bu hallerde olması düşündürücü.
Skibbe'nin ruhu mu dolaşıyo nedir?

Fenerbahçe'de ise neşter hep farklı yere vuruluyor. Sorunun kaynağının Aziz Yıldırım olduğunu bir çok Fenerbahçeli de artık dillendirmeye başladı.
Aykut Kocaman ise Aziz Yıldırım'ın sarıldığı bir ip gibi geliyor.

Ligde en uzun teknik direktörlük kariyeri olan "genç" teknik adamlardan biri ama kayda değer bir başarısı yok. Bu yıldız oyuncu değil mücadele edecek oyuncu alıcaz lafı da palavradır. Sinan Engin de çok kullanırdı bunu.

Umarım Aykut Kocaman takımın başında kalır:).

Beşiktaş ise iyi yolda gözüküyor. Fener maçında niye şunu bunu oynatmadı diye schuster'e kızamıyorum, çünkü takımı bu yola sokan kendisi. Teknik direktörün takıma etki ettiği açıkça görülüyor. Ertuğrul Sağlam'ın Bursa'ya,Şenol Güneş'in trabzona etki ettiği gibi. Sonu iyi mi olur kötü mü olur bilemem. Ama uzun vadede bu mentaliteyle iyi olur düşüncesindeyim. En azından kişisel olarak tercih ettiğim, sene sonu şampiyon olunursa türkiye ligi'ndeki anlayışı değiştirecek bir oyun yapısı bu.

Bellamy. dedi ki...

iyi yoldayız ama Ruff'un dediği gibi bizim sessiz ilerlememiz lazım sanki. yoksa medya bozuntuları bu gidişatı değiştirmek, teknik adamı indirmek için ellerinden geleni yapacaklar.

sessiz ve derinden gidelim, sonunda gülen biz olacağız.

Unknown dedi ki...

@Lakerda
Merak ettim, Del Bosque icin de overrated, balon diyebiliyor musun?

enzo scifo dedi ki...

beşiktaş'ın şu hali büyüyen bir çocuğa benziyor. ama bu çocuk beklenenden çok daha hızlı büyüyor. ara sıra çocuk düşse de her oynadığı maçta çocuğun biraz daha büyüdüğünü görmek bana huzur veriyor. büyüdüğünde de mahallenin en yakışıklısı olacağa benziyor bu çocuk

Sertug Ozgur dedi ki...

@ozz

Del Bosque Rijkaard gibi total futbol profesörü, futbol devrimcisi gibi etiketlenen biri değil. Onun için kendisi hakkında balon veya overrated demek insafsızca ve lüzumsuz. Çünkü kendisi zaten göklere çıkarılan bir isim değil.

Sistemini oturtmuş büyük takımlar için iyi bir teknik direktördür, ortalamadır.

Unknown dedi ki...

@lakerda
bu dediğin ünvanların bizim medyadan başka yerde kullanıldığına zor rastlarsın. Edirne'den ötede onu "Cruyff'un ögrencisi" veya "Eski Barcelona hocası" olarak tanırlar. "dünyanın en overrated (balon) teknik direktörü" demen için başka argümanlara ihtiyacın var.
Not: Madrid'de yaşıyorum ve burda bile (bile diyorum, kendisi Barcelona eski hocası oldugu için) insanlar kendisine saygı duyuyor ve "sabredin", "kadrosu yetersizdir" gibi ifadeler kullanıyorlar şampiyon yapamadığını öğrenince.

Ekrem Ph.D. dedi ki...

@ozz
Rijkaard teknik direktor falan degil. Galatasaray'in gecen seneki kadrosuna yetersiz diyen futboldan anlamiyordur.

ceyhun dedi ki...

bize de doğru parametrelerle gerçekleştirebilmeseler bile değişim için cesaret gösterenleri eleştirmek ve destek olmamak kalıyormuş.

yıllardır ibrahim altınsay'ın ütopik bir şekilde başkanlığa kendi yönetim kadrosuyla gelip futbol sisteminde kökten bir değişim gerçekleştirme rüyaları gören bizler şimdi bu girişimi elinden geldiğince becermeye çalışanlara karşı afra tafra yapar olmuşuz.

oysa beşiktaş tam anlamıyla planlı programlı bir şekilde bonservisi elinde olan guti ve piyasası kalmamış quaresmayı alarak mükemmel yönetimiyle atılım gerçekleştirdi değil mi? ne planmış... çok merak ediyorum guti'nin eşi gelmek istemese ve quaresma da istanbul'u tercih etmeseydi piyasada hangi oyuncu kalacaktı beşiktaşı bu kadar parlatacak. kim gelecekti gerçekten? yüzyılın en şanslı transfer dönemi geçirildi bunu kabul edelim, bu maliyete bu oyuncuların gelmesi -gösterilen transfer çabasının hakkını verdikten sonra- büyük oranda talihtir, şanstır. plan programsa laftır, güzaftır...

sy dedi ki...

Ya bu basligin altina girmek istemezdim; ancak Milliyet'in sadece bugun yaptigi haberlere bir bakiniz:

Quaresma böyle çıldırdı!

Fenerbahçe derbisinin devre arasında kapıları tekmeleyen Q7 takım arkadaşına böyle bağırdı...

http://bit.ly/apnKuG

---

Toraman çok öfkeli!

Beşiktaş'ın bugün yapılan idmanında İbrahim Toraman, bir gazeteciye karşı çok sert ifadeler kullandı

http://bit.ly/a83CsW

---

Fenerbahçeliler çıldıracak

Derbiyle ilgili konuşan Beşiktaş kaptanı İbrahim Üzülmez Fenerbahçeli futbolcular için öyle sözler söyledi ki...

http://bit.ly/bXAnir

---

Simdi az cok bu internet gazetesinin yayin cizgisini biliyoruz. Ama Besiktas iyi gidiyor dedigimiz bir zamanda bir gunde 3 tane negatif haber cikartacak kadar adanmis olduklarini bilmiyordum.

Not: Ibrahim Toraman bugun basinda kendisiyle ilgili cikan "bir gazeteciye ofkelendi" haberini yalanladi.

raa dedi ki...

kesinlikle harika bir yazı. ellerinize sağlık.

çok öyle taktik teknik detaya girip milyonların yaptığı hataya düşmeden şunu ifade etmek istiyorum.

bu sene beşiktaş'ta değişen şu: ben bu sene "hadi artık ya haftasonu olmadı mı? beşiktaşın maçını niye pazara koymuşlar" demeye başladım tekrardan. mevzu en net şekliyle budur.

"sen geçen sene beşiktaşın maçlarını döt gözle beklemiyor muydun nası beşiktaşlısın sen?" diyenler olabilir. beklemiyodum abi. peşpeşe üç tane ayağa top oynamayan, kazanmaktan çok kaybetmemeyi hedefleyen beşiktaşın maçını iple çekmiyordum. karşısına geçip izleyip kederleniyordum. o kadar.

ama bu yıl nazar değmesin bambaşkayız. bunu içi boş bir "quaresma & guti" hevesi olarak da algılamayın lütfen. onların etkisini şöyle açıklayabilirim, quaresma oynayınca takım oynuyor. geçen seneyi 2 golle tamamlayan nobre top alabiliyor iş yapmaya çalışıyor. guti oynayınca keza takım oynuyor. geçen yılı rölantidegeçen ernst bu yıl şahlanmış durumda...

rijkaard'ın total futbolu, aykut kocaman'ın felsefi konuşmaları falan da beni zerre ilgilendirmiyor açıkçası. çünkü bu yıl ben şunu biliyorum bu takım bu sene böyle (üstüne koyarak) oynarsa koparır şampiyonluğu da alır uefada da yürür. yok (allah korusun) bir yerde tökezlerse her seneki terane yine son haftalarda şampiyon belli olur, heyecan artar ama tadımız da kaçar...

Unknown dedi ki...

Tebrikler. Güzek bir anlatımla çok doğru noktalara değinmişsin.

tomates dedi ki...

Karabük maçı ...maç 2-1 öndeyiz. o kötü sahada tık tık tık ayağa oynuyoruz...Maç seyrettiğim kafede önümdeki Beşiktaşlı birisi arkadaşına -"ikinciyi atsak da rahat rahat seyretsek" dedi...
Arkadaşın cevabı bu seneki Beşiktaş'ı özetler durumdaydı;
-"Ben rahatım"

özetle taraftar çok pozisyon verse de bu takımın her maçı her an kazanma potansiyelinin ve güveninin olduğunu biliyor...

ulash dedi ki...

uzun süredir blogu takip ediyorum ve çok keyif alıyorum. Uzun bir süredir bekledim çünkü blogtaki kavramların nasıl oturtulmaya çalışıldığını anlamak idrak etmek ve sanırım birazda yorumlayabilmek gerekiyordu. Jessie taraftar profili, yönetim anlayışı ve başarı beklentisi düzleminde çok hoş bi yazı yazmış. ancak kendi adıma bir kaç eksik kalmış şey olduğunu düşünüyorum. özetlersek;
değişim ve gelişim gerçekten birbiriyle (doğru veya ters) orantılı olarak değerlendirilebilir mi? yani bu doğrusal bi grafik oluşturur mu? (Bu nokta biraz daha altı doldurularak yazılabilirdi sanki)
idealizm kavramını oturtmak böyle saplantılı bi futbol anlayışı içinde herhangi bi takımın herhangi bir organındaki (yönetim,teknik kadro,futbolcu profili,taraftar profili) değişimle mümkün müdür?
ve çok net olarak katılıdığım bir cümledir "Bana göre saha dışında, özellikle tribünlerde değişime bağlı geri gidişler mevcut."
biraz daha açarak yazmak isterdim fakat özet geç "pij" seslerini uzaktan duyduğum için bu kadarla yetineyim.
cCc jessie reyiz takipteyiz cCc

barış dedi ki...

aykut kocaman gittiği gün ronaldinho istanbula inecektir ya da ali güneş beşiktaş formasını sırtına geçirmiştir. bunlar kesinlikle haklı ama değişim dediğin de sadece mantalitenin değişmesini beklemekle olmaz. ya da öyle olur belki ama rijkaard ya da tigana ucundan da olsa katkı yapabilmiştir.

yani değişim tek taraflı olmaz. sadece mantalitenin değişmesini beklemiş olsaydık türk futbolu da 80lerden beri çok da aşama kaydetmemiş olurdu. bu adamlar sanıldığı gibi 0 katkıyla ayrılmıyor bu ülkeden. mesela bu adamları kovduktan sonra başkanlar kendilerine sormaya başlamıştır artık sorun bizde mi, kimi getirsek olmadı diye? en azından içlerinde bir kıvılcım yanmıştır. yoksa şimdiye ne rijkaard kalırdı ne de aykut kocaman.

bacon1903 dedi ki...

Valencia-Atletico Madrid maçını seyrettim.Valencianın oynadığının aynısını oynamaya çalışıyoruz.Atletico Madridde defansı ileride kurmaya çalıştı ama 2.yarı hiç yapamadılar.Hep böyle oynamaya çalışssak bu bizim oyun karakterimiz olsa schusterden sonra bir ispanyol genç hoca getirsek takımın başına!!!

Yorum Gönder

Ara