.

.

.
Ekşi Beşiktaş. Blogger tarafından desteklenmektedir.

.

.

13 Ağustos 2010 Cuma

Tarhana Kokusu

Tebdil-i kıyafet halk arasına karışmayı çok seven Yavuz Sultan Selim, bir Ramazan günü iftar vaktinde, nedimi Hasan Can'la beraber bir evin kapısını çalmış ve Tanrı misafiri olarak iftar sofrasına oturmuşlar. Sofrada bir tencere çorba ve sıcak Ramazan pideleri haricinde başka rızık bulunmamaktaymış. Hasan Can, ağzından "eve sultanım, öyledir hünkarım" gibi onay cümleleri kaçırınca, ev sahibi karşısındakinin Yavuz olduğunu anlamış ve garibanlığından ötürü mahçup olmuş. Ev sahibinin mahcubiyetini anlatan Yavuz, sofradaki çorbayı methetmeye başlamış ve Hasan Can'a dönerek, "bu geceki nasibimiz ne kadar güzelmiş değil mi" diye onaylatmış ve son olarak çorbanın adını sormuş. Ev sahibi, "Bu çorbanın adı tarhana, yani dar hane, fakir hane çorbasıdır" demiş ve tarhana çorbasının hikayesi yüz yıllar boyu böyle anlatılmaya başlanmış. Bir mu(h)acır olarak sakatat çorbalarından sonra en sevdiğim çorbadır tarhana. 10 yıl öncesine kadar, her sene tam bu zamanları; babanemin hakkını vererek binbir emekle hazırladığı tarhanalar kurutulmaya bırakılır, bütün apartmanı tarhana kokusu kaplardı. Geçmişteki sezonların her ilk maçı hafızamda tarhana kokusuyla kodlandığından, her sezon açılışında annemden akşam yemeği için tarhana çorbası isterim. Dilim döndüğünce ve hatırladığım kadarıyla, hatırladığım en eski sezon açılışı olan 1992-1993'ten günümüze sezon açılış maçlarımız: 1992-93: Karşıyaka karşısında son 3 senenin şampiyonu olarak sahaya çıktığımız maçta, maçın başında yediğimiz golle maçı uzun süre geride götürmüş, son dakikalarda Mitar Mrkela'nın attığı golle 1 puanı kurtarmıştık. Şahane bir topçu olan Mrkela'nın 2. sezonundaki takıma aşağı yukarı tek katkısı da bu olmuştu. 1993-94: Rüya gibi bir sezon açılışıydı. Bir önceki sezonun son haftasında kaybedilen şampiyonluk sonucu olay çıkartan taraftarlardan ötürü Beşiktaş'ın sahası bir maç kapatılmıştı ve maç bu maç Bursa'da oynanmıştı. Zaten 90'lar boyunca; belki de daha öncesinde de Beşiktaş sahasının kapalı olduğu her maç Bursa'da oynanırdı. Şimdilerde ise Bursaspor-Beşiktaş maçları için dahi oraya gidişimiz engelleniyor. Neyse; maça dönecek olursak, sezon açılışlarında o yıllarda genelde çelme yiyen bir takım olan Beşiktaş, Kibar Feyzo'nun 3 golüyle sezona süper bir başlangıç yapıyordu. Attığı gollerin 2'si neredeyse birebir aynıydı ve çok yakın dakikalarda atmıştı, bir an golün tekrarı zannetmiştik. Bir de kaleci Şener Kurtulmuş kamuflaj desenli kaleci kazağıyla kaleye geçmişti. Efsane jenerasyonun en başarısız sezonuydu ve sezon bitmeden Gordon gidiyordu ve yerine Daum geliyordu. Türkiye Kupası da bize mansiyon ödülü oluyordu. 1994-95: Fazla sıcak bir havada oynanmıştı. Feyyaz'ın veliahtı olarak gözüken spektaküler Ertuğrul Sağlam ve Bayern Münih'in kalesini 13 yıl korumuş Raimmond Aumman ilk 11'in yeni isimleriydi. Sverrisson, B. Metin ve Oktay'ın golleriyle 3-1 kazanmıştık. Hafızam, bu maçtan ziyade, bir hafta sonraki 7-1'lik Kocaelispor maçına daha çok sığa ayırdığı için bu maçı, Sverrisson'un golü hariç pek hatırlayamıyorum. Güzel geçen bir sezondu. Kupa Galipleri'nde Auxerre'e karşı hiç şaşırtmayarak dramatik bir şekilde elenmiş, Türkiye Kupası'nda ha keza çok zorlu geçen bir maç sonunda Rıza'nın kaçırdığı penaltıyla elenmiş, tüm bunlara karşı ligin sonunda biraz da "Samsun, Antep, Antalya"'nın katkılarıyla şampiyon olmuştuk. 1995-96: CL ön elemesinde yaşanan Rosenborg ve hakem faciaları sonrasında son şampiyon olarak Kayseri karşısına çıkan Beşiktaş, maçın başlarında yediği gole Ertuğrul'un penaltısıyla cevap vermiş, kalan dakikalarda sağdan soldan saldırsak da galibiyet golünü bulamamıştı. Agu kalede çılgın atarken, beni sarı kırmızı formayla gördüğüm Ali Gültiken'in hüznü sarıyordu. 1996-97: Berbat geçen bir önceki sezon sonrasında Daum'la yollar ayrılmış, Milli Takım'ı Euro 96'ya Fatih Terim'le beraber taşıyan Rasim Kara takımın başına getiriliyordu. Benim için 2001-2002'yle beraber en dramatik sezondu. Sergen ve Mustafa Özkan'la hocanın problemler yaşaması, Sergen'in aradan yüz yıl geçse de adını unutamayacağım Uğur Ekşioğlu'yla kapışması, sonrasında 10 numaralı formayı bundan sonra ona devretmek istemesi, sezon sonunda takımdan şutlanması, takımı CL'ye taşıyan Rasim Kara'yla devam edilmemesi derken sonu itibarıyla beni en çok üzen sezonlardan biriydi. Sezon açılışında 90'lar boyunca deplasmanda, Gaziantepspor'la beraber belalımız olan Bursapor'a kaybederken, ben katılmam gereken bir düğün nedeniyle ve sonrasında düğünden erken kaçamamdan ötürü maçı izleyemiyordum. İzleyemediğim tek sezon açılışı maçıydı kısaca. Özetleri izlediğimizde de Majid Mususi'nin defansımızı hallaç pamuğuna çevirdiğini görüyor ve bu maçı es geçip, hemen bir hafta sonraki 7-0'lık Vanspor maçını sezon açılışı kabul ediyorduk. Fikrimce, şampiyonluğu bu kadar pisi pisine kaçıran bir takım daha olamazdı. Şu adamın bu takımda yeri yok, şu oynamalı dediğim bir adam da yoktu. Kalesi, defansı, ortasahası, forveti... Bana göre taş gibi kadroydu. 1997-98: Bana göre büyük hata yapılmış, Rasim Kara gönderilmiş ve yerine John Benjamin Toschack gelmişti. Daum'u bile fazla çılgın bulan (ki 90'lardaki Daum ile, kokain davası sonrasındaki Daum'u ayrı incelemek gerek) Beşiktaş camiası bu Galli rint adamı şaşırtıcı şekilde kolay kabul ediyordu. Maribor Branik'i 0-0 ve 3-1'lik skorlarla eleyen Beşiktaş, şampiyonlar liginde iyi bir ivme kazanmış; ancak ligi rekor puan farkı; 27 puanla şampiyonun arkasında tamamlıyor, buna karşın Türkiye ve Cumhurbaşkanlığı Kupaları'nı şampiyonu yenerek kazanıyordu. Detaya daldık, açılışı unuttuk. Sezon'un ilk maçı lige çok uzun yıllar aradan sonra çıkan Şekerspor'laydı. Toshack'ın garip takıntıları mevcuttu. Ertuğrul'u savunmada oynatmak, bir saniye dahi büyük takım topçusu izlenimi vermeyen, hatırladığım kadarıyla Beşiktaş'ta oynadıklarının haricinde hiçbir Süper Lig maçına çıkamayan Osman Öztürk'ü 3-4 maçta ilk 11'e koyup 20. dakikada çıkartıp yerine bir ara yolu memleketimin takımı Bafraspor'la amatöre dahi düşen Osman Üstünel'i oyuna almak gibi garipliklere imza atmıştı. Şekerspor maçında da tüm bahsettiklerim gerçekleşmiş, 10. dakikada yediğimiz gole 75'ten sonra bulduğumuz gollerle cevap vererek 3 puanı fazla zorlayarak kazanmıştık. Gollerden birini Yusuf Tokaç, diğerini Daniel Amokachi atmıştı. Maçtan 10 yıldan fazla süre sonrasında Yusuf'la tanışma fırsatı bulmuş, bu maçı hatırlatmış ve bu sezonda az daha Beşiktaş'ın futbolcusu olabilecektin abi demiştim. 1998-99: Ligi 6. sırada kapatmamıza rağmen Toshack'la devam demiştik. Sezonu Ankaragücü maçıyla açıyorduk. Maçın başında haksız olarak hatırladığım bir penaltı kazanan Ankaragücü vuruşu eski Galatasaraylı Cengizhan'la gole çevirmiş ve televizyon başındaki klasik hakeme çemkirme hezayanlarımdan birini yaşamıştım. Ancak o gün Oktay Derelioğlu, bana göre kariyerinin ilk 5'ine girecek bir performansa imza atmış, 2 şahane golle beraber Ohen'e topuğuyla yaptığı bir asistle maçı tamamlamıştı. Oldukça iyi gittiğimiz sezonun ortalarında Kocaelispor'a kendi sahamızda biri Ahmet Dursun'un attığı gollerle 3-0 kaybetmiş, sonrasında Toshack gitmiş, yerine Kalli gelmiş; lige yeniden tutunmuş şampiyonluğu son haftalarda Fevzi'nin elleri arasından kaçırıp Okan Buruk'un önüne bıraktığı golle Galatasaray maçında kaybetmiştik. 1999-2000: Gördüğüm en berbat sezon açılış maçıydı. Ümit Karan'ın golüyle deplasmanda Gençler'e 1-0 kaybederken pozisyona dahi girememiştik. Kalli sağlık sorunlarını bahane etmiş yerini stajer Brigel'e bırakmıştı, ancak bahsettiğim stajer lig tarihinin rekorunu egale ederek 12 maç üst üste kazanarak takımı yarışta tutmuş, Halilagiç'in geri pasında Fevzi'nın ıskaladığı topla şampiyonluğu ıskalamıştık. Sonrasında... Babanem şükürler olsun hala bizimle, hatta son olarak 2. kez torun mürveti gördü, hatta ve hatta torunun çocuğunu görecek yaklaşık 1 ay sonrasında. Ama bu seneden sonra bir daha hiçbir zaman apartmanı tarhana kokusu sarmadı, onun hazırladığı tarhanalar kadar lezzetlisini bir daha asla içemedim. Zaten artık sezon açılış törenleri de kalmadı, siyah takım beyaz takım maçını göremez olduk, ligin açılış maçlarının tadı bile kaçtı. Evet belki büyüdük ve kirlendi dünya. Bu yazı, gelecek bir zamanda benim çocuğumu kucağına aldığında, kucağındakinin; torununun çocuğu olduğunu anlayabilmesine dua ettiğim alzheimer hastası babaneme ithaf olsun...

9 Yorum:

tomates dedi ki...

her yazıyı hata bulma ve beğenmeme gözlüğü ile okuyanlardan nefret ederim. Ama minik bir saplama yapıp kaçacağım. Benim hafızamda sezon açılışında gol atan Mrkela nın o yıl 2. sezonu değil ilk maçıyıdı. "debut" olayı...Şurdan hatırlıyorum O yıllarda sag kanat Rıza ile süperdi sol kanatta walsh dan sonra şifo oynadı ama bi türlü oraya adam bulamamıştık. O maçtan sonra 1-1 bitmesine rağmen herkes mutluydu. Sol kanatta tamam oldu. Bu adam köre bile gol attırır demiştik...

cesc dedi ki...

Gideyim de bi Uşak tarhanası pişireyim.. Ev arkadaşım Uşaklı da =)

alper dedi ki...

1-bende muhacırım.
2-anam hala tarhana yapıyor ama sanırım bunda kasabada yaşıyor olmamızın etkisi büyük.:))
3-sanırım 3 puandan 2-3 yaş büyük olabilirim.
4-bu sezon açılışlarının hepsini hatırlıyorum da benim için rosenborg yenilgisinin-aumanın o maçta yediği golün-fevzinin ıskasının ve rasim karanın ve sigara içişinin yeri ayrıdır ve gol attığımızda sol yumruğunu sıkmasının.
5-mrkela denince benim aklıma nedense zeyer geliyor.o hangi yıllar oynamıştı bizde acaba.
6-birde son bir soru daha.kadirin bir trabzon spor ile kupa maçında çizgiden çıkardığı bir top vardı hatırlayan var ise o hangi sezondu.

shibby dedi ki...

oha be kardeşim bu kadar duygusal yazılmaz ki :/

threepoint dedi ki...

@tomates

hafızam epey oyun oynamış bana. sanırım nedeni olarak yugoslavya'daki insanlık dramını söyleyebilirim. mrkela iyi topçuydu, lige çok iyi girmiş, yugoslavyanın dağılması sonrasında "sırp" olduğu için huzuru kaçmış ve bir daha top oynayamamıştı. sanırım ben bu 2 dönemi birbirinden 2 ayrı sezon gibi hatırladım.

@adaş

84 doğumluyum. ailem kasabadan biraz hallice Bafra'da yaşamakta, tarhana yapılamamasının tek nedeni babanemin artık yaşlanması ve zamamnında bu işi kimsenin öğrenememiş olmasıdır. zeyer 89-90'da ya da 90-91'de gelmişti, ancak mrkela'nın yeteneğiyle karşılaştırılamayacak bir adamdı. sonradan türkiye'de bir takıma gitti diye hatırlıyorum ama, nasıl hatırlıyorsam belki bir yerlerde okudum bir zamanlar o yaşta o kadarını hatırlayamam.

kadir'in çizgiden çıkardığı topu hiç hatırlamıyorum ama kadir'in son senesinde 93-94'te türkiye kupası yarı finalinde evimizde 3-1 kazandığımız maçta 2. golü çatala atmıştı, muhteşem bir goldü.

alper dedi ki...

eyvallah üç puanım adaşım.yaş farkımız tahminimden daha çokmuş.yaşlanmışım beyav demekki.77manisa -saruhanlı.

ne yalan söyleyim o dönemki gazetelerden tvlerden etkilenmiş ve sırf sırp olması hasebiyle mrkelaya ön yargı ile yaklaşmıştım.ama gerçek şu ki sol ayağı hakketen iyiydi.

ETİKET dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
ETİKET dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
ETİKET dedi ki...

yaşıtınım; aklıma geldi birden, forzanın ana sayfasındaki yazıyı okuyorken, Ulan Rıza'nın kaçan penaltısı vardı, ağlamıştım sinirden... 77'liyim bende çocukluktan yeni çıkıyordum, başımızın üstünde yeri var, ama sindirememiştim Rıza'nın atmasını... Çünkü fiyakalı vurmuyordu toplara, öyle oluncada atamıyordu diye düşünüyordum. ama kızamıyordum da , çünkü bir futbolcuya kızmak ,söylenmek hele söymek bu günkü kadar olay değildi. Söylenemeyince de tutamamış hıçkıra hıçkıra ağlamıştım. Yanımda cimbomlu osman abiyle beşiktaşlı sevim abla'nıno zaman 8 yaşındaki sempatizan Levent vardı. O da benden görüp ağlamıştı. Bu gün çok kolay şikayet ediyor herkes herşeyden...

Ancak o maçın tarihini arıyorken 94-95'miydi emin değilim. Bulamadım aslına bakarsan maçın bilgilerini nette...

Yorum Gönder

Ara