.

.

.
Ekşi Beşiktaş. Blogger tarafından desteklenmektedir.

.

.

27 Ağustos 2010 Cuma

Kaos Futbolu

Kısım I: Saha İçi ve Algı Kaos futbolu. Böyle bir terim icat ettiydik en sonunda yaptığımız anlamsızlığı anlatabilmek için. Mehmet Demirkol zamanında saha içinde olanını güzelce anlatmıştı, o yüzden isterseniz önce şuradan hafızanızı tazeleyin. Bugün futbolun ulemalarına ve onlarla -ister istemez- şekillenen Türkiyeli ortalama bir futbol seyircisine "günümüz futbolunu bir cümleyle anlatın" desek tespitin bini bir para olur, garanti. "koşan adam", "çift önlibero", "iki yönlü oyuncu", "oyun kuran stoper", "pivot santrfor"... Lakin aslında bunların hiçbirisi günümüz futbolunun olmazsa olmazı değil. Bugün sizin oyun kuran stopere ihtiyacınız yok eğer ortasahadaki adamınız gelip topu alacak ve de ileriye kazandıracaksa. Ya da Schweinsteiger önlibero vs. değilken orta ikilide yer alıyor. Çift yönlü oyuncu dediğiniz adamlardan dünya üzerinde birkaç tane var, ama biz herkesin kelebek gibi uçup arı gibi sokmasını bekliyoruz. "Bundan Bank Asya'dan da bulursun" dediğin adamı Bank Asya'dan alıp getirince oynayamıyor. Zamanında Hakan Şükür'e az sövülmezdi, sonra Hakan'ın takıma faydasından, yaptığı koşulardan, presinden bahsetmeye başladık emekli olunca. Lakin bir de Umut Bulut gerçeği var, Hakan'ın yaptıklarının aynısını yapmasına karşın "kazma" etiketini atamamış. Bugün o kazmaya Toulouse talip. Ama zaten Fransa Ligi de eskisi gibi değil yea, değil mi? (Sorarlar adama "senin ligin nerede koçum?" diye) Peki olması gereken ne? Sevgili Noat'ın sık kullandığı tabiriyle "alan parselleme" ve de "taktik çalışma". Bu kadar işte. O yoksa parasını verip Quaresma alır, Alex alır, Stoch alır, Kewell alır maçları değiştirmesini beklersiniz. Bugün önümüzde bir Trabzonspor gerçeği var. 2 yıl önce Ersun Yanal'ın kurduğu kadroyu minimum düzeyde değişikliklerle korudular, bir şablon oturttular, Şenol Güneş vidaları sıkıp cilasını attı ve sonuç ortada. Bugün Glowacki'nin sakatlığı ve de Umut'un durumu söz konusu olmazsa belki de Beşiktaş'ın Avrupa Ligi gelirleri ve de süksesi azalacaktı. Peki ya Trabzonspor'dan hangi oyuncuyu alıp Beşiktaş'a koyarsınız? Serkan, Selçuk... İyi de bu adamlar madem o kadar iyilerdi, iki sene önce bomboşlarken niye almadınız o zaman? Yoksa iki sene önce bu halde değiller miydi? Sizdekiler gelişmedi de, Trabzon'dakiler gelişti, ne kadar ilginç bir tesadüf değil mi? İşte burada bütünün ve de şablonun önemi ortaya çıkıyor, hani bizim en sevmediğimiz iş. Ve o yüzden bugün sahada Liverpool'a sadece 5 dakikada elenen Trabzonspor Türkiye'nin en iyi futbol oynayan takımı. O yüzden bugün Young Boys Tottenham'ı 10-2 yenecek futbol oynuyor. O yüzden Braga Sevilla'yı maymun ediyor. Kısım II: Saha Dışı ve Algı Ve lakin bizim saha dışımız o kadar garip ki, daha doğrusu dışarıda öyle bir kaos var ki, oradan içeriye girdiğinde "X kötü Y gitsin" deyip çıkıyorsun. Bugün Trabzonspor'un bu sütliman halinin devamlı olabileceğine inanan var mı? Şenol Güneş daha önce 3 defa olduğu gibi yarın gene görevi bıraktırılmak zorunda kalır mı? Umut transferi, Trabzonspor yönetiminin senelik "Bu sene takımın halet-i ruhiyesini nasıl bozsak" muhabbetinin başlangıcı mıdır? Yönetim "bu kadro şampiyon olur" derken -ki doğruyu söylerken-, kendilerinin nerede yanlış yaptığını düşünürler mi? Bugün Galatasaray'ın saha içi sorunlarını tespit etmeye çalışsan, Rijkaard'ın transfer yakınmalarını, yerli futbolcuların isteksizliklerini, ortasahada önündeki boş adama pas veremeyecek halde oluşlarını, tercüman krizlerini atlayabilir misin? Aklına yönetim sorunları, iç çekişmeler gelmez mi? Bugün Fenerbahçe maçından sonra spor kanallarının "Fenerbahçe müthiş oynadı" röportajlarının garipliğini es geçebilir misin? Kanatlara adam doldurup stoperi ve bekleri sallamamasını? Yıldırım - Daum - Aykut üçgeninin kulübün planlamasını düzeyinde etkilerini? Bugün anket yapsak ve "Delgado-Tabata-Holosko-Fink-Tello, hangisi gitsin?" sorusunu sorsak gelecek cevaplar ilk iki şıkka odaklanacakken; Schuster'in ısrarla bu oyuncuları kullanmaya çalışması ve her nedense sözleşme bedeli ödenmemişlerin ilk kapı önüne konması tamamen saha içine dayalı bir tercih midir? Bu yukarıdakiler doğru ya da yanlış demiyorum, ama aklınıza bu dış faktörler geliyor mu gelmiyor mu? Kısım III: Hapsolunmuşluk Türk Futbolu Fatih Terim ile o ilk sıçramasını yaptığında, futbolcular iki ayda gökten zembille inmediler. İçlerinde zaten olanı dışarıya döktüler. Aranan çözüm mantalite değişikliği ile geldi. Büyük düşündük. Bugün bakıldığında hala büyük düşünüyoruz. Ama fark şu: O zaman büyük düşünmek azim anlamına gelirken, bugün büyük düşünmek kibir anlamına geliyor. Bugün ülke kulüpleri başarı sıralamasına bakıyorsun, Ukrayna senin üstünde, milli takım düzeyinde Playoff'lara kalmışlar DK elemesinde. Yunanistan seninle aynı yerde, DK'ye gitmiş. Lakin biz hala "Bu takımlara nasıl elenirler?" diyoruz. Her eşleştiğimiz takım "ismi duyulmamış", lakin bir de sormuyoruz "bizim ismimiz ne kadar duyulmuş, ya da ismin duyulması ne fark ettirir?" diye. UEFA'ya baktığında 2001 finalisti Alaves, 2002 kazananı Feyenoord, 2003 finalisti Celtic, 2006 finalisti Middlesbrough ve 2008 finalisti Rangers. Bunlarla bugün eşleşsek sevinir miyiz üzülür müyüz? Bugün başarı sıralamasında 30. sırada olan Finlandiya'nın şampiyonunun 3 topu direkten dönmek yerine içeri girse biz de bu öfori halinde olmazdık açıkçası. Hapsolunmuşluk da burada başlıyor. Bugün sorsan herkes Türkiye futbolunun geldiği noktadan şikayetçi. Çünkü Avrupa'da başarısızlık geldi. Ama aslında Avrupa'da başarısızlık diye gördüğümüz şey, Rıdvan'ın tabiriyle "bir uzaylı için" normal. Çünkü kağıt üzerinde bizim takımlarımızın durumu diğerleriyle eşit. İşte o yüzden, başarısızlığı tanımlarken kendimizi yanlış konumlandırdığımızdan, çözüm önerileri de başka yerlerde olacak. Çok büyük beklentilerle Guus Hiddink'i Milli Takımın başına getirdik. Lakin Hiddink aynı kadroyu çağırmakta gene. Biz bekledik ki yaklaşım değişsin, Hiddink burada kalsın ve bir felsefe aşılasın vs. Değişen tek şey stopere çekilmiş bir Hakan Balta oldu şimdilik. Bekliyoruz. Kısım IV: Toparlama Türkiye futbolu bugün takımları elendi diye birden gerilemedi. Bugünkü durum da dünyanın sonu değil. Bugünkü durum, futbolu algılamamıza tokat olmak yerine kendimizi tatmin malzemesi olacaksa da bir halta yaramaz. Düne kadar Demirören'i eleştiriyorduk, bugün övüyoruz. Fenerbahçe taraftarı Aziz Yıldırım ile "It's complicated" halinde. Polat "8.45" diye bağırır ve taraftar ona eşlik ederken bugün ağzını bıçak açmıyor. Çünkü biz başkanların görev tanımını bilmiyoruz, başkanlara kulübün sahibi gibi bakıyoruz. Başarı gelince onlar alıyor, başarısızlığı satmaya çalışıyorlar. Onun etkisi teknik direktörlere oluyor. Sürekli kovulan teknik direktörler istikrarı sağlayamıyor. İstikrarsızlık halinin en iyi ilacı olarak "hızlı" transferler görülüyor. Bu transferler daha sonra kulübün üzerine maddi ve manevi yük olarak biniyorlar. Bunlar futbolculara olumsuz olarak yansıyor. Maddi olarak iyi yönetilmeyen kulüplerde alacak-verecek sorunları oluşuyor. Federasyon altyapıya yatırım yapmıyor, yapıyor olsa bile bunu güzel bir şekilde satamıyor, algıyı değiştiremiyor. Digiturk algı değiştirmek için tek umudumuz oluyor, çünkü "adamlar o kadar para verdi abi". Kaos futbolu, kaos yönetimi, kaos insanları... Sonra "elendik". Eleniriz tabii...

9 Yorum:

Geçen sene Gs başkan adaylarından biri nasıl yaptılar bilemiyorum ama Peter Canyon ve ekibi ile anlaşma sağlamıştı.Galatasaray için Hagi'den bile büyük bir şanstı ama değerlendiremediler.Bizim mantalitemiz günü kurtarmak adına.Zamanında Fatih Terim Uefa Kupasına gitmeden önce 4 sene,hatta bırak 4 seneyi 1 sene şampiyon olamasa o takımın başında kalamazdı.

Sisteminin doğruluğu çok tartışılan REal Madrid olayı var mesela.Futbola bakış açısı o kadar sığ bir başkan tarafından yönetiliyor ki en çok para sahaya 11 forvetle çıkan şampiyon olacak sanıyor o yüzden her sene teknik direktör değiştiriyor.Bizimkilerde aynı işte bakış sığ.Lan hem paran yok hem yanlış modeli örnek alıyorsun.Nasıl olacak bu iş ..

Bu tabi başlangıç noktası yani saha dışı algı.Diğer söylediklerine %100 katılıyorum.

AQ-47 dedi ki...

O değil de Necip ne oynuyor be...

@aq-47

Abi istedigin elestiriyi getir, amenna, ama boyle uzerinde dusundugun bir yazi yazdiktan sonra altinda seninki gibi alakasiz bir yorum gormek hakikaten uzuyor adami.

Bu sadece sen ben davasi degil, her yazi icin gecerli.

Yani "Bu ne lan g.t ne yazmisin okunmuyor sacma sapan" falan de uzulmem, o kadar diyeyim.

Tomek dedi ki...

Shelbyl üstat, gayet derli toplu ve özlü bir şekilde manzara-i umuminin fotoğrafını çekmiş, eline sağlık. Öte yandan bu kaotik durumu açıklama çabalarına biraz siyaset bilimi bağlamında katkıda bulunmak isterim.

Malum; Türkiye, dinamik bir ülke, hızla büyüyor. Buna paralel olarak çok kapsamlı ve ciddi değişimler geçiriyor. Ekonomideki -dışa dönük- hızlı büyüme bu olup bitenlerin lokomotifi gibi gözüküyor. Futbol da bu gidişattan nasibini alıyor. Samuel Huntington'ın önerdiği "institutional gap" kavramı Türkiye'deki bu gidişata biraz ışık tutabilir. Kavram özetle şunu söylüyor: Bazı toplumlar çok dinamik bir şekilde değişebiliyor ve bu değişim öyle hızlı gerçekleşiyor ki, ülkedeki kurulu düzen, bu düzen içindeki kurumlar, altyapı, yasalar, vb. -buna ayak uydurmaya çalışsa dahi- toplumun gerisinde kalabiliyor. Yani ülkenin temel kurumları o değişen toplumun ihtiyaçlarına artık cevap veremez hale geliyor.

Türkiye'deki genel kaotik durumun (ve özelde futboldaki kaosun) yapısal anlamda böyle bir sebebi olabilir. Ama bir de Türkiye'ye özel kültürel anlamda bir sebebi daha var sanki; planlamayla aramızın pek iyi olmaması (ve buna bağlı olarak; bir problem ortaya çıktıktan sonra çözüm aramayı, problemle karşılaşmadan onun önünü almaya tercih etmemiz). Misal -yine kaotik sıfatını hakeden- şehircilik anlayışımıza bakalım; önce bir şehir kurup ondan sonra gelişine çareler üretmez miyiz? Önce deprem olur, ondan sonra binaların güvenliği aklımıza gelir. Önce gecekondular peydah olur, sonra altyapısını kurarız. Önce trafik bir sıkışır, sonra metro gibi toplu taşıma alternatiflerini gündeme alırız. Önce bir sel vurup geçer, sonra "sahi ya, dereyatağına ev yapılmaz ki" diye sayıklarız, vs.

Bu ikinci sebebe; sağlık, eğitim gibi alanlardan örnekler vermek de mümkün; Türkiye gibi hem nüfusu hem ekonomisi bu denli hızlı büyüyen bir ülkenin önümüzdeki 20 sene için herhangi bir makro eğitim planı olduğunu duyan var mı?

kma dedi ki...

bu yazıyı avrupa ligine girmiş, rakiplerini surklase etmiş bir takım taraftarı olarak üssten okursak pek işe yaramayacak.

dün gece avrupa ligi kuraları için liverpool gelsin, young boys gelsin diyenler vardı.
bahsedilen kibir bu olsa gerek.

bırakın liverpool'u beni young boys çıkma ihtimali korkutuyor. futbolun doğrularını onlar kadar yapmıyoruz, yapma umudumuz da yok bence.

ama isterken bol keseden. nasıl olsa avrupa liginde final hedefliyoruz, kim çıkarsa çıksın elememiz lazım yae.

Hocam böyle sağlam bir yazı , o gelsin bu gitsin ,onu çekelim ,ona çakarızlar arasında güme gitti zamanlama hatası yaptın suç sende diycem ama belkide yanlış bloga yazmışındır ...

Adsız dedi ki...

Shelbyl güzel yazmışsın, eline sağlık. Balık baştan kokuyor dediğin gibi. O kadar çok noktada yanlış yapılıyor, ancak her seferinde teknik direktörler ortaya yem olarak atılıyor ve hemen ipleri çekiliyor. Harala gürele kulüp yönetiliyor bu ülkede, bunun adı açıkça "günü kurtarmak", başka birşey değil.

Ovunc,

Hocam bu yaziyi insanlar okuyunca "Aaa, dunyam degisti!" demeyecekler zaten, o yuzden cok dert degil.

Maksat referans verebilecegimiz bir sey olsun bir yerde, yoksa bunlari daginik daginik cok yazdim zaten. Ben yazdikca onlar ayni kaldi.

Haa, burada yazilanlari tartismak isterdim, evet, ama kismet baska zamana. Elbet bu yaziyi hatirlatmak istedigim gunler olacaktir. :)

@Tomek

Katiliyorum. Kulturu plansizlik uzerine insa olmus bir toplumda yasiyoruz, genel anlamda sorun bu.

Sonucta plan yapacakken 10 yilda bir darbe olmussa, mevzuat keyfe gore degismisse, siyasi iktidarlar inip inip cikmissa ve her gelen kendi kadrosunu olusturmussa; hele bir de serde Akdenizlilik varsa plan falan hak getire oluyor tabii, normaldir.

@kma

Hele bir Robinho da gelsin, kupayi alacagiz yahu ne diyorsun!

Yorum Gönder

Ara