29 Temmuz 2010 Perşembe
Prag Seferi
Beşiktaş son 10 yılda üçüncü kez Prag semalarında görülüyor. Önceki iki maç Lucescu zamanında Şampiyonlar Ligi'nde eşleştiğimiz Sparta Prag ve Uefa serüveninde eşleştiğimiz, şehrin diğer büyük takımı Slavia Prag deplasmanlarıydı...
Slavia Prag'a dışarıda 1-0 yenilmiş, içeride Daniel Gabriel Pancu'nun Beşiktaş tarihinin en iyi oyunlarından birini sergilemesiyle 4-0 öne geçmiş ama bir Beşiktaş klasiğiyle 4-2 kazanmıştık. Karşılaşmanın son dakikalarında rakip bir gol daha atmış ama hakem yardımımıza koşup abuk bir aktif alan yorumuyla golü iptal etmişti.
Biz karşılaşmadan bir kaç gün önce gidiyoruz. Tur, maçla geziyi harmanlamış durumda. Maçtan çıkıp ta İstanbul'a döneceğiz. Yaklaşık 50 kişilik bir kafileyiz. Prag'da otelimize yerleşirken farkediyoruz, tüm tur şirketleri belli otellerle anlaşma yapmış. Otel Türk ve Beşiktaş'lı kaynıyor, spor yazarları falan da aynı otelde...
Bir ara babam bana sesleniyor, "Vedat Okyar'ın ayakkabısının altı yırtılmış, iletişim kuramıyorlar, bi yardım etsene..." Çat pat konuşuyoruz, hallediyoruz...
Prag sokaklarında dolaşırken farkediyorsunuz ki, duvarlarda "Çarşı" yazıları var. Soruyoruz, bizden 8 ay önce Slavia maçı için gelen kafilenin marifetiymiş... Gülümsüyoruz.
Rehberlik yapan kişiye Sparta Prag takımını soruyorlar... "Zor maç" diyor. "Abi yaşlı Poborsky'e kalmışlar işte" diyor aramızdan biri... Rehber önce bir kaç saniye duruyor ve "Çekler disiplinli insanlardır. Kendilerine çok iyi bakarlar. Yaş, Poborsky için bir handikap değil" diyor... "Maçta görürsünüz zaten."
Yavaş yavaş maç saati yaklaşıyor... İstanbul'a dönmek üzere bavulumuzu topluyoruz, otelden ayrılıyoruz, bavulları otobüse yükleyip stadyuma gidiyoruz. O ara duyuyoruz ki, Sergen 8 ay önce Slavia maçı için Prag'a geldiğinde kumarhanede çok büyük bir miktarda para bırakmış...
Aynı kafilede bulunduğum insanlar bana bugünün Beşiktaş'ı hakkında fikirler veriyorlar. Bu kişiler baba, ana, kız-oğul şeklinde bir aile tablosu çizseler de, babanın stad çevresinde hiç lüzumu ve anlamı yokken "hepiniz orospu çocuğusunuz" şeklindeki tezahüratı beni insanlığımdan utandırıyor. Oysa adam 10 yaşındaki kızından utanmıyor. Çek taraftarlar da haliyle, "ne oluyor?" diye anlamsız anlamsız bakıyorlar. Onların ne Beşiktaş'a küfretmeye, ne kavga etmeye niyetleri yok. Ben, etrafta bulunan herkes adına utanç duyarak babamla giriş yapacağımız kapıya doğru ilerliyorum... İşte o adamlar bugün yönetim kurullarında bulunan, bulunmasa da ilişkiler içinde olan, yönlendiren, insiyatif koyan insanlar.
İçeriye giriyoruz. Çoğunluğu gurbetçi. Kimisi Fenerli, kimi Galatasaraylı... Sağdan soldan gelmişler... Kiminin futbolla alakası yok, kimi Beşiktaş'tan kimseyi tanımıyor...
Maç başlıyor. O dönemler Sergen maestro tabii. İlk yarıda Ahmet Dursun'a 2 adet alda at pası veriyor. Ahmet Dursun da kariyer gelişimini doğrular nitelikte hareketlerle ikisini de kaçırıyor. Saçımızı başımızı yoluyoruz. Zira Prag deplasmanında alınacak bir galibiyet bize Beşiktaş tarihinin en büyük başarısının yolunu açacak.
İlk yarı golsüz eşitlikle sona eriyor. Devre arasında Ahmet Dursun'un şimdi mi, İstanbul'a döndükten sonra mı protesto edileceğinin tartışması yaşanıyor. Karar, protestonun İstanbul'a ertelenmesi yönünde...
İkinci yarı başlıyor, maç esasında ortada. Lakin artık pozisyona giremiyoruz. Rakibin fizik gücü kuvvetli ve Poborsky gibi bir kozları var. Yavaş yavaş oyuna ağırlığını koymaya başlıyor. Nitekim golü yiyiyoruz. Yenik duruma düşünce taraftarın Ahmet Dursun kızgınlığı daha da artıyor; "O golleri atamayacaksın da neyi atacaksın be adam..!"
Sergen bahis oynamış mı oynamamış mı bilinmez ama golü yememizin akabininde kişisel becerisle penaltı alıyor. Pozisyonun penaltıyla uzaktan yakından ilgisi yok aslında. Pancu vuruşu gole çevirince tekrar mutlu oluyoruz: 1-1.
Çekler giderek artan oyun temposunda iyiden iyiye ağırlıklarını koymaya başlıyorlar. Orta sahamızda derin boşluklar oluşmaya ve Ronaldo-Zago gibi oyunculardan oluşan yaşlı savunmamızın üzerine kaldıramayacakları bir yük binmeye başlıyor. Bu takımın da adı Beşiktaş ise, o durumlarda gol yemeden maçı bitirmesi imkansızdır öyle değil mi? Soldan gelen ortaya dokunan Poborsky hem skoru 2-1 yapıyor, hem rehberi mahçup etmiyor, hem de Ahmet Dursun tepkisini hortlatıyor... Alacağımız maçı veriyoruz.
Artık havaalanındayız. Havaalanı da Beşiktaşlı kaynıyor. Herkes dertli. Biri soruyor; "Şu takımda futbol oynayan tek bir adam sayabilir misin?"
Ben de cevaplıyorum; "Giunti ve Sergen işte..."
"Tamam, onlardan başka?
"Yok"
Yurda dönüyoruz...
Slavia Prag'a dışarıda 1-0 yenilmiş, içeride Daniel Gabriel Pancu'nun Beşiktaş tarihinin en iyi oyunlarından birini sergilemesiyle 4-0 öne geçmiş ama bir Beşiktaş klasiğiyle 4-2 kazanmıştık. Karşılaşmanın son dakikalarında rakip bir gol daha atmış ama hakem yardımımıza koşup abuk bir aktif alan yorumuyla golü iptal etmişti.
22 Ekim 2003 Sparta Prag Beşiktaş Maç Turu
Biz karşılaşmadan bir kaç gün önce gidiyoruz. Tur, maçla geziyi harmanlamış durumda. Maçtan çıkıp ta İstanbul'a döneceğiz. Yaklaşık 50 kişilik bir kafileyiz. Prag'da otelimize yerleşirken farkediyoruz, tüm tur şirketleri belli otellerle anlaşma yapmış. Otel Türk ve Beşiktaş'lı kaynıyor, spor yazarları falan da aynı otelde...
Bir ara babam bana sesleniyor, "Vedat Okyar'ın ayakkabısının altı yırtılmış, iletişim kuramıyorlar, bi yardım etsene..." Çat pat konuşuyoruz, hallediyoruz...
Resmi Siteden Alınmıştır |
Rehberlik yapan kişiye Sparta Prag takımını soruyorlar... "Zor maç" diyor. "Abi yaşlı Poborsky'e kalmışlar işte" diyor aramızdan biri... Rehber önce bir kaç saniye duruyor ve "Çekler disiplinli insanlardır. Kendilerine çok iyi bakarlar. Yaş, Poborsky için bir handikap değil" diyor... "Maçta görürsünüz zaten."
Yavaş yavaş maç saati yaklaşıyor... İstanbul'a dönmek üzere bavulumuzu topluyoruz, otelden ayrılıyoruz, bavulları otobüse yükleyip stadyuma gidiyoruz. O ara duyuyoruz ki, Sergen 8 ay önce Slavia maçı için Prag'a geldiğinde kumarhanede çok büyük bir miktarda para bırakmış...
Aynı kafilede bulunduğum insanlar bana bugünün Beşiktaş'ı hakkında fikirler veriyorlar. Bu kişiler baba, ana, kız-oğul şeklinde bir aile tablosu çizseler de, babanın stad çevresinde hiç lüzumu ve anlamı yokken "hepiniz orospu çocuğusunuz" şeklindeki tezahüratı beni insanlığımdan utandırıyor. Oysa adam 10 yaşındaki kızından utanmıyor. Çek taraftarlar da haliyle, "ne oluyor?" diye anlamsız anlamsız bakıyorlar. Onların ne Beşiktaş'a küfretmeye, ne kavga etmeye niyetleri yok. Ben, etrafta bulunan herkes adına utanç duyarak babamla giriş yapacağımız kapıya doğru ilerliyorum... İşte o adamlar bugün yönetim kurullarında bulunan, bulunmasa da ilişkiler içinde olan, yönlendiren, insiyatif koyan insanlar.
İçeriye giriyoruz. Çoğunluğu gurbetçi. Kimisi Fenerli, kimi Galatasaraylı... Sağdan soldan gelmişler... Kiminin futbolla alakası yok, kimi Beşiktaş'tan kimseyi tanımıyor...
Maç başlıyor. O dönemler Sergen maestro tabii. İlk yarıda Ahmet Dursun'a 2 adet alda at pası veriyor. Ahmet Dursun da kariyer gelişimini doğrular nitelikte hareketlerle ikisini de kaçırıyor. Saçımızı başımızı yoluyoruz. Zira Prag deplasmanında alınacak bir galibiyet bize Beşiktaş tarihinin en büyük başarısının yolunu açacak.
İlk yarı golsüz eşitlikle sona eriyor. Devre arasında Ahmet Dursun'un şimdi mi, İstanbul'a döndükten sonra mı protesto edileceğinin tartışması yaşanıyor. Karar, protestonun İstanbul'a ertelenmesi yönünde...
İkinci yarı başlıyor, maç esasında ortada. Lakin artık pozisyona giremiyoruz. Rakibin fizik gücü kuvvetli ve Poborsky gibi bir kozları var. Yavaş yavaş oyuna ağırlığını koymaya başlıyor. Nitekim golü yiyiyoruz. Yenik duruma düşünce taraftarın Ahmet Dursun kızgınlığı daha da artıyor; "O golleri atamayacaksın da neyi atacaksın be adam..!"
Sergen bahis oynamış mı oynamamış mı bilinmez ama golü yememizin akabininde kişisel becerisle penaltı alıyor. Pozisyonun penaltıyla uzaktan yakından ilgisi yok aslında. Pancu vuruşu gole çevirince tekrar mutlu oluyoruz: 1-1.
Çekler giderek artan oyun temposunda iyiden iyiye ağırlıklarını koymaya başlıyorlar. Orta sahamızda derin boşluklar oluşmaya ve Ronaldo-Zago gibi oyunculardan oluşan yaşlı savunmamızın üzerine kaldıramayacakları bir yük binmeye başlıyor. Bu takımın da adı Beşiktaş ise, o durumlarda gol yemeden maçı bitirmesi imkansızdır öyle değil mi? Soldan gelen ortaya dokunan Poborsky hem skoru 2-1 yapıyor, hem rehberi mahçup etmiyor, hem de Ahmet Dursun tepkisini hortlatıyor... Alacağımız maçı veriyoruz.
Artık havaalanındayız. Havaalanı da Beşiktaşlı kaynıyor. Herkes dertli. Biri soruyor; "Şu takımda futbol oynayan tek bir adam sayabilir misin?"
Ben de cevaplıyorum; "Giunti ve Sergen işte..."
"Tamam, onlardan başka?
"Yok"
Yurda dönüyoruz...
Kaydol:
Kayıt Yorumları
(Atom)
Ara
-
DERBİ POZİSYON ANALİZLERİ - 1- 0:24 saniye! Gatasaray'ın ilk etkili atağı. Burada en büyük hata *Jailson'un partneri Serdar Aziz'e gereksiz yakınlığı oldu.* Seri burada muhteşem bi...4 yıl önce
-
Feda, Sefa, Farklı Olsun bu Defa - Beşiktaş'ın son dönemini iki ana çizgi olarak ikiye ayırmak mümkün. 1- Yıldırım Demirören dönemi 2- Fikret Orman dönemi. Ben Yıldırım Demirören dönemini te...5 yıl önce
-
Bir Sağ Bek, Üç Mevki: Aaron Wan-Bissaka - Premier Lig geçtiğimiz hafta başladı. Hem takım hem de oyuncu bazında her sezon yeni bir hikaye demek. Galiba geçtiğimiz sezon hiç de fena bir görüntü verm...6 yıl önce
-
Duhuliye - Duhuliye'den 5 ay önce haberim oldu. O da bu fotoğraf sayesinde. Bunca zamandır nasıl hiç duymamışım derken, etrafımdaki çoğu Beşiktaşlının da bilmediğ...7 yıl önce
-
Euroleague bwin Mart 2015 MVP Nemanja Bjelica Röportajı - Fenerbahçe Ülker dokuz maçlık bir galibiyet serisi yakalamış durumda ve 2008-2009 sezonundan bu yana ilk kez Euroleague 'playoff'larına katılma hakkını ...9 yıl önce
-
Önce krampon, sonra performans - Her çocuk gibi sokaklarda başlayan futbol maceramız, bazı çocukların yaptığı gibi benim de toprak sahada devam etmişti. Sonrası okul, iş, hayat mücadele...9 yıl önce
-
NBA: Bir Ayın Ardından... (Part 1) - Her ne kadar başlığımızda bir aylık zaman dilimini ele aldıysak gerek tembellik, gerek iş güç yüzünden yazının paylaşılması, gerekli güncellemeler yapıldık...10 yıl önce
-
Manchester United - Burnley maçı - Manchester'ın ligin yeni takımı Burnley deplasmanında galibiyet alması bekleniyordu ama yine olmadı. Geride kalan 3 haftada takım henüz galibiyet görem...10 yıl önce
-
Bu Sefer Bahanem Var - Yine ihmal ettim blogu ama bu sefer sağlam bahanem var. Son 9 senedeki ikinci kıtalar arası taşınma olayına kalkıştım. Bilenler bilir, son 9 senedir Avus...10 yıl önce
-
Babylon Dergisi Röportajı - http://www.aliece.com/2013/11/babylon-dergi-ali-ece-roportaji/#more-189511 yıl önce
-
Arsenal Kendine İnanıyor - Arsene Wenger'in sözleriyle, *"İyi bir rakibe karşı alınmış tatmin edici galibiyet." *Arsenal hafta sonu Liverpool'u oyun dışı bırakarak, bölüm bölüm saha...11 yıl önce
-
Hiç Unutmadığım... - 17 sene önce bugün tek bir imzanın milyonlarca insanı bu kadar etkileyebileceğini tahmin edemezsiniz. O adam hakkında bir sürü yazı yazdım, hala okuyan ...11 yıl önce
-
-
8 Yorum:
resim foto shock mu?
Maçı bırak Prag geçerlerini anlat birazda Jessie :)
"Karşılaşmanın son dakikalarında rakip atağında oluşan penaltı pozisyonu da yüreğimizi ağzımıza getirmişti..."
Yanlış hatırlamıyorsam slavia'nın ilk golü uydurma penaltıdan gelmişti. Yüreklerimizi ağzımıza getiren pozisyon ise goldü. Uydurma penaltı golü veren hakem nasıl olmuşsa uzay bir aktif alan yorumuyla golü ofsayt gerekçesi ile geçersiz saymıştı.
evet evet. düzelteyim.
uyarı için teşekkürler.
Rica ederim...
zelenka bayağı zorlamıştı bizi o maçta ilk golü de o atmıştı hatta. tabii ahmet dursun o golleri atsaydı bunların hiç önemi olmayacaktı. :S
İlhan kırmızı görmeseydi Chelsea maçında belki o pozisyonları gole çevirebilirdi. Yine de en pis koyanı o sene o grupta o son maçta ... neyse siz biliyorsunuz işte....