.

.

.
Ekşi Beşiktaş. Blogger tarafından desteklenmektedir.

.

.

21 Nisan 2010 Çarşamba

Hava Ayaz mı Ayaz

Barış Manço'nun bu güzide eseri, neredeyse hatırladığım en eski müzik klibidir. Aynı eserin melodisi, bizi umursamadıklarını söylemelerine rağmen bize karşı beste yazan Fenerbahçe tribünlerinin bir tezahuratın güftesine eşlik etmektedir. İçinde hakaret de vardır küfür de ki tribün kültürüne göre de çok galiz küfürler içermemektedir ve hatta yaratıcılık-üretim konusunda pek de verimli olmayan söz konusu tribün için başucu eseri bile sayılabilmektedir. Buraya kadar her şey normal sayılabilir. Bir tribünün, her ne kadar kendilerine rakip görmeseler de rakip tribünün takımını hedef alan bir eser kaleme alınması çok doğaldır.

Son 2 yılda oynanan bir Fenerbahçe Galatasaray derbisinde, enteresan bir biçimde stat hoparlöründen çıkan Edith Piaff'tan "Those were the days"i dinleten Saraçoğlu Stadı idari yetkilileri, pazar günkü derbide sık sık Barış Manço'nun bu güzel şarkısını da bize dinletti. Bazı kısımlarda hoparlörün sesi kısıldı, tezahuratın devamını yine getiremediklerinde ses tekrar açıldı. Küfürün engellendiği iddia edilen bir statta, bizzat stat görevlilerince küfür teşvik ediliyordu. Zerre de şaşırtmadı beni. Daha önce , en güçlü oldukları yan olan-ki bence onda da Türkiye'nin en iyisi değiller- bir koreografide "İtaat et" diye buyururken, "it" kelimesinin rengi siyah beyazdan oluşmaktaydı. Bütün maratonun aktörlüğünde gerçekleşen bu koreografiden Fenerbahçe yönetimi haberinin olmadığını iddia etti.  Belki de sarı lacivert kartonlar yeterli olmamıştı, bu yüzden bir bölümü siyah beyazdan oluşmuştu...

Maçtan sonra eve geldiğimde ise balonlarda resmedilmiş şampiyonluk hayali kuran Dalmaçyalılar'ı gördüm. Küfüre karşı olan, hatta rakip camianın taraftarlarının kendi yönetimlerine karşı gösterdiği tepkilere bile bizzat kendisi cevap veren büyük başkanın büyük ihtimal bu balonlardan da haberi yoktur, zannedersem büyük başkan sandığımızdan daha büyüktü...

"Yok birbirimizden pek bir farkımız" diye bu blogda da, başka siber ortamlarda da defalarca kez tribündeki insanların aslında birbirine çok benzediklerinden bahsedilmiştir. Yıllardır takip edip 8 yıldır içlerinde bulunduğum Beşiktaş tribünleri beni şu ana kadar biri tezahurat biri pankart olmak üzere yalnızca 2 kez utandırmıştır. Ti'ye alınan, can simidi olarak kullanan "münferit" birçok olay da sık sık canımı sıkmıştır. Ancak taraftarın hiçbir ayıbı, yönetimin bilgisi; hatta teşvikiyle gerçekleşmemiştir. Ayrıca ben, kendi tribünümün diğer tribünlerden pek bir farkı olmadığını da kabul etmiyorum. Yönetimde yaşanan binbir travmatik krizleri atlatabildiği kadar ucuza atlatmaya çalışmış bu tribün, çok kritik bir haftada oynanan, olası bir galibiyet halinde liderliği getirecek bir maçta, yanlış bir kararla 10 kişi kalmışken ve rakip bunaltıyorken, yine yanlış bir kararla rakibin 10 kişi kalması sonucunda önce hakemin eyyam yaptığını dile getirmiş, sonrasında da atılan futbolcuyu alkışlamıştı. 

Tek bir iyi not, elbette sınıfı geçmeye yetmez. Ancak bu insanlar zaman zaman yaptıkları hatalarda giyotine götürülmek istenmiştir.

5 yıl öncesinde de hatalar yapılmakta, ancak medya bu tribünün üstüne bu kadar gitmediği için pek de ses getirmemekteydi. Medyatikleştirildikten sonra, şirinlik muskası gibi gözükmeye başlayan bu tribünün her hatası hayalkırıklığı yaratmaya başladı. Oysa ki bu insanlar, tribün insanlarıydı, espritüel ve manidar olabilirlerdi, ancak gündelik hayatın daha ötesinde sertlikte insanlardı. Küfür de kavga da etmekten çekinmezlerdi. Ancak ne bir yönetici ya da tribün kültüründen nasibini almış herhangi bir taraftar da aksini iddia etmezdi.

Üstten ısıtmalı, Premier Lig ambiyansı yaratan bir medeniyet cennetindeydim pazar günü. Girişi de çıkışı da tahmin ettiğim üzere zahmetliydi, normal olarak... Stokları kısıtlıydı ve satacak suları kalmadı, plansızlık işte... Büyük başkanın maratondaki taraftarların misafir tribününe yaptığı hareketlerden, o taraftarların da pankart açmaktan pek bir haberleri yoktu; en fazla 6  metre uzunluğundaki pankartı 3 denemede açabildiler. Haklılardı, çünkü büyük başkan onlara pankart açmayı uzun uzun zaman boyunca yasaklamıştı, kendisinden habersiz o statta kuş uçmasının bile mümkünatı yoktu, münferit birkaç olay haricinde...

3 Yorum:

RuFF dedi ki...

Komik olan hava ayaz mı ayaz " çalarken staddaki Fenerlilerin % 98'inin o bestenin bize uyarlanmış olanını bilmemesiydi.Büyük ihtimalle hepside içlerinden " ulan ne alaka " demişlerdir emin olun.

Pamukk dedi ki...

aaaa küfüre karşı oolan kıymetli başkanları öğretmemiş mi onlara. insan bi ön çalışma yaptırır maç sonu bunu çalıcaz şunu ezberleyin fln der.cıx cıx atlamış heralde.

Pamukk dedi ki...

sana itlik yapana sen de aynını yapıcan . anladıkları dil bu.

Yorum Gönder

Ara