.

.

.
Ekşi Beşiktaş. Blogger tarafından desteklenmektedir.

.

.

14 Nisan 2010 Çarşamba

Deplasman Tribünü / Fenerbahçe

İki takımın birbirleriyle oynadığı maçlara ait istatistiklere baktığımızda bu derbinin dünden bugüne ne kadar çekişmeli geçtiğini, bilhassa son yıllarda tansiyonun çok yüksek olduğuna tanık olduk hep. Kimi zaman iki takım arasındaki transfer çatışmaları, kimi zaman aklı selim olmayan yöneticilerimizin beyanları, kimi zaman da taraftarların birbirine karşı tutumları bu maçın öncesini ve sonrasını hep farklı yerlere taşıdı. 100 yılı geride bırakan bu rekabette son yıllarda kayda değer olağan dışı durum, Fenerbahçe taraftarının İnönü’de, Beşiktaş taraftarının Saraçoğlu’nda daha çok sevindiği. Aslında taraftar olarak, en azından benim için, deplasmanda alınan derbi galibiyetlerinin yeri apayrı. 3 kez İnönü’de deplasman taraftarı olarak yer aldım ve 3 galibiyet gördüm. Belki iki tanesi direkt şampiyonluk yolunu açtığı için bu kadar unutulmaz olmuş olabilir ama ağırlıklı olarak hissettiğim, azınlık olarak 90 dakika boyunca sesiniz çıktığı kadar takımınızın kulağına inancınızı fısıldamaktı. Gelelim o malum İstanbul hatırası olan 3-4’lük maça… Beşiktaş taraftarı olmadığım için o hazzı elbette bilemem ama Pancu, İnönü’de kaleye geçse ve Beşiktaş aynı skorla Fenerbahçe’yi yenseydi coşku mutlaka olurdu ama Kadıköy’de galip gelmek kadar anlamlı olur muydu tartışılır diye düşünüyorum. Bu maç öncesi takımların eksiklikleri şunlar, oynaması gereken taktik şudur; bunu oynarsa maç başlamadan biter olaylarına hiç girmiyorum çünkü iki takımın da yıllardan beri en büyük eksikliği ‘’YÖNETİCİLERİ’’. Elbette hepsini aynı kefeye koymuyorum ama çoğunluğu, hem bu rekabeti daha şiddetli ve çıkılmaz bir hale getirdi hem de her hafta sonu kendimizi iptal ettiğimiz bu güzel oyunu kirlettiler ve kirletmeye de devam ediyorlar, edecekler. Alt kademeye girmeden direk balık baştan kokar diyip Aziz Yıldırım ve Yıldırım Demirören’i göz önüne alalım. Fenerbahçe ve Beşiktaş’ı birbirine yakın bulduğum tek konu başkanlarıdır. İkisi de başkanı oldukları takımları çok seviyorlar evet bu bir gerçek ama onlar severken başkaları o takımlardan nefret ediyor bu da onların çözemediği ya da çözüp de üstüne düşmediği başka bir gerçek. Aziz Yıldırım’ın ayağını kaldırdığı toprağa basan ise Yıldırım Demirören. Örnekler çoğaltılabilir ama sadece tek bir örnek ile olayı dallanıp budaklandırmadan özetleyeyim. Bu sene İnönü’deki Denizlispor maçında yaşananlar ile Fenerbahçe tribünlerinin birkaç sezon önce yaşadıklarını göz önüne getirirsek aslında başkanlarımızın birbirlerinin ruh ikizi olduğunu, Papermoon yerine herhangi bir kahveye gidip bir el tavla oynadıklarında çok daha samimi olacaklarına inanıyorum. Anlaşmama ihtimalleri yok denecek kadar az… Gelelim son olarak sezon boyu Fenerbahçelinin Beşiktaş’ı nasıl gördüğüne… Bu sezon bu lig bana çok şey kattı. Birincisi fikstür avantajı diye bir kavram olmadığına, ikincisi, Beşiktaş’ın özellikle de Mustafa Denizli’nin asla ve asla yabana atılmaması gerektiğini öğrendim. Beşiktaş taraftarları hariç ben de çoğunluk gibi bu sezon Beşiktaş’a şans tanımıyordum. Ligin başındaki o kötü dönem, taraftar-yönetim çekişmesi, Mustafa Denizli’nin isteksizliği derken birden sihirli bir el sanki Beşiktaş’a dokundu ve her şey süt liman oldu. Ondan sonra ne mi oldu ? Yorumcular her hafta başka bir takımı şampiyon gösterdiler; sezon başında daha oynamadan al aşağı edilen Ferrari yere göğe sığdırılamadı; ‘’ballı’’ diye lansa edilen Mustafa Denizli’nin kehanetlerinin dışında oyun zekası da daha çok dile getirildi. Pazar günü bir taraf rezil bir taraf vezir olacak. Pazartesi günü, Fenerbahçe’nin ya da Beşiktaş’ın futbolcularının gece hayatlarını, yöneticilerin telefon konuşmalarını, hakem ve soyunma odası koridorlarını, Salı günü kaybetse dahi sözleşme yenilediği için Mustafa Denizli’nin transfer reçetesini, Daum kaybederse gideceği yeni takımı, Fenerbahçe’nin alacağı oyuncuları, Çarşamba günü Hıncal Uluç’un müthiş tespitlerini (!), Perşembe günü Şampiyonlar Ligi maçları ile Turkcell Süper Lig’i karşılaştırıp, Cuma günü bir önceki haftanın arşivlerine bakacağımız günleri görüp aşağı yukarı bu düzende seyredilecek bir gündemle karşılaşacağız. Bu maç 5-5’de bitse, toplar direklerden de dönse, hakem enfes bir maç da yönetse biz belki azınlık olarak bu güzel oyundan bahsedeceğiz ama genellikle yine her hafta konuşulanlar dile getirilecek... ilk11.blogspot.com

8 Yorum:

yazı güzel olmuş olmasına ama bence gavurun dediği gibi, biraz fazla politically correct olmuş. ne etliye karışayım, ne sütlüye havası seziliyor. daha bir fenerbahçeli düşüncesi görmek isterdim. yanlış anlaşılmasın, "yazı provokatif olmalıydı demiyorum", sadece "gereğinden fazla doğrucu" olmuş diyorum. fenerbahçe adına içerden bir yazı olacağına, her iki takıma da dışardan bakan biri yazmış gibi.

yine de eline sağlık tabi.

Nerazzurri dedi ki...

Bunca sene etliye sütlüye karışıldı da nolduki. Sonucu hiç bir zaman olmayacak tartışmalar var hep. Bjk'ye göre her zaman Bjk, FB'ye göre her zaman FB, GS'a göre her zaman GS haklı.

Antidoto dedi ki...

Bu maçtan önce daha tahrik edici yazılar bekliyor değil mi insan?Şöyle kendilerini büyük görsünler, bizi aşağılasınlar, biz de hırslanalım, ağız dolusu sövelim, derbiye mental olarak da hazır girelim hesabı...Kimseyi eleştirmek için yazmıyorum bunları ama durum bu.Havaya girmemiz için kızmamız, küfür etmemiz, kavga etmemiz gerekiyor bizim. Çünkü misal İngiltere'de olduğu gibi derbiyi derbi yapan değerler yok Türkiye'de.Anlık kapışmalar, laf atmalar var. Takımların bir sınıfı, kimliği,dini, siyasi görüşü temsil durumu olmadığı için derbinin havasını oluşturan şey de sidik yarışı oluyor.

Kalten dedi ki...

Öyle bir zamandayız ki tarafsızlık, aklıbaşındalık gibi özellikleri "olması gereken"den çıkıp erdem kabul etmeye başladık.

Ben yazıyı sevdim.

turkıye'de 70 mılyon, futbol takıp eden 50 mılyon ınsandan, fenerbahceye gonul vermıslerın dısında kalanların bu takımdan bu kadar nefret etmesının sebebını bır fenerbahcelı bana acıklasın arkadas! futbolla az bıraz alakası olan ya da olmayan herkes fenerbahceden nıye nefret eder? ortada kazanılmıs bır basarısı da yokken!

yorumum neden sılındı!

Mitya dedi ki...

ramon sanchez - sen soyle o halde neden bu kadar nefret edildigini, biz de yazariz birseyler.

sadece olayin detayina girmeden sunu soylemek gerek - bahsettigin meselenin temeli her ne olursa olsun, nefret hicbir zaman salt objektif bir inceleme alani icinde yer almaz. boyle bir alan zaten yoktur belki, kabul, ancak nefret icinde cetrefilli iktidar iliskilerini, mitleri, dedikoduyu, falan fistan turlu seyi barindirir, ve dunyayi gozlemek icin basvurdugumuz repertuarda ozel bir yer isgal eder. hayati kolaylastirir, eksiklikleri mesrulastirir, fazlaliklari "yaratir." bu fenerbahceli icin de boyledir, bir turk icin de, senin gibi bir fenerbahce aleyhtari icin de. fenerbahce'den nefret edilmesi - eger dogruysa bile - aslinda kendi basina hicbir sey soylemez, dedigin gibi, ancak bunun derinlerine indigimizde seninle, benimle ilgili birseyler soyler, fenerbahceyle ilgili degil.

ne demek ıstedıgım bugun daha ıyı anlasıldı sanırım!!

Yorum Gönder

Ara