.

.

.
Ekşi Beşiktaş. Blogger tarafından desteklenmektedir.

.

.

24 Aralık 2009 Perşembe

Kadın Gözüyle

Ne İşin Var Maçta?

Bana “Beşiktaş’lı olmak” hakkında bir yazı yaz denildiğinde, oturup düşündüm.

“Ne yazsam?” diye düşündüm önce. Ama öyle oturup da kafa patlamadım, doğruya doğru. Araya bir şeyler girdi, işler, meşguliyetler, çocukların koşturması… Derken bir kaç cümle yazıverdim, bir sayfa. Uzun zamandır Türkçe yazmamanın verdiği kısırlık da eklenince, beğenmedim. “Hani şöyle bir şevke gelsem, ilham gelse, Manisa’yla kupa maçından sonra yazarım keyifli keyifli” dedim, o da nasip olmadı.

Bir süre içinde maçlar konusunda yorumlarımı göreceksiniz zaten. Maç yorumu yazmak kolay. Beşiktaş’ı anlatmak zor. Beşiktaş’ı anlamak daha da zor. Geleneksel “taraftarı ifrit etme” günlerinden tut, Fenerbahçe’nin göbeğinde yaşarken pencereyi açıp “Be-şİK-TAAAAŞ” diye haykırtma potansiyelli maçlara kadar, inanılmaz inişli çıkışlı bir takım, bir o kadar da inişli çıkışlı bir ruh.

Bir “Beşiktaş’lı” tipi var insanların kafasında sanki. Maça giderken garipsiyor çevremdekiler. Taki şöförleri “hayrola?” dercesine dönüp dönüp bakıyorlar – yanlış yollara girdikçe laf sokmama takmıyorlar da, sırtımdaki formamla saçımın rengine, koyu kırmızı ojelerime takıyorlar. Hele bir de çocuklarımın olduğu ortaya çıkarsa, hasbelkader telefonda konuşursam, “oğlum, sen uyu, ben eve gelince sana sonucu söylerim uyandırıp” filan da dersem, isyan ediveriyorlar.

İşte o garipseyenlere, “ne işin var maçta?” diyenlere cevap vermekte, anlatmakta güçlük çekiyorum. Gereksiz de buluyorum. Bilen biliyor zaten. Başka takımlar gibi değil ama. Çok farklı, çok garip, bir yere kadar yıpratıcı, bir o kadar da manyakça bir sevgi bu. Kendi kendine işkence eder gibi seviyor Beşiktaş’lılar takımlarını.

Şöyle söyliyeyim…

Herhangi bir maçta şarkılarla, türkülerle, marşlarla başlarız ya. Kazara veya şu veya bu sebepten bir gol yeriz. Bir anlık sessizliğin ardından yine başlarız, “Beşiktaş’ım Oley,” “Aldırma” filan deriz, kol kola, el ele. Belki bir tane daha yeriz, biraz daha uzun süren bir sessizliğin ardından yine tezahürat… “Söylesene bize hoca..” deriz, “Şampiyon olacağız Beşiktaş’ım bu sene…” diye bağırırız. Dakikalar geçer, 87’de filan tezahüratlar kısılmaya başlar bazen ya… İşte o anki kırgınlıkla kızgınlığı, o anki kalp atışımızla tezat yavaşlamış çekirdek çıtlamalarını bir yana, sonraki hafta aynı heyecanla maça gelip aynı marşlarla aynı şevkle bir daha o hisleri yaşamayı bir yana koyup, üstüne de inanılmaz bir umut ve sadakati eklerseniz o zaman anlatabilirim belki Beşiktaş’lı olmayı. Onu da herkese değil. Anlayana.

Son not: Fuboldan iyi anladığını iddia eden kadınlardanım. Ama öyle ortaya çıkıp da “ben futboldan iyi anlarım” diye ahkam kesmem. Kimin gireceğini, kimin yedek kalması gerektiğini, nasıl dizilmelerinden tut, dedikodusuna, kıyafetine, saçına başına her şeye yetiştirecek lafım vardır. Cuma akşamından oturur, Pazar’a kadar tüm maçları zevkle seyredebilirim, seyrederim, İnönü’de maça gitmeyi de pek severim. Ama oturduğum yer evlere şenlik, korner mi taç mı, gidiyor muyuz geliyor muyuz pek anlaşılmıyor.

Zkurmus

6 Yorum:

"beşiktaşlı olmak farklıdır." bu cümleyi söylerken en büyük desteği kadınlardan alıyoruz belki de.
ülkede beşiktaşlı oranı azdır. kadınlar arasında beşiktaşlı oranı daha da azdır. ama diğer kadınlar "en büyük bilmemkim", "şampiyonuz oley" derken, beşiktaşlı olanlar takımlarının onbirini bir çırpıda sayar, kenarda köşede kalmış tezahüratları dahi bilir. sığ değillerdir tuttukları takım konusunda. gerçekten severler.
sadece buna dayanarak bile diyebiliriz ki "evet, farklıyız."
seviyorum lan seni beşiktaş :)

tathar dedi ki...

gayet güzel bir yazı olmuş, teşekkürler...

occasion dedi ki...

şimdi ben de "bir kadın olarak beşiktaş sevgisi" diye başlayıp cümlelerce döktürebilirim bir kadın olarak. fakat az-öz yazmak istiyorum.

beşiktaş taraftarını "takım tutan, maç izleyen sıradan taraftar" düzleminden ayıran "şeyler" kadın için de erkek için de aynı aslında.

şey ifadesi kullandım, çünkü başka bir tanım bulamadım.

bu öyle bir şey ki zahiri olarak görülmez ve eksik kalır anlatımlar. olabildiğince içseldir.

işte öyle bir şeydir.

hani ıssız bir yoldan geçerkendir.

Bence hazır kadınlara söz vermişken, stadlardaki durum hakkında görüşlerini de almakta fayda var. Rahatsızlıkları var mı, neler? Hemcinslerini İnönü'den kaçıran sebepleri ortadan kaldırabilir miyiz, ne yapılmalı...

Zeynep dedi ki...

Stadlardaki durum konusunda benim ilk şikayetim tuvaletler. Tüm tuvaletler böyle diyeceksiniz, haklısınız. Onlar da temizlensin, düzelsin.

İkincisi, maç öncesi ve sonrası tek kapıdan giriş çıkış yapılıyor kale arkası için (diğer tribünleri bilemiyorum). Ezilme tehlikesini bir yana bırakalım, taciz durumları ortaya çıkınca "ulan bacına da mı bunu yapacaksın hayvan" şeklinde kafada çanta patlatma durumları maç öncesi çok keyif kaçırıyor.

İlk aklıma gelenler bunlar.

uur dedi ki...

10 yaşındaydım ilk maça gittiğimde babamla..Cesur bir baba benimkisi;iki kızını alır her haftasonu maçlara giderdi. "Baba burdakiler bağırmıyor; noolur ortaya gidelim" diye yalvarırdık. Yan yan yanaşırdık orta gruba hadi biraz bizim gönlümüz olsun diye.

22 senedir her İnönü maçına gidiyorum. Ablam evlenip çocuklanınca bıraktı maçlara gelmeyi..biz babamla iki kanka devam...

Zorluklar? Hayatın zorlukları işte...Hatta daha kolay İnönü de hayat. Saat 8den sonra kışın sokakta yürümekten korkarım; maça yalnız gelmekten korkmam mesela..Abilerimdir; kardeşlerim yanımdakiler...Kalabalık bi grupla göz aşinalığı vardır zaten.Severim onları hatta uğur bellerim; biri gelemese allah maç gitti derim. Bİ kısımdan tiksinirim..içki içerler; üzerine atlarlar; karşısındakinin bayan olduğunu düşünmezler; dibinde ana avrat küfrederler.Kızarım ama bişey demem. Çünkü aynılarından sokakta da vardır..en azından bunlarla bir noktada birleşebiliriz...iki dakka sonra bi gol sonrası kolkola beşiktaşım oleyy demiyeceğimizin bi garantisi de yok üstelik:)

İnönü Ev gibidir benim için; merdivenlerden çıkıp sahayı ve numaralı tribünü görünce karşımda derin bi nefes alırım...

Bayan olmak Türkiye `de zor...İstanbul`da daha zor...ama İnönü`de herşey çok farklı

Yorum Gönder

Ara