.

.

.
Ekşi Beşiktaş. Blogger tarafından desteklenmektedir.

.

.

24 Ekim 2009 Cumartesi

İstikrar

Günümüz öğrenme metodlarından en önemlilerinden biri "tekrar" dır. İnsan belli bir konuyu tekrar tekrar üzerinden geçerek ele aldığında daha başarılı oluyor. Bunu öğrenme metodlarında uzmanlaşmış bilim insanları ifade ediyorlar. Bir yetiyi kazanmanız için yapmanız gereken en temel şeylerden biri o beceriyi tekrar etmek. Bunun günümüz futboluna da yansıması çok açık. Uzun vadeli projelerin temel ögelerinden biri de bu "tekrar" meselesi zaten. Bir oyun şablonu, şablon içinde sporcuların bireysel taktikleri, bunların uygulanışı, bir meleke haline getirilişi ve neticesinde hedeflenen kusursuz işleyiş. Günümüzde uzun vadeli çalışma fırsatı bulmuş teknik direktörlerde aslında hep aynı şeyi görüyoruz. Takım şablonuna ve oyuncu dizilişlerine sadakat... Örneğin Arsene Wenger. Dikkat edin hem şablon istikrarı var hem de oyuncu istikrarı var. Kötü giden iki maçın neticesinde Abou Diaby'nin yedeğe çekildiğini göremiyoruz. Tek gördüğümüz, üçüncü maçta Diaby'nin daha iyi oynadığı. Zira orada sorunlar bireyler üzerinden değil, sistem üzerinden çözülmeye çalışılıyor. Hiç şüphesiz bireylerin yeterlilik düzeyleri sistemin işleyişi için olmazsa olmaz ama orada da oyuncu seçimindeki titizlik devreye giriyor. Örneği Wenger'den verince illa "orası da Arsenal kardeşim" noktasına kayıyoruz ama ona da birazdan Bülent Uygun'dan uygun bir cevap vereceğim. Bugün Avrupa'nın hangi üst düzey takımına baksanız aynı şeyi görüyorsunuz. Wolfsburg da böyle, Galatasaray-Fenerbahçe de böyle, Barcelona, Genoa da böyle... Maçlarını tlevizyondan bile izliyor olsanız o pozisyondaki oyuncunun hangi misyonla sahaya çıktığını algılayabiliyorsunuz. İşte günümüz futbolunun temel ögesi "netlik" bu yüzden. Üst düzey takımlarda görev tanımları, beklentiler belli. Sahanın herhangi bir yerindeki oyuncu kendi görevini bildiği gibi takım arkadaşlarının görevlerine de hakim olduğundan saha içerisinde bu anlamda bir kargaşa yaşanması da mümkün olmuyor. Günümüz futbolunda iki takım arkadaşının saha içinde "çarpışması" hiç hoş karşılanacak bir husus örneğin. Görev tanımındaki problemler, saha parselasyonundaki aksaklık vs gibi bir sürü etmen sayabilirsiniz. Temel örneğinizi de Fink'in Wolfsburg maçında Sivok'u sakatladığı pozisyon olarak alırsınız. Avrupa'nın üst düzey tüm teknik direktörlerinin bu anlamdaki tutumu bellidir. "B planı" denen, işler yolunda gitmediyse yapılacak hamle ne Jean Tigana'da, ne Vincent Del Bosque'de, ne Arsene Wenger'de, Ne Frank Rijkaard'da mevcuttur o yüzden. Göremezsiniz, duyamazsınız. Bir maçlık hamleler, format değişiklikleri vs bu teknik direktörlerin kitabında yazmaz. Onlar aylarca, yıllarca oturtmaya çalıştıkları düzenlerinin takipçisi olurlar. Örneğin yine Arsenal... Yılların 4-4-2 takımı bu sene 4-3-3 oynuyor. Lakin bu sene hiç bir maçta da 4-1-2-1-2 veya 4-4-1-1 şeklinde başka dizilişlerde sahaya çıkmıyor. Saha içindeki pas açıları, görev tanımlarının değişmesi, oyun planının değişmesi gibi bugünden yarına değişemeyecek hususlar var zira. Aksini yaptığınızda Fink'in Sivok'a kafa attığı bir takım olup çıkıyorsunuz zaten. Eboue'nin geçen sene sol kanatta başarılı performansından sonra sorulan bir soruya şöyle cevap veriyor Wenger; "Eboue sol kanatta da oynayabilir. Çünkü öyle eğitildi." İşte o düzeyle bizim düzeyimiz arasındaki temel farklılık "anlayış" oluyor o yüzden. Bunun parayla pulla da alakası yok. Sivasspor'un eski teknik direktörü Bülent Uygun ne diyordu hatırlayalım; "Arsenal'i çalıştırmak kolay, gelsin Sivas'ı şampiyon yapsın da görelim." Şimdi bu zihniyetle katebileceğin mesefa ne olabilir bunu sorgulamak lazım. "Eboue öyle eğitildi" sözü aslında oradaki futbol yönetiminin zihniyetini çok güzel açıklamıyor mu? Bugün Serdar Özkan'ın ters kanat aksiyonlarında başarısız olmasını yine aynı cümlelerle açıklayabilir miyiz; "Serdar Özkan öyle eğitilmedi" Aynı şekilde, Paf takımında forvetti, A takımda sol bek oldu deseniz, Mehmet Sedef'in adamını kaçırmasını izah edebilir misiniz? İsmail Köybaşı'nın ofansif oyuncu olarak aldığı futbol eğitimi defansif nosyonunun zayıflığını da ifade etmez mi? Tekrar dönelim istikrar ve ezber meselesine. Topu bir oyuncunuza verdiğinizde yanındaki oyuncunun özelliklerini ezbere bilmesi, ne zaman topu verebilir, ne zaman veremez, ne zaman panik yapar, ne zaman yardıma ihtiyaç duyar... İbrahim Kaş topu ayağına aldığında hangi pas kanallarını kullanmalıdır, ne zaman hücuma destek vermeli, ne zaman daha kontrollü oynamalıdır? Ters kanadında İsmail'in veya İbrahim'in tercih edilmesi İbrahim Kaş'ın bireysel taktiğini nasıl etkilemelidir? Şimdi İbrahim Kaş özelinde konuşacaksak söylememiz gereken temel şey bu oyuncunun hangi mevkinin oyuncusu olduğunu dahi daha kesin şekilde ifade edemiyor oluşumuzdur. Beşiktaş'ın ideal sağ beki kim sorusu hala muallak mesela. Biz bu oyuncudan sağ bek oyuncusunun temel gereksinimlerinin ne olduğunu anlamış olduğunu varsayıyoruz oysa. Bırakalım oyuncuların pozisyon gereksinimlerini ne kadar anladıklarını, takım rotasyonu bile belli değil. Fink 11'in oyuncusu mu, rotasyon oyuncusu mu tartışmalı. Rodrigo Tabata'nın Şampiyonlar Ligi maçlarında oynatılmıyor oluşu taktik icabı mı, uyum süreci mi, yoksa bir başka sebep mi? Beşiktaş'ın esas oğlanı Bobo mu yoksa Nobre mi? Ekrem'in esas mevkii neresidir? İbrahim Üzülmez mi, İsmail Köybaşı mı? Tello sol bek mi, forvet arkası mı? Yoksa Sivok stoper değil mi? İşte bu yüzden Beşiktaş'ımız soru işaretleriyle dolu bir takım oluyor. Bugün Galatasaray ve Fenerbahçe'nin 11'lerini %90 oranda tahmin edebiliyorsak bunun bir anlamı olduğu çok açık. 3 ayda bir şablon ve rol paylaşımı yapabilmiş ise bunu Rijkaard ve Daum'un becerisi olduğunu ortaya koymamız gerek. Ancak şüphesiz ki 12 aylık periyodta bunun bir bölümünü Mustafa Denizli'den beklemek te bizim hakkımızdır. Çünü biz bu kadar kötü bir organizasyonu haketmiyoruz...

1 Yorum:

Sertug Ozgur dedi ki...

Çok doğru.. Yalnız ortada şöyle bir durum var.

Saydığın oyuncularımızın belli bir bölgesi yok. O kadar çok asli görevi belli olmayan oyuncu var ki,(tekrar yazmak istemiyorum 7 kişiyi bulur rahat) bu oyuncuların fazla olduğu takımdan ideal, istikrarlı bir kadro yaratmak çok zor. Bu açıdan ideal bir kadro oluşturmada Mustafa Denizli'nin rijkaard ve daum kadar şanslı olduğunu düşünmüyorum. Bu değişiklikler sezon boyu devam edecek. Ha sezon başı niye bu oyuncuları göndermedi veya niye nihat,kaş gibi nerde oynadığı belli olmayan adamları aldı dersen orası ayrı eleştirilecek bir konu.

Yorum Gönder

Ara