.

.

.
Ekşi Beşiktaş. Blogger tarafından desteklenmektedir.

.

.

10 Eylül 2009 Perşembe

Milli Sıkıntı

Oldum olası sevemedim milli maçları. Elbette ki kulüp düzeyindeki futbol kalitesine yaklaşılmaması en önemli sebep, hele eleme maçları tam anlamıyla işkenceye dönüşüyor. Hem futbol zevkimize bir hafta ara veriyorlar hem de bu arada yaptıkları maç, maçtan başka her şeye benziyor. Bunun dışında milli maç haftasında gösterime giren reklamlar yüzünden dahi, milli takıma sempati ile yaklaşmak zor. En ucuz milliyetçilik propagandaları ile bezenmiş reklamlara televizyonda yakalanmasak, radyoda, hiç olmadı sokakta reklam panolarında yakalanıyoruz. Futbol üzerinden savaşa giriyormuşçasına bir psikoloji yakalamaya çalışmak, sadece bize özgü olmasa gerek, bu işler bu şekilde yürüyor elbet ancak dedim ya, sevemiyorum milli maçları. Sadece Fatih Terim’in sesinden “Dünya büyükse, biz de büyüğüz” repliğini duymamak için bile milli maç müessesinin kapanmasını diliyorum. Daha bunun fırsatçı siyasetçisi var, açıkgöz sanatçısı, futboldan bihaber milli takım taraftarı var. Var oğlu var. Tüm bunların dışında bir husus daha var ki, o daha fena. Milli maç kadrolarının açıklandığı gün bir gürültü kopuyor sağda, solda. Milli takıma verilen futbolcu sayısı böbürlenmelere sebep oluyor. Biz 7 futbolcu verdik, biz 8 futbolcu verdik, biz milli takımın defansını oluşturduk siz de kafasını oluşturun… E ne güzel, maçlardan önce bir heyecan silsilesi tamam, herhangi bir zafer sonrası da tamam, aslanım Semih, kral Arda’lar gırla, e peki maç kaybedilince bu arkadaşlar neden ortaya çıkmıyor? Yahu tamam zafer kutlamalarını tek başına yapıyorsunuz, kimse laf etmiyor. Bazıları futbolcuların belli bölgelerini yemeye bile halleniyorken, neden bu mağlubiyetlerde hep birilerini suçlama çabası, özellikle de rakip takım futbolcusu ise. Sonra da efendim maç öncesinde yalan milli duygulara inanmamız beklensin. Yok yaaa… Eğer futbol bir yere ait olma hissini yaşatan en kolay yollardan birisi ise bile, milli takımın arkasında birleşemem şahsen. Oraya kendimi ait hissedemem. Dünya büyükse, biz de ikiyüzlüyüz ne yazık ki.

9 Yorum:

Freak'e yakisir bir yazi, helal.

Sertug Ozgur dedi ki...

Uzun bir yazı yazmıştım ama heba oldu malesef.

Çok güzel bir yazı tebrik ederim, çoğu dediğine katılıyorum.

Bir tek katılmadığım nokta biz şu kadar oyuncu verdik meselesinde, ne kadar oyuncu verirlerse verilsin benim milli takımı tutma şevkimi etkilemiyor. Veya ben bu tip muhabbetlere denk gelmediğim için böyle düşünüyorum.
Ama dediğin iğrenç reklamlar,sahtelikler,ucuz milliyetçilik pompaları, siyasetçilerin şov yapma arzusu yüzünden ulan tutsam mı tutmasam mı diye düşünüyorum bazı maçlarda.

Ne kadar tutsam bile bir Beşiktaş gibi koşulsuz ve heyecanlı olmuyor.

Geçen sene euro 2008'deki Almanya maçında tribündeki rezillikleri Tv'den görünce son dakika golünde oh ulan iyi oldu a.k dedim. Ki ben tüm grup maçlarında tribünde yer alma şansına sahip olmuştum.

Dediğin gibi tüm bu ucuz milliyetçilik pompası dışında( ki çoğu avrupa ülkesinde böyledir söylediğin gibi-gerçi milli maçlara hayır diyen az da olsa bazı punk topluluklar da var) avrupa'daki gurbetçileri birleştiren bir öğe olmasından dolayı faydası oluyor. Hırvatistan maçını türk-kürt kahvesinde izlemiştim. Çok şaşırdığım bir andır ki, bölücü örgütte görev yaptığını bildiğimiz biri bile duygulanmıştı. Bu açıdan ilginç bir deneyimdi.

delgado dedi ki...

sırf milli takımda sevdiğim birkaç oyuncunun avrupa'da piyasa yapması, kendini gösterme imkânı bulması ve ligimizdeki genç oyuncuların kadroya girebilmek için göstereceği eforu ve gelişimi görmek memnun edecekti, o kadar. bundan önce milli maçlarda ben de hop oturup hop kalkar, her pozisyonda heyecanlanırdım ama son 1 senede bitme noktasına geldi bu olay. yine heyecanlandık tabi bosna maçı sırasında kaçan gollerde ama estonya ve bosna maçlarında yediğimiz gollere zerre üzülmediğimi farkettim. hatta dzeko'nun 2.yarı uzun topu göğsüyle önüne indirip vurduğu pozisyon gol olmayınca "aaaaah!!" diye bağırırken bile buldum kendimi, güzel bir gol kaçtığı için. sonuçta ne ki yani, dünya kupası'na katıldığımızı görünce niye böbürleneyim. 2002'de dünya 3.sü olduk, 2008'de avrupa 4.sü olduk da ne oldu, veya 2010'da dünya kupasını kaldırırsak ne olacak? dünya futbolunda bir adım olsun ilerlemiş olacak mıyız, sanmıyorum. ligimizde hala gökçekler cirit atmaya, bok gibi zeminlerde iki vasat altı takım top depmeye ve gerizekalı yöneticiler yönettikleri kulüplerden rant sağlamaya devam edecek.

milli takımın dünya kupası'na katılmasından, dünya kupası'nı kaldırmasından önce yapılması gereken çok ama çok daha fazla işler var türk futbolu için.

beşiktaş bana daha heyecanlı geliyor tartışmasız.. belki de beşiktaş'tan fazla oyuncu görmediğim için milli takım'ı sevmiyorum çünkü estonya maçı oynanırken çoğunlukla trt3'teki slovakya-çek cumhuriyeti maçını izledim... yine de farkettim ki milli takımın 11inde beşiktaş'tan 2 oyuncu olsa bile o sırada o oyuncular bana milli takımdan daha önemli geliyor, aynı slovakya-çek cumhuriyeti maçında hissettiklerim gibi.

tathar dedi ki...

duygulara tercüman olmuşsun. dün sözlükte birileri nihat'a sallamış hiç utanmadan ispanya maçlarında çok egoistti diye...
not: ankara da bir araya gelsek diyorum artık.

simplextablosu dedi ki...

Ya Milli heyecan falan güzelde, İsmail Köybaşı'ya niye hiç pas vermedi lan vicdansız futbolcularımız. Kaç pozisyon adam sol kanatta bomboş bekledi, heralde diğer futbolcular çok mükemmel oynadığı için hep kendi aralarında oynadılar. Onuda aralarına alsalar iyiydi. Üzüldü çocuk.

Not: Bunlar hep Beşiktaş üstüne oynanan oyunlar.

purplepurple dedi ki...

dün nihat'a sallayana bayıldım. süper hayalperestmiş. 10. dakikada nihat o golü atsa, bosna karşısında galibiyeti koruyamayan takımın madrid'de ispanya karşısında galibiyeti koruyabileceğini düşünmek müthiş değil mi sizce de? hep öyle bir insan olmak istemişimdir.

milli takımı milli duygularla beslemiyorum ben de ama, büyük turnuvalarda türkiye'nin olması heyecan verici. şoven reklamları, söylemleri es geçebildiğiniz an tüm ülke bir gole sevinmek güzel bir duygu. ayrıca bu ülkenin bir takımını tutuyorsak, futbolu bu ülke içinde takip ediyorsak katılınılan turnuvaların ülke futboluna katkısı da ortadayken başarısızlık istemek çok mantıklı gelmiyor bana. hem ki 2 senede bir gelen bu turnuvayı tabi ki türkiye oradaysa daha yoğun yaşıyorsunuz. futbol dolu bir ay geçiyor. olayın sosyolojik, politik olumsuz boyutuna girmek istemiyorum tabi.

neyse iş damarlardaki kan olsaydı bosna dünya kupasına doğru yelken açtığı için bayram yapıyor olmam gerekirdi. (gerçi adamlar yelken açamıyor, koca sahil şeridinden sırplar ve hırvatlar ve bm bosna'ya 2 km layık görmüş.. veririm ortama böyle sosyal mesajı) ben türkiye'nin kaçırdığı fırsata yanıyorum, 2002'den beri antipatik ve güzel ülkemin dünya kupası heyecanı yaşayamıyor olmasına üzülüyorum. ha bi de bizim onur, ismail, batu, rıdvan falan orda patlama yapacaktı, barça isteyecekti satmayacaktık falan :p

Gürcan Ulusoy dedi ki...

şaka gibi ama müsait pozisyonlarda ismail'e hakkaten pas vermedikleri benim de dikkatimi çekti.

tamam sağ kanattan hücum etmek oyun gereği olabilir ama adam soldan yardırmış gidiyor, orada da artık sağa dönmeyeceksin.

Pamukk dedi ki...

hep sağdan gitttik gittik olmadı kanser olduk. madem hep sağdan gitmeye devam edecektik. ismail süs diye mi youna alındı- demiştim maçı izlerken

esgo dedi ki...

Bu durum İsmail'in gözbebeğimiz oluşu ve salt ona odaklanmamızdan mı bu kadar dikkatimizi çekti diyordum ki, G.saraylı bir arkadaşımdan da benzer rahatsızlığı duyunca bariz biçimde İsmail’in dışlandığına kanaat getirdim. Resmen halı saha maçlarında topla yeteneklerine güvenilmeyen ve sadece mücadele gücünden yararlanılmak istenen adam muamelesi gördü.

Terim’in her seferinde güvendiği oyuncularla yola çıkıp, iskeleti bozmama düşüncesi bir nebze olsun kabul edilebilir lâkin bunun oyunculara kendilerini ‘’farklı’’ görmelerine neden olacak şekilde sıçraması da o anki stres, bir an önce skoru bulma arzusu veya taktiksel anlayış olarak izah edilemez. (en azından Terim’in güvenip sahaya sürdüğü, üstelik alışılmışın dışında farklı görev yüklediği bir ortamda bu gerekçeler samimi gelmez) Neyse biz yine de birbiri ile oynama alışkanlığı edinmiş oyuncuları, topun kıymetli olduğu dakikalarda ki Hido-vari cesaretlerinden ötürü kutlayıp, sıkıntının kaynağını buna yoralım da günah bizden gitsin.

Yorum Gönder

Ara