.

.

.
Ekşi Beşiktaş. Blogger tarafından desteklenmektedir.

.

.

9 Mart 2009 Pazartesi

Ankara, Ankara Güzel Ankara

Birçokları için Ankara'nın en sevilen yanı İstanbul'a dönüşü oladursun, Beşiktaş adına gelişinden dönüşüne kadar güzel bir Ankara seyahati gerçekleşti. Deplasman yolculuklarında öncelikli olarak kara yolunu tercih etmek, önemli maçlardan önce takımı kampa almamak, takım olarak sinemaya, yemeğe gitmek, günde bir kadeh içkiye izin vermek gibi kararlarıyla Ölü Ozanlar Derneği'ndeki Robin Williams'ı andıran Mustafa Denizli'nin takımı, zor geçmesi beklenen Ankaraspor maçını sezonun ışıltılı oyunlarından biriyle, kolay geçmesi beklenen Hacettepespor maçını ise sezon genelindeki ittir-kaktır futboluyla kazanmasını bildi. (Çok sevdiğim bir kalıptır bu, "kazanmasını bildi.") Bu arada da başkan boş durmadı, önce takımla ardından da yüksek yargı, bürokrasi, diplomasi ve siyaset dünyasından Beşiktaşlı isimlere yemek yiyerek bütünleştirici bir role soyunmaya çalıştı. Hacettepespor maçında son yılların en kötü 19 Mayıs Stadyumu ambiyansı vardı. Ankara 19 Mayıs Stadı için Beşiktaş'ın İnönüden sonraki kalesi demek fazla mübalağa olmasa gerek. Hem staddaki atmosfer hem de bu sahada alınan sonuçlar bunu destekler nitelikte. Zaten 100. yıl şampiyonluğunun kilit maçlarından biri olan Gençlerbirliği maçı da her Beşiktaşlının gönlünde ayrı bir yer tutar ancak şu son maçtaki taraftarı açıkçası tanıyamadım. Bunun nedeni pahalı biletin taraftarı kaçırması olabilir, ancak Kale Arkası dışında sıfır coşku ile maça gelmiş, bloğumuzun takipcilerinden Bellamy ile oturduğumuz Maraton tribününde; maçı "çök çök" diyerek izleyen, futbolcuları tribüne nasıl çağıracağından dahi bihaber olan taraftar açıkcası beni hayalkırıklığına uğrattı. Hele maçtan önce, sakatlığına aldırmadan sahaya çıkan, takımın en savaşçı ismi, ikinci kaptan Nobre'yi neredeyse yarım ağızla, takımın yarısını tribüne çağırdıktan sonra lütfen çağırmaları ise tam anlamıyla ayıptı. Gerek taraftarın coşkusuzluğu, gerekse de ısınmaya normalden daha geç çıkan ve çok da konsantre gözükmeyen futbolcuların, yani Beşiktaş cephesininin maçı algılayışının tarafımda yarattığı korku ilk 20 dakikada silinir gibi olmuştu ki 2 farklı galibiyetle makaraya başlayan kale arkası ile beraber Hacettepesporun golünden sonra klasik tedirginliğimize geri döndük. Takım sahaya 4-3-3 taktiği ile çıkmış, ileri üçlünün en ucunda Bobo, onun solunda Nobre sağında Tello yeralmış, bu üçlünün arkasında da Ernst-Delgado-Sivok üçlüsü yer tutmuş, takım 2-0'lık skoru yakalayınca maçı bırakmış, ikinci yarı Sivok, Toraman, Zapo dönüşümlü olarak Ernst'e eşlik etmiş, en sonunda da üçlü savunmaya geçilmiş, maç boyunca neredeyse bütün futbolcular mevki değiştirmiş vs vs... Maçtan iki gün geçtikten sonra bunları söylemenin pek anlamı olmuyor tabii, ancak söylenmesi gereken en önemli şeylerden biri şu ki, sentetik çimde futbolcuların topu kontrol etmekte zorlanmaları ve özellikle de top kontrolünden sonraki ilk hamlede denge sorunu yaşamaları tribünden dahi belli oluyordu. Gençlerbirliği ile Ankaragücü takımlarının deplasmanda, iç sahaya nazaran daha başarılı olmasının bir nedeni de bu olabilir. Daha önce de dile getirdiğim birşey vardı, kimsenin üst üste kazanamadığı bu ligde şampiyonluk yarışında Beşiktaş'ın sonuna kadar olacağından emindim, ama artık yarışın sonu, şampiyonluk mevsimi yani bahar geldi. Ligin sonu geldikçe takımlar ciddiyetlerini arttırdığından sadece üst üste kazanmak değil, üst üste iyi oynamak da şampiyonluk psikolojisi için önemli bir kıstas. Fenerbahçe sırasıyla Sivasspor ve Kayserispor maçlarını kayıpsız geçince bir hava yakaladı şüphesiz fakat hala o orta saha ile bir dolu deplasmandan nasıl çıkacakları soru işareti. Ama en azından son iki haftada oynadıkları futbol taraftarlarının ümitlenmesine neden olmuştur. Onlar için sezon sonundaki konumlarını etkileyecek en önemli isim Emre olacak zira orta sahanın ortasında daha dikkat çekici başka bir isim yok. Galatasaray ise futbol olarak dibe vurduğu iki maçı da kazanarak lige tutunmayı başardı ancak işte futbol olarak ümit veremediklerinden şu an için ciddi bir şampiyonluk adayı olduklarını söyleyemeyiz. Trabzonspor ise benim açımdan bu yarışta, sistemi ve ne oynamak istediği net olan tek takım. Takım halinde ileride oynuyorlar, çok dengesiz veya agresif olmadan, sakin şekilde pozisyon yakalıyorlar, geriden Egemen'e sürpriz koşular yaptırıyorlar, Hüseyin'i dahi rakip on sekizin çevresinde dolaştırıyorlar fakat onlar da kısıtlı kadroyla üst üste maç yapmanın ve takımdaki bazı oyuncuların vasatlığının ceremesini çekiyorlar. Dünya futbolu orta sahaya hakim olmak isterken tam tersi yöne gidip başarılı gibi gözüken Sivasspor ise şu an futbol olarak en gerideki takım. Oyunu iki kısıma ayırıp, ileridekiler ve geridekiler şeklindeki bir sistemle ve iç sahadaki maçlarda zemini avantaja çeviren görüntüsüyle Sivassporun şu an için tek avantajı oyunu hızlı oynayabilmeleri ama lig ilerledikçe gömülen takımları bu sistemle açmaları zorlaşacağından, düşüş yaşamaları beklenmedik birşey olmasa gerek.

2 Yorum:

Bellamy. dedi ki...

maraton hakkaten saçma sapandı, biletindeki numaraya oturmak isteyen beşiktaş seyircisi de gördü ya gözlerimiz daha ne diyelim. 5 dakika ayakta durmadı maraton seyircisi, çök çökler canımıza yetti, bir de tezahurat fln bilmez etmezler öyle izlediler ayıpladık.

golü yemeseydik 5e doğru gider diye tahmin ettik ama klasik beşiktaş paniği, orta saha da olmayınca kabusa dönderiyordu geceyi. neyse ki 3 puan güzel, 3 puan tatlı.

Gökhan dedi ki...

rakiplerimizi düşündüğümde sivas ın şansı en dusuk takım oldugu kesın gibi.son 4 maclarında da ıyı oynamadılar bursa-ankara gibi kadro olarak kendılerıne denk takımlarla berabre kalıp son 5 yılın en basarısız f.bahce sine 2 macta da ezıldıler.trbzon ilkj yarıdan daha da ıyı oynadıgı bazı maclarda kayıplar yasadı lıgın 2.yarısında fb macı ve konya macı gibi.cok gol kacırıyorlar ve bu sonuna kadar boyle gidecek gibi.yattara cok buyuk bir cıkıs yapmazsa garip maclarda puanlar kaybedıp şampiyonlugu kaybedecekler bence.gs yı hiç seyredemedim bulent korkmaz geldıgınden beri ama soylenenlere gore cok kotu oynuyorlar.skibbe gıttıgınde gecen sezonu dusunup umutlanmıstı gs lıler yıne takım ruhu vs devreye gırecek sampıyon olacagız diye ama o zamandan beri o iş her sene olmaz dıyorum fikrim degısmedi.fb nın ise sampıyon olabılecegıne kayserı macına kadar sene basından beri ihtımal vermıyordum.ilk kez gözüm korktu o acıdan.yine de mesela rıdvan dılmen ın dedıgı gıbı konsantre olmuyorlar deplasman maclarına kadıkoy de kazanıolar ama rahat adamlar ondan olmuyor gibi sebeplerden daha ciddi sorunları oldugunu dusunuyorum.tabi bole yazınca şampiyon kesın biz oluruz diye dusundugum cıkıyor ortaya ama 2 mac ustuste ıyı oynayamadıgımız için bir turlu emın olamıyorum bizden de.trabzon macındakı oyun da ankara macındaki oyun da cok umutlandırmıstı beni(tabi bir cok kişiyi de mutlaka)ilk 18 dakıka hariç hacettepe ye karsı bile olmaaycak hatalar yapıp macın sonlarında bi gol yersek yandık diyorsak hala daha eksık olan şeyler vardır.şampiyonluga oncekı 2 yıldan daha cok ınanıyorum bunun en onemlı sebebı de artık ınonu de derbılerı bir sekılde kazanacagımızı dusunmem.takımı ve camıayı rahatlatması,panık havasını ortadan kaldırması dısında cok fazla bir yararı olmadıgını dusundugum denızlı sankı o maclarda bir seyler yapacak ve sihirli degnek degdırıp surprız taktıklerle fb yi de gs yi de avlaaycak gibime gelıyor.

Yorum Gönder

Ara