.

.

.
Ekşi Beşiktaş. Blogger tarafından desteklenmektedir.

.

.

19 Kasım 2015 Perşembe

Yeni Stadyum ve Başlangıç

Beşiktaş hafif hafif kongre sürecine girerken, mevcut yönetim veya diğer adaylar kendi proje ve planlarını açıklamaya başlayacaklar. Önce mevcut durumu ortaya koyacaklar, birbirlerini eleştirecekler ve kendilerinin neleri değiştireceklerini anlatacaklar. Bir taraftar olarak, benim de naçizane fikir ve önerilerim var. Bakın bakalım neler diyorum.

Beşiktaş son 1-2 senede bir hava kazandı. İsterseniz Gezi sonrası diyin, isterseniz genç - dinamik oyuncu kadrosu diyin, isterseniz başka şey diyin. Sponsorluk anlaşmaları imzalanıyor, Beşiktaş yavaş yavaş kendi potansiyeline ulaşmaya başlıyor. En azından bundan 4 sene önceki psikolojik halde olmadığımız çok açık. Söylenen o dur ki, yeni stadyumla birlikte maddi ve manevi olarak çok daha güçlü bir Beşiktaş'la karşı karşıya olacağız. Bu, taraftarı heyecanlandırıyor ve farklı beklentilere itiyor.

Beşiktaş'ın acil bir marka konumlandırmasına ihtiyacı var. Reklamcı falan değilim, sadece bir vatandaş, bir taraftar veya tüketici olarak söylüyorum. Bugün 6 yaşında bir çocuğun bir kolundan dayısı, diğer kolundan amcası çekiştirir; "Seni Galatasaray'lı yapalım & Seni Fenerbahçe'li yapalım..." Al sana forma, al sana kupa, al sana taraftar, al sana "güç", al sana kalabalık... Bu külüplerin algısal olarak sundukları şeyler bu minvalde gerçekleşir. Siz bir Beşiktaş'lı dayı bulup, "Al sana forma, al sana kupa, al sana kalabalık" derseniz, o çocuk gider Fenerbahçe ve Galatasaray'ı tutar. Zira tüm bu parametrelerde Beşiktaş'tan daha güçlüdürler. Müzelerinde daha fazla kupa vardır. Birinin Uefa Kupası bile vardır. Taraftar sayıları fazladır. Herkes kendi okuduğu okulda, sınıfının taraftarlık dağılımını anımsasın. Benim öğrenci olduğum dönemde, sınıf 40 kişiyse 5-6 Beşiktaş'lı olurdu. Onun da 2-3'ü sporla pek ilgilenmediği için, çoğu zaman sınıfın Beşiktaş temsilciliğini tek başımıza yapardık. Beşiktaş galip geldiğinde, "Heh geldi, şimdi havasını atacak" derlerdi. Çünkü başkası yoktu.

Beşiktaş, Yıldırım Demirören döneminde "Minik Fenerbahçe" siyasetini, çok net olarak işledi. Gelinen noktayı anlatmaya gerek yok. Havaalanlarında karşılanan "yıldızlar". Görece yıldızlar topluluğu... Çıldırt bizi başkan... Portekizce güfteler, pankartlar... Yaşadık bunları hepimiz, şimdi hiç olmamış gibi davranmanın manası yok. Hatta, tam da bugün kaşımak lazım bu değerleri.

Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray'la bu çizgide rekabet edemez. Edebildiğini, tarihin hiç bir döneminde görebilmiş değilim. Ancak, onların bu marka konumlandırmasının, mağlup edilebileceği öyle alanlar var ki... Biz Beşiktaş'ı öyle bir konumlandırırız ki, asla mağlup edilmez, asla yenilgiye uğratılmaz. Bu değerler zaten Beşiktaş'ın tarihsel değerleri esasında. Emek, dayanışma, yardımlaşma, tevazu, kendi varlığıyla barışık olmak, olgun ve samimi olmak... Gerekirse bu değerler uğruna o oyunu kaybedebilmeyi göze alabilmek. Zaten onu göze aldığında yenilmez oluyorsun. Topun o kaleden girip çıkmasının zerre önemi kalmıyor. O 6 yaşındaki çocuk sınıfa giriyor ve "Ben Beşiktaş'lıyım arkadaş" diyebiliyor. Bu konumlanma, ezeli rakiplere ebedi galibiyet anlamını taşır. Zira onlar kendi büyüklüklerini kupa, taraftar sayısı üzerinden anlatıyorlar. Her kaybedilmiş kupa onlar için ölüm. Her sene ölüp ölüp diriliyorlar. Belki de bu onları çoğu zaman "kazanmak için her yol mübah" anlayışına da itiyor. Ben öleceğime, öldüreyim diyorlar. Sporu öldürmekten çekinmiyorlar, zira kaybettiklerinde oyunun önemi yok.

Bu pazarın üç aktörü var. Biri de Beşiktaş. Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray'ı birbirlerine itip, esasında aktör sayısını ikiye indirebilir. Bir tarafta Beşiktaş. Diğer tarafta Galatasaray ve Fenerbahçe. Bunun altını kalın çizgilerle çizebilir. Kulübün tüm iletişim stratejisini bunun üzerine kurgulayabilir. Sponsorluk anlaşmaları ve reklamlarını tam da bu farkın örneklemeleri üzerinden anlatabilir.

Türk sporu iflas etmiş durumda. Spor alanının bu manada en büyükleri oldukları için en büyük suçlu da belki de Fenerbahçe ve Galatasaray. Artık kendi aralarında doğru dürüst maç bile yapamıyorlar. Fenerbahçeli ve Galatasaray'lı arkadaşlarımız bile artık bu durumdan sıkılmış durumdalar. Piyasada çok büyük ve çok net bir boşluk var ve Beşiktaş bu boşluğu doldurmaya tenezzül etmiyor.

Premier Lig'de Manchester City şampiyon olur. Oysa bilmem kaç senedir şampiyon olmayan Liverpool'un havası başkadır. Real Madrid kendisini Los Galacticos üzerinden satarken, Barcelona'yı hiç o benzetme içerisinde görmeyiz. Londra'da hiç bir başarısı olmamasına rağmen Chelsea'nin değil, Arsenal'in borusu öter. Liverpool, Suarez'li döneminde şampiyon olmayı başarabilseydi, muhtemelen dünyanın 55 ülkesinde şampiyonluk kutlaması yapılacaktı... Bunlar konumlamayla alakalı. Zira, Barcelona, Real Madrid'ten daha az para harcıyor değil bir yandan da.

Bakın bu bir loser'lık değil. Zira sahada kazanıp kaybetmekle alakası olmayan bir şeyden bahsediyorum. Beşiktaş elbette şampiyonluğa oynayacak, elbette yarışacak. Onun olup olmayacağını sporcular belirleyecek.

Mesela, Beşiktaş yeni stadyumunu tanıtırken, "Cehennem" ve benzeri gibi kelimeleri kullanmasa ne güzel olur. İlla bir şey diyecekse, ev dese, yuva dese, cennet dese, aşk dese... Biz Beşiktaş taraftarıyız ve o mekan bizim evimiz. Biz orada kollektif bir heyecanı veya mümkünse mutluluğu arıyoruz. Ben rakip oyuncuyu değil, Sosa - Töre - Oğuzhan ne yapacak diye gidiyorum oraya. Rakibi öldürmek için değil. Sen stadyumu Cehennem diye adlandırdığında, direkt olarak rakibin gözünden bakmaya başlıyorsun. İşte bahsettiğim algı yönetimi ve marka konumlandırması tam da bu.

Beşiktaş önce kendisini ortaya koyacak. Kendisine aşık taraftarını yanına alacak. Rakip şöyleymiş, böyleymiş bakmadan, önce kendi aşkını yaşayacak. "Ben kupam var", "İyi al şimdi o kupayı..." diyerek başlayacak her şey. Kupa istemiyor olduğumuzdan değil, meselemizin sadece kupa almak olmamasından dolayı...

Beşiktaş bunu yaparsa, Zimbabwe'den Stockholm'e, tüm dünya vatandaşlarına evrensel bazı değerler sunmuş olur. Bak kardeşim, Galatasaray ve Fenerbahçe budur "ama" Beşiktaş da budur. O adamın Tsipras gibi "Siyah - Beyaz" demesine de lüzum yok. Beşiktaş bu alanlarda hiç yok demiyorum, daha da derinleşmeli ve bunu siyaseten kullanmalı diyorum. İşte o zaman, asla mağlup edilmeyen bir kulübümüz olacak.

6 yaşındaki çocuğu Beşiktaş'lı yapmaktan daha değerli bir şey varsa, o da o çocuğa hayatta kullanabileceği bir değer sunmaktır. Van Persie geldi diye Fenerbahçe'li olacak çocuk varsa, bırakın olsun zaten. O yarışta Fenerbahçe tarihsel olarak Beşiktaş'ı ezdi geçti, ezip geçecek. Eğer bu cümleye kırılıyorsan, sende sıkıntı var. Beşiktaş Messi'yi dahi alsa, Nani ondan daha havalı anlatılacak. Bu, kazanılacak bir savaş değil, zaten bu savaş değil. O zaman ben bu üç kulüp arasındaki konumlanmamda, bambaşka bir strateji izlemeliyim. Şu hayatta onların reddedemeyeceği bir çok şeyi ben reddedebilirim. Çünkü onlar gibi ölümcül bir sportif rekabet içinde değilim. Bu iş profesyonel bir iş. Bir strateji dahilinde kurgulanır ve uygulanır. Çok da güzel olur. Tüm bu kokuşmuşluk içinde nefes alınabilecek bir dal olur.

Seni rahatsız etsin diye söylüyorum kardeşim, bugünkü konumlanmada Beşiktaş 3. büyüktür. 2 büyüğün, büyük kabul etmediği... Beşiktaş'ı Quaresma üzerinden anlatırsan, zaten onda daha iyisi var, seninle dalga geçerler. Lakin döner de Olcay üzerinden anlatırsan, elbette daha iyisi var ama daha onda "candan" olanı yok. Beşiktaş sportif olarak, ondan daha iyisine, hem de aynı zamanda "Olcay" olana oynamalı.

Borçlar, harçlar, yanlış transferler... Sabahtan akşama konuşur dururuz. Bu alternatif konumlamayı yapamazsak, önümüzdeki 40 yıl boyunca -iyi ihtimalle- büyük sayılmayan büyük olarak anılmaya devam ediyor olacağız.

Benim de naçizane, Beşiktaş'ın yeni yönetimlerinden beklentim budur.

25 Yorum:

sedila dedi ki...

Eline sağlık...

Emrah dedi ki...

Güzel yazı olmuş. Tabi bunu yaparken de her lafın başı "Beşiktaşlı duruşu" gibi laflar edip işin suyunu çıkarmamak, farkımızı lafla değil eylemle göstermek lazım.

Ekrem35 dedi ki...

Eline sağlık. Üzerine düşünülmesi gereken güzel bir noktaya değinen hoş bir yazı.

JimmyLue dedi ki...

beyler ko$un, g. Ulusoy yazi yazmis..
P.s. henuz okumadim.

sports guy dedi ki...

Gürcan Abi, sana saygım sonsuz, ama buradaki benzetmelerin o kadar havada kalmış ki anlatamam. Gerçekten anlatamam, çünkü mecalim yok. Sivas maçından önce zaman bulursam detaylı bir otisabi-vari satır aralarına girerek inceleme yazarım ama. Kısmet diyelim.

Unknown dedi ki...

İMZAMI ATIYORUM

Unknown dedi ki...

"Bir gun herkes Besiktasli olmasin, birakin o ayricalik bizde kalsin."
20-25 yas arasi sirtimdan cikartmadigim tisort.

apocalypse dedi ki...

sevgili Gürcan, düzenli takip ettiğim twitter entrylerinden de anladığım kadarıyla bu yazdıkların aslında sadece sporda diil, siyasette ve bu ülkede yaşama dair düştüğün ve düştüğümüz sığ bataklığı yeni bir çare temennisi.

Benim de içimde bi yerlerde Beşiktaş gelsin benim ve ülkemin tüm dertlerini çözecek rol model olsun isteği var.

ama işte bakarsan ülke de güzel aslında da sistem hep iyiyi dışarı itip, sesi çok çıkanı ve en güzel yalanları söyleyenleri yukarı taşıyor.

kulübü yönetecek insanların da aynı sistemin eleğinden geçtiğini düşünürsek, ortaya koyduğun vizyonu iktidara taşıyacak insanlar daha piramidin ilk basamaklarında bezdiriliyo.

QuaresmA dedi ki...

Beşiktaş zaten Liverpool, Dortmund gibi özel bir yere sahip ama 3-5 yaşındaki çocuğu marka konumlandırmasıyla, Beşiktaşlı duruşu ile falan Beşiktaşlı yapmak imkansız. Ne anlasın çocuk yaşta bunlardan? Çoluk çocuğu sadece kupalar, şampiyonluklar ve yıldız futbolcular etkileyebilir.

Beni Beşiktaşlı yapan babamın arkadaşının kendi oğlu Fenerli oldu. Çünkü onu Beşiktaş'ta tutabilecek hiçbir şey yoktu o dönem. Ben MAF'ın son dönemine, Daum'lu şampiyonluğa falan yetiştim. Döneklik yapabileceğim yaşlarda ise takımda başarı olmasa bile (şampiyonluk açısından) Amokachi, Ertuğrul, Oktay, Şifo falan bugünkünden daha sağlam bir kadro vardı ve Şampiyonlar Ligi'nde PSG'ye falan çakıyorduk. Şimdi Şampiyonlar Ligi'ne bile nadiren gidiyoruz.

Kısaca bence yeni bir formül aramaya gerek yok. İlla Beşiktaş büyüyecekse bu sportif başarılarla olacak, çünkü Beşiktaş bir spor kulübü. Anlatılanlara göre 25 sene önce ortalıkta Galatasaraylı yokmuş. Sportif başarı gelince işin rengi değişmiş. Bu iş bu kadar basit.

Bizim de kaderimizi bir UEFA Kupası değiştirir. Veya üst üste 3-4 yıl Avrupa'nın herhangi bir kupasında en az çeyrek final. Orta vadeli hedef bu olabilir. O iş de Olcay'lar ile, Pektemek'ler ile olmuyor ne yazık ki. "Bak Olcay ne kadar candan oynuyor" diye kendi kendimize propaganda yaptığımızla kalırız. En candan topçular feda sezonundan beri bizde ve bir ilerleme olduğunu kabul ediyorum ama yeterli değil.

Adsız dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
QuaresmA dedi ki...

Beşiktaş'ta yaşamak falan önemli değil, stadın inatla semte yapılmasını destekliyorum ama Beşiktaş Jimnastik Kulübü popularite açısından Paris'ten Moskova'ya bir Avrupa takımıdır. Beşiktaş'ı bir semt takımına indirgemek doğru değil.

Büyüklük kupa büyüklüğü değilse, özellikle günümüzde taraftar (yani müşteri) büyüklüğü değilse nedir? Spor kulübü değil miyiz biz? Günümüzde dünyanın en büyük kulübü Real Madrid. Onların büyüklüğü de kupa, yıldızlar ve dünya çapında taraftar popularitesinden ibaret. Özel bir yere sahip dediğimiz Liverpool bile kupa büyüklüğünü daha birkaç sezon önce Manchester United'a kaptırdı, yani hala İngiltere'de ikinci sırada. Dünya çapında popularite açısından ise Manchester United'ın arkasından ikinci sıradaki İngiliz takımı yine Liverpool.

Büyüklük dediğimiz şey müzedeki kupaların, ülke çapındaki veya Dünya çapındaki taraftar sayısının, kadrodaki starların ve yazıda bahsedilen o "özel olma durumunun" bir birleşimidir. Sadece o özel olma durumuna indirgemeyi potansiyeli yeterince kullanamamak olarak görüyorum.

czeslaw dedi ki...

https://www.youtube.com/watch?v=WtZE0O7EvAc

https://www.youtube.com/watch?v=PjtCYUyR5iM

başakşehir ve ümraniye maçlarının özetleri. kaçıranlar ve tekrar izlemek isteyenler için. :)

-17 numara bildiğimiz gibi
-pektemek özgüvensiz, biraz da isteksiz gibi. gol bölgesinde panik hali devam ediyor, ama aynı şekilde karıştırıcı da...
-eslem ve frei'da -en azından özetlerde- dikkat çekmiş.
-günay da ''ben, en kötü ihtimal yedek kaleci olurum.'' demeye çalışmış.

czeslaw dedi ki...

https://www.youtube.com/watch?v=X6ZCQQUA00E

bu da ümraniye maçının farklı bi' özeti. gazete haberindeki kadar dikkat çekici bi' gerginlik olmamış anladığım kadarıyla; ama ersan'ın kaçan ilk penaltıdan sonra verdiği tepki de pek normal değil gibi duruyor.

Adsız dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Adsız dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Hasta ti dedi ki...

ben anlamadim...
cocuklar besiktasli olmuyor
besiktas taraftar cekmiyor; bari besiktas degerlerini anlatalim,taraftar mi cekelim?
besiktasin aslina deil de; degerlerine mi cekelim?
matrix'deki kirmizi hap mi bu?
tamamen sevgiliye sitem gibi, konudan konuya atlaniyor sanki
arsenal chelsea deyince tamam ingiliz; sever semtini , takimini... cunku kahvaltisini eder, yakininda ne varsa ona gulucuk atar, macina gider, zaten mutludur, refah seviyesi(mutlulugu) el vermez karsisindakini rencide etmeye.
ama besiktasliligi semtle, maca yuruyerek gitmeyle, degerler uzerinden anlatirsak; ne karin toklugu kalir, ne gereksiz sevecenlik kalir.
refah seviyesi zaten yok!
besiktaslilik durusu zaten butun bu "insan icin aslen onemli" degerlerin olmadigini kabul etmek demek bence.
"olmasa da olur, olene kadar besiktas"mi diyelim?
bence chelsea genclerbirligi demek. kayserispor demek. illa istanbul'da olacaksa kasimpasa demek.(biraz dikkat ceken takimlarimiz arasindan secersek eger)
ama aralarinda besiktasa arsenal diyebiiriz ancak(semt memt olayi), real madrid'de fenerbahce olmuyormu o zaman. lutfen kafanizda deli iboyu fenerde sol bek yapin-taraftar yapistiriyor hemen yeteneksizi mantar panoya- yapmazlar, tamam en azindan sembol oyuncu olamaz.
besiktas barcelona mi olacak bu mantikla(tez-anittez yapacaksak)
tmm durus, tmm degerler felan, bu kadar kafa karisikligiyla neden takim tutalim, besiktasi tutalim o zaman?

QuaresmA dedi ki...

Czeslaw

Gazete haberindekini birak, birazcik bile gerginlik olmamis ki. Olcaysporlular'in abartmasi, her hiyarim var diyene ellerinde tuzlukla kosuyorlar. Daha sonra medya soyle, medya boyle. Ulan bizim taraftar varken boyali basina ihtiyacimiz mi var takimi sabote eden algi yonrtimleri icin sanki?

Batistuta35 dedi ki...

Olcaysporlular nedir ve ne alaka çözemedim ben. Son cümlede sorduğun sorunun cevabını bizzat o kelimenle vermişsin sen zaten

QuaresmA dedi ki...

Olcaysporlular: Belli bir oyuncunun başarısını veya başka bir oyuncunun başarısızlığını (99% Quaresma oluyor bu) takımın başarısının daha önüne koyan kişiler. Yani birkaç sene önceki Quaresmasporlular'ın farklı bir versiyonu. Ortak özellikleri de mimledikleri Beşiktaşlı oyuncular ile alakalı medyada çıkan olumsuz haberlerle (haberin doğru veya yanlış olması hiç önemli değil) gaza gelip, tartışma kültüründen bihaber ergenler gibi tuttuğu takımın topçusuna küfretmek.

Açıklayınca çözdün umarım ne alaka olduğunu.

Armagan dedi ki...

3. bölgede ekstra pası hatırlarsak maç farka gidebilir...

Batistuta35 dedi ki...

Ee sen de quaresma-olcay arasında aynı şeyi yapıyorsun. Olcayporlular demen bile buna bi örnek.
Anlayamadığım kısım tam da bu; şikayet ettiğin şeyi senin yapman

Armagan dedi ki...

Hücumu sonlandırmazsak elimizdeki maçı vermeye başlarız, kanat oyuncularının daha sık cezasını zorlaması gerek veya organizasyonu ortadan kurmalıyız.

QuaresmA dedi ki...

Ben adlandırmaların ne kadar saçma birşey olduğunu görün diye yazdım. Uzun uzun yazasım yok, bunlar epey konuşuldu. Bu da benim taraftarımızın bir kısmına eleştirim.

Adsız dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.

hani şu müşteri kavramı var ya,
evet müşterisiyiz biz beşiktaşın.
tüm verdiklerimizin karşısında bir hayat yordamı almak isteriz.
ben 2 yasındaki cocugum iyi bir besiktaslı olsun diye gtmü yırtarken aslında adil, vicdanlı, şerefli ve haksızlıga karsı dimdik durabilen bi insan olsun diye ugrasıyorum. amacım ilerde kazanacagı kupalarla mutlu olmasını saglamak degil ilerde insan evladı gibi bir insan olmasını sağlamak. bu yüzden gürcanın hedef gösterdiği kavrama zaten gercek besiktaslılar yönelmiş durumda. o sadece bunu kurumsal kimlik edinelim diyor.
bu arada bizim liseliliğimiz çok sükür gordonlu yıllara gelmişti. kadıköyde olmamıza ragmen sınıfta hatrı sayılır bir besiktaslı vardı.

Yorum Gönder

Ara