.

.

.
Ekşi Beşiktaş. Blogger tarafından desteklenmektedir.

.

.

18 Ekim 2012 Perşembe

Maç Yazısı: Brose Baskets 71 - 86 Beşiktaş

İçinde bulunduğum binanın yangın alarmının çalması sebebiyle son 6 dakikasını izleyemedim maçın (gerçi çok üzüldüğümü söyleyemem, zira bir daha NBA'de çalınmayan hücum faul ve stepslere laf etmeyeceğim kadar bezdirerek ilerleyen bir maç oluyordu), geri döndüğümde 20+ olan farkı 15'e inmiş görmek de şaşırtmadı açıkçası, sonuçta deplasmanda böyle rahat geçtiğimiz bir takıma karşı averaj hesabı için ekstra efor sarfetmeye gerek yok. Sakatlıkları mı vardı bilmiyorum, ama bu dakikalarda Can Akın ve Barış da oyuna girmiş olsaydı keşke.

Öncelikle Erman Kunter'in basketbol aklına saygı duymakla başlayacağım bu post'a. İlk çeyrekte her mola sonrasında oyuna hakim dönen Beşiktaş'tı. Maçın başlamasıyla rakibi uzunlarımızla içeriden geçmeye başladık. Denge kurulduğunda Falker ve alan savunması geldi ve rakip afalladı. Sonra gene momentum rakibe geçmeye başladı derken bir mola ve ardından ön alanda baskılı adam adam savunma geldi. Bunun yanısıra, mola dönüşlerinde kullandığımız hücumlar da gayet güzeldi. (Geçen maçtan sonra yapamadım, bu hafta fırsat bulursam birkaç video eşliğinde setleri anlatmak istiyorum, kısmet.) Kunter hem kısıtlı bütçe ile kurduğu kadro, hem oyun içi müdahaleleri, hem de set bilgisi ile (ki ekibinin de muhakkak bunlara katkısı var) gerçekten takdiri hak ediyor.


Bu girişten sonra Jerrells'ın (27 sayı, 3 asist) adını anarak başlamak lazım paragrafa. Her zaman bu kadar kötü bir backcourt savunması bulur mu karşısında bilmiyorum ama, maç boyunca her istediğini yaptı. İçeriye girdi, kaldırıp şut attı ve bunları çok büyük bir güven ile yaptı. Böyle bir silahın olması Beşiktaş için uzun vadede kesinlikle avantaj.

Maçın diğer kaydadeğer oyuncuları Muratcan (14 sayı, 7 ribaunt) ve Markota (11 sayı, 6 ribaunt, 3/3 üçlük) idi. Muratcan'ın top getirme yeteneklerinin potansiyel faydasından geçen maçtan sonra bahsetmiştim zaten, bu maçta hem savunmadaki katkısı, hem de hücumda daha önce görmediğimiz orta mesafe şut seçkisi ile de katkı verdi. Markota da geçen Euroleague maçında Barış'ın yaptığı şeyi yaparak hücum setlerinde alana yayılmamızı avantaja dönüştürdü. Brose alan denemeye çalışıp deneyemedikçe de galibiyet perçinlendi zaten.

Oyuncuların pozisyonuna bakarsanız, Muratcan'ın nasıl bir cut ile bu sayıyı bulduğunu hatırlayabilir/hayal edebilirsiniz.
Maç öncesi yazdığım kısa pasajda averaj/kötü bir ribauntçu takıma karşı performansımızın önemli olacağından bahsetmiştim. Maç sonunda iki takımın da 10 hücum ribauntu toplamış olması, bu hususta çok ileri gitmediğimizi gösteriyor. Hele üçüncü çeyrekte verdiğimiz iki tane çok kolay hücum ribaundu vardı ki kafamı ekrandan öteye çevirip 5 saniye pasif agresif bir sessizlikle etrafa bakışlar atmama sebep oldu. Ben basketbolcunun box out eyleyenini severim.

Maç sonrası "her zaman bu kadar iyi üçlük atamayız" gibi bir karamsarlık haline girmek mümkün, lakin maç sonunda %55 yerine %40 ile üçlük atsak dahi galibiyet gelecekti, ve de soktuğumuz üçlüklerin büyük çoğunluğu ya bomboş, ya da mismatch sonrası geldi. Fakat illa karamsar olmak isteyen varsa, yer yer aksayan pick and roll savunmamızı dert edinebilir (neyse ki rakip bunu bizden misliyle daha çok dert edinmeli). Kimi uzunların (Vidmar ve bazen Falker gibi) risk alarak savunmayı tercih etmesi ve buna yetişemeyen weakside defense arada kolay sayılar olarak geri döndü.


Netice itibariyle Euroleague'de rakiplerini (Barcelona ve CSKA'nın ilk ikide olacağı ön kabulu ile) bir içeride, bir de dışarıda yenmiş, iyi moral/avantaj yakalamış, savunmacı kimliği imzası olabilecek ve bunu kulübü çevreleyen bulutlar arasında yapmış bir basketbol takımı var. Bu sene Beşiktaş'tan zevk almak için sığınılacak liman belli.


4 Yorum:

Batistuta35 dedi ki...

Markotayı çok beğendim ben.Hücumdaki katkısı dışında savunmada çok efektif ve caydırıcı oynadı,vidmar ve falkere pota altı savunmasında baya yardımı oldu.Bu seneki takımdan inanılmaz keyif alıyorum,Erman hocaya saygılar

Maxim Tsigalko dedi ki...

shelbyl eline sağlık her detaya değinmişsin. Rakibe neredeyse hiç boş şut atma şansı vermedik ama onların da iç saha yüzdesi fena değildi ona rağmen. Ama maçı izleyen herkeste sanırım maçın başından sonuna kadar kaybedebileceğimiz endişesi oluşmamıştır. O güveni geçen sene bile bu kadar net hissedemiyorduk.

Falker'dan da bahsetmek lazım biraz. İki maçta toplam 5 bloğu oldu. Oyunda olduğu dakikalarda pota altı savunması çok sertleşiyor. Bir de iki maçta da takımın en çok hücum ribaundu alan oyuncusu oldu aynı zamanda. Bu iki konuda da bariz bir üstünlüğü var ve takımda bunları yapan başka kimse yok.

Markota da 3'te 3 üçlük attı, saha içi isabeti 1/5 oldu, serbest atışlarda da 2'de 0 attı. O da ilginç bir adam. Ama onun da savunma yönü baya iyi gözüküyor.

Tutku hiç dikkat çekmeden 5 asist yaptı. Muratcan çok iyi oynadı. Takımın en çok ribaund alan oyuncusu olmuş. Her oyuncudan maksimum verimi almak gerçekten çok zor bir olay. Dasiç'ten tam olarak henüz faydalanamıyoruz bir tek.

emireri dedi ki...

dasiç esasında hücum anlamında oyuna çok faydalı başlamıştı, keza savunmada da nachbar üzerinde bariz bir hakimiyet kurmuş, kısa sürede hafızam beni yanıltmıyorsa 6 sayıya ulaşmıştı. hücumda oyunun aslında ne kadar basit oynanması gerektiğini çok güzel ortaya koydu. sonrasında ise bir iki hücumda bocaladı ve yine özgüven bunalımı yaşadı sanki. ancak üzerinde kesinlikle ısrar edilmesi gereken bir oyuncu olduğu kanısındayım, çünkü saha içerisinde çok fazla ışık saçıyor. tıpkı preldziç gibi. özel bir oyuncu ve erman hocanın özel ilgisi sayesinde, büyük takımlarda sahne alan navarro, krstiç, teodosiç, spanoulis gibi oyunun sıkıştığı anlarda insiyatif alabilecek, güvenle topu teslim edip verim alabileceğiniz bir oyuncu olduğuna inanıyorum. taşıdığı potansiyel çok fazla, kendini ne kadar gerçekleştirebilir orasını bizlere zaman gösterecek..

muratcan'ın taşıdığı atletik genlere eskiden beri kelimenin tam maanasıyla "hastayım", ancak atletizm ile oyunu bilerek oynama veya yetenekli olma birbirinden çok farklı üç kavram.. muratcan bu işin atletizm kısmını her zaman çok iyi yapıyordu, yetenek olgusu ise biraz tanrısal. taşıdığı yetenek yükünün çok fazla olmadığına inananlardanım, lakin oyun aklında önemli bir gelişme olduğu apaçık ortada. oyun zekasını günden güne geliştiriyor. bu önemli bir özellik.. mesela kıtanın önemli oyuncularından bodiroga yıllarca salt oyun zekası (elbeteki biraz da yeteneği, ama herşeyden önce yapabileceklerini ve yapamayacaklarını, yani kendisini çok iyi biliyordu) ile en üst seviyede katkı verip avrupanın önde gelen oyuncularından biri olmayı başarmıştı. uzunca bir müddet avrupa basketbolunu usa milli takımı ile yarışabilir konumda tutan da tam olarak buydu. nba'in "noksan akıllı" atletik yeteneklerinin (o "aklı" taşıyan oyuncuların büyük bir kısmı milli takım olgusu içerisine girmekten kaçındığı, parayı seçtiği için, bazı daha düşük kalibreli yetenekler usa milli takımında yer almışlardı) avrupa basketboluna ve özellikle güney amerika ülkelerinin yarı avrupai yarı amerikan karakteri taşıyan oyunları olimpiyatlar dışında usa takımının başına çok iş açmıştı. bunlarla birlikte tutkunun da bu anlamda "akil" bir oyuncu statüsüne yükseldiğini söylemek (özellikle galatasaray medical park forması altındaki yükselişi) doğru olur..
erman kunter gibi güzel bir insanla çalışmayı zorunlu da olsa tercih ettikleri takımı ona emanet ettikleri için f. orman yönetimine ve dolayısıyla galatasaray medical park yönetimine (ergin ataman gibi antipatik bir adamı erman hocaya tercih ettikleri için) şükranlarımı sunuyorum..

http://www.youtube.com/watch?feature=player_embedded&v=ngnS-9fEQiM

curtis jerrels insanın evrimi ...

ibretlik paylaştım beyler.

erman kunter'in ne mübarek bir adam olduğunun kanıtı bu.

senelerce milli takımın en iyi jenerasyonunu bogdan tanjevic ile harcayanlar düşünsün.

Yorum Gönder

Ara