.

.

.
Ekşi Beşiktaş. Blogger tarafından desteklenmektedir.

.

.

22 Mart 2012 Perşembe

Deplasman Tribünü: Boluspor

Boluspor'la ilk tanıştığımda sanırım 5 yaşındaydım. Babamın beni kırmızı beyaz giyindirip Boluspor maçlarına götürdüğü zaman sene 1989'du. O zamanlar maçlara gitmeden önce taraftarların bir kısmı eski Konak kahvesi önünde toplanıp davullarla zurnalarla yüzlerini kızmı beyaza boyadıktan sonra şarkılar eşliğinde Atatürk stadyumuna doğru yola koyulurlardı. Hemen Bolu pazarının yanındadır bu stad, eskiden şeref tribünü hariç her yeri açıktı, babam anlatır “Yarım metre karda, ayaz vakti 1 saat önceden maça giderdik!” diye. Malum 12 Kasım 1999 Düzce depreminden sonra tribünlerin hasar görmesi üzerine gelen devlet desteği ile üç tarafı çevrili, sadece kale arkası açık şeklinde tribünlere kavuştu. 8000 kişi kapasiteli, ilk çocuk ve kadın tribününe sahip bir stadyum oldu.
Benim büyüklerden öğrendiğim Boluspor tarihinde, ilk önce efsane antrenörlerinden Romen Valeriu Neagu'yu anlatmak gerek. Kendisi zaten antrenörler arasında en çok Boluspor'la özdeşleşen bir isim, 1972-1973 sezonunda ilk kez Türkiye'ye gelip Boluspor'u çalıştıran Neagu, o sezon lig bitiminde Boluspor'u 5. sıraya yerleştirdi ve o dönemler yapılan Balkan Kupası'na katıldı. Sofya Akademik ve Sport Club Bacau ile karşı karşıya gelen Boluspor bir beraberlik üç de malubiyet aldı. Ve peşinden gelen 1973-1974 sezonunda ise Boluspor muhteşem bir başarı göstererek ligi 3. olarak bitirdi ve UEFA kupasına gitmeye hak kazandı. İlk turda karşılaştığı Dinamo Bucureşti'ye 1-0 yenilerek avrupa macerasını da tamamlamış oldu. Diğer bir efsane antrenör ise Lefter Küçükandonyadis. Rahmetli ninemin süt sattığı, 1969-1970 sezonunda Boluspor'u 2. ligden 1. lige (Süper Lig) lig şampiyonluğu ile çıkartarak unutulmazlar arasına girmiştir. Şenol Güneş de 1990 - 1992 döneminde Boluspor'u çalıştıran bir diğer antrenördü. 1992 yılında Boluspor'un 2. lige düşmesiyle pek hoş karşılanmasa da Bolu halkının kinci olmayaşından dolayı herhangi bir kırgınlık yoktur. En azından kendi adıma bunu söyleyebilirim.

Son olarak bahsedilmeden geçilmez, Kenan Evren döneminde 1980 – 1981 Türkiye Kupası'nda Ankaragücü ile finalde oynayıp kaybetmiştir. Burada gözardı etmek mümkün değil, Kenan Evren'in kupayı Ankara dışına çıkarmak istememesi daha çok baskın geldi. Boluspor 1. ligde fırtınalar estirdiği zamanlarda dönemin gazeteleri tarafıdan “Futbolcu fabrikası” olarak anılıyor, keşfettiği yeteneklerle adından devamlı söz ettiriyordu. Boluspor'un gelirinin büyük bir kısmı dönemin orman işlerinden sağlanıyor fakat kulüp adına herhangi bir tesis yapmaktan, altyapı için çalışmalar yapmaktan da bir o kadar uzaktı. Endüstriyel futbol karşında çok da tutunamadı, Boluspor adına yapılan ilk tesis o dönemin kulüp başkanı olan Yılmaz Becikoğlu tarafından 1990'lı yılların başında yaptırıldı. Ama iş işten çoktan geçmiş, atı alan Üsküdar'ı geçiyordu. Efsane futbolculardan kaptan Rıdvan “Japon” Ertani, Rıdvan “Şeytan” Dilmen, Halil İbrahim Eren, Recep “Takoz” Çetin, Muharrem “Yamalı” Demirel, Alahattin Yolaçan, Çetiner Erdoğan ve daha niceleri. 2000'li yıllara gelindiğinde görüldü ki, yeterli bir tesis olmayınca fabrika diye anılan Boluspor da yerinde saymaya başladı. Bunu Bank Asya'daki dalgalanan performansından, bir sezonda ortalama üç antrenör değiştirmesinden, yetenekleri keşfedecek, değerlendirecek teknik bir heyetin olmamasından görebilirsiniz.

Boluspor Taraftarı İnönü'de
Boluspor'un güncel kadrosuna bakıldığında bu sezonun üçüncü antrenörü Giresunspor'dan gelen Baki Kaya, en çok dikkati çeken ve Türk futbolu için parlayan bir yıldız olarak anılan Ferhat Kiraz görülmekte. Hızlı, zeki ve etkili bir sol ayak. Kalede Antalyaspor altyapısından yetişen Atacan Öztürk, bir dönem Galatasaray'da da oynamış Orhan Ak, Süper Lig oyuncularından bu sezon Boluspor'a gelen Veysel Cihan, Lille'den transfer olan Omar Wade. Tüm kadroyu saymıyorum, yalnız bir noktaya dikkat çekerek hem endüstriyel futbol hem de yetersiz tesise sahip bir Boluspor'un altyapısından malesef genç yetenekler çıkartarak futbol fabrikalığına devam edemediğini göstermek istedim. Boluspor'un, bu küçük İstanbul ile Ankara arasına sıkışmuş şehrin dört adet taraftar grubu mevcut. Yarenler, Kırmızı Şimşekler, 1965, Cadde 14 (eskilerden Grup Kırmızı, Grup Köroğlu). Bolu ile özdeşleşeni, her zaman anılanı Yarenlerdir. Yaren, anlam olarak eş, dost, arkadaştır. İlk olarak 1967 yılında kurulmuştur bu grup. 1965 ise Grup Kırmızı, Grup Köroğlu, Cadde 14 ve Yarenlerin bir kısmının birleşmesi ardından oluştu. Ama genel olarak, bence de, hepsi Yaren'dir. Boluspor adına, Boluspor için çalışırlar, bu kadar küçük bir yerin bu kadar çok taraftar grubuna sahip olmasına rağmen herkesin amacı Boluspor'dur.

2011 – 2012 sezoununda Türkiye Kupası'nda ilk olarak Gençlerbirliği ile eşleşip hiçbir şans verilmeyen Boluspor herkesi şaşırtıp uzatmalarda 3 – 2 yenerek bir sonraki tura geçti. Çekilen kurada rakip olarak Beşiktaş geldi. Şimdi bazılarına garip gelebilir, fanatik Beşiktaşlı, gönülden Bolusporlu biri olarak ilk önce şaşırdım, sonra da mutlu oldum. Çünkü benim için kimin kazanacağının bir önemi yok. Benim için dostluk kazanacak, sadece ve sadece sevdiğim arkadaşlarımla birlikte futbol oynuyormuş gibi hissedeceğim. Son olarak, biletlere gelince, benim açımdan fiyatları normal karşılamıyorum. Beşiktaş'ın gelişinden dolayı en ucuz biletin 50tl olması ne akla ne mantığa ne de futbol sevgisine sığar. Zamanında 3. ligde oynarken izleyecek taraftarı olmayan Boluspor, 1. lige yükseldiğinde edindiği yeni taraftarın birçoğuna da ayıp etmekte, şark kurnazlığı ile ilerde kayıplar yaşadığında yanında taraftar bulmada gene güçlük çekecektir.


 Küçük şehrin büyük öyküsü adına dostluk kazansın.

Not: "Küçük şehrin büyük öyküsü" Boluspor taraftarının kullandığı bir slogan. Deplasman tribünü yazı dizimizin Boluspor yazarı, hem Beşiktaşlı, hem Boluspor'lu olan Ekşi Sözlük yazarı Linuxville. Kendisine teşekkür ediyoruz.

1 Yorum:

Ne zamandir okuyamamistik bunlardan, linuxville'in ellerine saglik.

Yorum Gönder

Ara