.

.

.
Ekşi Beşiktaş. Blogger tarafından desteklenmektedir.

.

.

2 Aralık 2010 Perşembe

Geçmiş Zaman Olur Ki

20 Ağustos 1996; Beşiktaş-Dinamo Minsk UEFA Kupası Ön Eleme 2. Maçı
2004'ten bu yana yeni formata oturtulmaya çalışılan UEFA Kupası'nda bu gece alabileceğimiz bir galibiyetle son maçı formalite haline getirebilecek durumda olan Beşiktaş, CL'de gruplara kaldığı 97-98 sezonundaki PSG maçı haricinde, katıldığı grupların son maçlarına bir şekilde iddiasını taşımıştı. Ve bu gece, ilk defa stressiz, dertsiz olarak çıkabileceğimiz, bir grup son maçı için en azından beraberlik peşindeyiz. Hatırlatacağım maç, her ne kadar ön eleme de olsa UEFA'da ilk kez tur atlamayı başardığımız maç olan Dinamo Minsk maçı...
Daha öncesinde 2. maçın son 5 dakikası sinema senaryosu olabilecek Stegal Roşu, Athletic Bilbao, İnter Milano, Dinamo Zagreb'e karşı hep ilk turlarda elenen Beşiktaş, takımın başına Milli Takım'ı Euro 96'ya taşımış Fatih Terim'in yardımcısı Rasim Kara'yı getirmiş, kaleye Oscar Cordoba'dan sonra benim gördüğüm en iyi kalecimiz Marijan Mrmiç'i transfer etmiş, Amerika 94'de Bulgar Milli Takımı'yla yarı final oynayan Zlatko Yankov da orta sahaya monte edilmişti. Kurada çıkan Dinamo Minsk için spor basını her zamanki olduğu üzere şeker gibi kura demişti. Maça 1 hafta kala, Ali Şen'in Türkiye'ye getirip, son anda Emile Kostandinov tercihiyle transferinden vazgeçtiği Daniel Amokachi transfer edilmiş, takımla tek idmana çıkıp maça 11'de başlamıştı.
Maç başlayınca kuranın hiç de şeker gibi olmadığını fark etmiştik. İlk yarı Mrmiç'in performansı sayesinde gol yememiş, ama 2. yarının ilk çeyreğinde Makovski kardeşlerin golleriyle 2-0 geriye düşmüştük. Amokachi'nin 3-4 kişiyi peşine takıp getirdiği toplar dışında hücum edememiştik. Sıradan bir takıma karşı Beşiktaş'ın bu kadar mahkum oynadığı başka bir maç yok hatrımda. Tam her şey bitiyor derken, Serdar Topraktepe fizik gücünü kullanarak ve birkaç adamı devirerek girdiği bir pozisyonda durumu 2-1'e taşımış, son dakikada haşarı çocuk Sergen Yalçın kırmızı kart görmüştü.
Rövanşta İnönü tahmin edileceği gibiydi. Avrupa'da sadece Kupa Galipleri'nde Kösice'ye karşı tur atlayabildiğini gördüğümün takımım her zamanki gibi acaba dedirtiyordu. Maç Cine 5'ten yayınlanırken, yazlığımın olduğu 3,000 kişilik kasabadaki tek kahvede sigara dumanı ve nemden göz gözü görmüyordu. İlk yarı 3-4 pozisyona girip gol atamıyor, Makovski kardeşlerin hücumlarından birinde Mrmiç topu köşeden çıkarıyordu. 2. yarıyla beraber stresten dizlerim titremeye başlamıştı, heyecandan oturamıyordum. Çok da güzel oynuyorduk 2. yarıda, ama gol bir türlü gelmiyordu. Şahane bir karambol anında o zamanlar çok sevdiğim Oktay'ın golüyle kendimden geçmiştim. Hayatım boyunca sadece orada gördüğüm babamdan 10 yaş kadar genç bir abi beni havaya kaldırdığında göz yaşlarıma hakim olamıyordum. Oysa 12 yaşımda da olsa, o maçın sadece bir ön eleme maçı olduğunun farkında olacak kadar kafam çalışıyordu, ama aynı şekilde finale gitmek için bu turun geçilmesi gerektiğini ve Beşiktaş'ın kalibresinin ne olduğunu da biliyordum. Ve ben Beşiktaş'ı ne kadar sevdiğimi kendiliğinden akan göz yaşlarımla farkediyordum o gece. Maçın devamında, daha önce bir topu boş kale yerine kafayla auta atan Ertuğrul bu kez kafasıyla köşeyi görüyor ve farkı 2'ye çıkarıyorduk. Ve 100. yıla kadar en uzun Avrupa macerası olarak hatırlanacak bir mücadelenin ön eleme turunu böyle geçiyorduk.
O gece bana sarılan o abiyi sonrasında da hiç görmedim. Babamdan öğrendiğime göre kendisi İstanbul'a yerleşmiş, ve beni birkaç kez maça giderken Beşiktaş'ta görmüş; tanımış ancak aramızdaki mesafeden dolayı yakalayamamış. Ne yazık ki çok istemesine rağmen çocuğu olmayan bu güzel abi, babama "Hocam seni ne kadar kıskanıyorum bilemezsin." deyip babamından yanınan uzaklaşmış. Babam anlattığında, yüzüme buruk bir gülümseme oturmuştu...

7 Yorum:

Adsız dedi ki...

hey gidi günler hey...eline sağlık yahu...

ben de 10 sene evvelki levski maçını hatırladım, yine cine5'teydi, boğulma pahasına bir kahvede seyretmiştim maçı. Nouma ilk resmi golünü atmış ve 1-0 kazanmıştık...

hadi bakalım, liverpool'u istiyorum bir sonraki turda...

Adsız dedi ki...

ve hatta:

http://www10.mackolik.com/Mac/439679/Besiktas-Levski-Sofia

Sertug Ozgur dedi ki...

makovski'yi hala hatırlıyorum yahu. daha sonra bir dönem favori topçularımdan olmuştu. sensible soccer'da kendisini aratırdım amma bulamamıştım diye hatırlıyorum. sağolasın harbiden çocukluğuma döndüm.

Tomek dedi ki...

Klavyene sağlık Threepoint.

Bu anı beni de 23 sene öncesine götürdü: Inter'le eşleşmiştik ve ilk maç İstanbul'daydı. Inter o zaman da gayet kuvvetliydi; Zenga, Baresi, Bergomi, Altobelli gibi İtalya'nın namlı milli oyuncuları kadrodaydı. Lucescu'lu zamanlarda UEFA kupası çeyrek finalinde eşleştiğimiz Lazio ile İstanbul'da yaptığımız maçı biraz andıran bir mücadele olmuştu o ilk maç. Takım inatla saldırıyordu, ama Inter defansını geçmek pek mümkün olmuyordu. Ama asıl unutamadığım; Kapı Sinan'ın (Engin) saç-baş yolduran driplingleri, egoist hücum tercihleriydi (Bu arada, Sinan'a ayrıca bir parantez açmazsak olmaz: O yılların efsane kadrosunda Sinan'ın futbolu nasıl iğreti duruyorduysa, şimdi de medyada Beşiktaş'ı temsilen yaptığı yorumlar da aynen öyle göze batıyor). Yoksa iyi-kötü bir gol atabilirdik. Bu şartlar altında, ikinci maç için İtalya'ya kararsız bir umutla gitmiştik. Maç başladığında heyecan tavan yapmıştı ev ahalisinde, öyle bir deplasmanda gayet özgüvenli başlamıştı Beşiktaş ve derken daha 10 dakika felan geçmişti ki, Feyyaz'la golü bulduk. Ablamla gözyaşlarına boğulup evde sarmaşdolaş tepinmeye başladığımızı hatırlıyorum. Aynı esnada ekranda Feyyaz'la Metin'in benzer bir sevinçle zıpladığı kare de hala gözümün önünden gitmez. Sonra Altobelli'nin golü geldi ilk yarı bitmeden, Serena'nın iki golü de peşinden, öylece kalakaldık. Hey gidi, "Beşiktaş aşktır aşk" diye boşuna dememişler...

alper dedi ki...

güzel yazı.benimde tvden izlediğimi htırladığım ilk maç zavarovlu,mihailçenko'lu dinamo kiev deplasmanıydı.0-5...

Milky Way dedi ki...

burda mrmic'in anilmasi cok hosuma gitti zira mrmic bence olaganustu bir kaleciydi. zaten yankovlu, mrmicli, amokachili, sergenli, recepli, oktayli, kadro icin -yakin zamanda 4-4-2'de okudum- birisi "o seneler simdinin barcelonasi kalitesinde bir besiktas izliyorduk" diyor -ki sigir alpayimiz haricinde -gene ki o da kral defansti kanimca, barcelonalik olmayan kimseyi ben de hatirlamiyorum :)mrmic ise bende uzun boylu solak kaleci takintisi yaratmistir ve turuncu agirlikli formasini da hala unutmam.
cok ozlemisim, bu macin tekrar anlatimi icin tesekkurler :)

threepoint dedi ki...

o takım hakkında benzer bir yorumu ben de yapmıştım. o yorum ve o takımın şampiyonluğu ıskaladığı maç için; http://eksibesiktas.blogspot.com/2009/12/krlma_24.html

Yorum Gönder

Ara