.

.

.
Ekşi Beşiktaş. Blogger tarafından desteklenmektedir.

.

.

12 Şubat 2010 Cuma

Deplasman Tribünü \ Gaziantep

Bu hafta Gaziantep'teyiz. Kamil Ocak Stadyumu'nun temeli atıldığından beri Gaziantespor'un içinde olan, 25 yıl boyunca stadyum amirliği yapan babasının peşinden koşturan, 8 yıl Gaziantespor Basketbol takımını yöneten Okan Eroğlu Ekşibeşiktaş için Gaziantep'i, tribünleri ve geçmişe duyulan özlemi anlattı... Şimdilerde şikayet eder olduk ya tribünlerdeki koltukların rahatsızlığından, sahalarımızın anti modernliğinden, tribün rantlarından, amigoların beleş bilet peşinde koşmalarından, tribün teröristlerinden. Adını da endüstriyel futbolun getirdikleri yalanına sığındığımız nahoşluğu koyduk. Maçlara gittiğimize, nedeni için bir isim konduramamışken yıllar önce ne kadar meşakkatli ve bir o kadar da keyifli maç serüvenlerimiz olduğu aklıma geldi. Gece maçlarına imkan olmadığı için sabah erken kalkardık, kahvaltıdan hemen sonra maça doğru hareketlenme başlardı. Arkadaşlara telefonla ulaşmak da imkansız olduğu için herkesin evine tek tek gidilip termoslarda çaylar temin edilir, uzun süre kalınacağı varsayıldığı için yiyecek ufak tefek kumanyaların son kontrolleri yapılır ve stadyuma doğru yol alınmaya başlanılırdı. Uzaktan, stadyum altındaki kebapçıların dumanları görüldüğü mesafe bizi maça yaklaştıran en önemli etken sayılırdı. Hep grup otururduk. Aynı mahalle ya da aynı okuldan arkadaşlar. Hiçbir çıkar, rant gözetmeksizin. Hiçbir beklenti yok. Mahallede kendi aramızda top oynarken neler yapmamız gerektiğini öğrenmeye gelmişiz gibi… O zaman amigoların mesleği bu zannederdik. Maçlara gelirken onlar tıraşlarını olur, en cici kıyafetlerini giyer, mağrur bir komutan edasıyla şöyle bir tribünleri süzer ve alışılmış çıkışlarını yaparlardı. “Oturacaksanız maça niye geldiniz..!” Biz futbolcuları maçlardan hariç zamanlarda devamlı görürdük. Ya bizim manavla sohbet halinde ya kahvehanede tavla oynarken bizden birilerdi sanki. Öyle kamp falan yaptıklarını da hiç sanmıyorum. Yetenekleri bizim gözümüzde en üst seviyedeydi. Malum o yarısı çim, yarısı toprak karışımı sahalarda top oynamak çok büyük meziyet gerektiren bir şey olmalıydı. Skorboard demirden yapılma, yanındaki merdivenle çıkılabilen küçücük bir kulübeyi andıran, takımların renklerini taşıyan bir sürü renkli levhaların içerisinde hazır bulunduğu daracık bir mekândı. En güzeli de orda görevli olan muhtemelen küçük bir kardeşimizin yer darlığından bazen uyuyakalması sonucu skoru yansıtamayışıydı. Golden sonra tabela değişmeyince sanki elden kaçıyormuşcasına herkes müdahele etme gayretine düşer, devletin resmi vazifesini yerine getiren memurlar gibi insanlar telaş ederdi. Gaziantep’te uzun yıllar önce beton tribünlerde popomuz üşümesin diye evden minder getirirdik. Bulamayanlar, stadyumda sektör haline gelen karton satıcılardan temin ettikleriyle yetinirdi. Ve maç bitiminde en heyecanlı kısım olan o ana sıra gelirdi. Gaziantep tribünlerinin en büyük şovu, o kartonları üniversiteden mezun olurken yaptığımız kep fırlatma merasimi gibi sahaya aynı anda fırlatmaktı. Geleneksel hale getirdiğimiz sözüm ona tribün şovu ve yine o zamanların en popüler tezahüratı “bir baba hindi”leri gırtlağımız yırtılıncaya kadar bağırır, stadyumda satılan nohut dürümü ve ayranı alabilmek için satıcıya ulaşabilmek için adeta birbirimizi ezerdik. Peki küfürlü tezahürat? Mahalleden ağabeylerimizin yanında mümkün mü küfür etmek veya yeltenmek? Maç seyredilir, evden getirilenler tekrar çantalara yerleştirilir, eve gidilirdi. Acaba diyorum bu futbol hiç endüstriyelleşmese miydi.? Maç mı? İnanın o kadar önemli değildi. Bu bir oyundu. Bir eğlenceydi. Birlikte olmaktı. Hafta sonu aktivitesiydi. Hakemin ismini kimse bilmezdi ve hatırlamasına gerek de yoktu… M. Okan Eroğlu

4 Yorum:

ziggytheking dedi ki...

Eskiden o endüstri haline gelen futbolun barkodlu biletleri ve turnikeleri de yoktu. Kapıda biletleri kesen amcanın önüne usulca yanaşır. Önde giden herhangi bir amcayı gözümüze kestirir, "Babaaaa beni unuttun yeaaa!" diye kendimizi o çizginin gerisine atardık.

matiasemilio dedi ki...

tanıtım yazısından daha cok genel bir düşünce yazısı olmuş bence..örneğin manisaspor yazısı tribünlerini ve taraftar profilini tanıtması acısından gayet basarılıydı..bu yazı da bir 'deneme' olarak okunası fakat ben g.antep taraftarı hakkında pek bi bilgi edinemedim acıkcası..

Buna daha cok "Bir yetkin Antep taraftarinin futbola bakis acisi" diyelim. Yani bu yazidan, Antep tribununun su anki halini ve de arzulanan boyutu hakkinda metin arasi okuyarak bilgi ediliniyor, ama matiasemilio'nun ornek verdigi yazi boyutunda degil tabii.

Gene de keyifliydi okumak, tesekkur ediyorum ben.

Adsız dedi ki...

nefis bir yazı, elinize sağlık...

akşama her iki takıma da başarılar o zaman!

Yorum Gönder

Ara