.

.

.
Ekşi Beşiktaş. Blogger tarafından desteklenmektedir.

.

.

24 Aralık 2009 Perşembe

Kırılma Anı

İlk Vuslatta Bu Olmaz Ki...
Gordon'lu, MAF'lı, kolej takımının biraz yaşlanan ancak hala makinavari şekilde işleyen çarkları Ankara'dan gelen her gol haberinde bir parça daha yerinden oynadı... Altın jenerasyon, bir tanesinde bir kez dahi bileği bükülmeden 3 kez üst üste şampiyon olmuş, 4.'süne ise son anda nefesi yetmemişti veya benim aklımın ermediği bir şey olmuştu. Kısaca üst üste 4. şampiyonluk gelmemişti. 2 sezonluğuna şampiyonluk Galatasaray'a emanet edilmiş, bu sırada #7 Feyyaz Uçar takımdan uçurulmuş ancak 2 sezon sonra bu kez #6 Ertuğrul'un skorerliğinde, Daum'un önderliğinde tekrar şampiyon olmuştuk. Bir sonraki sezonda; bu bölüme ilerleyen haftalarda konu olacağına emin olduğum bir kırılma anı yaşanmış; Kocaelispor'a karşı İnönü'de 5-3'lük bir mağlubiyet almış ve sezonun kalanında kontağı kapatmıştık.
Bu beş yıllık sürecin sonrasında, Milli Takım'ı Euro 96'ya taşıyan teknik ekibin 2 numarası, unutulmaz kalecimiz Rasim Kara'yla yola çıkılmıştı. Rasim Hoca'yla beraber 96-97 sezonuna yavaş bir giriş yapmış, ancak 5. haftada Sergen Yalçın'ın Kadıköy'de frikikten attığı unutulmaz son dakika golüyle vites artırmış, sonrasında Sami Yen'de 2-2 beraberlikle sonuçlanacak Galatasaray maçına kadar sekiz hafta boyunca gol dahi yememiştik. İlerleyen haftalarda Galatasaray ve Beşiktaş at başı giderken, Fenerbahçe geride kalmıştı. 27. haftaya Galatasaray'ın 2 puan gerisinde girdik ve rakibimiz memleketim Bafra'nın bağlı olduğu ilin takımıydı. Galatasaray bir gün önce Gaziantep'te 3 puanı sandığından çok kolay bir şekilde 3 fark ve golle almış, tecrübe konusunda hafiften de olsa eksiği olan takımımızda yersiz bir gerginlik oluşmuştu. Galatasaray'ın Antep'te puan kaybedeceğine ve lider olacağımıza o kadar çok inanmıştık ki takımın sürmenaj olması için dış etmene gerek bile kalmamıştı. Hikayenin bundan sonrası ise benim için arabesk bir film tadında geçecekti...
Ona olan hayranlığımdan ötürü siyah beyaz sevdaya ilk adımımı attığım babamla beraber yaşadığım yere 50 km mesafedeki Samsun'a yağmurlu bir havada yol aldık. Halamın evinde maç saatini beklerken içim içimi yiyordu. Üstümde 91-92 yılına ait olan adidas beyaz formamla maç saatini beklerken ilk 11 kombinasyonları yapıyor, ilk kez karşılaşacağım yârimin karşıma nasıl çıkacağını düşünüyordum. Futbol henüz endüstrileşmemişti, biletler saat 4'te satışa çıkacak ve maç 7'de başlayacaktı. Biletleri almak için babam gibi bir avantaja, 13 yaşında bir Hint fakiri olmamdan ötürü de benim gibi bir handikapa sahiptik zira bileti bir şekilde alıp direkt olarak misafir tribününe geçmeliydik. Evden çıkmadan babam montumun önünü sıkı sıkı bağlarken tribüne girene kadar hiçbir şekilde açmamam gerektiğimi tembihliyordu. Stadın önüne geldiğimizde, geç kaldığımızı, geç kalmasak bile eksik olduğumuzu farkettik. Sene 97 ve ülkede cep telefonu sadece Fadıl Fıdıllıoğlu'nda mevcut... Babam duruma bir çözüm getirerek beni bir direk dibine bırakıp oradan ayrılmamamı söyleyerek bilet kuyruğuna giriyordu. Korkunç bir kalabalığın ortasında, tek başıma geçen 45 dakikada oldukça korktuğumu, kendisine sıra gelmesine 10-1 5 kişi kala biletlerin bittiğinden ötürü benim yanıma eli boş dönen babamı gördüğümde ise gözlerimin dolduğunu hatırlıyorum sadece... Sevdiğim Samsun'daydı, ben stadın yanındaydım ancak vuslat gerçekleşmiyordu. Babamın canı maça giremediğimizden çok, benim ne kadar üzüldüğüme şahit oluşuna sıkılıyordu. Tam o sırada takım otobüsü yanımıza kadar geliyor, babam beni iki eliyle kaldırarak Ertuğrul'la aramdaki mesafeyi 1 cm'lik cama indirgiyordu. Vuslat, saha dışında dahi olsa gerçekleşiyordu...
Stada girme şansımız kalmadığından ötürü halamın eşinin müdavimi olduğu meyhaneye yatay geçiş yapıyorduk. Ne olur ne olmaz diyerek istemeden de olsa üstümdeki formayı arabanın bagajına bırakıyordum. Üstümdeki burukluğu fark eden babam, o gün bir bira içebileceğimi müjdeliyordu. Biradan ilk yudumumu henüz almamıştım ki Cenk İşler'in kornerden yaptığı ortaya Serkan Aykut kafasını ne yazık ki çalıştırıyordu. Golden sonra da çok kötü oynuyor, Samsun yaldır yaldır saldırırken kayıp giden yeteneklerden Sinan farkı 2'ye çıkarıyordu. Devre arasında bunaldığımı farkeden babamla hava almaya çıktığımızda, kendisi 2. yarıda işi bağlayacağımızı söylüyordu. Sahada Daniel Amokachi, Ertuğrul, Oktay, Şifo ve Sergen'in olduğu bir takımın 3 gol atacağına, Mrmiç gibi bir kalecinin ise başka gol yemeyeceğine inanmam hiç de Polyanna havası estirmiyordu ruhumda... 3 tane atacak, yemeyecek, o hafta olamasak da en kötü 3 hafta sonra İnönü'de Galatasarayı yenerek lider olacak, 4 hafta sonra da tur atacaktık... Bu planları yaparken babamdan da son hafta Ankaragücü maçı için Ankara yolculuğu sözünü kopartıyordum. İkinci yarı başlamış ancak Cenk-Serkan-Celil o gece Tsubasa-Kojiro-Misagi'ye bağlamaya adeta yemin etmişti. Ben Oktay'dan beklerken gol bu kez Celil'den gelmişti. O an 13 yaşında bir ergen formundan; işinden kovulmuş şehir dışında 2 çocuk okutan borç batağında bir aile reisi trajedisine geçiş yapıyordum. Bir meyhanedeydik, mekanın en küçüğüydüm ve çevremdekilerin kafaları çakırdan birkaç parça daha kafaydı... Böyle bir ortamda gözümdeki yaşlar yer çekimine daha fazla dayanamıyor, o yaşları Brad Pit gibi yanaklarımdan sicim gibi süze süze ağlamaya başlıyordum. Sayıyı net olarak hatırlamıyorum ama 20 kişi bir anda bana yüklenmeye başlıyor, alemin tek eğlencesi ben oluyordum. Bu delikanlı Samsunsporlular, her hafta 19 Mayıs'a giderken bu hafta bilet bulamamışlardan değil, 2. takımı Samsunspor olan "renklilerden" oluşuyordu. Çıldırmak üzereydim, yaşımdan ve içinde bulunduğum ortamdan ötürü herhangi bir cevap veremiyordum. Tam bu sırada, altyapımızdan çıkan wonderkid adayımız Salih Akkaya (kendisi "Neredeler" köşemizde ağırlayacağız) çok zor bir pozisyonda, yılları boyu 90 Dakika'nın jeneriğini süsleyecek süper bir vole ile golü atıyordu. Olduğum yerden ayağa fırlayıp dahası var diye bağırırken, birkaç dakika önce ince ve nüktedar esprilerle bana sataşan adamlar pek bir sevimsizleşiyordu. Babamın gür sesini duyana kadar espri yaptıklarını sanıyordum bu 2. takımı Samsunspor olan adamların. Bu sırada santra sonrası topu tekrar kazanıyor, yine Salih'le bir pozisyona giriyor ancak atamıyorduk Tam da dumanlı meyhanelerimizde görmek istemediğimiz hareketler sergilenecekti ki o ana kadar 2 asistle oynayan Cenk de atamadığımız gol sonrası gelen kontra atakta bir tane sıkıştırıyor ve bütün gerginlik dağılıyordu... Olası bir kavgayı engelleyen gol, beni büsbütün efkara sürüklüyor, Brad Pit sekansından Ferdi Tayfur tarzına geçiş yaparak salya sümük ağlamaya başlıyordum. Gözyaşlarımı bitti sanan hakem maçı bitirmiş ancak ben ağlama konusunda career high'ımı gerçekleştirme inadım bitmemişti. Babam en sonunda dayanamayarak pek de kibar olmayan bir şekilde ağlamamamı söylüyordu. Bu esnada stepne takımı Samsunspor olan bir adam bana yaklaşarak alaycı bir şekilde üzülmememi öğütlüyor, o an sakin olan babam denyonun yanağımdan makas alması sonrasında alayına gider düsturunu benimseyerek ayağa fırlıyordu ki Allah'tan adamın vitesinde "R"den başka bir şey yazmıyordu.
Sonraları defalarca kez saatler geçirdiğim biricik sevdiğimle yaşadığım ilk "vuslatım" olan bu maç o sezonun bana göre en büyük kırılma anıydı. Keza Salih Akkaya'nın attığı golün hemen sonrasında kaçırdığı pozisyon da hem Salih'in kariyeri hem de o maç için bariz bir kırılma dakikasıydı. Fatih Terimli Galatasaray efsanesini başlatan o sezonun kalan haftalarında her ne kadar Ahmet Çakar'ın sahne alıp, önce Daniel'i İngilizce bildiğini ispatlarcasına atması ve sonrasında Hakan'ın Alpay'la yanyana koşarken yere bırakması sonucunda neden çaldığını kendisinin de anlamadığı penaltıyla hatırlanan bir Galatasaray beraberliği ve de İnönü'de İstanbulspor'la yaşanan ve kaybedilen gol düellosu yer alsa da, görüşümce şampiyonluğun kaçtığı, tarihin belki de en kalite hücum takımının mansiyon ödülü olan CL biletiyle yetinmesine neden olan maçtı bu maç...

25 Yorum:

matiasemilio dedi ki...

geçen yıl şampiyon olamasaydık sanırım kırılma anı sivas'ın antep'te kaybettiği gün inönü'de fenerbahçeye mağlup olduğumuz maç olurdu..

purplepurple dedi ki...

gel gidelim basalım o meyhaneyi. gözüne kestirdiğin varsa laflarımızla dövelim adileri! (okurken nasıl sinirlendim arkadaş, cümleyi de sadeleştire sadeleştire bu kadar naifleştirebildim)

bu arada galatarasay maçında çalınan penaltıda alpay ile hakan kafa topuna çıkmıştı, daha doğrusu hakan çıkmamış alpay yükselirken hakan kendini yere salmayı tercih etmişti. erman toroğlu o maçtan sonra; 'alpay hakan'a ceza sahası içinde dokunursa, hakan'ın da kendini yere bırakma hakkı olur' efsanesini yumurtlamıştı.

bir de, 'tarihin en kalite hücum hattı mansiyon ödülü' tasvirine nasıl rep'ler, nasıl +1'ler vereceğimi şaşırdım. şiir gibi hücum yapıyordu, izlemeye doyamıyorduk o takımı o sene.

Pamukk dedi ki...

eşoleşekler

carlito dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
carlito dedi ki...

harbiden en sağlam kırılma maçlarından biriydi.. hem gs hegamonyasını başlamadan bitirme şansını, hem de rasim kara ile şampiyonluğu kazanıp sonraki sezonlarda ortalığın tozunu atma şansını kaçırmıştık.. üstüne bir de sezon sonu sergen bitmişti.. hayatın ne kadar b.ktan olduğunu 93ten sonra ikinci defa o sezondan sonra anlamıştım ben...

bu arada istanbulspor maçı kadıköydeydi, yanlışlıkla inönüde yazdın sanırım..

threepoint dedi ki...

ben inönü hatırlıyorum, hatta mustafa denizliye kafa atan amigo orhan o gün yine tribündeydi. ilk müsait anımda bakacağım hangi stad diye.
@purple
üstad 13 yaşımdaydım görsem 1 tanesi hariç hiçbirini hatırlamam, ama o 1 kişi için gel benle Bafram'ın bağlı olduğu ile gidelim. alpay hakan olayından önce amokachi niye atıldı orada hala bilmiyorum.

mufittezel dedi ki...

Asıl kırılma anı sezon sonu Rasim Kara'nın gönderilmesiydi, bu da Seba'nın teknik direktörler konusundaki tek fevri ve hatalı hareketiydi sanırım.
Terimli Galatasaray'dan kat be kat iyi top oynuyorduk, ama Mehmet Ağar-Mesut Yılmaz-Fatih Terim troykası resmen şampiyonluğu çalmıştı elimizden.
O takımın başında Rasim Kara devam etse neler olurdu hep merak etmişimdir, ama Galatasaray UEFA'ya kadar yürüyemeyebilirdi.

esperanza dedi ki...

o sezonun sonunda Rasim Kara ile yollarin ayrilmasi en buyuk hatamiz olmustu, benzer hatayi 10 yil sonra tigana yi gondererek yaptik, 10 yil sonra da yapariz muhtemelen

AQ-47 dedi ki...
Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.
Gökhan dedi ki...

98-99 sezonunda yine 2.olurken de kırılma noktası bu sefer inönü de 29.hafta 0-0 biten bir penaltı kaçırdığımız bir de penaltımızın verilmediği samsun maçıdır heralde.

bu 4-1 lik maçı da tam hatırlayamıyordum ve 97-98 sezonunda çok kötü olmamız sebebiyler heralde o sezona aittir diye zannediyordum,bir de yazarken hatırladım 96-97 sezonunda antalya ya da deplasmanda 3-2 yenilmiştik sanırım.

threepoint dedi ki...

0-0 biten samsun maçında şifo penaltıyı kaçırmıştı, ercan koloğlu da topu tam kale çizgisinde planjönle çıkarmıştı. 2 hafta sonra gs ile içerde oynamıştı 5 puan fark vardı, iyiydik maçta, fevzi tuttuğu topu ellerinde kaçırıp okanın önüne bırakmış, 2. yarı şifoyla eşitlemiştik durumu. daha neler var böyle, antalya maçı 3-3 bitmişti diye hatırlıyorum, antalyada olgun diye bir futbolcu vardı 2 gol atmıştı, büyük ihtimal başka bir gol de atmamıştır 3 büyüklere.

threepoint dedi ki...

başka bir antalya maçıymış o, sanıyorum 1 sonraki sezon benim yazdıım. diğeri senin dediğin gibi 3-2 kaybetmişiz hocam üşenmedim baktım.
http://www.tff.org/Default.aspx?pageID=29&macId=42150

aamet jr. dedi ki...

İstanbul maçı 4-3 yenildiğimiz ard arda golllerin olduğu Aykut'un falan gol attığı maçsa Kadıköy'deydi o maç, çünkü oradaydım.

Ama şampiyonlar ligine gittiğimiz sene ise sanırım o maç. Çünkü o maçtan sonra 3.lüğe düşmüştük, bir hafta sonra, son hafta veya sondan bir önceki haftaydı, fener gençlere yenilince tekrar 2. olup şamp. ligine gitmiştik.

matiasemilio dedi ki...

şampiyonluk kutlamalarında da arıza çıkarttılar 'çiftlik'lerinde fakat olayları fazla büyümeden engelledik iyi organize sayesinde..bir iki küçük grup var daimi olarak maçlara giden,samsunspor tribünleri de bitmek üzere..

threepoint dedi ki...

şirinlere, söğütlübahçeli çılgınlara çok salladık yıllarca hem bafralı hem Beşiktaşlı olarak ama o günler güzeldi ya.

tanju dedi ki...

üstüne kırılma maçı tanımam. her açıdan çok kötüydü.

plasmodium dedi ki...

Yazının sonundaki hakan-alpay olayında,akşam tv programlarında bir olaya dikkat çekmek isterim.Spor programına bağlanan hakan şükür "pozisyonun net penaltı olduğunu,kendini yere atmadığını ileride de atmayacağını,kendisinin herkes tarafından nasıl dürüst bir futbolcu olduğunu" anlattığını hatırlarım.Onun her kelimesini onaylayan skiperleri de.Çok değil 1 hafta sonraki ankaragücü maçında hele skor gs lehine uçmuş gitmişken kazanılan penaltıyı da tekrar hatırlatmak isterim.Aynı dürüst arkadaşın bursadan gsye transfer olduğu sene bursadaki maçta kazanılan penaltıdaki hareketlerini de belirtirim.Bu vesileyle kendilerini saygıyla anmış olduk.Konu dışında bir yazı oldu eğer gereksiz bulunursa kaldırıladabilir
saygılar

purplepurple dedi ki...

threepoint: üstad 13 yaşımdaydım görsem 1 tanesi hariç hiçbirini hatırlamam, ama o 1 kişi için gel benle Bafram'ın bağlı olduğu ile gidelim. alpay hakan olayından önce amokachi niye atıldı orada hala bilmiyorum.

@threepoint:
threepoint'im bende bir karadeniz hastalığı var ve bunun sonu ilerde bir gün samsun civarından başlayıp artvin'de son bulan bir karadeniz turu olarak gözüküyor. gitmeden önce seni de bir kontrol edicem o zaman :) tamam adamı bulmasak da olur da, pidenin iyisi nerde onu bulsak iyi olur :P

amokachi'nin atılışı şöyle gelişti, eğer yanılmıyorsam..
bizim defanstan uzun bir top çıkıyor. gözümün nuru amokachi koşmaya başlıyor, gs defansı önde yakalanıyor doğal olarak, maç 1-0. orta saha civarında bülent korkmaz amokachi'nin önüne çıkıyor hızla. ve kendini korumak için de dizini yukarı doğru çekiyor bülent, çarpışma olacağı için amokachi de hafif yan dönüyor ve çarpışıyorlar. ikisi de düşüyor.
bülentin topla alakası olmadığı ve amokachi'nin önünü kestiği için faulün beşiktaş'a verilmesi gerek. bülent'e de sarı kart, çünkü atağı kesti.
ama hakem faulü beşiktaş'a veriyor. ve amokachi kırmızı yiyor. acaba bülent'e kasıtlı vurduğu gerekçesiyle mi, yoksa verilen faule sinirlenip hakeme söylediği bir şey için mi kırmızı gördü, onu hatırlamıyorum işte.
ama faulden belli bir süre sonra kırmızı gelmedi diye hatırlıyorum, hakem olay mahalline kırmızı ile yürüdü.
ne olursa olsun, galatasaray'ın sanırım 4 yıllık serisinin ilk yılıydı bu. ve benim için çalınan bir şampiyonluktur. çünkü bu maç şampiyonluk maçıydı ve kesinlikle temiz bir maç değildi.

threepoint dedi ki...

purplepurpe'ım pidenin en kralı Bafra'dadır, tartışmasız, samsun pidesi çakmadır, hıncaldır, uluçtur.

amokachinin küfür ettiği iddia edilmişti, hakemler arasında ing. bilen çok azdı o zamanlar, fifa kokartı da azdı tabi, ahmet çakar da adeta ben ing. biliyorum lan dercesine atmıştı danieli. ben de aynen senin anlattığın gibi hatırlıyorum, hatta bülent atılmadı diye çok şaşırtmıştım.

matiasemilio dedi ki...

samsun'da pide yenmez kesinlikle..bafra'yı bilemiyorum ama amasya'da dehşet yapıyolar..karadeniz turuna eklenebilirse pide'yi burada yiyin derim..kaç yıldır burdayım nokul yemedim :) nasıl bişeydir ?

threepoint dedi ki...

konu iyice yuki'nin yazı dizisi maça aç gelinmeze kayıyor.

@mati.

pidenin anavatanı Bafra hocam. öyle böyle bişi değil, inanılmaz. nokul da çok süper bir çörektir, üzümlü cevizli fındıklı filan şahane.

matiasemilio dedi ki...

:) bafra'ya sırf bu yorum üzerine finaller sonrasında gideceğim..ama beğenmezsem herhangi bir maç öncesi beşiktaş iskelesinde bi sucuk ekmeğini yerim ona göre :)

alper dedi ki...

fatih terim 14 yıl gs de top oynamış adı uğursuz fatih terime çıkmış ve bu 14 yıl boyunca hiç şampiyonluk yaşamamıştı.o yıl sinyor terimin ilk yılı idi ve bizim elimizden şampiyonluk o yıl resmen çalınmasaydı ne 4 yıl üst üste şampiyon olabilrdi gs ne uefa kupası gelirdi.benim gs düşmanlığımın kök saldığı yıl olmaıs hasebiyle önemli bir yıldır.
ben tek kırılma noktası ve ezilmişliğin,çalınmışlığın,hırsızlığın resmi tanırım o yıla ait.vanspor maçı-metin tokat-erkanmıdır tolgamıdır o çocuğun adı tam hatırlamıyorum smaç yapmış ve penaltı verilmemişti.o olaydan sonra sinirlendiğim zaman hep göz bebeklerine söverim.bak gene elim ayağım titremeye başladı.o anı anlatın bana.mazlumu getirin.o anın kırılma noktasını yazın.tekrar ağlamak istiyorum.
açık ve net yazayım.şimdilerde 30 lu yaşlarda olan ve biz uefa kupası aldık tırı vırısına sarılan her gesliye o günü hatırlatırım.hatırlamayana söverim.

threepoint dedi ki...

@adaş
Adı Aykuttu o adamın.

alper dedi ki...

eyvallah adaşım.sağolasın..

Yorum Gönder

Ara