.

.

.
Ekşi Beşiktaş. Blogger tarafından desteklenmektedir.

.

.

21 Kasım 2009 Cumartesi

Deplasman Tribünü / Fenerbahçe

İnönü Stadyumu deplasman tribününden nasıl görünür hiç düşündünüz mü? Mesela Kadıköy'den bakan için Beşiktaş nasıl bir yerdir? Ekşi Beşiktaş'ta biraz da Beşiktaş'ın oralardan nasıl gözüktüğünün cevabını arıyoruz. Bundan böyle -elimizden geldiğince- oynadığımız rakiplerin taraftarlarının gözünden Beşiktaşımızın nasıl gözüktüğü, nasıl algılandığını okumaya ve paylaşmaya çalışacağız. Bu yazı dizisinin ilk vuruşları http://futpolitik.wordpress.com ve http://pikniktedomivole.blogspot.com/ bloglarından tanıdığımız Rüştü Kürşat Günaydın'a ait. Kendisine teşekkürlerimizi iletiyoruz.

İnönü Stadyumu’nu sadece Beşiktaş’la, Beşiktaşlılar’la eşleştirmeyen neslin son temsilcilerindenim. Üstelilk, “yarı yarıyalı eski güzel günleri” canlı yaşamayan, kapalının ortası çatışmalarında olmayan biri olarak... İnönü benim için, 15 sene öncesinde Türkiye’de futbola az çok bulaşan her insan için olduğu gibi bir takımın evi olmasının ötesinde anlamlar taşıyor. Türk futbol tarihinin en müstesna, en özel mekânlarından biri. Şimdi stadyumu yıkıp yeniden yapmayı konuşuyorsunuz ve benim aklım bunu almıyor.

Şu topraklar üzerinde oynanan oyunda, rakibinin düştüğü kötü durum çoğunlukla, “Beter olsun” dedirtir, onun acısı zevk verir. Hani bugünlerde moda olan Almancasıyla “Schadenfreude”… Ama bazen vicdan sızlatır, can sıkar. Tuttuğun takım değil de tutkunu olduğun spor adına hissedersin acıyı. Garip bir ikilem. Bu ikisi arasındaki çizgiyi çoğu zaman tutturamamışımdır. Ama çocukluğumun, gençliğimin en sıkıcı, en can yakan anılarında başrol oynayan Fenerbahçe’nin kötü bir taklidine dönüşen bir camia ve bunun başarıya giden yol sanılması. Yazık be!

Oysa Saraçoğlu’nda maç izlemeye alıştıktan sonra İnönü’nün o kadim havası farklı gelir. Girişi, taş duvarları, çıkışı, belki de sadece deplasman taraftarı için olan tıklım tıkışlığı, demir parmaklıkları, kale arkalarındaki curcuna, kaos farklı bir hava solutur. Tribünler de emaneti ehline verildiğini göstermiştir kaç sefer. İnönü’nün her bir santimetrekaresine sinen hatıralar tribünlerle yaşardı. Dedim ya bir garip yolda artık Beşiktaş. Geçmişe dair övünülen ne varsa artık mazide kalmış, vazgeçilmiş veya zaten yokmuş izlenimi veriyor. Tribünleri, duruşu, gençleri, altyapısı, havası… Kağıttan kaplan mıymış hepsi? Kendi yolunu çizmişken ne diye başkasının düştüğü ağaca tırmanırsın?

İnönü’ye çok gittim. Beşiktaş’ı desteklemek için bile gittim. (Avrupa Kupası maçları için yanlış anlaşılmasın) Başka yer yokmuş gibi orada düzenlenen şovlar için de o tribünde oldum. Beleştepe’den de seyrettim, ayaklarımı sallandırarak gök kafes inşaatının bilmem kaçıncı katından da... Aklımda kalansa bir İnönü deplasmanı. Hani şu Beşiktaş-Fenerbahçe maçlarının hakemi Fırat Aydınus’un maçın sonucuna etki edecek bir hata yapmadığı, Emre Aşık’ın Nobre ile ramazan ramazan akraba olduğu, Carew’le Mustafa Doğan’ın golünden sonra Van Hooijdonk’un attığı penaltıyla bize umut verdiği maç. (Hala aklım almaz o kadar sene gol attı atsın diye beklediğim Mustafa Doğan’ın Beşiktaş’taki ilk Fener maçında bize nasıl gol attığını. Nispet mi yapıyorsun be adam?)

O maçta, bir kez daha hissetmiştim “oh çekme” ve” üzülme” ikilemini. Kapalı’da polisle taraftar birbirine girince mutlu olan çoğunluğun aksine üniformalıları protesto eden tribüncülerle beraberdim ne de olsa. Saatlerdir küfür ettikleri, ellerine ne geçerse fırlattıkları ve misliyle karşılık altıkları insanlara yapılan polis müdahalesine sinirlenen birkaç eski kafalı... Copun acısını bilenlerin tribünde renk farkı olmuyor...

10 Yorum:

Bay Kerahet dedi ki...

güzel düşünce için ekşibeşiktaş'a,
güzel yazı için Rüştü Kürşat günaydın'a teşekkürler.

Demek ki kapalı tribünü "stadın en güzel yeri, neden bu adamlara veriyorsun" mantığıyla diye görmeyen Fenerbahçiler'in olduğunu görmek güzel :)

şaka bi' yana, serinin devamını da bekliyoruz.

Bu yorum yazar tarafından silindi.

Çok iyi bi yazı... Rüştü Kürşat Günaydın'ın ellerine sağlık. Bi insanın futbola bu gözle bakması gerekiyor.

Beşiktaşlı olup da kardeşi, babası, amcası, dayısı, kuzeni, yakın arkadaşı başka takımları tutan insanlar var. Farklı takımları tutuyor diye insanların arasında oluşan anlamsız nefrete karşı olmak gerekiyor.

O yüzden 3 post aşağıdaki yazıda bahsi geçen tezahüratı yapanlara (beşiktaş forması giyip, beşiktaş'a ihanet edenlere karşı yapılıyorsa, istisna), ben de her zaman küfrederim Beşiktaşlı olarak...

threepoint dedi ki...

@pilot santrafor

bence futbola değil de, tribüne bakışı şahane. kapalıya yapılan biber gazı saldırısında eski açıktaydım, "emniyet Beşiktaş'ın anasını ..." diye bağırıyordu fener tribünü. gerçekten o an, o tribünde üzülen birilerinin olduğunu düşünmek istemiştim, sanıyorum 2004 eylülü veya ekimiydi. ve şimdi görüyorum ki, bu abimiz benim o an varolmasını istediğim kişilerden biriymiş. kendisinin eline sağlık... ayrıca yaptığı tespitlerin hepsinde de hemfikirim. copun acısını çok az bilen kaldı gerçekten de, her maçta "dışarda kaçanın ..." diye yapılan tezahuratlar ve her defasında sessizce tribünleri terketiş. yanlış anlaşılmasın, elbet de kavgalar çıksın insanların kanlarının akmasını asla istemem ama o salak tezahuratlar nedendir o halde. fenerbahçe'nin efsane maratonu nasıl tarih olduysa, bu tribünün mazi oluşuna üzüldüysem, bu kez bizim büyük efsanemiz için çok daha fazla üzülüyorum. efes maçında kimlik kontrolleri yapılırken, kankama bu adamlar seti de yıkacaktır demiştim, 3 gün sonra setin yıkıldığı haberi geldi. 3lüyü dahi zor çekeriz bundan sonra, çok mu önemlidir 3lü meselesi, evet bana göre o görsellik çok önemlidir...

bonaventure dedi ki...

bu blogu bayadır takip ederim.
ayriyetten çokta severim.
keşke derim..
keşke bizimde böylesine bir blogumuz olsa.
varsa farkında değilim.
varsa farketiremediyse onun ayıbıdır.

bu bloğu çok severim çünkü yorum yapası gelirken insanın gsliyede fb liyede açık olduğunu hissettirir haberiyle, lafıyla...

ama yorumlarda böyle olmaz tabii pek çok zaman.
bir kaç tane bjk li her hangi bir topçuyu kızkardeşi sanan tip çıkar. başlar martaval okumaya. ona laf anlatasın gelmez. amaaann dersin. blogun yorumu eksik kalsın. yazanları yeter bana.

hah işte bende öyle bir galatasaraylıyım. o dediğiniz tribüne hiçte gitmemiş bir gs li. kaldı ki asy ye bile hayatı boyunca 20 den fazla gitmemiş. inönüye anadolu takımlarıyla yaptığı bir kaç maça giden. kadıköye sadece uefa finaline giden bir gs li.

asy nin şu halinin hiç lafını bile etmeden diyorum ki inönü stadını yıkanın, yıkılmasını teklif edenin, bu ne biçim stad diyenin, o stadın deniz tarafındaki kalesinin tribünün altındaki odaları çöplük olrak kullanın hakikaten kafasını s.keyim. başka da bir şey diyemiyorum. sevgiler saygılar. tabii sadece ortadakinin bir oyun olduğunu algılayabilenlere...

(deniz tarafındaki tribünün altını da bir dönem biletix görevlisi olarak çalıştığım için gördüm)

aydın dedi ki...

@threepoint
Aynı üzüntüyü valilik kararıyla deplasman yasağını Beşiktaşlı gibi gelerek çiğneyen Fenerbahçelilere Beşiktaşlılar tarafından gösterilen tepki için de duydum.Polise harekete geçme çağrısından tutun valiye istifa çağrısı yapılmasına kadar.Ayrıca küfürler.
Efsane Maraton öleli çok olmuştu ama Beşiktaş tribünlerinin bence öldüğü gün o gündür.Herşeyi geçtim aynı yasağın mağduru olunmasına rağmen böyle bir tepkinin verilmesi acı bir gerçekti.
İtalyan ultrasları gibi gerektiğinde toplu hareket zaten ütopya ama bunun da olmaması gerekiyordu.

threepoint dedi ki...

@ aydın
eski açıktaydılar hocam, iyi hatırlıorum bazılarında "çakma" Beşiktaş forması vardı. aslında istihbarat gelmişti böyle bir olacağına dair, herkes eski açığın 2 yanına bakıyordu ancak tahmin ettiğimiz şekilde bir topluluk gözükmüyordu. maç başladı, 3lüyle beraber bazıları üstlerindeki montları bazıları da çakma formaları çıkardılar. ve orada, çoluk çocuğa saldırıldı, eski açığın yapısını düşünürsek, emekli-memur amcalar, lise tayfaları, ailesiyle maça gelenler... tamam eski açık da otomatik olarak bir reaksiyon gösterilmiştir elbette ama, o gün savunmasızlar da zarar gördüler.

marpione dedi ki...

bu misafir taraftar yazıları fikrinin uygulanmaya devam edilmesi çok iyi olmuş. daha önce trabzon maçı için yapıldığında çok süper bulmuş hatta jessie'ye bunu mutlaka devam ettirelim diye gazı vermiş biri olarak bu yazıyı çok sevindim.

yazıyı yazan Rüştü Kürşat beyi de çok takdir ettim. kusura bakmasın ama bana gelip "fenerbahçe ile ilgili güzel fikirler içeren bir dostluk yazısı yaz" deseler muhtemelen 3 satır falan tutardı :)

oysa ki ben "kendimi bilinceye ve ne yaptığımı anlayıncaya kadar" olan yaşlarımda fenerliymişim. kadıköy'de büyüyünce daha yuvadan girmiş birileri kanıma, saf aklıma. sonraları -bence- doğru yolu bulmuşum. mişli geçmiş zaman kullanıyorum ama o kararı verdiğim gün hatta "o an" tüm detayıyla aklımda benim.

her neyse, şu blogda saçma sapan itiş kakışları engellemeye niyetli, birbirini gırtlaklamadan da taraftar olunabilineceğini göstermek için çaba sarfeden "iradeye" sonuna kadar destekçiyim, arkasındayım.

tribünün ve taraftarlığın ne olduğunu bilen tüm insanlar gibi, stadların yarı yarıya dolduğu günlere de büyük özlem duyuyorum. 1500 kişi yerine 15000 fenerlinin kaçan gol sonrası "aaah" çekmesine müteakip beşiktaş tribününden gelen o zevk dolu "aaaal!" anlarını da köpek gibi özledim. bir tribünün bağırıp sonra karşı tribünden gelen cevabı dinleyip aynı hızda cevap verdiği günleri de özledim. rakip taraftar olmayınca futbolun tadı mı olur zaten. al bak bugün feneri yendik ben binlerce km uzakta dört duvarla ve kediyle kutladım bunu. şurda 2-3 fenerli olsa böyle mi olurdu bu gecem benim? :)

birimiz olmadan diğeri yok. bu kadar basit bu denklem. bunu kavramaya ve kavratmaya başlamanın ve başlatmanın tek yeri bu blog olamaz elbet ama her adım ilerlemedir.

fenerbahçenin de renklerinden sarıyı beğenirim hehehe (üç satırdan biri budur). alın bu da marpione'nin "fenerbahçe açılımı".

matiasemilio dedi ki...

bide melih şendil röportajı vardı o ne oldu

Adsız dedi ki...


The test is great. Not only well-written but also educational and inspirational.

Yorum Gönder

Ara