.

.

.
Ekşi Beşiktaş. Blogger tarafından desteklenmektedir.

.

.

30 Kasım 2009 Pazartesi

14 Haftanın Muhakemesi

Şimdi, geldiğimiz hafta itibariyle elimden geldiğince Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş'ın sezona hangi şartlarda başladığının ve bugün gelinen noktada bulundukları yeri nelerin etkilediğinin bir özetini geçeceğim. Ama en sonda söylenmesi gereken şeyi en başta söyleyelim. Fenerbahçe ve Galatasaray neden bu hale geldi alenen belli ama vallahi de billahi de Beşiktaş'ın bu yükselişini mantıklı izahatlarla ortaya koymak imkansız! Zira 10 gün öncesine kadar Beşiktaş, Trabzon deplasmanındaki 2-0'lık galibiyete rağmen ne tat veriyordu ne de olumlu sinyaller gönderiyordu. Fakat geldiğimiz şu noktada Beşiktaş, ligin 14. haftasında enteresan bir şekilde şampiyonluğun en büyük adayı haline geldi. Bu adaylığın da aslında şu anki puan tablosuyla bir alakası yok. Hücum hattının da o bizim beklediğimiz patlamayı yaptığını söylemek mümkün değil. Peki nasıl oluyor da şampiyonluğun en büyük adayı haline geliyor, onu yazımızın sonunda tartışalım. Evvela Fenerbahçe'ye bakalım. Daha hocasını, transfer politikasını bile belirlememiş Aziz Yıldırım ve şurekası sezona üç yıl üst üste şampiyonluk sözüyle girdi. Düşünün ki daha transferler yapılmamış, teknik direktörün kim olacağı bile kamuoyuna duyurulmamış. Bu noktada Yıldırım ve saz arkadaşlarının temenniden öteye gidemeyecek bu hedefi ile yola çıkışı baştan zaten sakattı. Devamında atılan adımlar ise belirlenen hedefe ve o hedefin belirleniş şekline yakışır bir görüntü çiziyordu. Evvela menajerlik görevinde kulübün esas çocuklarından, camianın akil adamlarından biri olarak görülen Aykut Kocaman getirildi. Akabinde Almanya Milli Takım Direktörlüğünden bir kez daha ekmek çıkmayacağını anlayan Daum, Türkiye ligini ve futbolcusunu bilen sayılı teknik adamlardan biri olarak takımın başına getirildi. Takım içerisindeki Güney Amerika ekolü, Dos Santos ve Baroni ile takviye edildi. Sezon başında Beşiktaş forması giymiş Mehmet Topuz, inanılmaz rakamlar ve eforlar karşılığında adeta zorla takıma monte edildi. Ankaraspor'dan Özer Hurmacı, Sivasspor'dan Bilica kağıt üstünde iyi transferler olarak gözüktü. Sezonun başlamasıyla beraber Galatasaray maçı hariç vasatı aşamayan Fenerbahçe, üst üste aldığı galibiyetlerle liderliği ele geçirdi. Fakat Gaziantepspor deplasmanında alınan mağlubiyet, Daum'un elindeki kadroyu ne kadar kötü kullandığının en önemli göstergelerinden biri oldu. Teknik kabiliyeti yüksek ama fiziki mücadele açısından şampiyonluk adayı takımlar arasında en zayıf halka olarak gözüken Fenerbahçe, Daum tarzı bir anlayışla takım savunması içerikli önlemci bir futbol oynamaya çalıştı. Kazım, Alex, Guiza veya Semih, Dos Santos gibi futbolcularla takım savunması yapmak ne mümkün. Elbette bu önlemci futbol anlayışı Fenerbahçe'nin oyun kazanmasına sekte vurdu. Bir de buna son dakikada atılan inanılmaz goller(Manisa ve Antalyaspor maçları) eklenince ilk haftalarda ortaya çıkan "müthiş" görüntü, ilerleyen haftalarda fizik gücü yüksek ve dirençli takımlara karşı sökmemeye başladı. Bu, kağıt ve televizyon önünde gözüken kısım. Bir de bunun arka planı var elbette. Anlaşılan Ne Aykut Kocaman ne de Daum birbirlerinden memnun. Bu çatışmanın oluşması da son derece normal aslında. Çünkü Aykut Kocaman, şu an ifa etmekte olduğu görevi yapabilecek karakterde bir insan değil. Hiyerarşi gereği beraber çalışılması gereken kişi Daum olunca, onu yönlendirecek idare edecek adamın daha yüksek bir egoya ve daha yırtık bir ruha ihtiyacı oluyor. Aykut hoca ise bu yetneklere sahip bir insan değil. Hal böyleyken, bu iki isim arasında sürekli bir gerginlik olması çok doğal. Medya ve taraftar baskısından dolayı şu an için Fenerbahçe yönetimi ne Aykut Kocaman'dan ne de Daum'dan vazgeçebilir. Vazgeçilmeyen bu süreçte de zaman akıp gittikçe oyuncuların daha başıboş hale geldiğini, bu çok başlılığın disiplini yerlere serdiğini görmemek mümkün değil. Bizim şu an medya aracılığıyla duyduklarımızın on misli beteri kesinlikle içeride yaşanıyor. Daum'un daha önceden çalıştırdığı takımlardaki futbolcuların Daum'un arkasından nasıl konuştuğunu da iyi gözlemlemek lazım. Ya yere göğe koyamazlar, ya da yerin dibine batırırlar. Övgüyle bahsedenlerin hep ilk 11 oyuncusu olması, ağzına geleni sayanların ise hep yedekte kalan oyuncular olması manidardır. Zira Daum, rotasyon denen naneden pek anlamaz. Takıntılıdır, belirli oyun şablonları ve futbolcuları vardır. Bunlardan da kolay kolay vazgeçemez. Bireysel yeteneklere haddinden fazla önem verir ve oyun şablonunda mutlaka ağırlık noktasını oluşturan bir yıldız vardır. Bu sezon da bütün yükü Alex'in omuzlarına koyduğunu görüyoruz Alman hocanın. Sezon sonuna kadar da kuşkusuz Daum'un kaderini Alex'in performansı belirleyecek. Fakat bu sezon klasik Daum yönetiminden farklı bir görüntü çizen bir durum söz konusu. Genelde ikinci yarının ortalarında kopmaya başlayan motivasyon, takım içi birlik ve beraberlik daha sezonun ilk devresinde patlak verdi. Bunda da o bahsini ettiğimiz Aykut Kocaman çekişmesinin yanında takımda kümelenen Brezilya ekibinin de ciddi payı var. Fenerbahçe yönetimi, bu gidişatı izlerse 24. haftada ligden kopmuş bir Fenerbahçe kimseyi şaşırtmaz. Galatasaray cephesi ise çok enteresan. Üzerine kitap yazsanız yeridir. Avrupa'nın en kariyerli isimlerinden birisi Frank Riijkard takımın başında. Yardımcısı Neeskens, efsanevi Hollanda Milli Takımının en önemli isimlerinden birisi. Geçen sezonki yabancı kadronun korunması bile büyük bir başarı olacakken gelen isimler dudak uçuklatıyor. Keita, Elano isimleri yenilir yutulur cinsten değil. Hoş, Elano hala istenen performansı veremedi ama onun kaynağı da aslında Arda'nın sezon başındaki performansının tam da o mevkiyi parselleyebilmesinden kaynaklanıyor. Formda bir Arda ve Elano ile takım kurmak da intihara yakın bir şey oluyor sonuçta. Hem bir futbolcunuzu ait olmadığı yere sürüklüyor hem de zaten zayıf olan savunmanızı bir adam daha eksiltiyorsunuz. Bunlar yine de işin ayrıntısı, biz işin özüne dönelim. Galatasaray'ı bu sene geriye çeken şey, Fenerbahçe maçıdır. Kadıköy'de yenen üç gol Riijkard'ın kimyasını bozdu. Aynı kabusu bir kez daha yaşamak istemeyen hoca, oyun dizlişinde değişikliğe gitti. Genelde ortanın ortasında iki veya bazen bir düz futbolcuyla oynayan Galatasaray, Fenerbahçe maçından sonra üç düz adamla orta sahayı sağlamlaştırmaya çalıştı. Geri dörtlüyü genelde orta sahaya yakın kuran Riijkard, bu oyun düzeneğinde topun ileriye taşımasında beklerin omzuna bir yük daha bindirdi. Çakılı stoperler aralarında geniş uçurumlarla oynarken, oyun kurulumunda daha aktif olması istenen bekler geri dörtlüde yer almakta zorlanmaya başlayınca Galatasaray'ın düz orta sahasını havadan veya yerden geçen her top tehlike yaratmaya başladı. Servet ve Gökhan bu anlamda atak oyuncular olmadıkları için, kendi sahalarının ilk bölgesinde rakibi karşılayamıyorlar. Orta sahayı geçen her rakip atağı mutlaka pozisyonla sonuçlanıyor. Hücumcuların hiçbirinin geriye dönmemesi de Galatasaray'ın sürekli riskli bir oyun oynamasına sebep oluyor. Bu açıdan baktığımızda Galatasaray sezon başındaki dizilişe dönse de arka tarafta çok ciddi bir travma oluştu. Savunma yapısının güven sağlaması da futbolda en uzun zaman alan şeylerden birisidir. Bu düzenek üzerinden baktığımızda Galatasaray'ı iki önemli tehlike bekliyor. Birincisi, kulübün mali durumu. Hakan Şükür, Hasan Şaş gibi yerli oyuncuların iskeletine ve ağabeyliğine kurulan takımların aksine bu sene Galatasaray yıldız yabancılarının eline bakıyor. Yaşanacak en küçük bir ödeme aksaklığı takımın ahengini ve ilerleyişini bozacaktır. İngiltere'de, Fransa'da parasını düzgün almaya alışmış yabancı futbolcu, burada bir günlük nazı bile çekemez. Bir tek Arda'nın takım ruhuna sahip çıkmasıyla da bu sorunlar çözülmez. İkinci en büyük tehlike ise maddi sorunlar yaşanmasa dahi bugünlerde olduğu gibi olası kötü sonuçlar sonrası takımda oluşacak gruplaşmadır. Hepimizin bildiği üzere sezon başında Frank Riijkard, Sabri'sinden Gökhan Zan'ına hepsini müthiş futbolcular olduğuna inandırdı. Bu gazla da bu futbolcuların hepsinin sezonu mental açıdan müthiş seviyde açtığını gördük. Alınacak mağlubiyetlerde, bu aşırı motivenin sonucu olarak düş kırıklıkları daha büyük yaşanır. Bu noktada ne Riijkard takımı eski motivasyonuna döndürebilir ne de Arda kaptanlık pazubandıyla arkadaşlarını şaha kaldırabilir. Bu iki problemi bir kenara bırakırsak Galatasaray'ın sezon sonuna kadar şampiyonluk yarışında olacağını rahatlıkla söyleyebiliriz. Beşiktaş'ı çözene ise aşkolsun. İlk 6 haftada 6 puan. Rakipler 12'şer puan fark atmış. Yönetim, taraftar fokur fokur kaynıyor. Agresif spor basını her yandan malzeme çıkarmaya çalışıyor. Ankaraspor'un hükmen mağlup edilmesinden sonraki haftalara bakın. Trabzonspor maçı dahil bu takım kimseye umut ışığı vermemiş. Alınan galibiyetlerin hepsi yaratıcılıktan, oyun hakimiyetinden uzak duruyor. Ama çoğumuzun es geçtiği ve belki de Beşiktaş'ı bu yılın en büyük şampiyon adayı yapılan şey önümüzde sapasağlam duruyor. Bu takım, 14 haftada sadece 6 gol yedi. En kötü oynadığı maçta bile bu takım savunması -Galatasaray maçı hariç- hiç aksamadı. Geride Ferrari-Sivok-Toraman-Köybaşı-Üzülmez beşlisi ışıl şıl parlıyor. Önlerindeki Fink ve bilhassa Ernst kaya gibi dikiliyor rakiplerin karşısına. Bütün hücumcuların hücum adına sıfırın altında başladığı bir sezonda iş savunmaya geldiğinde her birinin üzerine düşen vazifeyi layıkıyla yerine getirmesi insanı derinden etkiliyor. Nihat'tan santrafor, Bobo'dan sol açık, Nobre'den sprinter, Yusuf'tan kanat oyuncusu yaratmaya çalışan Mustafa Denizli de biraz olsun normale dönünce taşlar yavaş yavaş ileride de yerine oturmaya başlıyor. Bu akşam Sivasspor karşısında öne geçen Beşiktaş'ı görünce kaçınız galibiyetten şüphe ettiniz? Old Trafford'da Manchester karşısında, İnönü'de Fenerbahçe karşısında savunmasını dört dörtlük yapabilen bir takım, artık "takım" olmayı başarmış demektir. Şüphesiz, tecrübelerle sabittir ki Turkcell Süper Ligi'nde şampiyon olmak en çok da bu "takım" olabilme ruhundan geçiyor...

21 Yorum:

Ben yinede dereyi görmeden paçayı sıvamayalım derim.. Tabikide ipi gögüslemek namına iyi sinyaller veriliyor ama bizim geçen senki ernst ve yusuf transferi ile yaptigimizi bu sene diger rakiplerde yapabilir... diger yandan, yarisa gecen seneki gibi sivas gibi tesadufi bir takim yerine bursanin ve kayserinin katilması bu takimlarin yukaridaki dengeleride bozmasına sebep olabilir. Hatta ilerleyen haftalarda Delgadonun takima geri gelmesi ile ayrilacak futbolcu kim olacak? Benim ilk tercihim Tabata, sonrada Tello ama bu benim tercihimle olmayacak birsey. Eger kimsenin beklemedigi hamleler gerceklesirse maazallah geriye dogruda gidebiliriz...

sonuc olarak cikisimiz tabiki memnuniyet verici ve insallah diyarbakir ile manisa deplasmanlarindada galibiyet serimiz devam eder, Bursa macına Allah kerim... :)))

enzo scifo dedi ki...

Hani klasik bir laf vardır futbolda: toplu hücum, toplu defans. Beşiktaş takım olarak gerçekten çok iyi bir savunma yapıyor. Top rakip takıma geçtiğinde en uçta yer alan futbolcuyla beraber savunma başlıyor. Ve tabi ki elimizde göbeği kapatan kaya gibi fantastik 4'lümüz var: Ernst-Fink-Ferrari-Sivok. Yani takım olarak savunma yaparken bir de takımın esas savunmacıları da fantastik olunca ortaya bugünkü görüntü çıkıyor. Bunun yanında toplu hücum konusunda da iyiye doğru bir gidiş var. Bobo'nun form tutmasının da bunda çok büyük bir etkisi var ama aynı zamanda son oynadığımız 3 maçı hatırlayalım. Fenerbahçe maçında gol atan oyuncularımızdan ikisi Fink ve Uğur İnceman. Yani ortasaha oyuncularımız. Manchester maçında Fink'in kaçırdığı pozisyon , aynı şekilde bugün Fink ve Ernst'in girdiği pozisyonlar. Bence bunlar Bobo'nun form tutmasından daha önemli olaylardır. Çünkü Beşiktaş artık rakip ceza sahasına Ernst ve Fink'i sokabilmektedir. Rakip içinse önlem alması en zor olan oyuncular her zaman orta sahadan hücuma destek veren oyunculardır. Aynı zamanda beklerimiz de oyun içinde ciddi biçimde ataklara destek vermektedirler. Yani Beşiktaş o hep duyduğumuz 'toplu hücum , toplu defans' oyununu oynamaya çalışmaktadır ve bu konuda da önemli aşamalar kaydetmektedir. Tabii ki bunda takıma son 1 sene içinde kazandırılan Ernst , Fink ve Ferrari'nin etkisi çok büyüktür. Bu nokta da Mustafa Denizli'ye teşekkür borçlu olduğumuzu düşünüyorum...

QuaresmA dedi ki...

geçen sezonun devre arasında ernst ve yusuf'un alınması çok önemli hamlelerdi. yusuf o sezonun yıldızı, ernst ise gönüllerimizin yıldızı oldu. bunun üstüne galatasaray da "tipik anadolu takımı disiplin anlayışı"nın bi sonucu olarak lincoln'ü de kaybedince türkiye'nin net biçimde en güçlü kadrosu bizde oldu.

bakın tekrar ediyorum, yaklaşık 1 yıldır net biçimde en iyi kadro bizde.

geçen sezonun kadrosunun üstüne ise ismail, tabata, nihat alındı. boru mu ? her transferde kazık yiyoruz ama allah var güzel oyuncular alıyoruz. transferleri mustafa denizli'nin istediği ne kadar da belli oluyor. tam revivo, rapajic, lazetic dönemi fenerbahçesi benzeri hücum yıldızları transferleri. bek bile hücumcu. gücümüze güç katıyoruz..

6. haftadan sonra ne mi oluyor ? mustafa denizli klasik 4'lünün önünde ernst-fink'in oynamasının şart olduğunu anlıyor. yanındaki oyuncu da rakibe göre değişiyor: bazen yusuf, bazen tabata, bazen ekrem. şahsen ben ekrem'in sol açıkta kullanılması, tabata'nın da ortada kullanılmasından yanayım. madem takım savunması diyoruz..

ama yine de sene sonunda şampiyonun fenerbahçe olacağını düşünüyorum. sebepleri şunlar:

- sıraları geldi.
- mustafa denizli'ye güvenmiyorum.
- daum sanıldığından büyük hoca.

@quaresma

diger bir sebepde Azizin verdigi sozu yememek icin yapacagi ayak oyunlari olmasin sakin?

QuaresmA dedi ki...

@ Gurbet Kartalı:

evet, zaten sıraları geldi maddesi biraz ona da bağlanıyor.

3 yıllık şampiyonluk sözü verildi, bu işi en iyi yapacak hoca getirildi, ocak'ta naklen yayın ihalesi var, 3 büyükler arasında en az taraftar bizde, başarılı fb-gs demek ihalenin değerini arttırmak demek vs vs.

komplo teorisi elbette ama mantıklı teoriler, zaten komplo teorisi mantıklı olur. neyse bakalım göreceğiz, hayırlısı diyelim..

asd dedi ki...

Ben Beşiktaş'ın ilk 7 haftası ve sonrasını gece ve gündüz olarak farklı görmüyorum. Bence tek fark sonraki haftalarda bazı maçlarda takımın defansı ön plana alıp rakibi üzerine çekerek kontra atak üzerine dayalı bir oyun planı ile oynaması ve daha önemlisi gol atabilmesi.
Beşiktaş'ın kadrosu Galatasaray ve Fenerbahçe’den çok daha dengeli ve dolayısıyla daha iyidir. Ayrıca puan farkının 12 ye çıktığı dönemde de genel olarak diğer iki takımdan daha iyi oynayan Beşiktaş'tı --özellikle berabere biten 25'e yakın şut çekilen(çoğu pozisyon) antep maçı…-- ama gol atamıyordu takım. Kayseri ve galatasaray maçlarında da baskın olan pozisyon bulan taraf beşiktaş'tı ama golü yiyen taraf ta beşiktaş'tı --2 takımda duran top hariç ceza sahasına 5 belki girdi ve oyunun hakimi beşiktaş'tı--. Ama bu dönem de gerek beceriksizlik gerek başka nedenler --ki ben bu nedenler arasına şu oynadı bu oynadı mustafa hoca tavşan çıkardıyı katmıyorum daha çok yönetim ve uyumdan kaynaklı bence-- takımın gol atmasına engel oldu. Çoğu atak ceza sahası önünde ya da içinde garip bir şekilde sonlanıyordu.
Daha sonraki haftaların bazılarında gol bulana kadar yine topa sahip takım beşiktaş'tı. Evet farklıydı çünkü gol buluyordu beşiktaş ve erken ya da geç fark etmez hemen geriye yaslanıp topu rakibe veriyordu ve bence bunu bilinçli yapıyordu.
Trabzon ve Eskişehir maçlarında ise --sanırım bu maçlara mustafa denizli kafasında 1'er puan yazmıştı-- topu 90 dk rakibe verip kontraya çıkan bir takım vardı. Topun rakibe verildiği zamanlar dışında beşiktaş'ı kendi sahasına hapseden bir türk takımı çıkmadı. --3 5 dk'lık periyotlar sayılmaz burada--
Fenerbahçe maçı da ilk yarısı genellikle kısır geçen ama Fenerbahçe’nin daha iyi göründüğü maçtı ama ikinci yarı golün bulunması ve aynı zamanda Fenerbahçe’nin en önemli hücum güçlerinden Emre’nin sakatlanmasıyla çözülen bir maçtı.
Sonuç olarak sonuçlar ve puan durumunda ki büyük farka rağmen, genelde Beşiktaş’ın gol atabilmesi dışında büyük farklar yok. --oyuncuların motivasyonu falan filan daha çok yavaş yavaş kazanılan öz güven ile alakalı-- Tabi futbol skora göre şekillendiğine göre bu büyük farkın bu kadar büyük görünmesi anlaşılabilir bir durum tabi.
**Not: Çok puan alan takım şampiyon olur ve Beşiktaş’ın birkaç önemli sakatlık ya da formuzlukla sene başına dönmesi gayet mümkün.

asist time dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
asist time dedi ki...

Gelen galibiyet ile oluşan son puan durumu bayramda farklı bir mutluluk kattı.

Ancak takım su anda cok iyi bir ivme yakalamasına rağmen uc oyuncu diğer oyuncuların gerisinde kalmış gibi. Takım merdivenleri ikişer ikişer cıkarken bu üc oyuncunun form grafikleri cok geride kaldı her seferinde takım elini uzatıyor ama onlar bi turlu form grafiklerini yukseltemediler.

Bunların ilki Nobre. Gecen sezonun ikinci yarısında ve bu sezon başında çok tartışmıştım burada Nobre'yi. Bu sefer aynı şeyleri tekrarlamıycam ama Nobre bence futbol lugatına farklı bir ifade kattı. Nobre özellikle son maçtan sonra tamamen "Defansif Forvet" gibi oynuyor. Tek kelime ile hucum oynamayı unutmuş.

Diğer oyuncular ise 3.5 milyon euro luk Nihat ile belki de devre arasında kiralık gonderilecek olan Tabata. Nihat sezon başında kampa katılamamasının şansızlığını yaşıyor olabilir. Birde sezon başından bu yana 2 defa sakatlanması da bir turlu form yakalayamamasına neden oldu. En ilginc olanı da Ne Nihat ne de aynı pozisyonda oynayan Holosko su anda harika seri yakalamış olan makul sistem de sağ iç de oynayacak oyuncular degiller.

Ve Tabata gelişi büyük olay olmuştu yönetim değişirse gidişi de buyuk olay olacak gibi. Sezon başından bu yana tek bir 90 dk sı yok. Hele ki son maçta Fink kadar hucuma katkısı yoktu.

Sercan dedi ki...

Takımda alternatifi olmayan bölge bence ön liberodur. Fink ve Ernst'i alternatifleyecek oyuncu kesinlikle Uğur İnceman değildir.
@Enzo scifo'nun dediği gibi takım olarak defans, takım olarak hücumu destekleyecek bir örnekte: son maçlarda yapılan asistlerin sahipleridir :Üzülmez, İ.Kaş, manchester maçında İsmail'in ters kanada uzun pasını asist olarak sayacak olursak o. Takım defansı olarakta; Dün İ.kaş sakatlandığı bölümlerde Sivas sağ kanattan gelmeyi denedi ama hiç birinde sağ bek Nihat ve sağ açık Tabatayı geçemediler.

AQ-47 dedi ki...

@sercan

çok haklısın, blogda bir Aurelio lafı dolanmaya başladı ama artık çok geç, sene başında alınsaydı Fink'in yerine monte edilebilirdi, gerçi şimdi alınırsa da Tabata'nın yerine monte edilebilir...
Takımın son haftalarda topu kaleye sokabiliyor olmasının sebebi golcüsünün nerede duracağını biliyor olması...Tepki almak pahasına yazıyorum: Nobre duracağı yeri maalesef bilmiyor. Pres yapabilir, koşabilir ancak arkasında ekrem, ernst, fink oynarken bir golcünün koşacağı alan orta çigini önünden rakip ceza sahasına kadar olan kısımdır, dünkü maçta Bobo-Nobre farkını geceyle gündüz gibi net gördük. Sen gidip orta sahada Ernst'in Fink'in yanına gidip top alırsan kafanı kaldırıp baktığında ilerde pas atabileceğin adam bulamazsın güzel kardeşim, kaldı ki orta sahadakiler senden daha iyi pres yapıyor, top kapıyor, pas veriyor hatta şut atıyor Mertçiğim...Yani senin çaban boş bir çaba, ancak kendini yoruyorsun...4-4-1-1 oyasak, Bobo'nun arkasında güzel oynar ama asla asla asla asla tek forvet oynayamaz...Keza sene başında holosko ve Nobre de beraber oynatıldı, o zamanda top bekleyeceği yeri bilmeyen iki adamı izledik, çünkü Holosko da tipik santrfor değil. Şu kadroda Batuhan Bobo, Holosko ile beraber ya da tek oynar, Nobre değil. Velhasıl 10 haftamız stresle geçse dedoğruları görmek güzel.

Bellamy. dedi ki...

Tabata-Murat Ceylan takası olsa da devre arası para boşa gitmese hiç olmazsa.

gaddark dedi ki...

fenerbahçe maçından sonra galatasaray'lı arkadaşımla galibiyeti kutlayıp(gsliler de ne zaman fener'i yensek ortak oluyorlar sevincimize. bi şey de diyemiyorum ama yeter be abi) bir değerlendirme yapıyorduk. arkadaş dedi ki, "abi nihat sizin takımı bozuyor."
öncelikle şunu belirteyim nihat'ı tanımasam da abim, kardeşim gibi seviyorum. hâlâ da öyle. ama şu bir gerçek ki, denizli onu takıma monte etmeye çalıştıkça ileride zaten az olan üretkenliğimiz taban yaptı. tabii bunda nobre ısrarı falan da var. son sivas maçı dışında nihat tek adam gibi oynuyordu sahada. bu da ilk 6 haftadaki kötü gidişin bence önemli nedenlerinden biriydi.
şöyle açayım. nihat türkiye koşullarında oldukça kariyerli ve üst düzey bir topçu. ancak bu demek değildir ki, oyun onun üstüne oynanacak. çünkü bu, takımımızın kültüründe olan bir şey değil. sergen yalçın istinasını bir kenara koyarsak beşiktaş hiçbir zaman yıldızlar takımı olmadı. nihatım bunu yeni anlamış(ya da hatırlamış) olacak ki, sivas maçında daha bir takım oyunu oynadı. böyle devam ederse sorun yok.
beni ilerisi için tedirgin eden bir başka nokta da tabata. geldiğinde neredeyse ağlayacaktım. şimdi delgado gelince ortalık karışacak, yanlış adam gönderilecek diye ödüm kopuyor. tam da bu noktada "yeter" dememizin sebebini tekrar idrak ediyorum.

Şimdi... Beşiktaş'ın 2 ay önceki ofansif futboluyla şu anki arasında dağlar kadar fark yok belki ama takımın diğer bölgeleri önemli aşama kaydetti. Burada Denizli süper, muhteşem!! filan yazmadan önce şunu hatırlamak lazım, bu takım Fink'e ilk ciddi formasını Wolfsburg deplasmanında verdiyse, Bobo'dan sol açık, Ekrem'den solbek, Tello'dan forvet arkası denemekle bu kadar zaman kaybettiyse teşekkürle birlikte teessüflerimizi de iletiriz Mustafa Denizli'ye. Takımda son 1 ayda ne oldu? İbrahim Toraman döndü, Defans sivok+ferrari+toraman+üzülmez(köybaşı) oldu, artık taşlar cezalar/sakatlıklar dışında değişmemeye başladı. Wolfsburg maçında aniden keşfedilen Fink, yerine denenen adamların hepsini yedeğe gönderip takımın 6. değişmezi oldu. Defansın oturmadığı sıralar bekte oynatılan Ekrem sol ya da sağ fark etmeksizin, sınırlı teknik kapasitesine karşın hızı ve hırsıyla 7. değişmez oldu. Nobre, Nihat ve Holosko'yla hazinleri oynayan Bobo kardeşimiz de yavaş yavaş eski günlerinin sinyallerini vermeye başlayarak 8. değişmez oldu(Şahsi yorumum değil, değişmediğinden söylüyorum)

Yani son 1 ayda ne oldu... Kalecileri saymazsak kadronun 8/10'u değişmez oldu. Ne oldu, baştan beri basbas bağırdığımız "İSTİKRAR"ın vücut bulmaya başladığını gördük. Peki diğer 2/10 ne olacak... boş kalan mevkiiler bir kanat oyuncusu, bir de ernst+fink'in önünde oynayan ortasaha. Bu iki mevkii kimle doldurulabilir diye düşününce dışarıda kalmış oyunculardan akla ilk Nihat geliyor. Nihat sağ açık oynar elbet, o forma girene kadar sol açıkta İsmail denenebilir, zaten kanımca 4-4-1-1'e dönüp bobo'nun arkaya nihat'ı verip sol açık sağaçıkta ismail/ekrem'i değerlendirmek en iyisi... Eğer taktik illaki değişmeyecekse ernst fink önünde yusuf,tabata,tello ve 2. yarı delgado'dan birini izleyeceğiz ama bu mevkide bu sene henüz kendini gösteren olmadı.

Yerli/Yabancı ben anlamam, bir sol açık bir tane de forvet lazım bu takıma. Ortasahaya adam da istemeye korkuyorum, zira bu yönetimin aldıkları ortada gidip yeni bir facia olmasın. Sonuçta lig uzun maraton, boş ortasaha kadrosu için takımda 5-6 tane aday var. Kendi içimizde hallederiz.

sy dedi ki...

Ben GS ile ilgili birseyler demek istiyorum.

Galatasaray'da futbolcular cok kalin cizgilerle ikiye ayrilmis: hucumcular - savunmacilar. Oyunu iki yonlu oynayabilen (bu da klasik kalip oldu) sadece -o da biraz- Sabri ve Ayhan var. Topal ve Sarp ileriye "0" katki ile oynuyor. Servet eskisi gibi cikmiyor, o da hakli geride Zan var. Kewell, Arda, Baros, Elano ise geri hic donmuyor. Keita biraz, ama onun yaptigi yalanci savunma.

Bir de ben Galatasaray'in daha once kopacagini dusunuyorum. Sezonu diger takimlardan 3-4 hafta once acmis bir takimin fizik gucu Super Lig+UEFA+Kupa'ya yetmez. Kaldi ki milli takima gidecek yabancilar kendilerini riske etmek istemeyecekler.

Besiktas ise sezonu cok gec acti, ayni oranda gec kadro sablonunu olusturdu, gec form tuttu. Bence bu kadar basit.

ceyhun dedi ki...

fantastik futbol denen şeyi en sevdiğim şekliyle oynadığından delgado'yu izlemekten müthiş zevk alıyorum. şahsen çok özledim kendisini. fakat gelişi ciddi bir probleme sebep olabilir. kim giderse gitsin sorun olacaktır bir kere. tello gitse bugüne kadarki katkılarının konuşulması muhtemel aynı şekilde holosko için de öyle. onun dışında tabata ilk gitmesi gerek bana kalırsa ama onu da nasıl gönderirler tükürdüklerini nasıl yalarlar bilmiyorum. seçim ne zaman olacak hatırlamıyorum ama devre arasından sonraysa tabata'nın gönderilişi de tam bir zaar olur demirören için. gönderilmesi zor.

bunun dışındaysa delgado'nun gelişi takımın ileride ekremle(oynadığında nobre) başlayan savunma ve mücadeleci futbolu büyük bir sekteye uğrayacaktır. bu sene daha çok bir savunma takımı gibi olmamızın sebeblerinden biri de delgado gibi bir oyuncunun olmamasıydı. gelişi de takımı daha ileriye itecektir. özellikle denizli delgadoyu ortasaha üçlüsünden birisi gibi değil de forvet arkasında oynatırsa. fakat solda ismail ortasahada pas yapabilme kabiliyetini maksimuma çıkarmış bir ernst ve fink ile delgado kuvvetli bir hücum hattı oluşturacaklardır. sağ beke yedekten de olsa rıdvan'ın da katılımı ile(hani olur ya) önünde nihatla oynaması çok ciddi bir hucüm gücü elde etmemizi sağlayabilir.

ikinci yarı delgadonun gelişi çok şeye gebe olacak gibi. iyi bir delgadoyla kurulacak ernst ve finkli ortasaha bu ligde rakip tanımayacaktır.


bobo
ekrem - nihat
delgado
ernst - fink

ismail-ferrari-sivok-kaş(rıdvan)

Jokond dedi ki...

yorumlarda enteresan bir durum söz konusu. herkes destan gibi yazmış, içinde ne varsa dökmüş.

bu takım birdenbire nasıl maç kazanmaya başladı onun açıklamasını bulmaya çalışıyoruz. eğer ekremin ortasahanın göbeğinde oynadığı bir dönemde galibiyet serisi elde etmiş olsaydık o zaman mantıktan filan bahsedemezdik, kimse de uzun yazmazdı :)

barış dedi ki...

bravo, şampiyonluğun en büyük adayı beşiktaş.

Pamukk dedi ki...

demirören kalsın diye değildir inşallah bu iyi gidiş maşallah tu tu tu.

Pamukk dedi ki...

aslanım italya gibi deil ama milan gibiyiz:)

onlar da kötü başladı alt sıralarda kaldı şimdi yanılmıyorsam 2.ler üstüste seriler yaptılar

mcqueen dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Yorum Gönder

Ara