.

.

.
Ekşi Beşiktaş. Blogger tarafından desteklenmektedir.

.

.

28 Ekim 2009 Çarşamba

Türk Sporcusu Kaybetmeye Mahkum

Dünyanın çeşitli branşlarında çeşitli sporcular izliyoruz. Neredeyse her gün dünyanın bir yerinde bir üst düzey final maçı yapılıyor. Orada kazanan ve kaybedenleri irdelediğimizde bize bazı ipuçları veriyor. Bir hafta önce "Türk sporcusuna bu haliyle güvenmek hatalıdır" demiş ve tepki almıştım. Benim aslında ne demek istediğim Fenerbahçe Galatasaray müsabakasında net olarak ortaya çıktı. Arda Turan - Cristian Baroni kavgasında daha çok etkilenen tarafın "Arda Turan" olması sizce tesadüf mü? Türk sporcusunun takım sporlarında başarılı bir çizgisi olduğunu söylemek için, sanırım sporla ilgilenmemek gerek. Bugün dünya basketbolunun zirvesindeki Hidayet Türkoğlu ve Mehmet Okur'un kendi takımlarındaki verimliliklerine, takım içi uyumlarına ve katkılarına bakın, bir de Milli takımdaki. Yurt dışında oynayan herhangi bir oyuncumuzun o takıma yaptığı katkıya bakın, bir de Milli takımımıza... Arada ciddi bir fark olduğunu göreceksiniz. Fildişi Sahilleri milli takımını bilir misiniz? Kolo Toure, Eboue, Yaya Toure, Didier Zokora, Abdel Kader Keita, Bakary Kone, Aruna Kone, Didier Drogba... Her bir oyuncuyu bir kendi takımlarında izleyin, bir de dönün Milli takımlarında izleyin farkı farkedeceksiniz. Orada Arsenal, Chelsea'de oynayan oyuncular öncelikle "takım" şemsiyesinin altına geçmeyi kabul ediyorlar. Ortaya konan düzenle bir problemleri yok. Milli takımlarına geldiklerinde ise -şaşırtıcı değil- birden çocukluklarına, futbol eğitimi almadan önceki hallerine dönüyorlar ve birbirinden kopuk 11 oyuncu olarak potansiyellerinin çok altında kalıyorlar. Türk sporcusunun da Fildişi Sahili oyuncularından hiç bir farkı yok bu anlamda. Bunun örneğini her hafta her maçta görüyoruz. Servet Çetin ileri çıkışlarını "sorumluluk alıyorum, geride de kalıp sorumluluktan da kaçabilirim" diyor. Arda Turan işler kötü gidince kahramanlığa soyunma gereği hissediyor. Lakin Banu Yelkovan'ın da dediği gibi, "Arda'nın bir de takım arkadaşları var oysa ki". Türk sporcusu, mevcut sporcu eğitim düzeni değişmedikçe çok az final karşılaşmasından yüzü gülerek ayrılacaktır. Bugün zor şartlarda olan Galatasaray'dı ve bu mental düzeyde olmadığı için kaybetti. Futbolcular maç bittiği dakikada otobüslere binip Ali Samiyen'e geçselerdi bu sefer de Fenerbahçe kaybedecekti, hatta bence çokça ezilecekti. Sporda romantizme bir yere kadar yer var. Aydın Karabulut, Batuhan Karadeniz, Mehmet Sedef, Serdar Özkan... Hepsi mental anlamda sıkıntılı oyuncular. Hepsinin ayrı karakteri, ayrı geçmişi var ama üst düzey sporcu olmalarını etkileyen en temel faktör mental düzeyleri. İşte o noktada, "solda Mehmet Sedef - Aydın Karabulut, forvette Batuhan, ortada Necip oynasın" havada kalıyor. Bunun suçlusu bu gençler değil elbette. Bunun suçlusu koçuyla sorun yaşayan Mehmet Okur da değil, zor durumda kalındığında kendini Michael Jordan zanneden Hidayet Türkoğlu da değil. Sorun bu sporcuların kişilik ve bir sporcu kimliği kazandığı dönemlerde bunları mental olarak hazırlayamayan spor organizasyonunda. Bunu Jean Tigana olup çözemezsiniz. 6 ay sonunda "deli" diyip gönderirler. Bu iş üst düzey takım hocalarının yapacağı iş değildir. Bu bağlamda Batuhan neden oynamaz sorusunun muhatabı Mustafa Denizli de değil. Beşiktaş özkaynak düzenine geri dönüş yapacaksa bunun Necip, Batuhan, Rıdvan gibi gençlerin oynatılması anlamını taşımadığı çok açık. Daha çok küçük yaşta potansiyelli oyuncuları tesbit edip onlara "özel" bir hayat sunacaksınız. Ben bugün soruyorum; Batuhan Karadeniz'in yaşamış olduğu travmalar Beşiktaş kulübünün mü yoksa daha çok Türk sporunu idare edenlerin mi problemidir? Batuhan hiç şüphesiz önce Türk sporunun bir ferdidir. Batuhan'ın idaresi o yüzden Beşiktaş kulübüne bırakılamaz. Bırakıldığı noktada da "Kral yapmam, ben kral olurum" cümlesinden öte bir noktaya varılamaz... Bu zihniyetin oynadığı Beşiktaş ta iki sene sonra genç takım tesislerini yakar, yıkar. Türk sporcusuna güvenmeyi "haydi koçum, sen oynuyorsun" den ibaret sananlara ithaf olunur...

9 Yorum:

tathar dedi ki...

aslanım, koçum, sen yaparsınla bu kadar... seninde sürekli söylediğin gibi bizim sporcularımız genelinde de futbolcularımız dışarıda başarısız çünkü en basit özelliğiyle iş disiplinleri yok ve yaptıkları işi sevmiyorlar ama ne yazık ki bu sadece sporla alakalı değil genel hayatımız ve eğitimimizin her yerinde var. hep iddia ettiğim bir konu vardır gidelim herhangi bir liseye bütün öğrencilere soralım sizi direkt okuldan alalım ve diplomanızı verelim hiç bir şey öğrenmenize gerek yok desek sizce sonuç ne olurdu... işte o yüzden giggs'in bu yaşında antreman sonrası frikik çalıştığını duyunca şaşırıyoruz aslında şaşırılacak bir şey yok adam olması gerektiği gibi işine saygısı kendine saygısı yüzünden yapması gerekeni yapıyor çalışıyor.

Deniz dedi ki...

Eğer özkaynak düzenine dönülecekse yapılması gereken minik takımdan başlayarak tüm sporcuların eğitiminin (sportif anlamda değil sadece, ilköğretim ve ortaöğretim) Beşiktaş kolejinde karşılanması, beslenmelerinin en az bir öğününün kulüp tarafından sağlanması, alacakları ekstra eğitimlerle spor kültürünün, kazanmanın, kaybetmenin, felsefenin kendilerine anlatılması gerekir. Yabancı dil eğitimi verilmesi gerekir sporculara.

Avrupalı ve avrupada yetişmiş futbolcuların içlerinde bulundukları ortam açısından artısı, ülkemizde klasik eğitim ile sağlanamayacak özelliklerdir. Beşiktaş'ın bir seçim yapması gerekiyor, 8 milyon avroyu bir futbolcuya yatırmak mı, yoksa bir spor akademisi kurup %100 özkaynak düzenine dönmek mi?

Bu benim hayalim. Şu an 7 yaşında olan bir nesil 12-13 sene sonra muhteşem bir hale gelebilir. Altyapısından yetişen 5-6 oyuncuyla avrupa kupalarında mücadele veren, hakemle tarzancadan başka bir dilde anlaşabilen, kültürlü, Atatürk'ün dediği gibi, zeki, çevik ve ahlaklı futbolculardan kurulu bir Beşiktaş. Bunun için kimseye muhtaç değiliz, biraz vizyonu olan bir yönetim kurulu bunu hayata geçirir. Bir çocuğun eğitiminin karşılanması, günde bir öğün yemeğinin verilmesi, ne kadara mal olabilir ki bu ülkede? Yemin ederim, A takımda oynayacak kalitede olmayan futbolcular Anadolu'da oynayacak bile olsa, transferlerinden alacağın 200-300bin dolar ile o çocuğa yaptığın yatırımı geri alırsın.

Deniz dedi ki...

Bu sistem sadece futbol için geçerli değil ayrıca, basketbol voleybol gibi branşlar ve diğer amatör branşlardaki çocukların, gençlerin eğitimlerinin kulüpte gerçekleşmesi gerçekten inanılmaz masraflar yaratmaz kulübe. Bugün bir özel okul eğitimi kârıyla falan 8-9 milyar en az. Bunun maliyetinin bu olmadığını biliyoruz. Sadece futboldan her yaştan 20 çocuğun eğitiminin kulüp tarafından karşılanması imkansız değil. Buna diğer branşlardan da çocuklar ekleyebilirsiniz kızlı erkekli. Her birinin bir sporcu olarak eğitilirken bir yandan da Beşiktaş kültürü, spor kültürü almasını, tam olarak eğitilmiş olmasını düşünürseniz, bir çocuğun size olan maliyeti en fazla 100 milyar olur eğitimi sonunda. İçlerinden 2-3 tane İsmail Köybaşı çıksa misyonunu gerçekleştirmiş olur.

Bu şekilde, yurtdışından yapılacak doğru takviyeler ile Beşiktaş bir dünya kulübü olur.

helldoradotcom dedi ki...

Yanilmiyorsam 1991-1993 yillariydi ve Altay B Genc'ten baslayan "eglencelik" futbolculuk seruvenim Altay A Genc'e gecmek uzereyken son bulmustu. Tek sebebi haftada 3 antrenman ve 1 mac yapan takimin 2 sabah antrenmanina okulla cakisiyor diye katilamamamdi. Bu noktada antrenor bir secim yapmam gerektigini belirtmisti. Cocuk kafasi babama sormustum tabiki :), o da okulu secmisti her mantikli veli gibi. Bu ornegi neden verdim? Yazida ve yorumlarda surekli sistemin degistirilmesinden bahsediliyor ama bu oyle tek bir kararla atilacak bir adim degildir. Nasil ki demokrasinin hazmedilmesi nesiller alan bir surecse, gelismis, iyi egitimli, kurallara saygi duyan bir toplum olabilmek icin de nesiller gecmesi gerekmektedir. Bunun icin besiktas koleji veya neresini kurarsaniz kurun henuz kafi gelmez. Isterseniz ingeltere'ye, barselona'ya futbol okullarina 20 kisilik ogrenciler gonderin yine de toplumu kalkindiramazsiniz. Yine gelir super lig'de kimseye pas vermez. Sozunu ettigimiz toplumsal gelisim icin sureye ihtiyac vardir. Bu sure de bizim gibi 30'lu yastaki insanlarin tumune sahit olabilecegi bir surec degildir. Elimizdekiyle mutlu olma sanati icinde bulundugumuz durumda tek ilactir. Bu surecte gunluk basarilar da uyusturucu vazifesinden bir adim oteye gecmez. Chelsea'yi yener 3 sene idare ederiz, dunya 3. olur 12 sene idare ederiz...vs.

Gürcan Ulusoy dedi ki...

problem şu ki, bu uzun vadeli bir projedir. diyelim buna murat aksu başladı, 3 başkan değişir meyvesini 3. yer. problem tam da orada işte. adam da diyor ki 12 yaşındaki çocuğun eğitimi gibi ulvi işlerle uğraşacağıma rodrigoooooooooo tabataaaaaaaaa'yı alır tribünlerde samba dansı yaptırtırım.

Unknown dedi ki...

Türkiye'de bizim öncelikle halletmemiz gereken bence de eğitim-spor seçimini yaptırmamak olmalıdır..İkisinin de beraber işleyebileceği bir sistem oturtmak lazım..Dersane okul ev üçgeninde hayatını geçiren bir çocuğa sporcu kültürünü veremezsiniz..Eski adıyla orta okuldaki 11-12-13 yaş grubundaki çocuklar her yıl sınava girmekteler..Bu çocuk spor-okul tercihinde genellikle ailenin de baskısıyla okul tercihinde buluncaktır,zamanında bir çoğumuzun bulunduğu gibi..Ki şu mevcut düzende bunun yapılması da en mantıklısı..Özellikle futbolculara bakıldığında çoğunun kültür düzeyinin düşük olduğunu,şımarık zengin çocukları gibi davrandıklarını görebilirsiniz..Gidin gençlerin ya da çocukların top oynadığı halı saha maçlarına ya da mahallelerine..Hepsinde ben atayım,ben forvet olayım düşüncesi..Sonuç olarak bu çocuklar yarın futbolcu oluyor..Ve çocukluğunda oluşan bilinçaltı onu bencilliğe ve takım sporcusu olmamaya yöneltiyor..Belki de ülkemizden kaliteli stoper çıkmamasının sebebi de budur..

Eğitim-spor-altyapı iç içe olan olgulardır..Eğitimini yarıda kesmek zorunda olan sporculardan oluşuyoruz sonuç olarak..Bildiğim 1-2 futbolcu var eğitimli bu çok az..Örneğin Altay'dan Kayserispor'a trnasfer olan Merter Yüce..Bildiğim kadarıyla Dokuz Eylül Mühendislikten ya mezun ya da devam ediyor..Altay'ın en önemli oyuncularından biriydi gitti ve orada da formayı aldı..Belki çok yetenekli oyuncu değil ancak tavırlarından sporcu gibi sporcu olduğu anlaşılıyor..

Beşiktaş'ın yapması gerekenler konusunda Deniz'in yazdıkları çok doğru ve benim de düşündüğüm şeyler..

ian dedi ki...

hadi bahsi geçen "mükemmel insan&sporcu" projesini başarıyla gerçekleştirdiniz diyelim; peki o sporcuya yanlış pasında küfür eden, el kol yapan taraftarı nasıl hallediceksiniz.. kulüp, taraftarını da kolejlerde yetiştirecek değil ya :) yani demek istediğim bahsedilen konu özkaynaktan ibaret değil, kapsamlı bir toplumsal sorundan bahsediyoruz burada.. sorunu, beşiktaş penceresiyle, hatta futbol penceresiyle irdelemek bile yetersiz, ki yorumlarda belirtilmiş bu.. genel olarak yazılanlara katılıyorum, bazı yerler biraz ütopik dursa da.. kısa vadede; ben halâ batuhan oynasın, necip oynasın diyenlerdenim (sergen'in, rıza'nın... oynadığı gibi); uzun vadede yukarıda bahsedilenlerin bir kısmı, ör: spor akademisi, bile yapılsa çok büyük yol alınır.. ama bir toplumun mantalitesini genel anlamda değiştirmek ciddi bir iş, yine de 'kaybetmeye mahkum' diyecek kadar da karamsar düşünmüyorum.. "ben nasıl olsa kaybedicem" diyerek yola çıkacak sporcular yetiştireceksek, kapatalım gidelim buraları.. azim, kararlılık gibi değerlerin içi boşaltıldı biraz tabi bu günlerde, ben yine de bu değerlere tutunmakta da fayda görüyorum..

Sertug Ozgur dedi ki...

Şimdi Arda maç içinde futbol açısından iyi bir performans göstermemiş olabilir ama maç içinde sinirlerine hakim gördüm ben. Rakiple didiştiğini görmedim. Christian maç içinde de yumrukladı ama o soğukkanlılık ve şaşkınlık içinde hakeme baktı, karşılık vermedi. Performansının kötü olmasını salt maç öncesindeki olaya bağlamak ne kadar doğru bilmiyorum. Bu yüzden burda etkilenmekten kasıt ne tam olarak anlayamadım.

Genel olarak konuşursak, futbolcular ne kadar efendi veya iyi niyetli gözüksün basının onlara olan olağanüstü ilgisi,futbolu savaş olarak sunması, hakem acizliği ve en önemlisi taraftarın ''savaşan futbolcu'' veya işte 'yürekten x'li' fetişizmi yüzünden futbolcular bilerek veya bilmeyerek kendilerini Gökhan Gönül gibi rakibin boğazını sıkarken, Arda gibi Polat Alemdarvari konuşmalar yaparken vb. durumlarda bulabiliyorlar.

Bu sezona kadar nahoş hareketini hatırlamadığım Gökhan Gönül'ün Elano gibi en mülayim adamlardan birinin boğazına sarılması Aziz Yıldırım'ın savaşan takım sözünü yerine getirmek olmasın? Bursaspor ve başka bir lig maçında da hiç beklemediğim sevimsizlikte hareketler yapmıştı hakeme karşı.

Futbolunu pek sevemesem de her maç sakin ama bence profesyonellik ölçüsünde emek koyan rakip futbolcuyla uğraşmayan Hakan Balta ruhsuz olmakla eleştirilip, bir kroşe geçirip takımını bariz ölçüde yakan Keita takdir topluyor.


Tamam eğitim olarak futbolcular eksik hatta bu sevimsiz hareketlerin sebeplerinden biri bu eğitim eksikliğidir ama bu taraftar mantalitesi değişmeden de istediğin eğitimi ver bu davranışlara itiliyorlar.

Gürcan Ulusoy dedi ki...

arda'nın son dönemdeki hareketlerinde bir doğal dışılık var bence. rahat görünüyor ama rahat olduğundan değil. öyle görünmesi beklendiği için.

maçta kimseyle didişmedi çünkü didişmesi kendinden beklenmiyordu onu yaptı. oysa maçta didişmeyen maçtan önce neden didişsin?

bence tüm maçı "didişmemek" üzere oynadı. ayağını kırsalar pardon diyecek gibiydi. çünkü tam olarak konsantre olduğu konu o idi.

galatasaray'Lı hiç bir sporcu didişme niyetiyle sahaya çıkmamıştı zaten. ama didişmemeleri oyuna konsantre olabildiklerini göstermez.

gökhan gönül ise tamamen ayrı bir hikaye. inanılmaz bir form düşüklüğü var bence. fenerbahçe'nin yeni tuncay şanlı'sı olma yolunda ilerliyor. futbol oyununun herhangi bir anında aklını kullanmayı tercih etmiyor. koşmasının, mücadele etmesinin, ileri geri çalışmasının kendisine yeteceğini düşünüyor. 250 kere rakip kaleye gidiyor. hatalı bir orta tercihinde bulunuyor. hatalı hareket yapan oyuncu üzülme belirtisi gösterir, arkadaşıyla göz göze gelir. gökhan'da bunlar yok. hiç birşey olmamış gibi geri koşuyor. bunlar normal insan tavırları değil. çünkü gökhan yaptığı ortanın gol olup olmadığıyla ilgili değil. onun ilgili olduğu şey "vay be çocuğa ileri geri çalışıyor" dedirtmek.

ne demek istediğimi gökhan gönül'ü biraz benim dediğim gözle izlerseniz siz de farkedeceksiniz.

gökhan gönül potansiyel itibariyle bence türkiye'deki 1 numaralı türk oyuncu. lakin gösteremediği gelişim ve futbol oyununu yorumlayışı beni fazlasıyla üzüyor.

bu açıdan bir izleyin, bana hak vereceğinizi düşünüyorum. özellikle sonuçlandıramadığı hücum sonrası mimiklerine dikkat edin. yaptığı ortanın hiç bir önemi olmadığını düşündüğünü siz de farkedeceksiniz.

Yorum Gönder

Ara