.

.

.
Ekşi Beşiktaş. Blogger tarafından desteklenmektedir.

.

.

3 Ekim 2009 Cumartesi

Pascal'ın Ardından...

Pascal'la bizzat tanıştıktan sonra önce şunu söylemek lazım, kim ne derse desin onu sahada izlemek zaten çok keyifliydi... Hiç bir zaman sebepsiz yere arıza çıkardığını, ya da vurdumduymazca oynadığını görmedik. Hep elinden geleni yaptı, o yüzdendir ki hala gelip "Pascal'ı sadece psikopat olduğu için seviyorsunuz" sanrısıyla dolananlar varsa yanılıyor. Bizzat, dün tanışana kadar, asıl olarak sahadaki olağanüstü yeteneği sayesinde kendisini sevdiğimi söyleyip duruyordum.
Bu vaziyet değişti, nitekim benim hep şüphe duyduğum samimiyetinden yana artık kafamda hiç bir soru işareti kalmadı. Bir kere sahanın dışına çıkınca bu adamın en önemli özelliği, söyledikleriyle yaptıklarının bir olması. Bu çok özel bir şey, bunu unutmamak lazım... Daha önemlisi, sohbetimizin neticesinde gördüğümüz en önemli şey şu; Türkiye'de iki kelimeyi bir araya getiremeyen, konuşurken söylediklerini tekrarlayıp duran, hatta üç cümle önce söylediğini dördüncü cümlesinde yalanlayan futbolcuların ve futbolcu eskilerinin yanına koyduğumuzda Nouma bir futbol filozofu gibi görünmeye başlıyor. Programın çevirisinde kaybolan onlarca şeyin dışında, Pascal o kadar ince konuları yakalayıp, onlarla ilgili öyle güzel tesbitler veriyor ki; ister istemez şaşırıyorsunuz ve bu adama bir kere daha hayran oluyorsunuz...
Dün yaptığı en önemli tesbitler şunlar olmalı:
1) Kontratında garanti paranın düşük ve gol karşılığı alacağı paranın yüksek olması durumu ve bu yüzden sahaya daha iyi futbol oynamak üzere çıkması, ailesi için para kazandığını asla unutmaması: Bugün on kadar as futbolcuna %100 garanti para veren bir kulübün on sene önceki yönetim anlayışını ortaya koyması adına çok önemli. Bu sözleri duyarken gözümün önüne ister istemez Burak Yılmaz gibi şanslarını kullanmayan örnekler geldi tabii...
2) Fulya'dan Ümraniye'ye göç: Fulya'da zor koşullar altında çalışırken, Ümraniye'nin muazzam konforuna geçiş. Fakat bu geçişle beraber hafta boyu futbolcuları motive eden, iten, yer yer korkutan ama onun görüşüne göre hep pozitif etkisi olan taraftarla olan iletişimin kaybı: Bu zaten kişisel olarak benim büyük sıkıntılara yol açtığını düşündüğüm bir problem. Benim gözümde Galatasaray'ın Florya'sı, Fenerbahçe'nin Bağdat Caddesi bu konuda önemli birer koz olarak halen ellerinde. Taraftar ve futbolcu birbirine bu kadar uzak olmamalı...
3) Takım arkadaşlarını ve tabii ki Münch'ü savunma güdüsü: Leeds maçında Mills'e attığı yumruk/tokadın sebebi olarak gösterdiği durum... "Münch zor durumdaydı ve gittim ona yardım ettim. Münch de benim arkamı kollardı, bunu yapmalısınız. Takımım benim ailemdir, eğer benim aileme dokunursanız, ben de size dokunurum. Ancak, diğer takım arkadaşlarımız benim başım dertteyken arkalarını döner ve giderlerdi..." Bu sözler zaten taraftarın yıllarca kendisini anmasının sebeplerini çok net olarak açıklıyor. Sadece güzel futbol için takım tutsaydık, gider hepimiz Barcelona'yı tutardık öyle değil mi? Sahada futbola has o "delikanlılığı" ortaya koyan önemli bir figür Nouma. Dün Kayseri maçında Ernst'i Nouma'ya benzetmeyen (hem ruh hali hem de yalnızlığı) var mı? Ferrari Tabata'nın kafasına çökmüş bağırıp çağıran Mustafa Sarp'ı tutup kenara fırlattığında hepimiz Ferrari için "Delikanlı" demedik mi? Bunlar takımı takım yapan şeyler... Pascal bunları anlatırken üslubuyla bile futbolu nasıl da yaşadığını anlatıyor.
4) Adaletsiz cezalar: Program öncesi konuştuğumuz konu. Kimler neler yaptı ancak kimse 7 ay ceza almadı. Bu yedi ay da sanırım bahsettiğimiz durumun neticesi... Döneminde, şampiyonluk yolunda, Federasyona bu ceza yolunda çanak tutan Bilgili'yi bir kez daha buradan anıyoruz...
Nouma'yı izlemek ayrı bir keyifti zaten, ancak tanışıp, içinin boş olmadığını birebir yaşamak çok daha önemliydi. Kendisini unutulmaz kılacak olan da bu sanırım.

18 Yorum:

aslolan her zaman yetenektir. pascal'ı sevmemizin nedeni türkiye'ye gelmiş en komple golcülerden biri olmasıydı. pres yapardı, hava toplarını alırdı, bitiriciliği üst düzeydeydi, uzaktan goller atardı, takımın pas trafiğini aksatmazdı... zaten fransa'da da kendini kanıtlamış bir isimdi, lens ile yaptıkları, 14 yaşından itibaren milli takımın çeşitli kademelerinde forma giymesi... geçen gün ntvspsor'da van hooijdonk ile beraberlerdi. birden ikisini şöyle genç yaştayken beraber oynatma hayali kurdum. van hooijdonk da tıpkı pascal gibi komple bir futbolcuydu. artı olarak bir de frikikleri muazzamdı.

JANiTSCHAR dedi ki...

PascaL'ı ÖzlemişiM.
İçtenliği,Sadeliği,Zekası,Dürüstlüğü ile neden bu kadar çok sevildiğini tekrar gösterdi.Şimdi sormadan edemiyor insan nerdeee Pascalll Nerde Boboooo...Ha bu arada Fenerli bıyıklı arkadaşın sorduğu sorular bi acaipti.Bir fenerlinin Pascal sevgisine anlam verEmediğinin ispatıdır.

Cipher dedi ki...

Gerçekten güzel bir program oldu, yöneltilen sorular da oldukça güzeldi.

Beni en çok "Takımım benim ailemdir, eğer benim aileme dokunursanız, ben de size dokunurum." sözü etkiledi. Nouma ve İlhan Mansız'dan sonra bu şekilde takımını benimseyen oyuncularımız olmadı ne yazık ki. Ernst ve Ferrari'nin yaptıkları bu açıdan önemliydi, sahada birlik içerisinde olmayan, ezik bir takım görüntüsü vermenin de kaybetmeye götüren etkenlerden biri olduğunu düşünüyorum.

Ruhun yanında, Pascal'dan sonra komple bir forvetimiz de olmadı, hem futbolculuğunu hem de insani yönünü gerçekten özlüyoruz.

Adsız dedi ki...

Pascal Nouma'nın futbol yetenekleri insanı ister istemez etkiler. Adana deplasmanında sol çaprazdan dönerek attığı şutla gelen inanılmaz gol, Kadıköy'de İstanbulspor kalesine yolladığı harikulade vole, Dinamo Kiev maçında ceza sahası dışından ölçüp biçip yaptığı aşırtma vuruş, Atatürk Kupası'nda Galatasaray'a topuğuyla attığı gol... Defansa gelip top çıkarması, ileride kafayla top indirmesi, attığı gol pasları, tekniği ve taktik bilgisi... O kadar çok ki, sayamayız...

Bu postta ifade edilen bazı düşüncelere ise katılmam mümkün değil. Şaka gibi...

Markus Munch'u korumak demek gidip rakibe yumruk atmak demek değildir. Takım arkadaşını korumak için birini mutlaka yumrukla aşağıya indirmen gerekmez. Ayrıca o maçta Nouma'nın oyundan alınırken yere fırlattığı şey toz bezi falan değildir, Beşiktaş formasıdır!

Takım arkadaşlarını koruyan birisi takımını ikide bir 10 kişi bırakmaz. Bilir ki takımı 10 kişi kalırsa geride kalan 10 kişi sıkıntı yaşayacaktır. Pascal bunu hep yaptı.

Pascal Nouma'nın samimiyetine gelince... Kendisi Beşiktaş'tan Marsilya'ya transfer olduktan sonra orada doğru düzgün maç yapmamıştır. Bütün mesele paradır. Kimsenin kendisine göstermediği tahammülü de ona burada göstermişlerdir. Bir bakın bakalım. Kupada 4-3 kaybedilen Gençlerbirliği maçında Thomas ile beraber Pascal oyundan atıldıktan sonra soyunma odalarına giden koridorda sanki hiçbir şey olmamış gibi birbirleriyle tokalaşanlar kimlerdi? Bu mu Pascal'ın samimiyeti? Fener maçındaki gol sevincinde tombala çekmesini en basitinden görgüyle saygıyla bağdaştıranlar var mıdır acaba? Bu yüzden Serdar Bilgili'ye de laf sokuşturulmuş. Eğer Pascal'ı anında göndermekle en doğru işi yapan Serdar Bilgili'ye bu anlamda laf ediliyorsa diyecek bir şey bulamıyorum. Yeri geldiğinde ŞEREF'inizle oynayın diyoruz ama o hareketi yapan Pascal'ı yere göğe sığdıramıyoruz. Nasıl bir çelişkidir bu?

Pascal Nouma'nın savunulacak yanı yoktur. Onu sevimli göstermeye çalışmayalım, hele hele Ernst gibi varını yoğunu takımı için ortaya koyanların sahip olduğu ruhu ve profesyonelliği onunla özdeşleştirmeye çalışmayalım. Karşımızdaki bir futbolcu değil, "oyuncudur". Kötüyü "oynadı" ve parasını aldı.

ian dedi ki...

nouma ve mansız tespitleri çok doğru.. ikisi de beşiktaşlıydı, ama takımını sahiplenmek için gençlik yıllarında tutmuş olman da gerekmez bence.. ısıran takım diyoruz ya hani.. oyun kuralları dahilinde sertlik ve oyunun durduğu anlardaki takım olgusuna etki edecek tavırlar çok önemli.. bunları sağlayan bir takım şampiyon olmasa ne olur, küme düşmeme mücadelesi verse bile çok taraftarı olur, saygı duyulur.. profesyonel futbolun çok uzağında bir bağlılıktan da bahsetmiyorum ayrıca..

biraz alakasız olacak. izliyorum lakin, kim kimdir bilmiyorum. nickleri de yazabilir misiniz. bir daha izlerken, kim ne diyor daha ilgili izleyim :)

yuki the zorba dedi ki...

@Ege Sezen
Serdar Bilgili konusu disindaki her gorusune yuzde yuz saygi duyuyorum ve acikcasi belirtmeliyim ki dune kadar boyle bir yazi okusaydim ben de farkli sozcuklerle ayni paragraflari yazardim, cunku aynen boyle dusunuyordum :)

Dun benim icin ozel bir tecrube oldu. Ne Pascal'in bugunku maca gelmesi beni mutlu etti ne de taraftarin Pascal Nouma tezahuratlari. Ama bu adami tanimak lazimmis onu gordum ve fikirlerimi 180 derece degistirebildigi icin bu satirlari yazdim.

Serdar Bilgili cok iyi bir ust duzey yoneticiydi. Mukemmel yonetim takimlari kurdu, onlari iyi yonetti. Ancak Seba ya da Baba Hakki gibi bir lider ya da Aziz Yildirim gibi karanlik ya da guclu degildi. O yuzden camianin yukunu kaldiramadi maalesef, zayif kaldi. Bunu telafi edebilirdi ama etmemeyi tercih etti, o yuzden kendisine sonsuz kirginligim ve kizginligim var. Her yazdigim satirda bu hayal kirikligi dolayisiyla kendisine dokunduruyor olabilirim...

@Artilijerac
Resimde fazla kilosuna aldirmayip enine giyen benim, sakalli arkadas isterse kendini ifsa eder :)

sembolist dedi ki...

Metin-Alie-Feyyaz(gerçek efsanelerdir onlar,milyonlarca kişinin BJK'li olmasını sağlamışlardır)'ların ismini değil de,Pascal'ı efsanelerştirmek..Yeni kuşakların önüne efsane(?) olarak Pascal'ı koymak..
Olmuyor,bişeyler eksik kalıyor..
En az 3-4 yıl ardı ardına takımı sürükleyip lige amabargo koyan bir performansa değil de,gördüğü kırmızı kartlara prim vermek..Keşke MAF da kırmızı kart görüp çirkeflik yapsaydı da,kendi klübünün gönüllerinde yer edinseydi(?)...
olmuyor hocam..

yuki the zorba dedi ki...

@sembolist

Metin Ali Feyyaz'ın efsaneleşmediğini nereden çıkardın?

sembolist dedi ki...

Hocam,Pascal özelinde bu efsane kavramı 1 numara büyük kalıyor..Sürekli pascal2ı idol olarak sonraki kuşaklara aktarmak(?).. Ya da şöyle söyleyim kırmızı kart görmeyi 'takım ruhu' olarak görmek garip değil mi?
MAF bu açıdan eksik sanki?

yuki the zorba dedi ki...

Birincisi, bilmeden konuşmamak lazım. Pascal Münch ile ilgili hareketi hakemin gözü önünde yapmasına rağmen kırmızı kart görmedi. Çünkü hakem de o durumda Mills'in Münch'e yaptığı harekete verilmiş bir reaksiyon olarak algıladı bunu.

İkincisi soruma cevap alamadım, ilk yorumu desteklemeyen ikinci bir yorum yazmışsın. Önce bilgi eksikliğini gidereyim, benim hemen aklıma gelen iki kırmızı kart var. İkisini de gören Metin Tekin. Bu kartlar Pascal'ın gördüklerinden farklı kartlar da değil. Onu da mı efsane saymayalım? Kaldı ki Pascal'ın efsaneleşmesi için henüz bugünler erken, ben efsaneleştiğini söylemiyorum, sadece kendisine hayran olduğumu söylüyorum. Nitekim en kültürlü dediğin Türk futbolcudan daha aklı başında konuşabilen bir insan bu. Her şeyi geçtim çok iyi futbolcu. Artık eminim, televizyonda zaten dikkat etmemişsin de, stadda kesinlikle izlemiş olamazsın. Nitekim kendisini izlemiş olan rakip taraftarlar dahi ne kadar özel bir futbolcu olduğundan bahsederler.

yuki the zorba dedi ki...

Şunu da yazalım bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olma hikayesi bitsin. Pascal Nouma Beşiktaş'ta ligde 3 kırmızı kart gördü, nokta.

sembolist dedi ki...

Dövseydin hocam bi de ya..

ben bir fb olarak yine dunku maçta kapalı ustteydim..taraftar bir turlu organize olamıyordu..cok uzuldm çarşıyı hiç bu kadar dağınık görmedim Alen ikinci yarının başında sizin bilmediğiniz olaylar war ben size ne zmn yanlış yaptım beni dinleyin die konusma yapti takıma destek istedi bu bile yetmedi.Sonra herkes pes etti...film gibi bir maçtı sevgi,nefret,aksiyon,mutluluk herşey wardı :D...dün gece taraftarı bir araya getirebilen şeyler ise Metin,Ali,Feyyaz'a,Nouma'ya ve Ernst'e alan sevgi ile Başkan'a olan nefret..haytmda hiç böyle komplike bir maç izlemedm acı olan hersey saha dışında cereyan etti.Birde siz BJK'lilere dip not etrafda o kadar ağır bir sis war ki fiyatı umrumda değil Tabata'nın harika oyunu ve pasları vardı.Aynı şeyler kadıkoy de olsa bir hafta konusuruz biz!Not değil yazı olmuş pardon..kapalısever fenerli :D

ers1981 dedi ki...

siyah ve beyaz, birbirinin zıttı iki renk,keskin çizgilerle ayrılan iki renk,işte pascalıda bu keskinliğinden dolayı sevdik, yetenekliydi evet, hırslıydı evet,çalışkandı evet ama onu gönlümüzde biryerlere koyan bu özelliklerinin yanında delikanlı oluşuydu, halk oluşuydu, duvara işemesi, kızıdığıkendisine laf atan gazetecileri üst üste koyması gibi, pascal dediğin ahmet mehmet hüseyin dediğin gibi davranıyordu, kıvırtmadı bikere kameranın önündeyumrtuk attı millise, dirsek değil, elini daldırdığı yerde kıçım başımkaşındı demedi, biz delikanlı hareketlereaşık bir camiayız, eski türk filmlerinde bile namuslu babalar beşiktaşlı olur, oda namusluydu kafasını bozdular, cezasını kendince kesti paşa paşada bedelini ödedi, o üzerindekini futbol oynamak için giyilen giysi değil, hakkı babanın emanetiolarak görenlerdi, bu yüzdendirkibu trübünler onu aslaunutmaz...

serkan dedi ki...

Çok güzel bir iş çıkarmışsınız arkadaşlar..ellerinize sağlık..
Ege'ye de büyük ölçüde katılıyorum (takım için oynarken takıma karşı olabilme durumu vb..) , Yuki'yi de çok iyi anlıyoruz ama en önemlisi burada bizler için çok önemli konuların sulandırılmadan gündeme getirilip, doğru düzgün tartışılabilmesidir..bu noktaya özen gösterdiğiniz için, konu seçimleriniz ve pascal notları için teşekkürler..

purplepurple dedi ki...

pascal'ı anlamak için onu her maç canlı canlı inönü'de yaşamak lazımdı. onu kanlı canlı yaşamadan bu sevginin nedenini hissedebilen varsa, başım gözüm üstüne. orada olup da hala pascal nasıl efsane olur? diyen varsa; frekanslarımız kuzey ile güney derecesinde zıt zaten. yapacak bir şey yok.

metin-ali-feyyaz dönemini de dolu dolu yaşamış, feyyaz'ı da metin'i de resmen abi gibi seven ve insan olarak onları pascal'dan da ayrı bir yere koyan biri olarak bence pascal neydi? valla, pascal beşiktaş'tı.

purplepurple dedi ki...

hem bir şeyi de hem siyahını hem beyazını görerek, kabul ederek sevebilelim be. en azından o sevgiye anlam verebilelim. o da olmadı, kabul edelim.

-pascal ayıpçı hareket yaptı.
evet anasını, yaptı. başka?

-pascal tomas'ın elini sıktı.
evet büyük eşeklikti.

-pascal bizi sahada yalnız bıraktı.
keşke bırakmasaydı.

-pascal bazen kötü oynuyordu.
canı sağolsun.

-sevme pascal'ı
lan sanane?

Yorum Gönder

Ara