.

.

.
Ekşi Beşiktaş. Blogger tarafından desteklenmektedir.

.

.

8 Ekim 2009 Perşembe

Nasıl Bir Başkan?

Zamanında "Ahmet Dursun Seba Gitsin" diye bağıranlardandım ben de, gerçi ikametgâh sebebiyle stadda değil, ancak okulda, kahvede falan. Birincisi, 15 yaşında gençlik hezeyan/heyecanlarıyla boğuşan bir ergen için yeterince heyecan verici bir slogandı bu. İkincisi, rakipler, özellikle Galatasaray başarıdan başarıya koşarken bizim sinik/sönük kalmamız dokunuyordu. Eh, basit mantığa göre, o başkan gidip de, yerine X gelirse [genç, dinamik, zengin vs.] o zaman biz de başarılı olacaktık.
Tam da o başkan geldi zaten. O başkanın gelmesiyle de Beşiktaş'ın imaj değişimi/dönüşümü başladı.
Şimdi burada durup geçmişe baktığımızda sormamız gereken, ya da benim sorduğum soru şu:
1. Bu imaj değişikliği oldu mu? Maya tuttu mu? Modern kurumsal vb. bir yapıya kavuştuk mu?
Bu konuda benim görüşüm, ve de sanırım ki çoğunluğun görüşü olumsuz.
2. Bu başarısızlığın sebebi kişiler mi? Aynı yolu farklı kişilerle kat etsek de sonuç farklı olur muydu?
Şimdi bu sorunun cevabında bir çok değişken var. Öncelikle şu veriyi bir kenara koyalım; Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray'ın atlarıyla birlikte Üsküdar yoluna düştüğü dönemde Avrupa yakasının içlerinde takılmaktaydı. Buna bir kulüp kimliği, Seba'nın ağırbaşlılığı vs. gibi bir açıklama/yakıştırma yapabiliriz. İsteyen durumu olumlar, isteyen olumlamaz.
Bu noktada ikinci aşamaya bakmamız lazım. Gerçekten medya vs. oluşum, 3 büyük yerine 2 büyük mü tercih etti de biz bu konuma geldik? Eğer öyleyse, bu konuma düşmekte başkanın, takımın, yöneticilerin vs., kimin aslan payı en fazla? Bu sorunun cevabı bulunamaz, ancak tartışılır. [Bu sorunun bir diğer ima ettiği de şu; peki şimdi olsa durum değişir mi?]
Üçüncü aşama: Serdar Bilgili, kulüp içi dengeleri bir kenara koyarsak, kulübün dış imajına ve de sportif başarıya ulaşmasında önemli bir yol kat etmiş miydi? (Bu soruya cevabınız evet ise, daha önce bahsettiğim imaj değişimini olumluyorsunuzdur.) Daha önemli soru ise şu: O imaj tazelemede, kulübün iç dinamiğindeki, iç ilişkilerindeki oynamalar gerekli miydi, yoksa bu sadece Bilgili'nin tercihi miydi? Eğer cevabınız "gerekli" ise, Beşiktaş'a o bahsedilen imajın yakışmasının zor olduğunu söylemiş olursunuz, eğer "tercih" diyorsanız, buna sadece kişisel hata diyebiliriz.
Yazının tezine dalmadan önce, bu arka plandaki düşünmeyi derinlikle yapmış olmanızı temenni ederim.
Şimdi esas sorumuz, başlıktan da belli olduğu üzere, nasıl bir başkan? Biz, öncelikle Seba tarzı ile, siyasi vb. nüfuzunu, etkisini kullanarak kulübün saygınlığını geri getirecek, sportif başarı geride kalsa da, öncelikle Beşiktaş'a "eski günlere dönüş" havasını yaratacak bir başkan mı seçmeliyiz; yoksa -tuttuğumuz yol doğru da attığımız adımlar yanlıştı- düsturu ile, kulübün ticari kimliğini ön plana çıkaracak, olaya daha şirketsel yaklaşacak bir başkan mı?
Tabii ki olay bu kadar ak ve kara olmak zorunda değil; fakat mevcut iki aday bu ikileme işaret ediyor. Ya Demirören başkanlığında, eski tuttuğumuz yolun devamında, ama bu sefer daha basiretli - inşallah!- bir yönetim kurulu gelecek başa ve ticari başarıyı yakalayacağız (fazlasıyla temenni olsa da bu), ya da Hikmet Çetin ve Murat Aksu koalisyonunda, siyasi kimliğin daha ön plana çıktığı, daha mülayim olmaya yatkın bir yönetim anlayışı ve imaj tazeleme/PR olayının ağır bastığı bir yönetimimiz olacak.
Dediğim gibi, bunların hiçbirinin olacağının garantisi yok, fakat "Şu daha iyi olur, bu daha kötü olur, şu şöyle" argümanlarımızın altında (blog'daki yorumlardan okuduğum ve anladığım kadarıyla) bu temel ikilem yatıyor. Bu temel ikilemimizi cevaplarken de, geçmişimizi ve aldığımız yolu iyi etüt etmemiz şart.
Romantizm güzeldir, özellikle de böyle buhran zamanlarında. "Ah Seba, keşke Bilgili" diyen bizler, vakt-i zamanında sıklıkla "Atatürk gelse de..." falan da demişizdir zaten. Ama romantizmle peynir gemisi yürümez.
Dereye atlamadan önce, değil iki, beş on defa düşünelim.

6 Yorum:

menderes mete dedi ki...

Mevcut yönetim de gelirse yeni yönetimde ekonomik anlamda zorlanacak -zaten zorlanıyor- sportif başarı olmazsa tıpkı bugünlerde yaşadığımız gibi iki büyük lafını daha çok duyarız.Ben hem ekonomik alanda hemde sportif alanda başarılı olunabileceğini düşünüyorum.Bu ligde ilk ikinin içinde olmak o kadar da zor değil.Daha öncede söyledim sırf bu başkan gitsin diye çıkacak her adayı desteklemeyi doğru bulmuyorum.Projeleri olmalı ve bunlar yapılabilir olmalı.Masal olmasın yani...

purplepurple dedi ki...

beşiktaş'ın son 10 senede yaşadığı sıkıntıların en büyük sebebini bilgili'nin koltuğa otururken söylediği ilk laflardan biri olan '1. sayfaya' çıkacağız olduğunu düşünmüşümdür hep.

beşiktaş'ın kültürü 1. sayfaya çıkmak için hamleler yapan kulüp olmak değildir. beşiktaş şampiyon olduğu dönemlerde dahi 'tüm yaz dönemini başsayfada geçireceğiz' diye çırpınmadı. yazarsanız ekime, yazmazsanız sikşme kadar diyen takımdık. ve isteseler de istemeseler de, türkiye'de takım tutan insanların %18-20'sine sahip olan bu takıma yer verdiler. ve saygı da duydular.

şimdi kah eskisi kadar yer veriyorlar, kah daha fazla veriyorlar (onlar da 3. sayfa haberine benziyoore) hem eski saygınlık da yok.

beşiktaş kabuk değiştirip kulüp kültürünü aynı derece koruyabilirdi. kabuk değiştirmek ve çağa ayak uydurmak daha işin başında 'gazetelerde 1. sayfa olacağız' diye açıklanıyorsa; demek ki sağlıksız adımlarla başlamışsınız.

işe sağlıksız adımlar atarak başladıysanız, diğer icraatlerinizden de çok umut beklememek lazımdır belki de.
beşiktaş'ın ihtiyacı olan; aşırı gelenekçiliğe saplanmamış, statükocu olmayan ama beşiktaş'ın kulüp kültürünü bilen ve yaşanan değişimleri o doğrultuda yapabilecek insanlardır.

bu kişi seba kadar ağırbaşlı-karizmatik ve vakur olmalı. onun kadar beşiktaş'ın kültürünü ve yapısını bilmeli.
bilgili kadar iyi ekip kurma yetisine sahip, gerçekten istediğinde kulüp yönetimi konusunda başarılı olmalı.
demirören kadar da beşiktaş içinde yoğrulmuş ve onun kadar gerçekten beşiktaşlı olmalı.

ve illa ki; bilgili ve demirören'in insani vasıflarından ve karakterinden eserler taşımasın mümkünse.

hepsini sağlarsa hayalimizdeki beşiktaş'a sahip oluruz. ama durum şu ki; şimdilik sadece bir seba klonu bile yeter bize.

o yüzden isim de atılmışken ortaya; koyu hikmet çetin savunucusu olmaya hazırım ben.

Deniz dedi ki...

Bence doğru olan başkanın ve yönetim kurulunun niteliğinden çok yönetme eylemini başarıyla yapması. Futbolun endüstriyelleşmesine paralel olarak kulüplerin de bu değişime ayak uydurması gerekliliği muhakkak, bunu yapabilecek, ama aynı zamanda da Beşiktaş'ın ağırlığını taşıyabilecek bir tarz çok zor olmasa gerek.

Bir oyuncuya 8 milyon avro verene kadar, o 8 milyon avroyu altyapıya yatırsaydı yönetim, o 8 milyonluk oyunculardan her sene bir tane çıkaramaz mıydık? Peki, dünyanın en ticari kulüplerinden biri olan Barcelona bir taraftan yıldızlara para saçarken bir yandan altyapısını da kullanmıyor mu?

Bu esnada üç büyük yok, iki büyük var, hadi takılın siz havasında olsa başkan, hedefimiz şampiyonluk değil, her sene şampiyonlar ligine katılmaktır dese (ama şampiyon olarak ama ikinci olarak).

Ve bu esnada ön plana çıkmasa. Konuşmasa, gereksiz çıkışlarda bulunmasa, kimseyle kavga etmese.

Şu süper ligi ve süper ligin derdini aşmamız lazım biraz. Şampiyonlar liginde her sene gruptan çıkmayı her sene şampiyon olmaya tercih ederdim. Ya, Türkiye öyle bir yer ki, biraz planlı programlı hareket edilse, uzun vadeli düşünülse, ligi düşünmene gerek kalmaz, geleni gideni tokatlarsın. Önemli olan yurtdışında mücadele etmek. Para da, reputasyon da orada.

theotheo dedi ki...

hikmet çetin kim yahu?

ahmet necdet sezer'i getirelim ak?

beşiktaşlı.

hani ne projesi var, açıklasın?

Gogo dedi ki...

Bana göre Beşiktaşın 2000'den sonraki dışa açılım yöntemi birçok çarpıklıklar içermektedir.Türkiye'nin 80 den sonra dışa açılımında nasıl çarpıklıklar yaşandıysa aynı olay Beşiktaş'ta 2000den sonra yaşanmıstır. Serdar Bilgili Seba'dan sonra belki o zaman en iyi alternatif gibi geliyordu ama kulübün beslendiği dinamikleri çok ciddi derecede yerinden oynattı.
Bunlardan birisi altyapı ya gereken önemin verilmemesidir. Yemen Eksioglu alt yapı ıle ilgili Serdar Bilgili'nin görüsünü sordugunda; "Yemen Abi ben altyapıyla falan uğrasamam Besiktas basar parasını alır kendi topcusunu altyapıyı kapatma kararı bile alabiliriz."
Bunlardan ikincisi kulübün dikkatsizce borçlanması üye profilinin bozulmasıdır. Göreve geldiği ilk gün Divan Kurulu onayını gerektiren bütçe taleplerini kaldırtarak son 9 senedir şuursuz ve denetimsiz harcamaların da önünü açan Serdar Bilgiliydi.Fenerbahçe ve Galatasaray taraftarı olan insanların kulübe üye yapılıp ne olursa olsun kongreyi kazanmalıyım mentalitesi Beşiktaş 1.000.000km uzağına bile yaklasamayacak her yol mubah mentalitesini de serdar bilgili getirdi...
Futbolda her zaman o gün düsünüldü Yıldırım Demirören eleştirilirken lütfen Serdar bilgilinin de aynı mentaliteden geldiğini unutmayalım. Scala'yı getirip sonra gondermek icin bir suru palavra uydurup onu göndermek sonra Daum'u getirip günü kurtarmaya çalışmak ve daha sonra plansız programsız yabancı transferleri. 100.yılda konulan tek senelik sampıyonluk hedefi ve sonrasında hedef boslugunda kalınması 101.yılında yonetımde eeeee sampiyon da olduk simdi daha ne yapıcaz gibi soylemler Beşiktaşımızı buralara getirdi. Yası gelmiş oyuncuların sadece para kazanmak icin takımımıza gelmeleri onlarla birlikte kurulan toplama takımlar ve konulan senelik hedefler Beşiktaşı buraya getirdi...
Bundan sonra ne yapılmalı?Beşiktaş 2000'de sosyal demokrat kimliğinden tamamiyle sağcı görüşünü öngören bir kulüp profiline büründü. Yıldız transferler propogandası altında kulübün adıyla maddi ve manevi menfaat sağlama ana tema oldu. Bundan sonra yapılması gereken 2000'de biten sosyal demokrat kimliğin çağdaş endüstriyel futbolun gerektirdiği modernlesmeyle devam etmelidir. Statın yıkılıp yeni statın yapılması cok ciddi alt yapı yapılanmasının gerceklestırılmesi 3 sene hic bir vaat verilmemesi gerekmektedir

johnwayne dedi ki...

iki amacı da güdebilecek bir yönetim neden olmasın peki.şirketsel bir yönetim günümüz futbolunda maalesef olmazsa olmaz.bunun yanında geleneklerine,kültürüne,(çok yıpratılmış olsa da) beşiktaşlılık duruşuna bağlı olmak da zor değil.
yani öyle bir yönetim kurulu oluşturursun ki belki her toplantında tartışma gürültü kopabilir ama kurumsal kimliği temsil edenler de dinlenir; yapılacak eylemin kulüp kültürüne zararları faydaları da vurgulanır.
burda başkanın kişiliği karakteri elbetteki önemli ama ondan ziyade yönetimdeki bu ince çizgiyi iyi idare edebilecek demokrat bir başkan olmalı.
bu doğrultuda aklıma gelen birkaç isim yazmak isterim ki kişileri tanıyanlar yukarda yazdıklarımın olabileceğini anlayacaktır.
ibrahim altınsay,hüsnü güreli,hulusi derici,murat aksu,mesut parlak,hikmet çetin vs.

Yorum Gönder

Ara