.

.

.
Ekşi Beşiktaş. Blogger tarafından desteklenmektedir.

.

.

25 Ağustos 2009 Salı

Sindiriliş

Bir önceki gece bünyeyi baya zorlamışım, az uykuyla yeni güne başlamışım ve eve gidemediğim için üzerime bir forma dahi giyemeden stadın yolunu tutmuşum. Yanımda da çocukluk arkadaşım Cengiz var. Koyu bir Fenerbahçeli ama o da bir televizyon taraftarı. Stada o kadar uzun zamandır gitmemiş ki, sabah 10’da statta olmamız gerektiğini zannediyordu. Hâlbuki maçın başlamasına bir saat kala kale arkası tribünündeki yerimizi almıştık. Ben zaten bitkin, yanımda zaten Fenerli, skorbordun önündeki coşkulu kalabalığın yanına gidecek değildik ya! Efendi gibi çekirdekçi tayfanın yanına gittik, hatta utanmadan bir de çekirdek çitledik. Ben hadi akşamdan kalmaydım da diğer taraftarlara ne olmuştu bilmiyordum. Herhalde Ramazan’ın getirdiği bir şey olsa gerek, onlar da çok coşkulu değillerdi. Doygunluk desem, bir şampiyonlukla neyin doygunluğu yahu? En makul sebep, diğer takımları ve kendi takımlarını gördükten sonra taraftarın iştahı kaçmış olabilirdi. Hâlbuki benim durgunluğumun bir sebebi de takımın bu sene çok fazla desteğe ihtiyaç duymadığını düşünmemdi. Kafamdaki Beşiktaş kenardan rahatlıkla izleyebileceğimiz bir takımdı ama bir yandan da içimden bir ses bu maçın çok kolay olmayacağını söylüyordu. Hele sahada ısınan topçuları gördükçe, hepten endişelendim. Üzülmez, İnceman, formsuz Nihat, Erhan. Hepsi aynı anda sahadaydı. Yedeklere baktım, orada da bir tek Nobre vardı. Nobre’nin sahada olmamasını yadırgadım ancak yine tüm iyi niyetimle bunu Denizli’nin maç kötüye giderse, hamle şansına sahip olması için yaptığına yormaya çalıştım. Belki hamle Nobre değil de, Nihat olabilirdi ancak, maçtaki Nihat’ı ve ikinci yarıdaki Nobre’yi gördükten sonra ikisinin de şu an hamle olmaktan çok uzak olduklarını fark ettim. Maç başladı, maçla beraber arkamda oturan, benim yaşlarımdaki Beşiktaşlı arkadaş da başladı. Yüzüne baktım, çok efendi bir adama benziyordu ancak ne yazık ki o da futbolu yanlış seviyordu. Her pozisyona itiraz, her futbolcuya isyan, sürekli bu nasıl kadro diye sayıklamak, bu kadro ile şampiyonlar liginde Barcelona’dan fark yeriz diye saçmalamak (işin saçmalığı şu ki, Barcelona’dan herkes fark yer şu an Türkiye’de) derken bir de etrafındaki diğer taraftarlarla beraber kriz masası kurdu ki, tüm bitkinliğimin ve isteksizliğimin üzerine hepten tüy dikildi. Yahu bu kadar strese giriyorsan, bu kadar kendini ve etrafındakileri geriyorsan, sen bu futbolu ne için takip ediyorsun? Manyak mısın abicim, git kendine başka hobi bul. Futbol bir temaşa sanatıysa, nedir bu mutsuzluk. En fazla o gece yenilirdik belki ama neyin siniri bu. Hadi ben fıtratım itibariyle bu siniri son hafta dahi yaşamam da, senin üçüncü hafta bu kadar ciyaklamanı da anlamak için istesem de empati kuramam. Maç harbiden rezaletti. Beşiktaş’ın bu sene taş gibi bir Alman takımına dönüştüğü düşünüyordum da, karşısında da Alman ekolünden bir hocanın takımı olunca, sahada tek gördüğümüz itiş kakış oldu. Yaratıcı ayaklar ya sakattı, ya formsuzdu Beşiktaş tarafında. Sene başındaki maçlarda belli periyotlarla gördüğümüz küçük üçgenlerden, duvar paslaşmalarından da eser yoktu bu maçta. Dedim ya, ben isteksizdim, taraftar isteksizdi, takım hepten isteksizdi. Sahada bu kadar defansif yönü kuvvetli futbolcu olunca, pozisyon vermemeyi maharet olarak addedemiyordum. Zaten ikinci yarı ortadaki üçlüden Uğur yerine defansif yönü daha güçlü olan Fink çıkınca, pozisyonlar da vermeye başlamıştık. Kafamdaki Beşiktaş ile bu Beşiktaş’ın arasında futbol olarak dünya kadar farklar olsa da, yine de çok takmamaya çalışıyordum, zira kafamdaki Beşiktaş’ın kadrosu bu değildi ve o kadro elbet taraftarla buluşacaktı. Tabii ben böyle avunadurayım, Cengiz “Beşiktaş’tan bu sene ne köy olur ne de kasaba” olur dedi ve ekledi, “Fenerbahçe ve Galatasaray’ın güçlü olduğu bir ligde Beşiktaş zaten şampiyon olamaz.” Şaşırdım dersem yalan olur ama yine de geçen seneden beri çok yorulduğumdan çok fazla konuşmak istemedim. Basit bir iddiaya girdik, bu sene Beşiktaş şampiyon olursa o bana iki forma alacak, Galatasaray veya Fenerbahçe şampiyon olursa ben ona bir forma alacağım, derken telefonum çaldı. Arayan başbakan değil, Spirit idi. Maç boyunca arkamda kafamı şişiren adamla konuşuyordum adeta. Yaklaşık bir on dakika boyunca onu teskin etmeye çalıştıysam da, anlayacağı yoktu. Onla da iddiaya girdik formasına. Bazen kelimeler yetmeyince, işin içine iddia koymak gerekiyor. Ertesi gün oldu. Ben hala bitkinim. Başka takımların maçını izlemek pek huyum değildir. Bir zamanlar halı sahadaki maçları dahi oturup izlerken, yıllar geçtikçe Beşiktaş’tan başka bir takımı izlemeye dayanamaz olmuştum. Endüstriyel futbol, mendüstriyel futbol davaları işte, bilirsiniz. Ancak biraz da “neymiş yahu bu Galatasaray, Gaziantepspor maçını izledikten sonra cacık olmaz demiştim, gelene 4 gidene 5 attı, acaba nasıl oynuyorlar” diye merak ettiğimden Galatasaray-Kayserispor maçını izlemeye koyuldum. Galatasaray gollerin dışında vasat bir oyun sergiledi ancak 4 tane gol attı. Tabii bir mantığa göre “vasat halleri böyleyse, bir de iyi hallerini gör sen” denilebilir ancak, vasatın biraz üstü bir solbek ve iki önlibero, kötü bir sağbek, ne yapacakları belli olmayan iki stoperle ben çok fazla ileri gideceklerini düşünmüyorum hala. Hele geçen sene de ilk 5 haftada üç kere 4-1’lik galibiyet aldıklarını düşününce hepten rahatlıyorum ancak maçtan sonra eve geldiğimde bu sefer de msn’de yakalandım. Jessie, Spirit ve Raul; “4 golün ardından hadi bakalım şimdi ne diyeceksin” der gibi araya aldılar beni. Bitkindim zaten, çok konuşmadım. Alayınız eziksiniz olm diye ani bir çıkış yaptım, kalplerini kırdım. Hırsımı alamadım, msn’den blokladım… Ardından da Hakan Altuğ’un söylemesinden şüphelendiğim “Beşiktaş’ım geliyor” marşını açtım. Gerçekten dünyanın en uyduruk bestesi olabilirdi ancak keyfimi yerine getirdi, bitkinliğimi üzerimden attı. Cuma günü Beşiktaş’ım geliyor, çalsın davullar sazlar…

4 Yorum:

galatasarayın ve adı yazdıda geçmese de fenerbahçenin durumuyla ilgili ben de güzel deli gibi düşünüyorum.
beşiktaş ilk üçe bile giremez diyen bir deliden size içerde dışarda toplam 8 gol atacağız diyen bir zırdeliye kadar bir ton insanla iddiaya girmiştim, ama bu yazı cesaretlendirdi, şampiyon olacağız diye de iddiaya gireceğim. ama iki formasına:)
şaka maka, nedir bu ölü toprağı, bu karamsarlık? medyanın gazına biz de mi geldik, mustafa denizli sessiz bir azınlığın söylemesi hatta bağırması gerekenleri kustu dün medya mensuplarına? titreyelim, kendimize gelelim, titretelim.

artc dedi ki...

galatasaray ile ilgili ilk defa aynı şeyleri düşündüğümüz biri çıktı dedim yazıyı okuyunca , ben de neymiş bu gs diye oturdum izledim objektif gözlerle ,adamlar yeri göğü inletti ertesi gün gazeteler mükemmel oyundan falan bahsediyorlardı ben anlamıyormuyum futboldan acaba diye bile geçti kafamdam ,oyun namına pek bişey yoktu bence ,doğrusu ben sevindim gs yi izleyince 5. haftayı daha bi heyecanla bekliyorum.

okka dedi ki...

merak etmeyin.2 hafta sonra galatasarayın o şahane oyunun gökhan zanlı,servetli süper hızlı(!) defansının çöküşünü göreceğiz.tellonun araya atacağı her top,gs seven nihat ve nobre herşeyi tersine çevirir.
yeterki nihatla nobre aynı anda oynasın.

analiz kartal dedi ki...

ayrıntılarıyla keyifli yazıydı güzeldi ve iyi geldi sanki sokaga çıkma yasagı varmışcasına kendimizi kitledik odalara ) bende aynı senin yaptıgın gibi gs. bir arkadaşa gs yada fb şampiyonlugunu verdim formasına :) adamlarla artık türkçe nedense konuşulmuyo ve artık beşiktaştan başka takımların maçlarını izliyemiyorum ( sigarasına iddaya girin kaybettiginizde tek sigara verin :) etkili oluyo

Yorum Gönder

Ara