.

.

.
Ekşi Beşiktaş. Blogger tarafından desteklenmektedir.

.

.

2 Mayıs 2009 Cumartesi

İstikrar Nedir?

Bu memlekette herhalde en çok yanlış yorumlanan kavramlardan biridir "istikrar". İki kümeye ayırabiliriz insanları; ilk kümede istikrarı "ne olursa olsun x ile yola devam" şeklinde yorumlayanlar var, ikinci kümede de "istikrar dediğin şeyin önemi yok, bak Real Madrid de teknik direktör değiştiriyor paso" diyen anti-istikrarcılar olsun.
Bakınız, hatada ısrar etmek istikrar değildir, yanlış yaptığı görülen bir insanla sırf istikrar adına devam etmek de istikrar değildir. Çünkü istikrar "koşulsuz süreklilik" anlamına gelmez.
Teknik direktör bağlamında inceleyelim. Bir teknik direktörün, kulüp kimliğine uygun olması, ve de sahaya yansıttığı anlayışın modern, kabul edilebilir, anlaşılır, düzenli olması gerekir. Mesela Beşiktaş'ı 3-4-3 oynatmaya çalışan bir teknik direktörle gelecek istikrara koyayım ben. Ortasahayı "elmas" şeklinde dizen bir teknik direktör, isterse 10 maçta 30 puan alsın, istikrar için iyi bir seçim değildir. Günümüz futbolunu yorumlayamamış, takıma kondisyon yüklemeyen, savaşçılık özelliği vermeyen, her maça farklı taktikle çıkan bir teknik adamda ısrar etmek istikrar değildir.
Eğer bugün Sivasspor'a bir hüviyet biçebiliyorsak, "çok koşan, hızlı organize olan, pivot santrfor kullanan, arkadan pivotu destekleyen, beklerle hücuma katılan, kondisyonlu" bir takım olarak niteleyebiliyorsak; bu istikrarın sonucudur. Bülent Uygun, takıma uygun bir anlayış benimsemiş, bu anlayış doğrultusunda antrenman yaptırmış, bu kimliğe uygun oyuncular transfer etmiş, ve 3 yılın sonunda da emeğinin karşılığını almayı başarmıştır.
Michael Skibbe, Hakan Şükür'den beri top şişiren bir takıma yerden oynamayı öğrettiği, kabul edilebilir ve kadroya uygun bir taktik anlayışa sadık kaldığı için istikrar adına iyi bir tercih olurdu. Sakatlıklar sebebiyle defansif arızaları bir türlü gideremedi (Linderoth iyi olsa, Servet tam performans ile oynasa, Sabri bek olmak zorunda kalmasa ne olurdu?), bu defansif aksaklıkta joker olarak kullandığı - verimi düşürme pahasına- Meira'nın kafası karıştı, takım kondisyon anlamında eksikti (ki Skibbe gitti gideli daha da eksildi), bu arızaları tamir etmesine fırsat verilmeden de ipi çekildi adamın. Kupa maçında rotasyon yapmadı diye kızanlar, Kocaelispor maçında rotasyon yaptı diye yerden yere vurdular. Baros penaltıyı atsa görevine devam edecek adam, penaltı kaçınca istifa ettirildi. Bu fevri yaklaşımın adı "istikrarsızlık"tır.
Bugün Aragones'in de Fenerbahçe'ye benimsetmeye çalıştığı bir sistem var. Emre Belözoğlu, Selçuk Şahin ve Deniz Barış'taki sene başına kıyasla görülen performans artışı, Aragones'in sisteminin ve bu oyunculara biçtiği rolün bir sonucudur. Eğer Aragones'in elinde, kafasındaki sisteme uygun bir kadro olsa idi bugün Fenerbahçe çok farklı bir konumda olabilirdi. Eğer bir dahaki sezon da Aragones ile devam ederse Fenerbahçe istikrar denebilir bunun adına; tabii ki şart "dede"nin istediği kadroyu bulabilmesi. 
Fenerbahçe'nin Zico ile devam etmemesi "istikrarı bozmak" değildir. Fenerbahçe, Zico'nun stili ile bir yere gidemeyeceğini düşünmüş, takım içi ilişkileri, takım hüviyetini yeniden yapılandırmaya gitmiştir. Bu zihniyete uygun bir teknik direktör getirmiştir takımın başına. Bunun adı da istikrardır.
Galatasaray istikrar adına seneye Bülent Korkmaz ile devam etmeli midir? Bence hayır. Çünkü Bülent Korkmaz'ın kafasındaki oyun stili, Galatasaray'ın girdiği ve de köprüyü geçerken at değiştirdiği yeniden yapılanma sürecini baltalayacaktır. Galatasaray, sene başında oluşturduğu kadroyla ve mantaliteyle hücum anlamında çok güçlü bir takım izlenimi vermiş, UEFA Kupası'nda ortaya koyduğu oyunla da, bu süreçten başarı geleceği izlenimi vermişti. Olmadı, bozdular. Eğer Korkmaz'ın oynatmak istediği oyun Galatasaray Kulübü'ne uygunsa, devam etsinler. Bence değil, bence Galatasaray'ın kadrosu Skibbe tarzı bir antrenör, ve de adam gibi bir-iki bek istiyor. Ama, aşağıda da belirttiğim gibi, Korkmaz'ın şimdiki başarısızlığındaki suç Korkmaz'ın değil, Galatasaray yönetiminindir. Liberal ekonomi eğitimi almış shelbyl'i Küba'ya ekonomi bakanı yaparsan, Küba batarsa, suçu Castro'da ararsın, shelbyl'de değil.
Gelelim Beşiktaş'a. Ertuğrul Sağlam'ın beğenilmeme sebebi, bu en başta değindiğimiz mantalite sorunu idi. Eğer Beşiktaş yediğinden bir fazlasını atarak kazanan bir takım hüviyeti istemiyorsa, Sağlam'ın bu takımda işi yoktur. Hüviyete aykırı düşünen bir teknik adamla çalışmanın adına "istikrar" demenin de anlamı yoktur.
Ama Tigana ve Sağlam, ve hatta Del Bosque eleştirilirken bir noktayı da gözden kaçırmamak lazım. Modern futbolun gereği savaşan-çift yönlü ortasahalar iken, ortasahada Toraman'dan Yıldırım'a, Okan Buruk'tan Delgado'ya, Ricardinho'ya zilyon tane adam deneyip de, şu basit formülü tutturamayan transfer komitesi ile devam etmek de "istikrar" değildir. Kadro anlamında bu formül tutmuşken, son 3-4 yıllık "defansı sağlama almayı düşünen" teknik adamların sayesinde defans kurgusu da iyi-kötü oturmuşken; hala daha her maç öncesi "şapkadan ne tavşan çıkaracak acaba" soru işaretleri uyandıran, taktiksel devamlılık yerine, günü kurtarmayı öncelik sayan bir teknik direktör ile bu şartlarda devam etmek de "istikrar" olamaz. Mustafa Denizli takım içi huzuru sağlamış, bir ruh yakalatmış, kondisyonu toparlamış; ve bu sene adına misyonunu "neredeyse" tamamlamıştır. Fakat altyapıda atılım, Sivasspor gibi ne yaptığı belli bir oyun düzeni vs. arayan bir takım için Denizli yanlış tercihtir.
Sadede gelelim: Bir teknik direktörün istifasını isteyince "hani istikrar diyordun?" demek yanlıştır. "Bu sefer istikrarlı olalım" diye hatada ısrar etmek de yanlıştır. Teknik direktörleri değerlendirirken; takıma ne katıyorlar, sistemleri var mı, olumlu değişimler var mı sorularını sormak lazımdır. Bu sorulara olumlu yanıt alınamıyorsa, yani teknik adamdan "istikrar" ışığı alınamıyorsa, o teknik adamda "istikrar" için ısrar edilmez. Fakat bu ışık geliyorsa, ve de gelen ışık takımın bürünmek istediği kimliğe de uygunsa, işte o an "istikrar" en önemli kavram olur. 
Bence istikrar budur.

11 Yorum:

Adsız dedi ki...

Hocam güzel yazı, eline sağlık da.

Kafama takılan bir şeyi açıklayacağım şimdi, yazıda Sivasspor geçince buraya yazayım dedim.

Bu kadar aradan sonra tüm Beşiktaşlılar olarak şampiyonluk istiyoruz tabi. 5-6 senede onca haksızlıklar, gs ve fb'nin usulsüzlükleri, medyanın şerefsizlikleri... gider de gider bu.

Hele bu sene onca olumsuzluklara rağmen basiretsiz yönetimimizin de gösterdiği gelişme, Mustafa Denizli'nin oyunculara aşıladığı ruh ve oyunumuzdaki büyük pozitif değişik, önceki senelerde istemediğimiz kadar istememizi sağladı şampiyonluğu.

Yine de Beşiktaş 2.olursa o kadar üzülmem.

Bülent'e, Mecnun'a ne kadar kızarsak kızalım inanılmaz bir Sivasspor gerçeği var ortada.

Adamların Ernst alacak parası hiçbir zaman olmadı, keza Sivok, Holosko, Cisse, hatta bonservissiz bi Tello getirecek şehirleri hiçbir zaman olmadı.

Hiçbir zaman çıkış yapan yerli oyuncuları cezbedecek bir saygınlığı, bir şehri olmadı.

Adamlar buna rağmen 2 senedir taş gibi oynuyorlar, cinderella masalı gibi bir anadolu kulübünün bu noktaya gelmesi.

Sivasspor'un artık Şampiyonlar Ligi'nde oynayabilmesi için şampiyon olmalarını istiyorum, artık hak ettiler çünkü. Önde gelen adamlarının verdikleri demeçler ne olursa olsun, yöneticilerin hepsi vizyon sahibi, uzun süreli planlar yapmışlar belli. Oyuncu izleme ekipleri var, o kadar parayla Bilica-Kamanan gibi yabancı transferler, 1-2 sene önce bizim yüzlerine bakmayacağımız yerlileri getirdiler ve bunlarlardan en yüksek düzeyde katkı aldılar.

Her zaman en yetenekli, en gözde yerlileri takıma getiren büyüklerin başaramadığı, başaramayacağı şey bu.

Yani işin özü, Beşiktaşımızın şampiyon olmasını tabi istiyorum, ama aynı zamanda Sivas'ın da istiyorum. Çünkü ben "her sene şampiyonlar ligine katılalım, fb-gs-ts kim varsa her maçını kaybetsinler neredeyse küme düşecek noktaya gelsinler, tüm avrupa maçlarını kaybetsinler her sene biz şampiyon olalım" fikrini savunan bir adam değilim.

Bilmiyorum dostlar, kafam çok karışık benim.

asist time dedi ki...

Topic ile yazılanları pek baglantısı yok ama yukarıda ki postu okuyunca yazamadan kendimi alamadım.

Sivas'ın şu anda ilk 2 de olması ligimizde ki buyuk takımlarının kalitelerinin git gide ne kadar dustugunun gostergesidir. Sivasspor un maclarını izlendiğinde de açıkca ortada olan bişeyler var ki o da bir anadolu takıma 3 buyuklere karsı farklı motive oluyor kendi ayarında ki takıma karsı cok daha farklı motive oluyor.

Sivasspor şampiyon olursa direk CL ye katılıyor ve işte o zaman ligimizin kalitesi daha açıkca belli olacaktır. Bakalım herkes Sivasspor gerceğini mi konuşacak yoksam Turk futbolunun kalitesizliğini mi konuşacak ..

T. Egemen Gul dedi ki...

Şampiyonun kim olduğu benim için hiç önemli degil. Kaldı ki geçtigimiz gunlerde bi yorum esnasında da soyledim Beşiktaş 5'te 4 yapar. Sivas 5'te 3 dedim. Tutmayabilir. Ama ben bu yıl şampiyonluğa çok inandım. Takım da inandı. Çok yakınlar. Kazanacaklarını düşünüyorum.

Geçen yıl da kazanabilirdik aslında. Ben buna da inanıyordum. O başka bir yazının konusudur.

Neyse. Istikrar gerçekten çok önemli. Bir Manchester United ornegine bakiyorum ve Alex Fergie ile aralarındaki munasebeti kıskanıyorum. En buyuk istikrar ornegi budur herhalde ayıla bayıla izledigimiz Avrupa liglerinde.

Benim kesin düşüncem şudur. Mr Denizli eğer kalmak isterse imza attırılmalı. Ve bunun bitiş tarihini mutlaka seçim tarihine göre ayarlamalı. Yani 2011 Mayıs'ındaysa eğer seçim. 2011 Haziran'ina kadar anlaşma yaparsın. Eğer senden sonraki yönetimin parasal anlayışına uymuyorsa ayrılırlar. Bakın futbol anlayışına demiyorum çünkü yönetimlerin bir futbol anlayışı olması o yönetimin başarısız olduğunu gösterir. Yönetimin alt kademelerinin futbol anlayışı olabilir, olması gerekir de demiyorum. Çünkü onlar genelde Futbol Şube Sorumlusudur. Yöneticilik bilgisi yeterlidir.

Neden 2003 yılı yönetimine, Serdar Bilgili başkanlığına yanlış yapip yolladık, adama hiç bir sorumluluğu olmadığı halde ana avrat düz gittik stadyumda?! 2004'te taraftarı olduğu takımın başkanına küfredenler, istifa diye bağıran yamyam taraftarlar son 5 yıllık başarısızlıklarda, butun futbolcu ve teknik adam kayıplarında hem parasal hem de istikrar açısından sorumludur. Benim utancım o taraftarla bir tutulmam. Benim de sorumlu olmam. Kimse Ahmet, Ali, Davut demiyor. Herkes Beşiktaş taraftarı diyor.

Ayrıntıları geçelim. Yönetim değişmeli. Ne olursa olsun. Beşiktaş yönetiminin gösterdiği gelişim diye şeyler okuyorum son zamanlarda. Hangi gelişim arkadaşım?! Başarı gelince 5 yıllık yanlışın ustune sunger mi çekecegiz. Borçsuz kulubü içeri dışarı borçlandırana mı başarılı diyeceksiniz.

Başarı hem maddi, hem manevi açıdan tatmin gerektirir. Bu yıl şampiyon olunduğunda butun başarısızlıkların ustu kapatılacak, başkan sahaya inip futbolcularını tebrik edecek ve butun kameralar da bunu çekecekse sikeyim öyle şampiyonluğu. Olmayalım şampiyon da ya şu yönetim bir an önce değişsin. Ya da kendi mantalitesini değiştirsin.

Rahmi Koç, Tuncay Özilhan toplantı yapacak dendi. Herkes kendi içinde sevindi. Bu adamlar gerçek Beşiktaş'lı, ellerini borcun da altına sokarlar, taşların da, kayanın da kaymayanın da.. Futbol kulüplerinin bir şirketten farkı yoktur, kaldı ki şirketleşmenin sebebi de budur. Başarısız yöneticilerin yönettiği kulüplerde istikrar olmaz, olamaz. Bu yüzdendir ki Demirören yönetimi başarısız, Bilgili yönetimi başarılıdır. Bundan sonra gelecek ve anlayışı şirket yönetmek olan insanlar da başarılı olacaktır.

Neden hemen herkesin gözüde Ibrahim Altınsay'i kulubun yönetiminde görmek var?! Neden Tuncay Özilhan'i kulüp yönetimde görmek istiyoruz, yada Rahmi Bey'i.?! Beşiktaş taraftarının tek istegi istikrar'dır da ondan.

Adsız dedi ki...

Kalite meselesi değil bu. Sivas'ın bulunduğu konum yani, sistemin sonucu. Doğru yapılanmanın, doğru oluşumun. Yoksa Beşiktaş'ın kadrosuyla kıyas edilemeyecek düzeyde. Düşünüyoruz işte, lig liderinden kimi transfer edebiliriz? Kocaman bir sıfır.

yunus dedi ki...

Ben insanların sivas'ın oyununa bu kadar methiye düzülmesini anlamıyorum.Bunu söyleyenler lig tablosuna bakıyorlar sadece.Sivas lider bile olsa klasik anadolu takımı anlayışında bi takım.Tek artı yönleri kondisyon ve savunmada yardımlaşma.Yani öyle "sivas mucizesi" tarzında bir şey yok ortada.Eğer ligin kalitesi(özellikle 3 büyüklerin) bu kadar düşük olmasaydı sivas bu konumda olmazdı.
Gelgelelim Mustafa Denizli olayına.Yazıda altyapı ve tek tip sistem konusu var.Bence altyapı olayını yanlı düşünmüş.(Bu sıksık antrönör değiştiren takımların da sorunu)Adamın sözleşmesi 1 sene.O zaman neden 2 sene sonra verim alacağı adamla uğreşsın.Sen adama 3-4 sene kontrat ver(sözde değil özde arkasında durarak) o zaman o adam 3. senesinde takımının değişmez oyuncusu olacak adamlara yatırım yapar.
Denizli'nin de çok katı olmasada bir oyun planı, tarzı var.Denizli bu takımın başına gelince nasıl bir oyun oynatacağını az çok biliyorduk.O zaman M.Denizlinin sistemi yok demek saçma olur.Mustafa Denizli arada çok bariz kadro hataları yapsada sonuçta bu onun tarzı.Rafa Benitez de Arsene Wnger de her maça farklı 11lerle çıkıyor.Mustafa Denizlide böyle biri.ben eminim ki her maça aynı kadroyla çıksa o zamanda "yedekleri hazır tutmuyor, yok rotasyon delisi(şu sıralar aragones'e yapılan)" gibi eleştiriler gelecektir.

@Egemen

Katiliyorum, demek istedigim de buydu biraz. 5 yil boyunca coklukla hatalarini gordugumuz bir yonetimin arkasinda (ki haber okudum Demiroren'e borc 61 milyon dolar olmus diye) "istikrar" adina durmak yanlistir; onun adi istikrar degildir.

Yonetimlerin futbol anlayisi olmasi yanlistir demene de katiliyorum; lakin Turkiye'deki yonetici-taraftar ekseninde (herkes en iyisini bildigi icin, buna biz de dahiliz) bir futbol anlayisi ister istemez oluyor. Profesyonel, sadece yoneticilikle ilgilenen yoneticiler olmadikca bu cark boyle donecektir.

@yunus
Mustafa Denizli her maca farkli 11'lerle cikip Benitez ya da Wenger'in yaptigi gibi bir rotasyon yapmiyor. Denizli Ekrem'i alip sagdan sola koyuyor, Delgado'yu ortaya, forvet arkasina koyuyor, Sivok bir one bir arkaya gidiyor falan. Yedeklerden ilk 11'e arada dahil olan bir Serdar Ozkan, bir Bobo var. Baska?

Denizli'nin cok kati olmayan oyun plani nedir? Geride biraktigimiz 22 haftaya bakarak bana bunu anlatabilir misin?

Rotasyon dedigin olayda oyucnu mevkiisi de degisebilir tabii, fakat gene de her adamin nerede verimli oldugu bellidir. Yani bu adamlar rotasyon yapinca tutuyor, Denizli rotasyon yapinca ilk 45 dakika g.tumuzden ter akiyor. Fark budur.

Denizli'nin Fenerbahce ile kontrati oldugu zamanlari da goz onune aliyorum ben, sadece Besiktas'a bakmiyorum altyapi derken. Ki bu kotu ya da iyi teknik direktorluk demek degildir, her yigidin yogurt yiyisi farklidir. Denizli ile "planli kalkinma" diye bir olgu soz konusu olamaz. Denizli ideal bir milli takim teknik direktorudur.

@ortaya

Sivasspor'un oyununa methiye duzmeye gerek yok bir gercegi gormek icin. Sivasspor'un bir sistemi var. Adamlarin ne yaptigini en az futbol izleyen adam bile anlayabiliyor (tabii o buna "Yaw sisiriyorlar Mehmet Yildiz'a iste, oyle kosuyorlar bir suru" deyip burun kiviracaktir, ama bu bir sistemin varligini reddetmez) Hakan Sukur varken de bir sistemimiz vardi, iyi ya da kotu. Bu da istikrar demek.

Mecnun Odyakmaz'in 2. sene sonunda "Bu ne yahu takim anca kosuyor, kovduk Bulent Uygun'u" dedigini dusunsene? Olmadi ama boyle bir sey.

Starks dedi ki...

Shelbyl, genelde soylediklerin onemli noktalar. Ancak bir nokta var ki, o da buyuk takim teknik direktorlugunde teknik taktikten once gelen bazi seyler var. Ozellikle de Turkiye'de.

Bu ulkede yonetimler icler acisi durumda oldugu icin yonetimi yonetecek, dolayisi ile tum camiayi yonetecek lider teknik direktor sahibi olmak cok onemli. Kulupte isinin ehli bir yonetim kurulu olup herkes kendi isini basarili sekilde yapsa o zaman teknik taktik konusunda uzmanlasmis bir TD basarili olabilirdi.

Denizli'nin esas basarisi takimi yonetmek degil, yonetimi yonetmek, dolayisi ile tum camiayi yonetmek. Aslinda bu onun gorevi olmamali, yonetim bunu zaten yapabilmeli ama yapamayinca, sadece bunu yapabilen bir TD bile ortami inanilmaz degistirebiliyor.

Sadece bu yuzden bile bu yonetim gitmedigi surece Denizli'nin kalmasinda fayda var. Cunku gercekten her yonuyle yozlasan kulube, kotu anlarda bile dik durusu, bahane uretmeyisi, soylemleri ve medya uzerindeki agirligi ile biraz olsun bu kimligini hatirlatti. Herhalde bunu herkes kabul edecektir.

Tekrar ediyorum, aslinda bunlari yapacak kisi baskan ve yonetim olmali ama onlarin durumu bu iken teknik taktikten bahsetmek bana oncelikleri dogru belirleyememek olarak gozukuyor.

Onumuzdeki sene CL"de 0 cekmisiz, ligden kopmusuz vs. bunlar su an icin benim icin ikinci planda. Ha ne zaman Denizli'nin yaptiklarini en az onun kadar iyi yapan bir baskan ve yonetim kurulumuz olur iste o zaman baska konulara odaklanmak gerekir.

Tabii butun bunlari dedikten sonra sunu da ekleyeyim; Yarinki mac basta olmak uzere son 5 haftada Denizli'nin cok guvenip oynatmaya devam ettigi Delgado patlayamaz da yine bizim icimizde patlarsa...iste o zaman oyle bir patlayacagim ki anlatamam. Su yukarida yazdiklarimi belki de unutacagim. Tam bir saatli bomba gibi bekliyorum anlayacagin.

Ben bunu Denizli'nin bir donemlik misyonu olarak tanimliyorum; takim toparlandi, bir ruh yakalandi, yoneticiler derslerini aldi (ozellikle Adnan Polat'i gordukten sonra) diye umut ediyorum. Tabii Denizli gidince ayni hatalara devam edeceksek, yoneticilerin o kadar kafasi calismiyorsa sen hakli olursun.

Tabii kotu yonetimlerin kazik cakip oturmasi da tam bir istikrarsizlik ornegi bu yazinin tanimladigina gore, o da ayri mesele.

Bu arada bir ekleme, Mustafa Denizli kariyeri boyunca hicbir kuluple iki seneden fazla calismamistir.

Yunus dedi ki...

@shelbyl
Mustafa Denizli'nin taktik saçmalıklarını doğru bulmuyorum;dediklerine de katılıyorum.Bende senin gibi "ben olsam öyle yapmazdım" diyorum.Ama bu oyuncularla 1 hafta antreman yapan, örneğin ekremin bir hafta boyunca solda ne yaptığı gören, sivok ortadamı defanstamı oynamaktan daha çok mutlu olduğunu bilen sen ben değiliz, Mustafa Denizli.O yüzden eleştirelim fakat Denizli'yi de itin götüne sokmayalım.

Dünyadaki bütün takımların başında süper taktisyenler yok.Zaten o kadar fazla da değiller.Başarıya giden yol da tek değil zaten.Mustafa Denizli taktik olarak seni, beni, belki ortalama bir FMciyi bile tatmin etmeyebilir.Ama bu adam kondisyonla, oyuncu ilişkileriyle, yönetim ilişkileriyle, medya yönetimiyle başarılı.Mourinho'yu, wenger i getirmiceksen niye bunu bozma taraftarısın ki...

Sadece sen ya da ben "Ben olsam oyle yapmazdim" demiyoruz; bunu Mustafa Denizli kendi de diyor. Kac mactir maca acayip bir deneyle baslayip ikinci yarida iki oyuncu degisikligi ile normale donup galibiyeti aliyoruz. Tabii ki oyuncuyu gozlemleyen adam Denizli, tabii ki bizden daha iyi bilecek; ama bana fazla fantastik ve plansiz geliyor kendisi bu yuzden.

Ben Denizli'yi itin gotune soktugumu da dusunmuyorum; ki su takimi, bu kadar calkantidan sonra, oyle ya da boyle sampiyon yapabilecek bir adami itin gotune sokmak anlamsizdir. Lakin taktik dengesizlikler de olmuyor dedirtiyor. Mesela muhtemelen gene 4-1-2-2-1 cikiyoruz maca Ernst ile Delgado ortada, Sivok onlarin arkasinda. Olmuyor bu, kac defa gorduk, umarim haksiz cikip kafamizi duvarlara vurmayiz.

Denizli gidecek de kim gelecek dusuncesine katilmiyorum; Sampiyonlar Ligi'ne gidecek bir takimi calistiracak kalifiye bir teknik adam rahatlikla bulunabilir. Bu kadroya uygun taktik anlayisa sahip bir hoca da bulmak zor degildir. Benden daha iyi bilenler, oneride bulunacaklar da vardir bu hususta.

Ha, Denizli kalinca cok mu uzulecegim? Hayir. Eger Denizli yoneticileri de yonetebiliyorsa denildigi gibi, hayirlidir. Ama bu adamin yoneticileri yonetmesinin tek yolu bu degildir; yaparsin genel menajer vs., bakarsin keyfine.

Yorum Gönder

Ara