.

.

.
Ekşi Beşiktaş. Blogger tarafından desteklenmektedir.

.

.

15 Mart 2009 Pazar

11'e Giremeyenler...

...................................Hakan............................... ............Serdar K - Zan - Zapotocny - Emre Ö................. ......Holosko - Uğur İnceman - Cisse - Serdar Özkan.......... ...................................Yusuf............................... ..................................Batuhan............................. Şu kadronun sakatlık falan olmadan sezon boyu oynadıklarını düşünün. Üzerilerinde de Denizlispor forması olsun mesela... Ligi kaçıncı bitirirlerdi? Benim kanaatim Sivas'la 5. lik yarışı yapacakları... Bugün Gençlerbirliği ile oynuyoruz, giren oyuncular; Holosko / Yusuf. Düşünün iki takım arasındaki kalite farkını... Bunun sahaya yansımasıdır asıl önemli olan. Ne kadar yansıyor derseniz, oyuncuların kalite farkıyla, oynanan oyunun kalite farkı birbirini tutmuyorlar bence. Maçlar daha rahat geçmeli, rakibe daha kolay üstünlük kurulmalı ve maçlar daha rahat alınmalı. Yedeği Holosko olan bir takım, stoperinde bizim yakından bildiğimiz Koray olan bir rakibe bu kadar zorlanıyor olamaz... Rakipte olsa rakibin en önemli oyuncusu olacak oyuncu, bende yedek kalmak zorundaysa ve ben bu güç farkına rağmen bu kadar zorlanıyorsam, orda durur bir düşünürüm... Elbette bizler her galibiyette mutlu oluyoruz... Ama bir de düşünmek lazım; Kimleri yeniyoruz?

6 Yorum:

delgado dedi ki...

oynanılan oyunun futbol olduğunu düşünürsek, olağanın dışında herhangi bir şeyin olduğunu düşünmüyorum.

diğer taraftan bakmak gerekirse, gençlerbirliği'nin de hücum hattı kalaslardan oluşmuyor, tehlike yaratacak oyuncuları var. koray'ın bizde stoper oynadığı zamanlar da her maça favori çıkıyorduk.

matematik değildir futbol.

Adsız dedi ki...

serdar ozkanin yerinde erkan zengin olursa ilk ucu bile zorlar bence bu kadro.

Gürcan Ulusoy dedi ki...

koray bizde yetersiz olduğu için gönderildi.

bizde yetersiz olan koray gençlerbirliğinin en iyi oyuncusu.

aradaki kalite farkı sahaya yansımıyor. hepsi bu

delgado dedi ki...

"kalite farkının sahaya yansıması"ndan kastın ne anlamadım açıkçası, 90 dakikanın büyük çoğunluğunda gençlerbirliği'ne oyunumuzu kabul ettirdik zaten, tek eksiğimiz ceza sahasına yakınken etkili olamamaktı, bunu da yusuf ve holosko'yla sağladık. "takımdan geçen sene yetersiz diye holosko karşılığında çerez niyetinie yolladığımız adam, rakibin bel bağladığı adam olmuş, biz de zamanında 5 milyon euro+2 oyuncu verdiğimiz adamı kulübeye çivileyecek kadar kaliteli bi takım olduğumuzdan, 5 yerleştirmemiz lazım bunlara" gibi bir matematik problemi oluşturmak mantıklı değil. adamlarda troisi var, mustafa var o var edebiyatından girmek istemiyorum ama ne olursa olsun alt düzey olmayan bir avrupa liginde bir takım puan tablosunda orta sıralarda takılacak güçteyse o takımı kendi sahanda ağırlasan da istediğin gibi ezip geçemezsin 90 dakika boyunca. west bromwich'in en iyi oyuncusu arsenal'ın sezon başı hazırlık kampına bile katılamaz, ama bir bakmışın arsenal 10 dakikalık bi bölüm haricinde kıçından ter akıtmış da 1-0 yenebilmiş bunları emirates'te. futbol hiçbir zaman, en mükemmel şartlar sağlandığı anda bile ezici kalite farkı olan takımın ezici bir üstünlükle kazanacağı bir oyun olmadı.

marpione dedi ki...

jessie ben de delgado gibi düşünüyorum bu konuda. o senin aradığın çapta bir ezici güç olayı nadiren olan bir olay. henry, eto'o ve messi yok zaten elimizde.

ayrıca iki takımın kadrosu üstüste konulup bu tarz karşılaştırmalar yapmak geçerli olsaydı her maçı favoriler ve güçlü olanlar kazanırdı. o zaman da futbol futbol olmaktan çıkardı. sergen'li beşiktaş'ın londra'da chelsea'yi yenememesi gerekirdi,ya da real madrid'in de her sene dünya şampiyonu falan olması.

zaten 21.yy'dayız artık. öyle artık bir adam x ülkede x takımla daha önce kimsenin yaptırmadığı bir idmanı veya oynatmadığı taktiği keşfedip diğerleri üzerine dominasyon falan kuramıyor. en kötü takımın antrenörü bile belli seviyede idman yaptırmayı ve taktik oluşturmayı biliyor, onları bırak tribünde bile milyonlarca teknik direktör var. temel bilgiler herkesde var artık. sistemler belli, karşı taktikleri belli, varyasyonları belli. dersine iyi çalışan, takım olabilen, fiziksel olarak güçlenen ve zihinsel olarak bu yükü kaldırabilen her takımın da şansı var. kümede kalması kesinleşen takım şampiyonluk adayını yenemeyecekse ne zevki olur ki futbolun?

öyle matematiksel bir iş değil futbol. 23 tane adamın iyi günü var, kötü günü var, inişleri çıkışları var, içinde oldukları takımın bir "havası" var, futbolcuların farklı karakterleri, takımların karakterleri var vs. vs.

önemli olan bu yüzlerce etkiyi dengeli ve optimum bir noktada tutmak, takımın uyumunu sağlamak, hedef birliği oluşturmak, kazanmasını sağlayacak ekstra yetenek ve zihin yapısına ulaştırmak. bu da öyle un, yağ ve şeker var bizim helvamızı tadan zevkten bayılmalı mantığı ile olmuyor.

bizler nasıl işimizde inişler ve çıkışlar yakalıyorsak, dönem dönem çalıştığımız şirketin performansı düşüp çıkabiliyorsa bu adamların ve teknik kadronun da iniş çıkışları oluyor. insan bunlar sonuçta senin benim gibi. profesyonel olmaları ve bu işi meslek haline getirmiş olmaları 10-12 yıllık kariyerlerinin her haftasında ve her maçında aynı performansı verebilecekleri anlamına da gelmiyor.

misal bizler bazen işe giderken trafikte dallamanın teki gelir sinirimizi bozar o gün iki yakamız bir araya gelmez, satış toplantımızda bir türlü konsantre olamayız, bitirmemiz gereken rapora konsantre olamayız falan fıstık. bazı günler dış etkiler bizi yorar normalde çocuk oyuncağı olan işleri yapamayız, kasım kasım kasılır düşük performans gösteririz. her zaman 100% performans gösteren makina kıvamındaki insanlar da zaten ayrı bir kategoride, ayrı bir klasmanda sayılıyorlar, nadiren bulmak imkanı oluyor.

bu adamların bizden daha çok parası, imkanı ve desteği olduğu kesin, profesyonel oldukları da doğru ama bu onların da bizimle aynı insani zayıflıklara sahip olmayacakları anlamına gelmiyor. zaten hayvan gibi de ağır bir iş yapıyorlar, fiziksel olarak ayrı, mental olarak ayrı. bu adamların da aynı bizim gibi şanslı ve şanssız dönemleri, inişleri çıkışları, sourmluluğunu aldıkları eşleri ve çocukları, düşünmeleri gereken kariyerleri vs var.

bunları göz önünde tutmadan, takımla ve futbolcularla empati kuramadan stadta "milyarlık eşşekler" diye bağırmanın ya da her formdan düşene "satalım gitsin" mantığı ile yaklaşmanın haksızlık olduğuna inanıyorum. mümkün olduğunca anlayışlı bakmaya çalışıyorum hepsine karşı.

bunları göz önünde tutmadan ve sahadaki adamların da birer insan olduğunu hesaba katmadan futbol takip etmenin de yıpratıcı olduğuna inanıyorum. hani tamam her şeyin daha iyisini, mükemmelini, bozulmayanını, yenilmeyenini, kırılmayanını istemek çok insani bir özellik ama işte hazımlı olmayı da bilmek lazım. altılı ganyan doldurur gibi takım yapıp "bu formülün her soruna deva olması, herkesi yenmesi kesindir" tarzı yaklaşımları da yetersiz buluyorum. yanlış anlaşılmasın muhabbetine karşı değilim de bu konuda kafa patlatmak ayrı geliyor bana ve tabii ki bu gayet normal bir taraftar aktivitesi ama her yapılan ganyanın 100% tutacağını sanmak ve "olmazsa çocuğumu keserim" şeklinde yaklaşmak da çok doğru bir yaklaşım değil.

ben öbür türlü olduğumda ne futboldan zevk alabiliyorum, ne takımı sevebiliyorum, ne de gelen başarıdan bir şey anlıyorum. hatta içten içe bu davranışları fenerbahçe taraftarı ile özdeşleştirmiş olduğum için kazara o tarz davranmaya başlarsam şöyle bir silkinip kendime gelmeye bakıyorum. kadıköy'de doğup büyüdüm, binlerce var bu modellerden o bölgede. senelerden beri gördüğüm her hataları da her konuya "kendi eksenleri haricinde" bakma özürlü olmaları. bu da işte eninde sonunda yuvarlanıp oyundaki bütün olasılıkları kendi takımlarının belirlediğini sanmaları. sonra da işte pendik veya başka bir takım gelip tokatlayınca dünyaları sarsılıyor, hazımsızlıkları tavana vuruyor.

Gürcan Ulusoy dedi ki...

marpione

bu detaylı ve güzel yorumun için teşekkür ederim.

bizde etoo messi yok ki demişsin. ben şöyle bir denklik kuruyorum...

transfermarkt a göre
bizim takımın oyuncularının toplam değeri. 78.350.000 euro.

Gençlerbirliği'nin 20.950.000 euro.

Barcelona 409.000.000 euro
Getafe 72.000.000 euro.

kesinlikle bizim maliyetimiz bu biz hep kazanmalıyız demiyorum. futbol bu, biz barcelonayı da liverpool'u da yendik. ama 1 maçta yendik. 10 maçta yensek delgado için dünyanın en iyi futbolcusu denir, bizim takımın değeri de 400.000.000 euro olurdu. Onlar bizi yendikleri için rakamlar böyle.

burada tabloda bir denklikten bahsetmek mümkün. beşiktaş ispanyanın barcelonası konumunda. ben tek paslardan, etoonun driplinglerinden bahsetmiyorum.

ben sadece gençlerbirliği ile aramızda bu kadar maliyet farkı varken bunun sahaya bu denli az yansımasını anlayamıyorum.

ya biz çok parayla az iş üretiyoruz. yada gençlerbirliği, denizli falan kendi potansiyellerinin çok üzerinde performans gösteriyor...

ama bir yerlerde bir gariplik olduğu kesin.

kesinlikle, biz daha zenginiz biz niye kazanmıyoruz demiyorum. ama uzun vadede bunu da diyebilirim çünkü olay buna dayanır.

neticede futbola dair belirlenen her fiyatın yine futbolla bir ilgisi vardır. bir teknik direktör başarılıysa daha çok para kazanır.

daha çok para kazandığı için daha büyük futbolcu olmaz. büyük futbolcu için çok kazanır.

ben kesinlikle, bunlar çok kazanıyor öyleyse bunlar daha iyi futbolcular olmalılar demiyorum. sadece diyorum ki bu adamların gençlerbirliğindeki, sivastaki oyunculardan bir farkları varsa bunu ortaya koymalılar.

ve evet barcelona'nın getafe üzerindeki dominasyonunu da beşiktaş'ın gençlerbirliği karşısında sağlamasını beklerim.

ben daha iyi bir futbol talep ediyorum. sen müşteri misin lan ne talep ediyorsun diyebilirsiniz. neticede stada girerken para ödüyoruz arkadaşlar. neticede beşiktaş forması da diğer formalarla aynı fiyata satılıyor.. barcelona formasına reklam almayacak kadar kendini özel hissediyor ama nou camp'ın altında bir barcelona mağazası var. arsenal forması kaç euroysa 1 euro eksik veya fazla olmamak kaydıyla çatır çutur forma satıyorlar...

yani karışık iş bu taraftarlık / müşteri.. arz talep ilişkileri...

Yorum Gönder

Ara