.

.

.
Ekşi Beşiktaş. Blogger tarafından desteklenmektedir.

.

.

4 Şubat 2009 Çarşamba

Ruh Halimizin Kartal Tedirginliği

Geçtiğimiz pazar adeta bir Cem Dizdar'mışcasına önce rakı sofrasında Fener mezesiyle başladığım geceyi, ilk defa gittiğim kapalı üstte geleneksel Beşiktaş-Antalyaspor spor şenliği kapsamındaki maç ile sonlandırdım. Ne de güzel yaptım, sefam olsun yahu da tribünden camianın hali daha bir net anlaşılıyor bittabi. Her bir tribün yüreğinin götürdüğü yere gitmiş, kafa karışıklığından rakiplere mi sarsak, Beşiktaş diye mi bağırsak yoksa sahadaki aksak takıma mı baksak karar verilememiş, başkan yine maçta yok, teknik direktörü kimse benimsememiş, saha içinde tek tek baktığında kötü oynayan kimse yok ama takım da yine top oynamıyor. Nerede o eksik parça diye kendi kendime söylenirken, net olarak şunu gördüm sadece, eksik parça değil, eksik, parçaların biraraya gelmemesi, gelmek istememesi, gelememesi. Çok sıkıcı bir ilk yarıydı. Taraftar Mustafa Denizli'nin dediği gibi yüreği ağzında seyrediyor maçları, ama yine de sahadaki siklet farkından dolayı galibiyetten emindim. Tuvaletten geldiğim an Tello'nun o golünü çok net görebildiğim için kendimi şanslı adlediyorum, heralde onu da kaçırsaydım, maçta ne oldu deseler, sadece bol bol işedim diyebilirdim. İkinci yarı takım bizim önümüze geldiğinden mi, Holosko oyuna girdiğinden mi ya da beklentilerimizin düştüğünden mi bilinmez, sekseninci dakikaya kadar baskılı ve iyi oynar gibi gözüktük ama herhangi bir net pozisyon da aklımda kalmadı hani. Yusufun bir kaç ince işi, Holoskonun bir kaç deparı bir de Delgadonun eksikliği. (Gel lan artık) Gerçi maç esnasında asıl olayı kaçırmışım meğer, onu da söylemek lazım. İlk yarının ortalarıydı, gol gelmeden bir beş on dakika önce kapalının ortasından Bobo sesleri yükseldi, öyle çok da uzun sürmedi, ya da bana öyle geldi. Ertesi gün bir de ne göreyim, Nobre alınmış, taraftar karışmış, Jessie de şaşırmış. Ben de şaşırıyorum açıkcası, bu takımın kendi kendine karışma becerisinin bu kadar yüksek olmasına. Nobre konusunda elbet bir sorun var ki bu zamana dek sözleşmesi bir türlü uzamadı ama bunu taraftarla veya teknik direktörle ilişkilendirmek de yanlış olur. Olay Juan Figer'in bildik menajer cinliklerinden başka birşey değil gibi şu an. Çünkü her maç Nobre Nobre diye inleyen tribünlerin, Bobo demesinin ya da geldiğinden beri Nobreyi takımın as futbolcusu ilan eden Denizlinin onu 75. dakikada çıkarmasının büyük suçlar olduğunu düşünmüyorum. Burada tek suçlu varsa, imza parası için büyük meblağlar isteyip işi yokuşa süren Juan Figer'dir, gerisi de safsatadır. Ha yönetimi göndermek bizim işimiz değil diyen ve bu fikirlerine katıldığım kapalının ortasındaki arkadaşlar neden teknik direktörün işine karışırlar o da ayrı konu. Bakın Lig Tv'ye ya da hakemlere demiyorum. Tabi ki o konularda müdahil olacaklar ama sanane Bobo'dan, Holosko'dan, sen sahadaki adama desteğini ver de, gerekirse Bobo'nun, Holosko'nun hesabı gün gelir sorulur elbet. Eğer sahadaki takımın sisteminin bilmem kaç maçtır 4-3-3 olduğunu, o 4-3-3'ün ilerideki üçlüsünün sağ ve soldaki adamlarının kanat özellikli forvet olduklarını, bu yüzden Bobonun o sağda veya solda oynayamadığını, Holoskonun ise sağda oynarken sırıttığını, üçlünün ortasındaki adamın hava toplarında etkili, duvar özelliği olan bir santrafor olması gerektiğini, bu özelliklerin de sadece Nobrede olduğunu, Bobonun da ancak Nobrenin yedeği olabilceğini düşünürse bu arkadaşlar, bazı sorunlar kendiliğinden hallolabilir.

Ara