.

.

.
Ekşi Beşiktaş. Blogger tarafından desteklenmektedir.

.

.

20 Mart 2015 Cuma

Preud'homme'un sözlerinin dev aynamızda yansımaları


Çeyrek finale çıktıklarının hatırlatılması üzerine Brugge teknik patronu, "Bizim beklentimiz sadece grupta oynamaktı. Biz iki eleme oynadık. İki defa tur atlayıp gruplara gittik. Avrupa'da çok daha rahatız; çünkü bizden fazla bir şey bekleniyor. Bize grupları kazanmak bile yeterliydi. Çeyrek finale çıktık. Belçika'da kupa kazanmak istiyoruz bu bizim için daha önemli" ifadelerini kullandı. (kaynak)

Bunu diyen teknik direktörün kulübünün tarihinde Şampiyonlar Ligi ve UEFA finalleri, yarı finalleri var. Bunu diyen teknik direktörün kulübü, son 10 senedir sektirmeden UEFA Avrupa Ligi'ne katılmış. Bunu diyen teknik direktörün kulübü, son 5 senenin dikkate alındığı takım sıralamasında Beşiktaş, Fenerbahçe ve Trabzonspor'un üstünde yer alıyor. Bunu diyen kulübün ülkesi Belçika, UEFA katsayı sıralamasında Türkiye'nin 2 sıra üstünde, 10. sırada. Aynı Belçika'nın yetiştirdiği jenerasyon, uluslararası kupalarda ülkelerine 10 senelik mutlu bir gelecek vaat ediyor.

Bizde ne oluyor? Prandelli "lig daha önemli" diyor, küfür yiyor. Bilic "ligi önemsemiyor", küfür yiyor. Milli takım hasbelkader elde ettiği başarılar haricinde uluslararası alanda varlık gösteremiyor, dönüp dolaşıp aynı hocaya ve aynı kadrolara geliyoruz.

Türkiye'de spor medyasının iki amacı var: Bir, kankalarını, her ne şartta olursa olsun kollamak ve yüceltmek. İki, beğenmedikleri takım/hocaların üzerine ağlatana kadar gitmek. Jardel'in, Ortega'nın, Lincoln'un teneke bağlanıp kovulduğu topraklardayız. Hadi onu geç, Türkiye'de bir sene daha kalsa akıl sağlığının ne olacağı meçhul Arda'nın kaçıp Atletico Madrid'in sembol isimlerinden olmaya yelken açtığı topraklardayız.

Türkiye'de spor taraftarının da tek bir amacı var: "Koymak." Takımın koyduğu sürece varsın, yoksa yoksun.

* * *

NBA'de Boston Celtics, çok kötü bir kadroyla başladığı ve devam ettiği sezonda Playoff'ların eşiğine geldi. Ha, son dakikada olur, Playofflara kalamayabilir. O takımın adı İstanbul Celtics olsa, Playofflara kalamadığı anda hocasının kovulması gündeme gelirdi. "Madem Playoff'a gidemeyeceksin, daha kötü oyna draft pick'in yüksek olsun? Bu kadar ileri görüşsüzlük olmaz." "Haklısın hocam, ama Boston gibi bir şehre bir tane yıldız getiremeyen Danny Ainge'i de es geçmemeli."

ABD spor medyasında da spekülasyon yok mu? Var tabii ki. Anaakım medyanın olayı her yerde odur, reyting için pireyi deve yaparlar. Ama alternatif medyada, barlarda, forumlarda insanlar "takdir" etmeyi biliyor. İstatistiklere bakılıyor ve hangi takımların nasıl başarı sağladığı konuşuluyor. Atlanta Hawks'ın, Golden State Warriors'ın bu sene yaptıkları, onlara ve hocalarına 3-5 senelik kredi açacak. Bir kere başarı sağlayıp kredi kazandın mı, insanların seni silmesi o kadar kolay değil. Bizde ise tam tersi, 3-5 senelik başarı 1 senelik kredi getiriyor eğer "bağlantılı" bir figür değilsen. Türkiye futbolunun "bağlantılı"ları kim teker teker isim saymayayım şimdi.

NBA'deki basketbolcuların ekseriyeti "zor koşullarda" yetişen oyuncular. Geçmişinde çetelere katılmış, ıslah evinde vakit geçirmiş olanlar var, ve bunların hepsinin hikâyesi bir şekilde konuşuluyor. "Bakın bu gençler nereden nereye geldi, siz de çalışırsanız yapabilirsiniz" mesajı veriliyor. Bir Celtics taraftarı, kadrosundaki 15 oyuncunun nereden geldiğini, hangi okula gittiğini, dramatik hikâyesi olup olmadığını biliyor. Bizde Anadolu takımlarını geçtim, İstanbul medyasının kapsama alanındaki kulüplerdeki oyuncuların hangisinin hayatına dair fikrimiz var? Hangilerinin başarılarını kutluyoruz? Onların kişisel hayatları, "milyarlık eşekler" olmaları haricinde ne zaman gündemimize giriyor?

* * *

Dünkü yenilgi Biliç'e yazılır: İki maçta da farklı yollarla da olsa aynı senaryo gerçekleşti, öne geçtiğimiz maçı verdik. Kenardan müdahaleleri yetersiz kaldı, Preud'homme ecnebi tabiriyle "outcoach" etti onu. Biliç'le beraber, ya da hemen sonra da Tolga'ya yazılır. Pozisyonlardaki hatalarını teker teker yazmaya kalksak ayrı bir post'a ihtiyaç var.

Peki taraftarı nereye koyacağız? Skor 1-1'ken takımını yuhalayan taraftarı? Takımın başında yuhalanması gereken bir başkan varken, düzenlenmeye çalışan protestolara "sabote etmeyin UEFA'ya gidelim" diye tepki koyan taraftar bu taraftar mı? Değilse, o taraftar nereye gitti, bu taraftar nereden geldi?

Biliç eleştirilir, eleştirilmeli. Tolga eleştirilir, eleştirilmeli. Lâkin bunları yaparken durup da bir kendimize bakmamız gerek be? Preud'homme'un sözlerine bakıyorum, elde ettiği başarıyı, tevazusundan hiçbir şey kaybetmeden kutlayan bir hoca var. Ondan da öte, sözlerinden kağıt üzerinde beklentileri çok daha dengeli bir taraftar grubuna hitap ettiği anlaşılıyor.

Peki biz maç bitince hatalarımızı sayarken, eleştirilerimizi yaparken aynı zamanda başarıyı da kutlamayı ne zaman öğreneceğiz?

19 Yorum:

Umit dedi ki...

maçta ve maç sonunda sosyal medyadaki eleştirilerinin dozajında taraftar gerçekten sınıfta kaldı. bunda medyadaki gaz vermeler, kulüp yönetiminin tavrı, teknik ekiple oyuncuların maç öncesi düşüncelerini yansıtan demeçleri gibi körükleyici birkaç unsurun da etkisi var. elbette beşiktaş taraftarı profili de değişti. internet jenerasyonu elinde klavye sadece başarı odaklı acımasızca eleştiriyor ve bunu fiziksel hayatına da yansıtıyor. velhasılı kelam bu konuda tüm beşiktaş ailesi toptam sınıfta kaldık. ama yazıda da değinildiği gibi dozajında olduğu sürece eleştiri de olacak tabii. izlediğim beşiktaş maçlarında herşeyin bu kadar ayan beyan geliştiğini ve gidişin sonunun bu kadar belli olduğunu pek hatırlamıyorum. buna maçın hemen öncesindeki diziliş ve kadro tercihleri de dahil. biliç ve ekibi ile devam edilmesi taraftarıyım. en azından stad bittikten sonra performanslarını görmek lazım. ancak şunu da unutmamak gerek. başarı teknik kapasite, çalışma, takım olgusunu doğru bir şekilde oluşturabilme ve gelişen şartlara verilen tepkilerin doğruluğu gibi farklı unsurlardan oluşuyor. sonuncu konuda pek olumlu işler yapılmadı son zamanlarda. hem planlamada hem de uygulamada. kişisel olarak takım hakkında bundan sonra takip etmeye çalışacağım ilk konu bu olacak. bir diğer önemli konuysa töre özelinde ortaya çıktı. mesela hala opare’nin kanatta boşa kaçıp top beklediği pozisyonların yarıdan çoğunu görmemesi gibi tavırlarını yadırgadım. gerçi bu diğer konulardan daha az önemli ve çözümü daha kolay. kulüp yönetimi bir an önce maf’lardan biri mi olur, şifo mu olur bilinmez ama saygınlığı olan bir abiyi biliç’in yanına monte etmeli. özellikle yerli oyuncular için gerekli.

BJK4EVER dedi ki...

Diger postta da bazi arkadaslar laf atmis, burada cevap yazayim.

Bilic'e hakaret ettim evet, ancak kufur etmedim, kimseye sovmedim. O anki sinirle yazilmis birsey.

Ancak stattaki seyirciye birsey denmesine anlam veremiyorum. Dun statta kufur yoktu, siddet yoktu. Isliklamak bu kadar mi sorun? Mac boyunca berbat oynadik, kaleci mac boyunca olmayacak sapikliklar yapti (sanki 90 dakika boyunca tek hata yapmis da asiliyormus gibi konusmayin). Yenebilecek en sacma golu yedi, sahadaki antrenorumuz macin goz gore gore gitmesini seyretti.

Ne bekleyeceksin ki? Sen seyirci takimi 60 dakika full desteklerken ne verdin sahada futbol olarak? Sen skor 1-1 olunca antrenor ve oyuncular olarak nasil bir tepki verdin sahada (ki senin isin bu, senede milyonlarca euro kazaniyorsun) da seyirciden sakin kalip mantikli bir tepki vermesini bekliyorsun?

Blogu uzun sure takip edenler bilir, bizim taraftara etmedik laf birakmam bazen, baya da elestiririm. Ama dunku macta gram suclari yok arkadas. Liverpool macinda da skor 70. dakikada 0-0'di. eleniyorduk, 1 gol uzatmaya yetiyordu. Dun de ayni senaryo vardi. Neden Liverpool macinda kimse ses etmedi de Club Brugge macinda islikladilar (ki isliklamak en dogal haklari).

Ba ve Bilic'in aciklamalarini izledim, hayretler icinde kaldim. Baslarini onlerine egip dun aksamki rezalet icin ozur dileyeceklerine uste cikmaya calisiyorlar, olacak is degil.

Basari alkislanacaksa bu sene sonuna alkislanir. Ben ortada bir basari goremiyorum bu sene somut olarak. Liverpool'u elememiz guzel bir ani birakti, ama somut bir basari degil. Dedigim gibi, Brugge'yi eleyemeyip ceyrek final bile oynayamadiktan sonra basari diyemezsin. Su an lideriz, ligi sene sonunda 3. bitirirsek sevinmekten, basaridan bahsedemezsin. Once somut bir basari gelir, sonra degerlendirirsin sevinebiliyoruz mu sevinemiyoruz mu diye.

turgay dedi ki...

BJK4EVER'ın yazısının son paragrafı hariç bende destekliyorum. 90 dk boyunca yapılan hatalar ıslıklandı. taraftar belki yeterince destek olamadı takımına ancak çıkıpta resmen maça kafa olarak hazır olmayan kalecini alkışlamasını da beklemek bence büyük romantiklik olur. tolga adamlığına söz ettirmiyor olabilir ama kafa olarak hazır değilsen hocam ben oynamak istemiyorum diyebilirsin.
budur bence adamlık. sahaya çıktığında degaj dahi yapamayacak gücün yokken oynamaya çalışmak değil bence.

yazıda belirtilen taraftarların kendi oyuncularına tepki göstermediğini mi düşünüyoruz ? veya diğer avrupa takımlarının seyircilerinin neler yaptığını googleyınca zaten görüyoruz. bu işin sadece seyirci özeline indirgenmesini anlayamıyorum. bu adamlar türkiye'nin her yerinden saçma sapan bir yere yapılan stada kendilerinin bile tahmin edemedikleri saatlerde eve dönme pahasına gidiyorlar. bırakın da tepki göstermek hakları olsun. sahada sadece formasının hakkını veren adamları izlemek biraz da kafa dağıtmak için gidiyorlar. sahaya girene veya 90 dk küfür edeni ayıplayalım. ama 90 dk ruhsuz bir şekilde oynayan tolga'yı da eleştirmenin hatta ıslıklamanın hak olduğunu unutmayalım.

eskiler baba hakkı'nın bile ıslıklandığını söylerlerdi. kusura bakmayın ama tolga'nın, bilic'in ve diğer oyuncuların ıslıklanması kadar normal bir durum yok. bu insanlar sahadaki ruhsuzluğa tepkilerini gösterdiler diye bu kadar eleştirilmemeliler. takım zaten 1-1'den sonra ileriye gidecek gücünü kaybetti. eleştirilmesi gereken konu bence bu. adamlar bizi fizikleriyle konsantrasyonlarıyla ezdiler sahada. biz liverpool maçından özgüvenimiz ve konsantrasyonumuzla maça çıkmadık. umudumuz, hayalimiz var diyen bilic'in rakibe çalışmamış olmasını eleştirmeliyiz. biz motta golü atana kadar pozisyona bile giremedik arkadaşlar siz hala 1-1'den sonra maçın döneceğine mi inanıyorsunuz ?

sonuç olarak herşeyiyle geride bırakılması gereken bir akşam yaşadık. umarım pazar günü daha dirençli daha kararlı bir takım sahada görürüz. bir rakibimizi safdışı bırakmanın eşiğindeyiz. hele ki galatasaray da puan kaybederse büyük bir avantaj yakalayacağız. umarım herşeyimizi vereceğimiz bir maç olur.

turkkant dedi ki...

Farklı kültürlerin taraftar profilini karşılaştırıp oradan bu iyi, bu kötü sonucunu çıkarmak bence doğru bir yaklaşım değil. Grass is green on the other side...

Bir çok ülkede maç izledim. Genelde sıcakkanlı ülkelerin taraftarları (akdeniz-latin ülkeleri) takımları başarısız olunca ıslıklarlar, yuhalarlar. Hatırlarım, Maracana'da 30 dakika sadece bir oyuncuya küfür etmişlerdi tüm maç boyunca. Real Madrid geçen sene Ş. Ligi şampiyonu oldu, bu yıl Bale-Ronaldo filan hepsi yuhalanıyor. Soğukkanlı ülkeler, orta ve kuzey avrupa ülkelerinde durum farklı. Farklı kültürler farklı tepkiler veriyor.

Taraftarın tepki vermesi ne Beşiktaş'ın ne de Türkiye'nin sorunu. Beşiktaş bir İspanyol, Arjantin, Brezilya hatta İtalya kulübü olsaydı benzer tepkiler yine olurdu. Bu işe bu kadar takılmamak lazım.

Real Madrid oyuncuları nasıl bu baskıyla yaşamayı öğreniyor ise bizim oyuncular da bu baskıyla yaşamayı öğrenecekler. Başka çareleri yok. İnsanları değiştiremezsin. Selçuk da küfür yiyor, Burak da, Fener'in çoğu topçusu da... Baskı sevginin (önemsemenin) bir yansıması, baskı olmasaydı zaten hiçbiri bu paraları kazanamazdı. Ortalama bir yaşıtları 3.000 TL kazandığını farzetsek, ortalama 3 büyük takım futbolcunun aylık kazancı 100 katı. Tolga'nın küsmeye, kırılmaya hakkı yok, bu işin doğası bu...

Kurada Brugge çıkınca havalara uçan başkan olursa, kesinlikle favori olduğumuzu söyleyen teknik direktör olursa, rakibi ingiliz 2. lig takımlarına benzeten futbolcu olursa, medyada en az 3-4 olur muhabbeti yapan yorumcular olursa taraftar da böyle saçma sapan şeyler yapar işte. Bu rezalette kurban arıyorsak taraftarı en son sıraya koyarım.

raison dedi ki...

Elmayla armutu karıştırmamak, Real, Dortmund, Roma taraftarının tepkisiyle dünkü tepkiyi özdeşleştirmemek, yapılan hata sonrası savunma mekanizmasını çalıştırmamak gerekiyor. Bu takımlar genel bir düşüş içindeyse, ligde istenilen yerde değillerse taraftar hop ne oluyoruz diyebilir özellikle maç sonunda. Oysa bizde böyle bir şey olmaması gerekiyordu. Çünkü ligde lidersin ve arada inişler çıkışlar yaşasan da (yükselişte olan genç bir takım için performans dalgalanması çok doğal) yükselişte olan bir takımsın.

Karşılaştırmak istiyorsan illaki bir taraftar kitlesiyle, Belçika liginin lideriyle ve rakibinle karşılaştırabilirsin kendini.

Brugge ilk maçında, ilk 60 dakikada bir ev sahibi takım gibi oynamamış, turnuva stratejisi gereği iyi kapanıp gol yememeyi düşünmüş ve buna rağmen en az dört defans oyuncusunun bakışları altında gol yemiş, gol sonrası kalesinde tehlikeler yaşamış ama taraftar takımına güvenini kaybetmemiş. Taraftar-takım elbirliği ile galip gelmişler.

Bizim (seyirciler) ne yapıyor. Takım 1-0 öne geçmiş. (Seyirciler) coşmuş. Maç 2-0 a gelmek üzere. Ama bir gol yiyoruz ve takımın oyuncusu yuhalanıyor.

Tur gitmemiş, maç bitmemiş ama kafalarda takım bitmiş. Çünkü tribüne gelen taraftar değil seyirci. O gün o saatte o stada bir anım olsun diye gelmiş, formasıyla gelmemiş. O tribüne maç seyretmek, maç sonunda eğlenmek için gelmiş, takımın elinden tutmak için gelmemiş. Film kötü gidince de sahneye domates fırlatmış.

Maç bittiğinde tepki gösterirsin. Geçmiş yıllarda gösterildi de. Stattan çıkmamış, çevik kuvvete beyaz dedirtmeye çalışmıştık. Ama dün gece yemiyor bunu yapmak. Ne diyeceksin. Takım ligde lider. E bir maç içinde büyük tepki gösterilemez. Sen ne yapıyorsun maç bitiminde. Yanına çağırıyor, alkışlıyorsun. Çünkü hafta sonu derbi var. Eğlence var. Güzel yanardönerlik.

Kimse dünkü tavrı savunmasın. Akdeniz insanıyız diye de savunmasın. Heleki herkes yapıyor diye hiç savunmasın. Savunabilecek bir yanı yok. Taraftar tarihimize kötü bir anı olarak geçti çoktan dünkü olay. Anımız olsun diye gittiğiniz maçta kötü bir anı olarak hafızalarımız da kalacaksınız yıllarca.

Umit dedi ki...

raison. herşeyi anlatan güzel bir özet olmuş tebrikler.

bağımsız kişi. o faktörler çok büyük etki etti. ama sonuçta herşey raison'un yazdığına bağlanır. ilk başta taraftar. hele ki yd döneminde bile en olgun davranışı taraftarın gösterdiği örnekler önümüzde dururken.

turkkant. aynı akdenizlilik konusunu ben de düşündüm. ama akdenizliliğin kuzeylilikten farkı çok farklı örnekleri olması. kaldı ki ligimizdeki anadolu takımlarında küme düşmemeye oynayanlar var. onlarda bile böyle tepki olmadı.

turgay. sorun ıslıklamaktan çok henüz vakit ve ihtimal varken takımı sabote etmek. evet dün tam da olan buydu. raison'un maça taraftar yerine yerine seyircinin geldiği yorumuna yüzde 100 katılıyorum.

BJK4EVER. başarı ağaçta yetişmiyor. üşendim yoksa takımın şu anki transfermarkt değeri ile sözleşme zamanındaki gerçek değerini hesaplayacaktım. eminim 1/3 şeklinde bir rakam çıkar. özetle hem vakit hem de yarattığı engel bakımından hele stad bir bitsin. o zaman ben de skora bakmaya başlayacağım.

Umit dedi ki...

özetle bu maçta "büyük beşiktaş taraftarı" sözünden eser yoktu. beşiktaş'ın sezon performansı ve yanında oluşan pop kültürünün baskınlığıyla ülkede beni rahatsız eden aşırı ve bana göre yapay bir beşiktaş modası oluşmuştu. birol güven bu konuyu da içeren şekilde fena olmayan bir yazı yazmış tavsiye ederim. http://haber1903.com/n-5404-birol-guven-yazdi-galiba-sonradan-besiktasli-olunmuyor.html

Armagan dedi ki...

Stattaydım. Belki Bilic'e laf söylenebilir(45-60 arası değişiklik yapmadı vs vs) ama oyunculara kimse bir şey dememeli. Kendi oyuncusuna daha maçın başında en küçük hatasında bağıran-küfür eden, öne geçtiğinde coşan ancak geriye düştüğünde sus pus olan, maçla alakası olmayan(takım ceza sahasına yakınlaştığında bağırmayan-gaz veremeyen-hücuma çıkartamayan), kısacası maça konsantre olamayan taraftar size destek değil köstek olur.(yenilince çekip gidenlerden bahsetmiyorum bile...) tottenham maçında da gittim, orada da geriye düşsseydik, aynı şeyler olurdu diye tahmin ediyorum. dün son 30 dk 70bin rakip taraftarın önünde oynadı bu takım!!! maçı kazansak şu an tüm oyuncular havalardaydı ama ne zaman iş zora girdi, sinirler gerildi ve yapılabilecek en kötü eylem yapıldı.

kimse şu gitsin bu gelsin demesin. bu güruh 1 sezona kalmaz gelen adamları da asar. bu kadar savurgan, ahlaksız ve kendini bilmez bir grupta olduğum için dün utandım. orada olan adam sıradan bir adam değil, formanı taşıyor. hocan sıradan bir td değil, ölürüm dediğin takımın td si. aynı fikirde olmayabilirsin ama küfretme hakkına sahip olduğunu nasıl düşünüyorsun? yine vurguluyorum 2-0 olsa tepkiler bambaşka olurdu!

bu mu büyük beşiktaş taraftarı, övünüp durulamayan? oyuncuları çabalayıp yere düştüğünde bir tekme de o atan. büyük maçı kaldıramayan takım mı, yoksa asıl taraftar mı?(geçen sene sahaya girilen gs maçında da oradaydım, yine aynı kalabalık yine aynı senaryo)
ilk yarı 2-0 geriye düştük diyelim,2. yarı mucizevi şekilde 4-2 kazanmış olalım maçı. o fedakar, sabırlı(!) taraftardan toplasan yarısı kalırdı.

takımı oluşturan elemanlardan biri taraftar ise biz kritik maçtaki kötü risk yönetimiyle başarıyı hakketmiyoruz diyebilirim.

dün büyük maçlara gitmeme kararı aldım, kimsenin gelmediği "yağmurda çamurda" olan maçlarda görüşmek üzere!

Umit dedi ki...

ayrıca henüz ilk maç sonunda yazmıştım. de sutter gerçekten çok iyi bir oyuncu. brugge gibi imkanları ve kadrosu sınırlı bir takımda bir golcü ne yapması gerekiyorsa 2 maçta da hepsini yaptı adam. benim özellikle dikkatimi çekmesi ise afrika menşeli vasat oyuncuların vücutla yapmalarının aksine gayet akıllı biçimde rakip defansla boğuşarak hücum etmesi. bu tam bizim lige uygun bir format. normalde bizi yenen/eleyen takımlardan oyuncu alınsın şekline hiç girmem. ama beşiktaş yönetiminin yerinde olsam kesinlikle takipçisi olurdum.

YSY dedi ki...

http://m.ensonhaber.com/haber.php?id=350989

İşte böyle de maskara olursun millete.

Seyirci tepkisine katılmamış ve aşırı bulmuş olsam da , bence bir noktayı kaçırıyoruz , maç 1-1 olduktan sonra taraftarın gözünde bitmişti düşüncesi neden oluşur ?

Durup duruken mi geliyor bu düşünce ? Burada takımın evveliyatının hiç etkisi yok mu ? Sahada olup biteni kimse süzemiyor mu sanıyoruz ?

Ben tepkinin doğruluğunu yanlışlığını tartışmıyorum . Beklentileri kendi kendine büyüten de taraftar değildi burada , o konuda haksızlık etmeyelim . Bugün başkan " ben bu sene kazanacağız demedim " diye açıklama yapmadı mı ?

Kesinlikle olanları savunmak için söylemiyorum sadece farklı bir bakış açısı ortaya koyuyorum , insanlar en sevdiklerinden gelen darbelere daha fazla tepki verirler. Tolga konusunda olan buydu diye düşünüyorum. Tribünden görünen ihanetti. Özellikle De Sutter 2 adım önündeyken , 3 adım geri çekilip uzaklaştırmaya çalıştığı toptan sonra , kafada zaten imaj gitmişken , standart bir göbekli abinin bile deparla yetişebileceği topa koşmamak , maçın bu kadar dışında , motivasyonu bu kadar düşük olmak , kabul edilir bir şey değil. İnsanlar hata yapar elbet ama o esnada ki hata kavramı hepimizin algısında farklı gelişmiş olabilir. Oradaki , hatta tv başındaki çoğunluk "Tolga maçı satmış" diye kafadan geçiriyorsa garipliği taraftarın beyninde aramak da anormal olmaz mı ? Sonuçta duygularıyla yaşayan bir milletiz. Tepkinin dozu çok abartılıydı kesinlikle , ilk anda bende büyük tepki verdim ama sonrası için zaten düşüncemi yazmıştım.

"Bizi buraya bu çocuklar getirdi" saçmalığını da bırakın abi . Daha geldiğimiz bir yer yok. Beşiktaş'ın kalan 10 haftada 15 puan fark yemeyeceğinin bir garantisi mi var ? Bundan 10 sene sonra "stadımız yoktu ama 25 . haftada liderdik" diye mi avunacağız , "Liverpool'u eledik ama kupa umrunda olmayan Brugge'dan toplam 5 yiyip elendik" mi diyeceğiz ? Gencecik çocuklar dediğiniz adamlar yukarıda Türkkant'ın yazdığı gibi ortalamanın 100 katı maaş alan adamlar.Mustafa Pektemek bu maça çıktığı için 45 bin tl kazandı mesela. Brugge toplam 20 bin € maç başı ödemiş midir bu maçta acaba ?

Kupada 2. turda elenmiş , Avrupa Liginde 3. turda elenmiş , ligde 3. olmuş bir takım varsa elimizde kusura bakmayın da neyi kutlayacağız ? Sonra "biz bu formayla Liverpool'u eledik" komikliğine düşmeyelim abi ...





powerslide dedi ki...

Takımın başında 100 maça yakın hocalık yapmış biri ve iki senedir beraber oynayan aynı oyuncu grubu var. Doğal olarak taraftar artık güzel şeylerin beklentisine giriyor, seviye atlamış bir beşiktaş istiyor ama aksine hemen her maçta amatörce hatalar, çocukça kırmızı kartlar, kenar yönetiminin hiç birşey yapmadan maçı izlemesi ve fizik olarak sahada sürünen bir takım var. Bir yerden sonra bu takım aynı filmi sarıp sarıp bize tekrar izletir oldu. Bilic ve öğrencilerinden, daha önce başkalarına çok az tanınmış bir krediyle, iki senedir sabırla birşeyleri başarmaları bekleniyor ama koyulan hedeflere bakıyorum bir de tolganın yediği gole bakıyorum, necibin 3. goldeki oyundan kopuşuna bakıyorum, olcayın sorumsuzca gördüğü kırmızı karta bakıyorum (sahiden kabak tadı vermedi mi bu kırmızı kart hadisesi? hiçbir yaptırım da yok sinirlenen basıyor tekmeyi böyle disiplin mi olur?) haliyle umutsuzluğa kapılıyorum. Bakın büyük takımlar asla böyle görüntü vermezler, bu kadar kırılgan olmazlar, öne geçtikleri maçlarda bu kadar kolay gol yiyip puandan olmazlar, rakibin kaşarları sinirlendirince defalarca aynı tuzağa düşüp kırmızı kart görmezler. Taraftar yuhalaması, ıslığı her zaman vardı gene olacak. Olmazsa zaten ortada hedef yok beklenti yok demektir. Fiorentinaya elenen Roma'da, inanılmaz bir tepkiye maruz kalan takımın kaptanı Totti maçtan sonra tribüne gidip taraftarıyla yüzyüze dialoga girebiliyorken sen hangi hakla maç sonu seni çağıran taraftara sırtını dönüp soyunma odasına gidebiliyorsun? Bence sen futbolcu olarak, taraftarın beklentilerine cevap verebilecek performansı sahada göstermeye gücün olmadığı için kolaya kaçıp taraftarı eleştiriyorsun.

raison dedi ki...

@Övünç
Anlaşılan şu ince çizgiyi tekrar belirtmek gerekir ki takımın üçüncü olmasına “seyirci” mi kalmak (ve bunu peşin olarak protesto etmek) yoksa takımın şampiyon olmasına “taraftar” mı olmak?

Yazinin ilk paragrafini tekrar kopyalayayim asagiya:

"Bunu diyen teknik direktörün kulübünün tarihinde Şampiyonlar Ligi ve UEFA finalleri, yarı finalleri var. Bunu diyen teknik direktörün kulübü, son 10 senedir sektirmeden UEFA Avrupa Ligi'ne katılmış. Bunu diyen teknik direktörün kulübü, son 5 senenin dikkate alındığı takım sıralamasında Beşiktaş, Fenerbahçe ve Trabzonspor'un üstünde yer alıyor. Bunu diyen kulübün ülkesi Belçika, UEFA katsayı sıralamasında Türkiye'nin 2 sıra üstünde, 10. sırada. Aynı Belçika'nın yetiştirdiği jenerasyon, uluslararası kupalarda ülkelerine 10 senelik mutlu bir gelecek vaat ediyor."

Tamam, taraftar basari beklesin, beklemesin degil ama yahu Club Brugge ki kagit uzerinde Galatasaray harici butun Turkiye kuluplerinden daha istikrarli bir grafigi var Avrupa'da, bizim havamiz kime?

Tabii ki ABD taraftari gibi olalim demiyorum, oyle kulturel seyler cat diye degismez. Ama boyle bir alternatif de var yahu. Kendini sinir etmeden, hakikaten sahada oynanan oyunu severek, haddini bilerek de sevilebilir bir takim?

Club Brugge'un kupayi alma ihtimali hic de az degil. Gidip kupayi alirlarsa Besiktas gene mi basarisiz olacak?

Tepkileri falan bir kenara koyalim, onyargilarimiz uzerinden basari kriteri cizmeyelim yeter.

Turkiye futbolunun dunyadaki yerine dair ciddi bir "reality check"e ihtiyacimiz var.

Anderlecht Galatasaray'i rezil etti, Lokeren Trabzonspor'la grupta ayni puani aldi ama hala bir havalardayiz, vallaha garip billaha garip.

O zaman Aalborg'u kupayı almış sayalım abi ? Ben onların bile bu kadar düştüğünü sanmıyorum yahu .

Anlaşılan o ince çizgiyi biraz öbür taraftan kontrol etmek lazım .

Sürekli "biz bu formayla Chelsea'ye sahayı dar ettik" , "canınız sağolsun" , "bizleri nerelere getirdiniz" dersen adam bundan sonra çok motive olur eminim !

Sapla samanı karıştırmayın .

Liverpool'u elemek başarıysa , Brugge'a elenmek başarısızlıktır bu kadar net. Nasıl bizim kadromuzla Liverpool arasında dağlar varsa , Brugge'la Beşiktaş arasında da aynı oranda fark var. Parayı doğru harcıyamıyor olmamız , elimizdekini yönetemiyor olmamız başka konuların sorunu . 3. olan takımın üzerine 20 m € yatırıp yine 3. olmak başarısızlıktır !! Bırakın bu baskıyı hissetsinler biraz ... Bizim ederimiz bu diyerek hangi motivasyonu sağlıyorsunuz ?

Liverpool-Besiktas-Brugge iliskisi hiyerarsik olmak zorunda mi? Liverpool > Besiktas >= Brugge olsa olmaz mi?

Oyle "bu forma" edebiyati zaten benim alakam olmayan bir sey, ama ben gercekten anlamiyorum Brugge'a elenmekte "hayal kirikligi" olacak ne var.

Tolga ve Bilic, maci kaybetmemizdeki en buyuk etkenler. Bilic yapacaginin en iyisini yapsaydi ve Besiktas gene elenseydi baska sey konusurduk, bugun baska sey konusuyoruz. O ayri, onun hakkini veriyorum.

Yahu bu takim Arsenal'e kok sokturdu, Tottenham ile Liverpool'a ne yaptigi ortada. Bu sezondan geriye sadece Brugge yenilgisini konusacaksak, cidden bu iste bir yanlislik var demektir.

P.S.: Besiktas su an ligde puan farkiyla ikinci sirada, daha 3. olmadi. 3. olursa onu ayrica konusuruz.

"Anderlecht Galatasaray'i rezil etti, Lokeren Trabzonspor'la grupta ayni puani aldi ama hala bir havalardayiz, vallaha garip billaha garip."

Sunu sindirelim once ulkece. Bence en buyuk sikintimiz bu.

"Bu takım Arsenal'e kök söktürdü" diyorsun , verdiğin verileri konuştuğumuzda o zaman İngiltere takımlarının bu seneki halini konudan bağımsız bir hale nasıl getirebilirsin ? Avrupa Kupaları tarihinde çeyrek final seviyesinde ilk kez takımlarının olmadığı bir sezonda 3 İngiliz takımına kök söktürmekten bahsediyorsun , bir virgülde buraya at o zaman ?

Brugge ile aramızdaki yatırım farkı göz önüne alındığı zamandan bahsediyorum ben . Nitelikten bahsetmiyorum , Nicelikten bahsediyorum. Bugün Club Brugge içerisinde en iyi oyuncu Ersan-Pektemek kadar para almıyorsa bu bizim yönetimsel sorunumuzdur anlatabiliyor muyum ?

Bu sporda daha fazla para harcayan %90 favori değil midir ?

Brugge = Beşiktaş diyorsan zaten basbas bağırdığımız şeyi söylemiş olmuyor musun ?

Yorum Gönder

Ara